Şam beldesi ve Kudüs fethedilince, Kudüslüler neden Kudüs'ün anahtarlarını Halife Hz. Ömer'e vermek istediler?

Tarih: 07.12.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kudüslülere verilen "Amanname" nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Konuya cevap verebilmek için hicretin 15. yılı (636-637) olaylarına şöyle bir göz atmak icap eder:

Hicretin 15. yılında, Hz. Ömer döneminde, “Şam Beldesi”, yani Ortadoğu’nun bir bölümü Müslümanlarca fethedilmişti: Önce şu an Suriye devleti sınırları içindeki Humus kenti,  arkasından Ba’lebek fethedildi. Şam bölgesi başkomutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah ayrıca, Suriye sınırları içindeki Hama’yı Hıristiyan ahalisini cizye ve haraca bağlayarak teslim aldı. Doğu Roma yönetimi sürekli, ileride karşı koymak için tüm cephelerde Müslüman yükseliş önünde geri çekiliyordu. Daha Sonra Ebu Ubeyde ordusu, Şeyzer, Maarra ve Lazkiye’yi harple aldı. Arkasından Reha’ya/Urfa’ya yöneldi. İmparator Herakl artık Şam ve Irak orduları arasında duramayacağını iyice anlamıştı. Bir gün yüksek bir tepeden hasretle eski verimli ülkesine, bereketli hilale baktı ve şöyle konuştu:

“Suriye, artık seninle bir daha buluşmamak üzere elveda.”

Sonra Kostantin’e gitmek üzere İskenderun’la Tarsus arasındaki bütün kaleleri tahliye etti ve Antakya ile Rum / Roma sınırı arasında insansız bir çöl bıraktı.

Ebu Ubeyde, Kınnesrin’in fethini müteakip Halebi muhasara etti ve derken bu güzel Şam kentini sulhla aldı. Sonra durum değerlendiren düşman, Antakya’yı ona hiç direnmeden teslim etti. Ardından Ebu Ubeyde ordusu Menbici aldı. Böylece Şam’ın batı cihetindeki bütün beldeler İslamların eline geçmiş oldu. Daha sonra başkomutan Ebu Ubeyde, Halid b. Velid’i Maraş’a gönderdi. Halid b. Velid Roma ahalisi orayı terk etmek üzere iken Maraş’ı aldı.

Hz. Ömer’in Komutanlarla Buluşması ve Kudüs Anahtarları

Bütün bu fetihlerden sonra Şam bölgesi başkomutanı Ebu Ubeyde, Filistin topraklarına gitti. Onun emrindeki Ürdün bölgesi komutanı Şurahbil b. Hasane Ürdün vadisini fethetmişti. Filistin bölgesi komutanı Amr b. As zeki ve harp bilgisinde çok üstün biriydi. Kudüs’ün fethi için komutanlarından Alkame ve Mesruk’u görevlendirmiş, Remle’ye de Ebu Eyyub’u göndermişti.  

Sonradan kendisi de Kudüs için yardıma gelip Bizans komutanı Artebon’un ordusunu bozdu ve Artebon bozgun halinde Kudüs surları içine çekildi.(1) Amr sonra, Filistin topraklarından Gazze, Nablus ve Yafa beldelerini fethetti ve Kudüs’ün teslimi için şehrin ileri gelenlerine haber gönderdi. Kudüs’ün eşrafı ancak halifenin ahit/ant ve âmânı ile şehri teslim edebileceklerini bildirdiler. Durumdan halifeyi haberdar edince,  Hz. Ömer, yerine Hz. Ali’yi devlet başkanı vekili bırakıp(2) Cabiye’de Şam bölgesi komutanlarıyla buluşacaktı.

Onu karşılamak için ilk olarak oraya gelen komutanlar Ebu Ubeyde, Yezid b. Ebu Süfyan (Hz. Muaviye’nin büyük kardeşi) ve Halid b. Velid’di. Hz. Ömer onlara doğru gelirken üzerinde yamalı bir gömlek vardı. Bir deveye veya kısrağa binmişti. (3) Komutanlara yaklaşınca, onların en güzel atlara binip güzel elbiseler giydiklerini gördü ve hiddetlendi. Hemen atından yere atlayıp onları taşa tuttu. Aynı zamanda onlara şöyle bağırıyordu:

“Ne çabuk fikir ve reyinizden (zihniyetinizden) döndünüz? Bu kılıkla beni karşılamaya mı çıktınız?”

Hz. Ömer, Rasulullah (asm) ve Hz. Ebu Bekir gibi, lüks ve konfora karşıydı ve israfı sevmezdi. Onları Romalılar gibi güzel ve çekici elbiseler içinde görünce kızmış ve azarlamıştı. Yoksa bu insanlar dünyevileşmeye mi başlamışlardı?

Komutanlar kendilerini savunmak için şöyle karşılık verdiler:

“Bu kuru bir gösterişten ibarettir. Üzerlerimizde ancak silahlarımız vardır.”

Böylece halifeye karşı özür beyan ediyorlardı. Onların bu özrünü kabul eden halife “peki” dedi ve beraberce Cabiye’ye vardılar. Orada da gruba Amr b. As ve Şurahbil gelip katıldı. Filistin ve Ürdün bölgesi komutanları Amr ve Şurahbil halifenin dizini öptüler. O da onları kucakladı.

Halife ve komutanlar Cabiye’de Kudüs ileri gelenleri ile görüştüler. Hz. Ömer’in amânı ve Kudüslülerin cizye (baş vergisi) vermeleri şartı ile şehrin anahtarları Devlet Başkanı Hz. Ömer’e teslim edildi.(4) Anlaşılan o ki, Kudüslüler, işlerini daha bir sağlama almak, mal, can güvenliğinden emin olmak ve dinleri ile ilgili bazı düşüncelerden dolayı şehri bizzat halife ile yapacakları bir antlaşmadan sonra ona teslim etmek istemişlerdi. Kudüs patriği barışa hazırdı ama, Halife Ömer’in şehrin mesuliyetini şahsen üzerine almasını istiyordu.(5) Nitekim bu amanname de  söz konusu ettiğimiz konulara işaret ve delalet etmektedir:

Kudüslülere Verilen Amanname

Hz. Ömer şehri teslim alırken, Kudüslülere tarihte zimmilerce çok önem verilen bir amanname verdi. Bu İslam tarihi, İslam Hukuku ve fethedilen ülkelerin halkları açısından önemli bir belge niteliğindedir. Ayrıca, İslam-Hıristiyan ilişkisi açısından da önem arz eder. Belge şöyledir:

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adına.(6)

"Bu (yazı) Allah’ın kulu ve Emiru’l-Mü’minîn / İnananların Yöneticisi Ömer tarafından İlya (Kudüs) halkına verilen amannamedir. Emiru’l-Mü’minîn, onların kendileri, malları, mülkleri, kiliseleri, haçları, hastaları, sıhhatlileri ve halkından diğerleri için onlara aman  (koruma garantisi)  verdi."

"Durum şu ki, kiliseleri mesken edilmeyecek ve yıkılmayacaktır. Bunlardan ne eksiltme yapılacak, ne haçlarından, ne mallarından olana halel gelecektir. Dinleri konusunda zorlanmayacaklar ve onlardan hiç biri zarara uğratılmayacaktır. İlya’da onlarla birlikte, Yahudilerden kimse oturmayacaktır."

"İlya (Kudüs) halkına düşen görev; Medâyinlilerin verdiği gibi cizye vermektir. Ayrıca onlara;  içlerinden Rumları ve soyguncuları çıkarmak düşer."

"Kim onlar içinden çıkıp giderse (Kudüs’ten göçerse) emindir, yerine ulaşıncaya kadar; canı ve malı teminat altındadır. Onlardan kim de burada ikamet ederse; o da aynı şekilde emindir (can ve mal güvenliğine sahiptir). Ona da cizyeden; İlyalılar üzerine olan kadar vardır."  

"İlyalılardan kim kendisini ve servetini Rumlarla birlikte götürmek isterse; kiliseleri ve haçları (metruk kiliselerden) boşaltılır. Çünkü onlar emin yerlerine ulaşıncaya kadar, kiliseleri ve haçları üzerine emindirler (teminattadırlar). Ayrıca; herhangi bir kişinin öldürülmesinden önce; bu yer ahalisinden olanlardan isteyen;  onlardan (Kudüslülerden) olarak burada oturur. Cizyeden İlyalılar üzerine düşenin bir benzeri / aynısı da onun üzerine düşer."

"Ayrıca isteyen Rumlarla birlikte gider, (önceden gitmiş olanlardan) isteyen de ailesine geri döner. (Böyleleri için) durum şu ki; onlardan mahsulleri hasat edilene kadar bir şey alınmaz."

"Allah’ın ahdi, Resulünün zimmeti, halifelerin zimmeti ve müminlerin zimmeti; cizyeden üzerlerine düşeni verdikleri takdirde, bu yazıda  (amannamede) olan hususlar üzerindedir.”

Bu amannameye; Halid b. Velid, Amr b. As, Abdurrahman b. Avf ve Muaviye b. Ebu Süfyan şahitlik etmişlerdi. Amanname (15/637) yılında yazılmış ve yürürlüğe girmiştir.(7)

Hz. Ömer hicretin 15. yılı (637) sonbaharında Kudüs Patriğinden şehrin anahtarlarını almak üzere geldiğinde, amannameyi kendisine vermişti.

Aslında yerli Hristiyanlarla, Yunanlı ve Romalı Hristiyanlar, bir türlü birbirleri ile kaynaşamamışlardı. Bunun sebeplerini bir kaynak şöyle aktarır:

“Hicretten sonraki birinci yüzyılın büyük bölümünde İslam Devleti’nin vatandaşlarının çoğunluğu Hristiyan Roma ya da Yunan Bizans hâkimiyeti altında sahip olamadıkları saygı, serbestiyet ve yeni bir şerefi yaşayan Hıristiyanlardı.

Bu her iki güç de emperyalist (sömürgeci)  ve ırkçıydı. Yakın doğu bölgelerini sömürgeleştirmişler ve Romalı ya da Yunan olmayan yerlilerini baskı altına almışlardı.

İslam yönetimi altında ise; Hristiyanlar yüzyıllar boyunca barış içinde yaşadılar ve zenginleştiler.”(8)

Bu amanname; Kudüs’te kalan ve çoğu yerli Hristiyan olanlara, Hristiyan olan ırkçı ve emperyalist Romalı ve Yunanlıların vermediği çok şeyi garanti ediyordu.

Artık Bizanslı Rumlar, bereketli hilalin topraklarını yerlilerine terk etmişlerdi. Kudüs patriği çoktan, Müslümanların Hristiyanlara olan tavrını duymuştu. Kudüs’e gelen Halife Hz. Ömer’in verdiği amanname; emperyalist ve ırkçı Yunan Bizans’ının onlara yaptığı baskıyı, ayrımcılığı ve zulmü ortadan kaldırıyordu. Bu belge öncelikle İslam hoşgörüsünün sosyal ve kültürel seviyesini gösteriyordu, ayrıca gayrimüslimlere insanca ve dinden gelen uygar bir yaklaşımın da örneğiydi. Fetihlerin devamı ve sürekliliğinde, yerlilere gösterilen bu insanca ve merhametli tavrın da önemli etkisi olmuştu.

Aşağıdaki satırlar da İslam’ın gayri Müslimlere yaklaşımını ve İslam Devleti’nin;  Hristiyan varlığa aldığı tavrı çok güzel özetler:

“Bu dönem (İslam’ın yayılması) boyunca, İslâm Devleti âdil olanların yanında, baskıcı Sultan ve halifeler de gördü. Hristiyan varlığını ortadan kaldırmak İslâmî düşüncenin bir parçası olsaydı, bu hiç sezdirilmeden kolaylıkla gerçekleştirilebilirdi. Fakat bu varlığı koruyan şey, İslâm’ın Hz. İsa’ya Allah’ın Peygamberi, kitabı İncil’e de ona indirilen vahiy olarak saygı duyması onları böylece kabul etmesidir.”(9)

Dipnotlar:

1. Zehebi, el-Hulafâu’r-Râşidûn, s. 66; Ahmet Cevdet Paşa, I, 370.
2. O,  Kadisiye savaşı öncesi de aynı zamanda kayınpederi olan Hz. Ali’yi yerine devlet başkanı vekili bırakıp Medine’den ayrılmıştı.
3. Zehebi,  el-Hulafâu’r-Râşidûn, s. 66, 100; Heyet, Doğuştan Günümüze, II, 93
4. Zehebi, el-Hulafâu’r-Râşidûn, s. 66, 99; Mâverdi, s. 96-97; İbnu’l- Esir, II 422, 502; Belazuri, II, 348; Sarıcık, Ehli Beyt, s. 160- 162.
5. el- Faruki, İ Raci- L. Lamia,  s. 239.
6. Hamidullah, Vesaik, s. 488. no. 357.  Krş. el-  Faruki, İ. Raci- L. Lamia,  s. 220.
7. Hamidullah, Vesaik, s. 489; Hitti, I, 233; Heyet, Doğuştan Günümüze, I, 93.
8. el- Faruki, İ Raci- L. Lamia,  s. 220, 9. Bölüm.
9. el- Faruki, İ Raci- L. Lamia, s. 220.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun