Hristiyanlar Hz. Meryem'i ilah kabul ediyor mu?

Tarih: 25.06.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Maide Suresi 116. Ayette Hristiyanların Hz. Meryem'i ilah kabul ettiği yazıldığı halde Hristiyanlar Hz. Meryem'i ilah kabul etmediğini söylemektedirler.
- Bu konuyu açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"Allah, kıyamet günü şöyle diyecek: 'Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve anamı iki ilah edinin, dedin? İsa da şöyle diyecek: 'Seni bütün eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem benim için söz konusu olamaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen bunu bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki yalnızca sen gaybları hakkıyla bilensin.' ” (Maide, 5/116)

Hz. Meryem'in Hristiyanlık'taki Yeri:

Hz. İsâ (as)'ın şahsı ve tabiatıyla ilgili dogmalar üzerine kurulu bir din olan Hristiyanlığın gerek kutsal kitabında gerek teolojisinde önceleri Hz. Meryem'e çok az yer verilmiş ve Meryem kendi kişiliği yönünden değil oğlu Hz. İsâ do­layısıyla zikredilmiştir. İnciller'de Mer­yem'in sadece İsa'nın doğumu sebebiyle ön planda olup daha sonra âdeta unutul­ması da bunu göstermektedir, Ancak zamanla Meryem, İsâ'dan sonra ikinci önemli şahsiyet olmuş, onun etrafında bir Meryem kültü teşekkül etmiş ve o Hristiyan sanat, edebiyat ve kültürünün en önemli simalarından biri haline gelmiş­tir. Adına teşkilât, tarikat ve ziyaret yer­leri oluşturulmuş, hayatı örnek alınarak kendini ömür boyu Allah'a adayıp baki­relik yemini eden rahibe kuruluşları meydana gelmiştir.

Hristiyan mezheplerinde Hz. Meryem'e farklı statüler tanınmıştır. Katolik ve Or­todoks mezhepleri Hz. Meryem'in sürekli bakireliğini ve Tanrı'nın annesi olduğunu kabul etmektedir. Ortodoks kilisesinde ikoniar, Katolik kilisesinde Meryem hey­kelleri bulunmaktadır. Her iki kilisede dua ve ibadette Hz. Meryem'in önemli yeri vardır. Protestanlar ise Hz. Meryem'e diğer Hristiyan mezhepleri kadar önem ver­mezler. Lutheranlar ve Calvinistler, Hz. Meryem hakkında kutsal kitapta zikredilen doktrinlerin dışındakileri reddederler; onun bakire iken Hz. İsâ (as)'ı doğurduğunu ka­bul ederken sürekli bakireliğini ve aslî gü­nahtan uzak oluşunu onaylamazlar; kili­senin ilk beş yüzyılda Hz. Meryem'e ayrı bir ilgi göstermemiş olmasını önemli görür­ler.

Hristiyanlık'ta Hz. Meryem'le ilgili üçü IV-V. yüzyıllarda, ikisi modern dönemde (1854-1950) kabul edilen beş temel dogma var­dır.

1. Tanrı'nın Annesi Olması: Hristiyan geleneği bu inancı "Tanrı doğuran" Grekçe'de Theotokos, Latince'de Deipara ve­ya Dei Genitrix ve "Tanrı annesi" kavramlarıyla ifade etmektedir. İncil­ler'de Hz. Meryem'in Rûhulkudüs'ten hamile kalıp Allah'ın oğlunu, bedenleşen kelime İsa'yı dünyaya getirdiği belirtilmiş (Mat­ta, l/l8,20;Luka, l/32; Yuhanna, 1/I-2, 14) Tertuîlien ve Saint Ambroise gibi ilk kilise babaları da Meryem'in tanrı annesi ol­duğu inancını benimsemiştir. Ancak bu inanç IV. yüzyılda Nestorius tarafından reddedilmiş, bunun üzerine toplanan Efes Konsili (431) Meryem'in Theotokos oldu­ğunu tasdik ve ilân etmiştir.(DB, IV/1, s. 793; Catholicisme, VIII. 570; XIV. 1128)

2. Kutsallığı: Luka İncili (1/28, 30, 35, 42, 45) Hz. Meryem'in sahip olduğu üstün nitelikleri ve onun kutsallığını nakletmektedir. Eski Hristiyan teolojisi Hz. Meryem'in kutsallığını meleğin müjdelemesi ve vücudunda ulûhiyyetin bedenleşmesi (incarnation) hadi­selerine bağlamaktadır. Hz. Meryem'in kut­sallığı hem aslî suçtan münezzeh olarak dünyaya gelişini (immaculeeconception), hem de hayatı boyunca günahsız oluşu­nu (impeccabilite) ifade etmektedir.

3. Bakireliği: Hz. Meryem'in bakireliği konusu doğum yapmadan önce, doğum esnasın­da ve doğum yaptıktan sonra olmak üzere üç yönden ele alınmaktadır. Onun ba­kire iken Hz. İsa'ya hamile kaldığı hem İnciller'de (Matta, 1/18-25; Luka, 1/27-35) hem iman esaslarında belirtilmektedir. Bakire iken doğurması, fizikî (bedenî) açı­dan Hz. İsâ'nın bir babadan döllenme olma­dan çocuk oluşumu sırrına bağlı olarak doğması, ahlâkî yönden Hz. Meryem'in erkekle İlişki alternatifinden uzak kalarak kendisini tamamıyla Tann'ya adaması, sembolik açıdan ise yeni bir yaratılışın sembolü olması demektir. Hristiyan ge­leneği, Hz. Meryem'in hem bedenen hem ru­hen Hz. İsa'yı doğurmadan önce de doğurur­ken ve doğurduktan sonra da hep bakire kaldığını kabul etmektedir. Ancak çocuk doğururken bakire kalış doğumun ağrı­sız olmasıyla da açıklanmaktadır. II. Va­tikan Konsili, Hz. İsa'nın doğumunun Hz. Mer­yem'in bakireliğini kaybettirmediğini be­lirtmektedir. Doğumdan sonra da baki­reliğinin devam edip etmediği hususun­da Kitâb-ı Mukaddes'te bilgi olmamakla birlikte gerek Saint Jerome, Ambroise ve Augustin gibi kilise babaları gerekse Kato­lik kilisesi Hz. Meryem'in hep bakire kaldığı­nı kabul etmektedir.(Catechisme, s. 110-111) Aynı inanç IV. yüzyıldan itibaren La­tin Hristiyanlarınca da kesin olarak savu­nulmuştur.(Cathoticisme, VIII, 575-576)

4. Günahsız Doğması: Papa IX. Pie 8 Aralık 1854'te yayımladığı bir tamimle Hz. Mer­yem'in, annesinin ona hamile kaldığı ilk andan itibaren aslî günahın bütün kirle­rinden korunmuş olduğunu ilân etmiştir.(Catholicisme, V, 1273-1277)

5. Semaya Çıkması: 1 Kasım 1950'de Papa XII. Pie, Hz. Meryem'in öldükten sonra bedeniyle bir­likte semaya kaldırıldığı dogmasını ilân etmiştir.

Kurtuluş doktrininde Hz. Meryem'in önemli bir rolü vardır. Tanrı ona birçok üstün ni­telik vermiştir. Rab onunla beraberdir ve o nimete ermiştir. Kadınlar arasında mü­barektir, bütün nesiller ona mübarek di­yecektir.(Luka, 1/28-49)

Hristiyan dua ve ibadetinde de Hz. Meryem'in ayrı bir yeri var­dır. Tanrının annesine vakfedilen dinî bay­ramlar ve Meryem Ana duaları (meselâ İncilin özeti olan tesbih duası) Meryem Ana'ya duyulan derin bağlılığın ifadesidir  Hristiyan dün­yasında Hz. Meryem'in muhtelif zamanlarda farklı yerlerde görüldüğüne inanılmakta ve bu mekânlar dinî ziyaret yeri kabul edilmektedir. Hristiyanlıkta Hz. Meryem'le ilgili beş yortu vardır. Bunlar doğum gü­nü (8 Eylül) mabede gidişi, meleğin müjdesi, günahsızlığı ve cennete alınması ile İlgili dinî merasimlerdir.

Yaşadığı dönemden itibaren Hz. İsâ (as)'a karşı çıkan, aleyhinde faaliyet gösteren Yahudiler, Hz. İsâ'nın doğumuyla ilgili mucize­yi inkâr için onun Joseph Pandera adında sefil bir maceraperest kişinin oğlu oldu­ğunu iddia etmişler, hatta İsâ'ya zina ço­cuğu diyenler de olmuştur. (Diyanet İslam Ansiklopedisi, Meryem md.)

Hristiyanlıkta teslis genel olarak, Allah'ın tek ve bölünmez bir âlemde ayrı, eşit ve tek cevherli üç kişi (Baba, Oğul, Rûhu'l-Kudüs) olduğu şeklinde tarif edilmektedir. Hristiyanlığın üç şekilli tek Tanrı anlayışı demek olan bu temel inanç, Allah mefhumunu Baba, Oğul, Kutsal Ruh formülü içinde "teklik" olarak açıklamaya çalışmaktadır. Hristiyanlığın bu temel inancı üç görüntüde tek tanrı anlayışını anlatmaktadır. Buna göre "Oğul" diye nitelendirilen Hz. İsa da tanrı kabul edilir.

Teslis dogmasını belli esaslar dahilinde tesbit edebilmek için kilise ilk yüzyıllarda bir hayli uzun ve çetin tartışmalara sahne olmuştur. Teslis inancını yaşatabilmek için her yıl Hamsin'i takibeden ilk pazar Teslis Yortusu yapılır. Bu Yortu Roma Katolik Kilisesi'nin kararsızlığına rağmen XI. yy.dan beri kutlanmaktadır (Bertholet, Wörterbuchder Religionen, Stutgart, 1962, 567).

Teslis inancı Hristiyan sanatının çeşitli kollarında yüzyıllardır bir takım remiz ve sembollerle ifade edilmektedir. Doğu'da Bizans sanatında bu üç kişi, çoğu zaman üç meleğin Hz. İbrahim'e gelişini simgelendiren sahne ile canlandırılmıştır. Batılı sanatçılar daha çok insan figürlü şemalardan faydalanmışlardır, üç başlı Tanrı, aynı tahta oturan ve birbirine benzeyen üç kişi olarak tersim edilmiştir. XV.yy. sanatında kişileri birbirinden farklı gösterme eğilimi ağır basınca, bazan Baba ile Oğul birbirine benzer figürlerle, Rûhu'l-Kudüs de bir güvercinle simgelenmiştir. Rûhu'l-Kudüs'ün güvercin şeklinde simgelenişi daha çok Hz. Meryem'in Taç Giyişinde görülmekle beraber, bazan genç bir delikanlı olarak figüre edildiği de olmuştur. Bunun örneğini Troyes'deki St. Urbain Kilisesi ağaç heykel grubunda görmek mümkündür. Teslis'in sembollerle anlatılması konusundaki "Hidayet Tahtı" şeması, bütün Ortaçağ boyunca yaygınlık kazanmıştır. Buna göre Baba, papalık nişanlarını kuşanmış yaşlı bir adam olarak "Hidayet Tahtı"nda oturur ve kucağında "Oğul"un çarmıha gerilmiş veya çarmıhtan indirilmiş vücudunu tutar. Güvercin ise ikisinin başı arasında uçmaktadır (Büyük Larousse XVIII, 11455)

Hristiyanlıkta üç ayrı kişinin tek bir Tanrı'da birleşmesi inancını sembolize için yapılan Yortu dışındaki faaliyetlere de Teslis denilmektedir. Müslümanlıkta bu inancı benimseyenlere Erbab-ı Teslis, Ashab-ı Teslis veya Teslis Ehli adı verilmektedir. Hristiyanlardan aşırı derecede Teslis inancına bağlı olanların kurdukları Teslis Tarikatı'na göre Baba, Oğul, Rûhu'l-Kudüs, tek kişide toplanmış üç kişidir ve aralarında eşitlik vardır. Bu bakımdan birinin diğerine üstünlüğü söz konusu olamaz. Kutsal Teslis Tarikatı adlı tarikatın üyeleri "Teslisciler" diye bilinmektedir.

Hristiyan kelâmcıları karmaşık bir kavram olan Teslis'i anlatabilmek için bir takım yorumlar yapmak gereğini duymuşlardır. Bu açıklamalardan birine göre Tanrı tektir, ancak üç ayrı şekilde belirir. Beliren bu üç şekil de Tanrı'dır, fakat üç Tanrı değil tek Tanrı'dır (Elmalılı, Tefsir, VIII, 6327 vd.). Bir başka Hristiyan kelâmcısının Teslisi yorumlaması şöyledir: Teslis'in birinci unsuru olan Baba-Tanrı ezelîdir, ebeddir, her şeyin evvelini ve sonunu bilir. O'nun görmediği hiçbir şey yoktur ve O, kudretiyle her şeye hâkimdir. Kâinatı merhametiyle kaplamıştır. Teslis'in ikinci temel unsuru Oğul, Hz. İsa'dır. O, ilâhî kelâmın (Logos) cisim halini almış, canlı bir görüntüsüdür. Teslis'in üçüncü ve son unsuru Rûhu'l-Kudüs ise Tanrı ruhunu temsil eder. Hz. İsa, Hz. Yahya tarafından vaftiz edilirken Rûhu'l-Kudüs güvercin şekline bürünerek gökten yere inmiştir. Hz. İsa'nın göğe çıkışından kıyamete kadar geçecek zaman içinde Hristiyanlara Rûhu'l-Kudüs yol gösterecektir.

Hristiyanların genel manada Teslis'e inanmaları gerekir. Hz. İsa'nın tebliğ ettiği din tevhide, yani Allah'ın birliğine dayanmaktadır. Hz. İsa'nın İncil'de geçen açık-seçik sözlerine göre hiçbir Hristiyanın Allah'ın birliğini inkâr etmemesi gerekir. Hz. İsa çeşitli vesilelerle Allah'ın bir olduğunu, eşi ve benzerinin bulunmadığını ifade etmiş ve O'nun bu sözleri İncil'de aynen yer almıştır. Bu bakımdan gerçek Hristiyanlığın tevhide dayandığım Hristiyanların bile inkâr etmesi mümkün değildir. Hristiyanların bu konudaki yanılgıları, "Allah'ın kelimesi" (Nisa, 4/171) ve "Allah'ın Ruhu" (Nisa, 4/171) vb. Kur'an ayetlerini yanlış yorumlamalarından kaynaklanmaktadır. Hristiyan bilginleri "Allah'ın kelimesi"nden Allah'ın kelâm ve nutkunun Hz. İsa'da ifadesini bulduğunu, Allah'ın ruhunun O'na girdiğini, böylece kendisinin bir Tanrı olarak dünyaya geldiğini zannetmişlerdir. Hristiyanlığa böyle önemli bir unsurun girmesi, onların tevhid inançlarını olumsuz yönde etkileyerek onları bir çıkmaza sürüklemiştir. Ne yapacaklarını şaşıran Hristiyanlar kendi elleriyle ördükleri bu düğümü, yüzyıllar geçmesine rağmen hâlâ çözebilmiş değillerdir. Bir yandan Allah'ın tek olduğunu kabul etmek, bir yandan da üç Tanrı bulunduğuna inanmak kolay çözülecek bir problem değildir. Bu hatalı anlayıştan kurtulabilmek için Hristiyanların yapacakları bir iş vardır: Hz. İsa ve Rûhu'l-Kudüs'ün uluhiyetini nazar-ı itibara almaksızın Allah'ı tek ilâh kabul etmek, Allah'ın eşi ve benzeri olmadığını, Hz. İsa'nın da sadece O'nun kulu ve peygamberi olduğuna inanmak, Hz. İsa'ya herhangi bir ilâhî sıfat ve isim yakıştırmamak (Mevdudî, Tevhid Mücadelesi, çev. A. Asrar, İstanbul, 1983, I, 548).

Bu konudaki bir başka Hristiyan inancına göre Allah bir cevherdir. Bu cevherin üç temel rüknü şunlardır:

1. Baba = Allah,
2. Oğul = İsa,
3. Ruhu'l-Kudüs = Hz. Meryem'e Allah tarafından ilkâ edilen ruh.

İnançlarına göre bunların üçü de aynı ilâhtır. Hristiyanların bu saçma ilâh anlayışlarını Hz. İsa (as) bizzat Kur'an diliyle şöyle cevaplandırmıştır: 

 "...Ey İsrailoğulları, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin..." (Mâide, 5/72).

Bilinen bir gerçektir ki Hristiyanlar, Hz. İsa'dan sonra yalnız tevhid inancını terketmekle kalmamışlar, bir çeşit putperestliğe de dinlerinde yer vermişlerdir. Böylece tek Allah yerine üç Tanrı bulunduğunu zanneden Hristiyanlar, şirke saparak azizlere ve mezarlara tapmaya başlamışlardır. Özellikle Katoliklerde görülen (5. yy.) Hz. İsa ve O'nun Havarilerine tapma hadisesi zamanla kiliselere, başta Hz. Meryem ve Hz. İsa olmak üzere birçok aziz ve azizenin putunun yerleştirilmesine sebep olmuştur. Günümüze kadar gelen hemen bütün Hristiyan kiliselerinde bu çeşitli putlar görülmektedir. Ancak günümüz Hristiyanlarının kiliselerdeki bu put tasvirlerine ibadet için eskisi kadar şuursuz bir istek taşımadıkları da bilinmektedir. Aynı şekilde fanatik ve cahil olmayan Hristiyanlar Allah inancı konusunda Teslis'i terketmiş görünüyorlar. Bugün aydın bir Hristiyanın Hz. İsa'ya Allah'ın Oğlu nazarıyla bakması ve Allah'ı Baba olarak görmesi nerede ise muhal bir hal almıştır. Günümüz Hristiyanları da bizim gibi Allah'ın birliğine inanmakta ve Teslis'i mantıksız bir inanç olarak nitelendirmektedir. Nitekim en önemli ve en büyük buyruğun ne olduğu kendisine sorulduğunda Hz. İsa: "Dinle ey İsrail, Tanrımız olan Rab tek Rab'tır" (İncil, Markos, XII, 29) cevabını vermiştir. Pazar âyinlerinde her kilisede topluca söylenen Hristiyan Âmentüsü, "Tek Allah'a inanıyorum..." cümlesiyle başlamaktadır (Xavier Jakob, Sorabilir miyiz? İstanbul, 1988, 10).

Kur'an-ı Kerîm, Hristiyanların Teslis ve Teslis'e benzer inançlarını kesinlikle reddeder ve böyle diyenlerin kâfir olduklarını açıklar: "Andolsun, 'Allah üçün üçüncüsüdür' diyenler elbet kâfir olmuşlardır. Halbuki bir tek Tanrı 'dan başka hiçbir Tanrı yoktur. Eğer diye geldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap vardır" (Mâide, 5/73). Bütün dünyanın süratle İslâm'a koştuğu ve Hristiyan dünyasında şuurlu bir ihtida hadisesinin gerçekleşmekte olduğu bir ortamda Hristiyanların "Tevhid"e yönelmeseler bile en azından Teslis'i terketmeleri tabii bir davranış olarak görülmektedir. (Şamil İslam Ansiklopedisi, Teslis Md.)

İlave bilgiler için tıklayınız:

Hz. İsa’ya (a.s.) veya bir başka insana “İlâh” demenin hükmü nedir?

Teslise inanan bir Hristiyan’ın Allah inancı ne derece makbûl ve ne ölçüde geçerlidir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun