Al-i İmran 164. ve Cuma 2. ayetlerdeki Rasül kelimesinin Hz. Peygamber'den başkası için de geçerli olacağını iddia edenleri ikna etmeye yönelik verilecek cevap ne olmalıdır?

Tarih: 10.05.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Söz konusu ayetlerde geçen “Resul” kelimesini Hz. Peygamber (a.s.m)’den başkasına hamledip onu da bu ayetin şümulüne dahil etmek mümkün görülmemektedir. İlgili ayetlerin mealine bakalım:

“Gerçekten Allah, kendi içlerinden birini, onlara âyetlerini okuması, onları her türlü kötülüklerden arındırması, kendilerine kitap ve hikmeti öğretmesi için resul yapmakla, müminlere büyük bir lütuf ve inâyette bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar besbelli bir sapıklık içinde idiler.” (Al-i İmran, 3/164)

“O, ümmîler arasından, kendilerinden olan bir elçi gönderdi. Bu elçi onlara Allah’ın âyetlerini okur, onları arındırır, onlara kitabı ve hikmeti öğretir. Halbuki daha önce belli ve kesin bir sapıklık içinde idiler.” (Cuma, 61/2)

Bu her iki ayette de asr-ı saadette yaşayan insanların İslam öncesi durumları nazara verilmekte ve kendilerine Allah’ın kitabını, hikmeti (sünneti) öğreten bir resulden söz edilmektedir. Asr-ı saadetten sonra insanlar ne bir cahiliye devrini yaşamış ve ne de kitap ve sünneti ders veren bir peygamberle karşılaşmışlardır.

Bu ayetlerde söz konusu edilen “Resul”den maksat Hz. Muhammed (asm) olduğunda ne bir şüphe ne de bir ihtilaf vardır. Ayette söz konusu edilen “Resul”ün bi’setinden söz edilmektedir. “BAS” fiilinin mastarı olan “Bi’set” kavramı Kur’an’da peygamberler için kullanılmaktadır.

Resul kelimesi sözlük anlamı itibariyle “elçi” demektir. Her peygamber bir elçidir, fakat her elçi peygamber değildir. Arapça’da “Resul” kelimesi sözlük manasıyla kullanılabilse bile, “peygamber”den başka bir mana ifade etmeyen Türkçe’de kullanılması asla doğru değildir.

İslam alimlerine “Hz. peygamberin varisleri” unvanı eskiden beri kullanıla gelmiştir. Bunda bir sakınca da yoktur. Çünkü Peygamber (asm)'in mirası ilimdir, takvadır... Bununla beraber, en büyük İslam alimlerine bir şeref madalyası olarak verilen “peygamber varisi” unvanı ile tatmin olmayıp bizzat peygamberi çağrıştıran “resul” kelimesiyle anılmaya heveslenen kimsenin aklen malul olduğunda hiç şüphe yoktur. Zira büyük alim ve velilerin en büyük nişaneleri tevazu iken, peygamberliği çağrıştıran bir unvanla anılmayı arzulayan kimsede görülen bu haddi aşmışlığın en çirkin bir yansıması olan böyle bir büyüklenme, psikolojik ve patolojik bir vakadır.

Hülasa, eğer iki Müslümana Kur’an dersini veren, Kur’an’dan vaaz-u nasihat eden herkes resul unvanını alırsa, bu takdirde sokaklarda resullerden geçilmez. Eğer biri kalkıp da “Bu resul unvanı yalnız bana mahsustur, siz -ey diğer hocalar, vaizler, mürşitler- bu unvanı alamazsınız.” derse, o zaman da adama sormazlar mı; “Sen “Resul” kavramında başkasını kendine ortak etmediğin halde, nasıl olur da kendini Hz. Peygamber (a.s.m) ile aynı unvanda ortak olmaya çalışıyorsun?”

Nereden bakarsanız bakın, ortada bir ruhî bunalım sorunu göreceksiniz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun