Feth suresi, 23. ayet: "Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın." Bu ayeti açıklar mısınız?

Tarih: 10.06.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın kanununda asla değişme bulamazsın." (Ahzab, 33/62)

Bu ayettten önceki ayetlerde; "Eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve Medine'de yalan haber yayanlar vazgeçmezlerse, andolsun sana onlarla çar­pışmanı emrederiz. Sonra da onlar orada ancak az bir süre sa­na komşuluk ederler. Lanete uğramışlar olarak. Nerede ele geçirilirlerse, yakalanır ve alabildiğine öldürülürler." şeklinde buyuruluyor.

Bu ayetin başındaki «Sünnete» kelimesi mukadder bir fiilin mefulü mutlağıdır. Yani peygamberler hakkında kötü haber ya­yanlar, nifakını izhar edenler yakalanır ve öldürülürler. Evet, Allah'ın, nifak ve inkârlarında ısrar eden münafıklar hakkında sü­regelen kanunu budur. İman ehlini onlara musallat eder ve onlan kahrettirir. Ey Muhaemmed, sen, Allah'ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. (Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 6/522.)

"Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın." (Fetih, 48/23)

“Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı kesinlikle geri döneceklerdi. Allah’ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın." Yani o gün, Hudeybiye günü Hudeybiye anlaşmasından önce eğer onlar sizinle savaşı göze alabilmiş olsalardı, siz onlarla bir anlaşmaya yanaşmamış, ya da onlar anlaşmak istememiş olup da sizinle savaşa karar vermiş olsalardı, kesinlikle onlar gerisin geriye dönerlerdi. Sonra kendilerine ne bir dost, ne bir velî, ne de bir yardımcı bulamayacaklardı. Siz belki savaş niyetinde olmadığınız için sadece yalın kılıçtınız. Onlarla savaşabilecek bir durumda değildiniz. Ama Allah’ın yardımı ve desteği sizinleydi.

İşte gördünüz ey Müslümanlar, sizler Allah ve Resûlü yolunda olduğunuz, Allah ve Resûlü’ne itaat ettiğiniz, Allah desteğinde olduğunuz sürece kâfirlerin sizinle baş etmeleri mümkün olmadı, ebedîyen de olmayacaktır. Yani o kâfirler orada sizinle bir anlaşma yapmayıp da bir yanlışın içine girip size saldırmayı göze alsalardı bile, kesinlikle bilesiniz ki onlar sizin karşınızda kaçacaklardı ve Allah’ın yardımının, dostluğunun sizinle olması sebebiyle kendileri için ne bir dost, ne de bir velî bulmaları mümkün olmayacaktı.”

Böyle Resûl-i Ekrem'in ve ona tâbi olan zâtların düşmanlarına karşı korunması, muvaffakiyeti (Allah Teâlâ'nın öteden beri) diğer peygamberler zamanından itibaren (süregelen âdeti) dir. Yâni: Bu, Cenab-ı Hakk'ın bir hükmüdür, bir ezelî takdiridir, onun mübarek peygamberleri ergeç dâima ilâhi yardıma mazhar olmuşlardır. (ve) Ey insan!. (Allah'ın âdeti için asla bir değişiklik bulamazsın) ilâhi âdet ilâhi emir ve yasak ne ise o öylece sürüp gider, onu kimsenin değiştirme ve bozmaya selâhiyeti olamaz..

Özet olarak: Bu âyet-i kerîme ile işaret buyurulmuş oluyor ki: Son Peygamber Hazretleri de bir ilâhî sünnet gereği olarak Bedr savaşında olduğu gibi muvaffakiyetlere nail olacaktır. Onun apaçık dini, bütün ufuklara yayılıp ona hiçbir kimse mâni olamayacaktır.(Kur'an-ı Kerim Tefsiri, Ömer Nasuhi Bilmen, Fetih Suresi, 23. ayetin tefsiri)

Bu Allah’ın bir yasasıdır. Bu Allah’ın bir sünnetidir. Bu Allah’ın önceki toplumlara da uyguladığı bir kanunudur. Allah’ın bu sünneti daha önce de geldi geçti. Allah’ın sünnetinde, Allah’ın toplumsal yasalarında asla bir değişiklik bulamazsın. Zamanın hangi diliminde, mekânın hangi bölümünde, hangi coğrafyada, hangi devirde olursa olsun, Allah’ın değişmeyen yasası işte budur. Müslümanlar Müslüman oldukları sürece, Müslümanlar Allah’ın istediği gibi bir hayat yaşadıkları, Allah’a güvendikleri, Allah’ın yardımına ehil oldukları sürece kesinlikle bilesiniz ki Allah’ın yardımı ve desteği onlar üzerinedir. Müslümanlar böyle Allah desteğinde oldukları sürece onlarla savaşan kâfirler her zaman karşılarında önce Allah’ı bulacaklar ve her zaman Müslümanlar karşısında mağlup olup kaçacaklardır. Allah desteğindeki Müslümanlar karşısında onların bir başarıya ulaşmaları asla mümkün olmayacaktır.

Eğer Müslümanlar Allah’ın sünnetine, Allah’ın bu toplumsal yasalarına boyun eğmezler de, Allah'ın yasalarını ihlâl ederek, Allah’ın istediği kulluktan çıkarak, Peygamber’in (a.s) emir ve yasaklarına riâyet etmeyerek, Kitap ve sünnetten uzaklaşarak kendi hevâ ve hevesleri doğrultusunda hareket ederek bir savaşa girerlerse, yani Allah desteğini kaybetmiş bir vaziyette karşılarındaki kâfirlerle eşit bir konumda savaşa girerlerse, o zaman da elbette sünnetullah gereği, hangi taraf güçlüyse savaşı o taraf kazanacaktır. O zaman da Müslümanların artık kendilerinden başka hiç kimseyi kınamaya hakları olmayacaktır.

"Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın." (Fatır, 35/43)

Bu hâlde, onların böyle nefrette bulunup Resûl-i Ekrem (sav)'e tâbi olmaları da (yerde böbürlenmekten) onların kibirli bir vaziyet almalarından (ve kötü bir tuzak kurmalarından) o Yüce Peygamber'e karşı hilede, ihanet niyetinde bulunmalarından, Allah'ın nurunu söndürmek arzusunda bulunmalarından doğmuştur, (ve) Halbuki, (kötü bir kasd) öyle bir hile, kötü maksat (kendi ehlinden başkasına arız olmaz) onun fenalığı, kötü neticesi, o kötü maksat sahiplerine yönelir kendisinin felâketine sebep olmuş olur. (o hâlde) O saadet asrındaki müşrikler de, suikast sahipleri de (evvelkilerin kanunundan başka ne gözetirler) o evvelki kavimler hakkında tecelli eden ilâhi kanunlardan rabbani kanundan köklerini kazıma azabından başka neye lâyık olduklarını sanıyorlar? Kendilerinin başlarına da öyle bir felâketin gelmiyeceğinden nasıl emin olabilirler? (Artık sen Allah'ın kanunu için) inkârcı kavimler hakkında cereyan eden Allah'ın kanunu ve yürürlükteki hükümler hakkında (bir değişiklik bulamazsın) bu yeni inkârcılar hakkında da o ilâhi kanun meydana gelecektir, (ve Allah'ın kanununda bir sapma da bulamazsın) Kulları hakkında cereyan eden ilâhi kanun, ilâhi hüküm değişmez, onda kimse deşiklik vücude getiremez. Kahrolmayı hak edenlere lütufta bulunmaz, lütfa lâyık bulunanları da kahr etmez ve cezalandırmaz. Binaenaleyh eski inkârcı milletlerin haklarında cereyan etmiş olan o ilâhi kanun, sonraki inkârcılar hakkında da cereyan edecektir. Bir kere milletlerin tarihlerini ibret nazarıyla bakmalı değil midirler? (Kur'an-ı Kerim Tefsiri, Ömer Nasuhi Bilmen, Fatır Suresi, 43. ayetin tefsiri)

Allah'ın hükümlerinin değişmediğini ifade ettiği ayetlere bakıldığında ilgili hükümler her zaman geçerli olagelmiştir. Allah'ın ilmi ezelidir. Allah’ın sözünden dönmemesi, bir sefer razı olduğundan rızasını geri almaması, cennete ve cehenneme gideceklerin vasfı gibi değişmez şeylerdir. Kâfirler her devirde cehennemlik idi, iman edenler her devirde cennetlik idi. Değişmeyen bunlardır.

Cenâb-ı Allah'ın, gerek peygamberlerine ve onların mü'minlerine olan yardım ve zafer va'di husûsundaki ve gerekse diğer konulardaki sözü değişmez ve değiştirilemez.(Âlûsî. XV. 257; Taberî XV, 233.) "Onun sözlerini değiştirecek yoktur" ifâdesi bir çok âyette tekrar edilir.(bk. En'âm, 6/64,115: Yûnus, 10/64; Kehf, 18/27.) Kur'ân-ı azîmuşşan'ın bu ifâdesi için birbirine yakın değişik açıklamalar yapılmıştır. Kelimetullah Allah'ın kitâbı demektir. Onu neshedecek hiç bir nebî ve hiç bir kitab gelmeyecektir. Onu kimse tahrif edemeyecek, değiştiremeyecek demektir. Çünkü müşrikler "Bundan başka bir Kur'ân getir, veya onu değiştir" (Yûnus, 10/15) demişlerdi.(Râğıb el-İsfahânî, s.440; Taberî, VIII, 9; İbn Kesîr, III, 80; Beyzâvî, I, 328.)

Allah'ın kelimelerini değiştirecek yoktur, demek, ne dünyâda ve ne âhirette Allah'ın hükmünün aksine bir hüküm verebilecek veya onun hükmünü aksine çevirebilecek kimse yoktur, demektir.(İbn Kesîr, 11,508.) Biraz farkla Allah'ın ahkâmını değiştirecek kimse yoktur. Onlar ezelî ve ebedî oldukları için tebdil ve zeval kabul etmezler, demektir. Allah'ın kelimeleri, Allah'ın değişmeyen, va'd, vaîd, sevab ve ikâb cinsinden şeyleri de olabilir. "Benim indimde söz değişmez" ve yine Hz. Peygamberin (sav) "Kıyâmete kadar olacak şeyler hakkında kalem kurumuştur," yâni hüküm verilip bitmiştir, kabilinden verdiği bilgidir. Allah'ın hükmü ezelde hâsıl olmuştur. Ondan sonra bir şey meydana gelmez, demektir.(Râzî. XIII, 161-162.)

Aynı zamanda kitaplarında Allah Teâlâ'nın haber verdiği şeylerin zamanında vukû'unu veyâ meydana geleceği zamanı değiştirebilecek hiç kimse yoktur, demektir.(Taberî, VIII, 9.) Ve yine Allah'ın sözlerinin değiştirilmesi ve va'dlerinden hulfetmesi yoktur, demektir.(Nesefi, II, 169; II, 10, 30.) Çünkü

"Allah aslâ sözünden dönmez." (Âl-i İmrân, 3/9).

"Ey Rabbimiz! Bize peygamberlerin vâsıtasıyla va'd ettiklerini ver ve kıyâmet gününde bizi rezil-rüsvay eyleme; şüphesiz sen va'dinden caymazsın!" (Âl-i İmrân, 3/194).

"Onlara (Allah'ın velî kullarına) dünyâ hayatında da âhirette de müjde vardır. Allah'ın sözlerinde aslâ değişme yoktur. İşte bu büyük kurtuluşun tâ kendisidir." (Yûnus, 10/ 64).

O halde Allah'ın verdiği haberleri, hükümleri ve sözleri sonuna ulaşmıştır. Bunların en doğru ve en âdil olmasıyla onları değiştirebilecek kimse yoktur.(Beyzâvî. I, 328.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun