"Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, ..." ayetini açıklar mısınız?

Tarih: 28.09.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

"Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescidler elbette yıkılırdı." (Hac, 22/40)
- Bu ayeti açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hac Suresi, Ayet 40:

"Onlar 'Rabbimiz Allah'tır.' demelerinden başka bir sebep olmaksızın, haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescidler elbette yıkılırdı. Şüphesiz Allah kendi(dini)ne yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok izetlidir (her şeye galiptir)."

Ayetin Açıklaması:

O mazlumlar ki, "Rabbimiz Allah'tır." demelerinden başka bir sebep olmaksızın haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile def'etmeseydi; azgın zalimleri, bozguncuları, kâfirleri âdillerle, salihlerle, müminlerle defetmiş olmasaydı manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescidler yıkılırdı. Nitekim o zalimlerin defedilmediği yerlerde dinsizlik görülmektedir.

SAVMAA: Tepesi sivri ve yüksek olan bina demektir ki, İslâmiyet'ten önce Hristiyan rahiplerinin manastırlarının ve Sâbie (yıldızlara tapanlar) sofularının zaviyelerinin adı olmuştu. Sonra Müslümanların ezan yerleri olan minareler içinde kullanılmaya başlandı. Ancak âyette kastedilen Hristiyanların manastırları veya Sâbienin zaviyeleridir.

BÎ'A: Hristiyanların ibadet yeri olan kilise demektir.

SALÂT: Bu kelime İbrânice Saluta'dan gelen ve sonradan Arapçalaşan bir sözcüktür ki, Yahudilerin namaz yeri, yani havra demektir. Görülüyor ki, mescidler, "Allah'ın adının çok anıldığı yer" olarak nitelendirilmiştir ki, bunda iki nükte vardır. Birincisi, İslâm'ın emrettiği ibadetlerden asıl maksadın Allah'ın adının çokça anılması olduğunu vurgulamak, ikincisi de diğerlerinin var olmalarının, asıl sebebi olan Allah'ın anıldığı yer olmaktan çıkıp başka maksatlar için kullanıldığına işarettir.

Özetle Allah, dindar olanları, haddi aşan azgınları defetmeye göndermeyip; inananlara savaşma hak ve salahiyetini vermeseydi manastırlar, zaviyeler, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescidlerin hepsi yıkılırdı.

Dinsizlerin saldırıları karşısında bunlardan hiçbiri ayakta kalamazdı. Bakara suresi 251. ayette geçtiği üzere bütün yeryüzünün düzeni bozulurdu. Bütün bunların yıkılmaktan kurtulmaları ve korunmaları ancak onları savunmakla mümkündür. O halde bütün bunları himaye etmeyi hedefleyen İslâm'ın savunma hakkının bütün hakların başında geldiği muhakkaktır. Şüphesiz Allah kendi dinine yardım edene yardım edecektir. Çünkü dinin ihtiyarî olan fiillerle alakası olduğuna göre, o konuda arzu edilen gayenin gerçekleşebilmesi için, Allah'ın iradesi kulun cüzî iradesine bağlı olduğundan, kulların cüzî iradelerini kullanarak bir çaba sarfetmeleri, Allah'ın iradesinin işlemesine vesile olması itibariyle bir yardım gibidir. Onun için müminlere savunmayı söz veren yüce Allah, yardımının kesin olarak gerçekleşmesini onların yardım ve çalışmalarına bağlamıştır. Yoksa Allah şüphesiz çok güçlüdür, her şeye galiptir, yardıma ihtiyacı yoktur. Yardım ettiği kimseler de her zaman üstün olup hiçbir zaman mağlup olmazlar. (bk. Elmalılı Tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun