Kabirde imtihan anındaki fitne nedir?

Tarih: 08.06.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Peygamber Efendimiz (asm) kabir fitnesinden Allah'a sığınmış mıdır?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Konuyla ilgili iki hadis meali şöyledir:

"Allah'ım! Korkaklıktan, cimrilikten sana sığınırım. Erzel-i ömürden sana sığınırım. Dünya fitnesinden sana sığınırım. Kabir fitnesinden sana sığınırım.” (Buhârî, Cihâd 25, Daavât 37, 41, 44)

"Allah'ım, cehennem azâbından ve kabir azâbından, hayat ve ölüm fitnesinden, kör Deccâlin fitnesine uğramaktan sana sığınırım.” (Müslim, Mesâcid 128)

Bu hadislerden ve benzeri hadîs-i şerîflerden öğrendiğimize göre, Peygamber Efendimiz (asm) insan için son derece tehlikeli olan bazı hususlardan Allah’a sığınmış, dolayısıyla bize bunlardan şiddetle sakınmamız ve bizi onlardan koruması için Cenâb-ı Hakk’a sığınmamız gerektiğini belirtmiştir.

Kabir fitnesi Peygamber aleyhissalatü vesselâm’ın Allah’a sığındığı tehlikelerden biridir. Meleklerin ölen herkesi sorguya çekmesiyle başlayan kabir hayatı, iyi kullar için huzur ikliminin başladığı, dünyadaki görevini gerektiği gibi yapmayanlar için de sıkıntıların başlayıp devam ettiği bir başka âlemdir. Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) bu durumu, “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizî, Kıyâmet 26) diye ifade buyurmuştur.

Hz. Âişe (ra) kabir azâbının olup olmadığını Resûl-i Ekrem’e sorduğunu, onun da “Evet, kabir azâbı haktır” buyurduğunu ve kıldığı her namazda kabir azâbından Allah’a sığındığını söylemektedir.(Nesâî, Sehv 64). Hz. Osman (asm) bir kabre baktığı zaman sakalları ıslanıncaya kadar ağlar, sonra da Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, kabri âhiret yolculuğunun ilk menzili olarak kabul ettiğini, buradan kurtulan kimse için sonrasının daha kolay olacağını, buradan kurtulamayan için de sonrasının daha çetin olacağını belirttiğini söylerdi.(Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 63).

Kabir azâbı, Allah’ın buyruklarına uymayan insanın ölümünden kıyamete kadar geçecek olan uzun bekleyiş safhasında göreceği bir tür işkencedir. Mâhiyetini tam olarak bilemediğimiz bu azâba tâbi tutulmak için insanın mutlaka kabirde bulunması da gerekmemektedir. Kabir azâbı ve cehennem azâbı vardır; bu azaplar hak ve gerçektir. İnsan bu çetin azaplardan Allah’a sığınmalıdır. Âdem oğlu ölüp ruhu bedeninden çıktıktan ve kabre konulduktan sonra işte âhiret merhalelerinin ilki o zaman başlamış olur. Çünkü kabir, âhiretin ilk merhalesidir.

İnsanın o daracık, karanlık ve ürperti veren yerde karşılaşması söz konusu olan bu işkenceden kurtulması ve kabrini Peygamber Efendimiz (asm)’in buyurduğu gibi cennet bahçelerinden bir bahçe haline getirmesi mümkündür.

Kabirde kendisine onunla görevli iki melek gelir ve dünyada iken haklarında îmân edip etmediği üç şey; Rabbi, dîni ve peygamberi hakkında onu sorguya çekerler. Eğer onlara güzellikle cevap verirse, neticesi onun için güzel olur.Yok eğer onlara güzellikle cevap veremezse, iki melek ona şiddetli bir şekilde vururlar.

Kul, eğer îmân ehli iyi kimselerden ise, melekler ona beyaz yüzlü kimseler olarak gelirler. Yok eğer fesat ve kötülük ehlinden ise, melekler ona siyah yüzlü kimseler olarak gelirler. İşte bu, kulun kabrinde imtihan olunacağı kabir fitnesidir. (İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, 11/177) Mubârekfurî, “Kabir fitnesi; kabirde iki meleğin sorusuna cevap verirken şaşırmaktır." demiştir. (Tuhfetu'l-Ahvezî, 9/328)

Kabirde iki meleğin sordukları sorulara gelince:

Berâ b. Âzib'den -Allah ondan razı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

"Peygamber aleyhissalatü vesselam ile birlikte Ensar'dan bir adamın cenâzesini defnetmek için çıktık, kabre geldiğimizde kabir henüz kazılmamıştı. Rasûlullah oturunca, biz de onun meclisine saygıdan dolayı sanki başımızda kuş duruyormuşçasına hepimiz hareketsiz bir şekilde onun etrafında oturduk. Elinde bir çubuk vardı ve düşünceli bir şekilde çubuğun bir ucuyla yeri eşeliyordu. Başına kaldırdı ve -iki veya üç defa-: Kabir azabından Allah'a sığının, buyurdu. Sonra şöyle buyurdu:

'Mümin kul, dünyadan ayrılmak ve âhirete yönelmek üzere olduğu zaman ona gökten yüzleri sanki güneş gibi olan beyaz yüzlü melekler iner. Yanlarında cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. Onun görebileceği yere otururlar. Sonra ölüm meleği gelir, baş tarafına oturur ve şöyle der: "Ey güzel ruh, çık ve Rabbinin mağfiretine ve rızâsına gel." Bunun üzerine o ruh, tulumun ağzından damlayan bir damla gibi çıkar ve ölüm meleği onu alır. Ölüm meleği, mümin kulun ruhunu aldığında, melekler onu göz açıp kapayacak kadar ölüm meleğinin elinde bırakmazlar. Onu ölüm meleğinin elinden alırlar ve bu kefene koyarlar. O ruhtan, yeryüzünde bulunan en güzel mis kokusu gibi bir koku çıkar. Onu melekler arasından geçirirken: "Bu güzel ruh nedir?" derler. Dünyadaki en güzel isimlerini söyleyerek, falan oğlu falandır, derler. Dünya semâsına ulaşıncaya kadar çıkarırlar. Melekler onun için kapının açılmasını isterler. Onlara kapı açılır. Bunun üzerine  yedinci semâya ulaşıncaya kadar her semâda bulunan Allah'a yakın melekler o ruha eşlik ederler. Nihâyet Allah şöyle buyurur: ‘Kulumun amel defterini, İlliyyîn'e yazın ve ruhunu yeryüzüne geri gönderin. Çünkü ben, onları ondan (topraktan) yarattım ve yine ona döndüreceğim. Bir defa daha onları (hesaba çekmek üzere) topraktan çıkaracağım.’ Bunun üzerine mümin kulun ruhu bedenine iâde edilir. Ardından iki melek yanına gelip onu oturturlar ve:

"Rabbin kimdir?" derler.
Mümin kul: "Rabbim Allah'tır." der.
Onlar: "Dinin nedir?" derler.
Mümin kul: "Dinim İslâm'dır" der.
Onlar: "Size gönderilen adam hakkında ne dersin?" derler.
Mümin kul: "O Allah'ın elçisidir." der.
Onlar: "Sana bunları bildiren nedir?" derler.
Mümin kul: "Allah'ın kitabını okudum, ona inandım ve onu tasdik ettim." der.

Bunun üzerine semâdan bir ses gelir: Kulum doğru söyledi. Cennetten bir yer döşeyin (makamını hazırlayın), onu cennet elbiselerinden giydirin ve ona cennetten bir kapı açın, der. Bunun üzerine ona cennetin esintisinden ve güzel kokusundan kokular gelir, gözünün görebileceği yere kadar kabri genişletilir. Sonra ona, güzel yüzlü, güzel elbiseli ve güzel kokular içerisinde olan birisi gelir ve "Seni mutlu edecek şeyle sevin. Bugün sana vaad olunan gündür." der. Bunun üzerine o: "Sen kimsin? Senin o hayırlı yüzün nedir." der. O: "Ben, senin sâlih amelinim." der. Bunu işitince, "Yâ Rabbi! Kıyâmeti çabuk kopar ki, âileme ve malıma kavuşayım." der.

Kâfir kul, dünyadan ayrılmak ve âhirete yönelmek üzere olduğu zaman, yanlarında kaba ve sert elbise olan siyah yüzlü melekler gelir ve onun görebileceği bir yerde otururlar. Sonra ölüm meleği onun yanına gelip başucunda oturur ve ona: "Ey çirkin ruh, haydi çık! Allah'ın öfkesine ve gazabına gel!" der. Bunun üzerine ruhu bedenine dağılır ve ıslak yüne dolaşan pıtrağın (dikenli otların) yünden çekilip çıkarıldığı gibi, ölüm meleği onun ruhunu bedeninden çekip alır (ruhu bedeninden güçlükle ayrılır). Ölüm meleği ruhunu alınca da, melekler onu göz açıp kapayacak kadar ölüm meleğinin elinde bırakmazlar. Onu ölüm meleğinin elinden alırlar ve kaba ve sert elbisenin içine koyarlar. Ondan yeryüzünde bulunan en pis leş kokusu gibi bir koku çıkar. Onu semâya yükseltirler. Her semâda bulunan meleklerin yanından geçerken onlar: "Bu pis ruh kimindir?" derler. Melekler, dünyadaki en kötü ismini söyleyerek, falan oğlu falandır, derler. Dünya semâsına gelince, onun için semânın kapılarının açılmasını isterler, fakat ona kapılar açılmaz. Sonra Rasûlullah şu ayeti okudu: "(Öldükleri zaman) onlar (ın ruhların)a gök kapıları açılmaz ve deve, iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremezler. Suçluları işte böyle cezâlandırırız." (A'râf, 7/40) Allah şöyle buyurur: "Onun amel defterini Siccîn'e (en aşağı tabakaya) yazın". Sonra onun ruhu, gökten yere fırlatılıp atılır. Sonra Rasûlullah şu âyeti okudu: "Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o, gökten düşüp de parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış veya rüzgâr onu uzak bir yere sürükleyip atmış kimse gibidir." (Hac, 22/31). Ardından ruhu bedenine iâde olunur da (Münker ve Nekir adlı) iki melek ona gelip yanına oturur ve:

"Rabbin kimdir?" derler.
Kâfir kul: Hah…Hah… Bilmiyorum." der.
Onlar: "Dinin nedir?" derler.
Kâfir kul: "Hah…Hah… Bilmiyorum." der.
Onlar: "Size gönderilen adam hakkında ne dersin?" derler.
Kâfir kul: "Hah…Hah… Bilmiyorum." der.

Bunun üzerine semâdan bir ses: 'Yalan söyledi, ona cehennemdeki yerini hazırlayın ve ona cehennemden bir kapı açın.' der. Cehennem ateşinin sıcağından ve sıcak rüzgârından gelir ve kaburgaları birbirine geçecek şekilde kabri ona daraltılır. Çirkin yüzlü, kötü elbiseli ve pis kokulu bir adam ona gelir ve şöyle der: "Seni üzecek şeye sevin! Bugün, vaad olunduğun gündür." Kâfir ruh ona: "Sen kimsin? Çirkin yüz kötülük getirdi." der. O da: "Ben senin çirkin amelinim." der. Bunun üzerine: "Rabbim! Kıyameti koparma." der." (bk. Müsned, 4/288, 397; et-Terğîb ve't-Terhîb, 3/369; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dili Kur'an Dili, 2/1229)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun