İmam Gazali, eserlerinde Tecdit Hareketini Yunan Felsefiyle mi yapmıştır?

Tarih: 18.10.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İmam-ı Gazalî: (1058 - 1111) Eş’ari kelâmcısı, Şafiî fakihi, mutasavvıf, filozoflara yönelttiği eleştirilerle tanınan İslam düşünürü. Asıl adı Ebu Hamid b. Muhammed’dir. İran’ın Horasan bölgesinde Tus (bugünkü Meşhed) şehrinde dünyaya geldi. İslam dünyasında Hüccetü’l-İslam lakabıyla meşhurdur. Klasik İslam ilimlerini tahsil ettikten sonra çağının ünlü âlimi İmamü’l-Haremeyn el-Cüveyni’den ders alarak onun gözde öğrencisi oldu. Bağdat’ta bulunan ünlü Nizamülmülk medresesinde ders verdi. Usul-u fıkıh ve kelâm ilmi üzerinde yoğunlaşan Gazalî, hakikate varmanın yolunun ve kesin bilginin akıl yoluyla değil ancak vahiy, yakîn ve sezgi ile olduğunu söyler. Akıl ve mantık bu bilgileri belirleyen değil, anlamaya ve yorumlamaya yarayan bir alettir. En ünlü eseri İhya-i Ulumi’d-Din, el-Munkızu mine’d-Dalâl ve Tehafütü’l-Felasife’dir.

İmam Gazali, Yunan felsefesini eleştirecek kadar iyi biliyordu. Avrupalı filozoflar dünyanın tepsi gibi düz olduğunu söylerken o 300 öğrencisine dünyanın yuvarlak olduğunu anlattı.

İmam Gazalî’nin tecdid hareketinde mantık ilmini esas aldığı tezi doğru değildir. Tecdid hareketi, İslamî ilimlere yeniden bir canlılık kazandırmak, onlara yeniden hayat vermek, toplumda onlara yeni bir çehre, asrın idrakine ve de ihtiyacına uygun bir performans kazandırmaktan ibarettir.

“el-Munkız mine’d-dalal” adlı eserinden de anlaşıldığı gibi, Gazalî hayatında yeni bir çığır açan ve belki de tecdit görevine hazırlanma safhası olarak değerlendirilebilecek bir ruhî inkılap geçirmiş, bu yeni döneminde her şeyi âdeta sıfırdan başlayarak yoruma tabi tutmuştur. Bu yorumları belli bir ölçü dahilinde değerlendirebilmek için de Allah’ın insana verdiği akıl-mantık mekanizmasının işleyiş tarzına dikkat etmiş, onun bir hakikati ifade ettiğini görünce başkalarının istifade etmesi için de objektif bir ilim dalı olarak gördüğü mantık esaslarını belirlemeye çalışmıştır. Bu konuda meşhur olan Aristo mantığını da gözden geçirmesi bir âlim için çok normaldir. Bu husus “Aklın yolu birdir.” prensibinin de bir gereğidir. Kaldı ki Aristo mantığı modern dünyada da -adı değişse bile- yüzde doksan oranında etkin bir formülasyon olarak ortada dimdik durmaktadır. Gazalî gibi akıl ile nakli birbirini tamamlayan birer unsur olarak gören, vahyin ışığı altında ikisini aynı potada birleştirmeye çalışan bir âlimin mantıktan uzak kalması düşünülemez. Bu husus, bütün meselelerini akla kabul ettiren ve aklını kullanmayanları ayıplayan Kur’an’ın prensiplerine de uygundur.

Sırası gelince filozofları yerden yere vuran Gazalî’yi bu felsefenin etkisinde kaldığını, ona teslim olduğunu, hatta bu felsefenin prensipleri ile Kur’an’ın prensiplerini uzlaştırmaya çalıştığını savunmak -kanaatimizce- yerden göğe kadar bir haksızlıktır.

Gazalî’nin “İhyau’l-Ulum” adlı eserinin isminden de anlaşılacağı gibi, din ilimlerine yeniden bir hayatiyet kazandırmak, gerek bazı cahil dindarların gösterdiği taassuptan kaynaklanan bağnazlıklar, gerek Yunan felsefesinden ve İsrailiyattan kaynaklanan hurafelerden temizlemeye çalışmıştır. Onun  hayatına, eserlerine, yaptığı vazifeye bakınca İmam Gazali’nin, Yunan ve Roma felsefesinin ciddi nüfûzuna maruz kalan bir İslam coğrafyasında dinî ilimleri âdeta yeniden ihya etmiş olduğunu görürüz.

Gazalî Hazretleri’nin felsefe alanında yaptığı çalışmalar dikkat çekicidir. Onun zamanında, Yunan felsefesi etkisindeki düşünce akımları, neredeyse dine alternatif bir hal almıştı. Gazalî Hazretleri, önce “Makasıdu’l-Felasife”yi yazarak felsefecilerin görüşlerini ortaya koydu; sonra da “Tehafütü’l-Felasife”yi yazarak hata ve yanlışlarını, bid’at ve küfre düştükleri noktaları açıkladı. Gazalî Hazretleri’nin bunun ötesinde akla, mantığa, düşünceye karşı çıkması söz konusu değildi.

Bu konuda “Ahmak dost, akıllı düşmandan daha zararlıdır.” sözü çok manidardır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun