Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in şahsiyeti hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Tarih: 30.10.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hazret-i Peygamberin (asm) halleri ve vasıfları, hayatını anlatan eserlerde ve tarih kitaplarında çokça bahsedilmiştir. Fakat o vasıfların ve hallerin büyük çoğunluğu, Hz. Peygamberin (asm) insan yönüne bakmaktadır ve anlatılanlar Hz. Peygamberin (asm) sadece maddi şahsına bakmakta, manevi şahsına bakmamaktadır. Hz. Peygamber (asm)'in manevi şahsiyeti ve kudsi mahiyeti o derece yüksektir ki, tarih kitaplarında anlatılan maddi şahsiyetiyle alakalı vasıfları, O'nun (asm) yüksek kıymetini tam olarak anlatmaktan çok uzaktır.

Kulluk yönü itibariyle bile "Bir işe sebep olan, o işi bizzat yapan gibidir." sırrınca, her gün, hattâ şimdi de bütün ümmetinin ibadetleri kadar bir muazzam ibadet, O'nun (asm) sevaplarına eklenmektedir. Cenab-ı Allah'ın nihayetsiz rahmetine, nihayetsiz bir surette, nihayetsiz bir kabiliyetiyle mazhar olduğu gibi, her gün hadsiz ümmetinin hadsiz duasına mazhar olmaktadır.

"Levlake levlake, lema halektul eflak." kudsi hadisi sırrınca şu kâinatın yaratılışının asıl gayesi, tarihlerin şahitliği doğrultusunda en mükemmel insan , Kâinatın Hâlık' ı olan yaratıcımızın tercümanı olan mübarek şahsiyetini ve mahiyetini tam olarak anlamak için kitaplardaki vasıfları ve halleri kâfi gelmemektedir.

Meselâ, Hazret-i Cebrâil ve Mikâil iki muhafız gibi Bedir Savaşı'nda yanında bulunan, Hz. Cebrail'i geride bırakarak Mi'raç'da Cenab-ı Allah ile görüşecek kadar yüksek makamlara erişen manevi mahiyetini bir kenara bırakıp; savaşta zırh giyen, yara alan, hasta olan, açlık çeken, ticaret yapan, sahabeleri ile bir arkadaş gibi sohbet eden, bir aile reisi olarak eşleri ve çocukları ile ilgilenen, torunları ile oynayan,.. vb. insani yönleri ile değerlendirmeye kalkmak hata olacaktır.

İşte, yukarıda anlatıldığı gibi Efendimizin (asm) insani yönü ile alakalı duyulanlar karşısında hata yapmamak için, bir de başımızı kaldırıp hakikî mahiyetine ve peygamberlik vazifesi ile Cenab-ı Hakk'ın elçisi ve Rehber Kitabının tercümanı olan asıl nuranî manevi şahsiyetine bakmak lâzımdır. Yoksa, ya hürmetsizlik eder veya şüpheye düşer.

Anlatılanların daha iyi anlaşılması için şöyle iki misal verilebilir:

Örneğin bir hurma çekirdeğini düşünelim. O hurma çekirdeği toprak altına bırakılıp, zamanla büyüyerek koca meyveli bir ağaç olur. Hem gittikçe her tarafa dal ve budak verir büyür.

Veya bir tavus kuşu yumurtası düşünelim. Zamanı gelince o yumurtadan yavru bir tavus kuşu çıkar. Sonra, mükemmel olarak yaratılmış ve her bir tüyünde bir sanat eseri gibi nakışlar işlenmiş bir tavus kuşu olacaktır.

Şimdi, o çekirdek ve o yumurtanın kendilerine has basit yapıları ve sıradan halleri vardır. Ancak sonradan ortaya çıkan ağaç ve kuşun da, o çekirdek ve yumurtanın son hallerine nispeten çok mükemmel özellikleri vardır.

Şimdi, sıradan bir insana o çekirdek ve o yumurtanın özelliklerini ağaç ve kuşun özellikleri ile irtibatlandırıp anlattığımız zaman olması gereken, çekirdekten ağaca kadar veya yumurtadan mükemmel bir tavus kuşu oluncaya kadar olan mertebelere bakarak o ağaç veya yumurtaya bakmalıdır. Yoksa, “Küçük bir çekirdekten yüzlerce hurma çıktı.” veya “Şu yumurta, kuşların sultanı olabilecek güzellikte yaratılan bir tavus kuşudur.” denilse aklı almadığından inkâr edecek, yalanlayıp inanmayacaktır.

İşte, misaldeki gibi, Peygamber Efendimizin (asm) insan olmasının gerektirdiği hallerini, o çekirdek veya o yumurtaya benzetirsek, peygamberlik vazifesi ile parlayan nurani şahsiyeti de, cennetin bir tûbâ ağacı veya hümayun kuşuna benzeyecektir. Hem de bu manevi yönü daima daha da yükselmeye devam etmektedir. Çünkü yukarıda da bahsedildiği gibi ümmetinin her zaman yaptığı ibadetlerinin, amellerinin ve dualarının bir misli O'nun (asm) sevaplarına eklenmekte ve manevi mertebesinin her geçen zaman daha da artmasını sağlamaktadır. Onun için, insan olmasının gereği olan yönleri duyulduğu zaman diğer taraftan, Refref’e binip, Hz. Cebrâil’i arkada bırakıp, Kab-ı Kavseyne çıkarak Cenab-ı Allah'a muhatap olan nurani manevi şahsiyetine de hayal gözümüzü kaldırıp bakmamız gerekmektedir. Yoksa ya hürmetsizlik ederiz veya nefsimizin ve şeytanımızın da yardımı ile inkâr ederiz.

Hz. Peygamber'in Şahsiyeti ve Ahlakı

Peygamber Efendimiz (asm), bedenen olduğu kadar ahlak ve şahsiyeti itibariyle de insanların en mükemmelidir. Bu hususta yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur:

"Şüphesiz ki sen, büyük bir ahlak üzeresin." (Kalem, 68/4).

Bizzat Hz. Peygamber (asm); "Ben, ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." buyurmuştur (Muvatta', Husnü'l-Hulk, 8).

Biliyoruz ki, Peygamber Efendimiz (asm) çocukluğundan beri Cenab-ı Hakk'ın kontrol ve murakabesi altında idi. Bu sebeple O; "Beni Rabbim terbiye etti ve güzel terbiye etti." buyurmuş (Süyüti, el-Ca-miu's-Sağîr 1/14); hayatı boyunca gayri İslamî ve gayri insanî hiç bir söz, davranış ve fiil ondan sadır olmamıştır. Peygamberliğinden önce de doğru sözlülüğü, dürüstlüğü, ahde vefası, yardım severliği ve her türlü güzel ahlakı ile takdirler kazanan ve KureyşIiler tarafından "el-Emîn = güvenilir kişi" ünvanına layık görülen Hz. Muhammed (asm), peygamberliğinden sonra da Rabbinin Kur'an'la mü'minlere ve bütün insanlara emrettiği tüm ahlakî değerlere sımsıkı sarılmış ve bunları büyük bir titizlikle harfiyyen yerine getirmiştir. Bu bakımdan mü'minlerin annesi Hz. Aişe (r.anha)'ye Ashab-ı kiram'dan birisi Hz. Peygamber (asm)'in ahlakını sorduğu zaman, Hz. Aişe; "O'nun ahlakı Kur'an idi." diye cevap vermişti (Müslim, Müsafirîn 136).

Peygamber Efendimiz (asm), Allah'ın Rasulü ve İslam devletinin başkanı olarak yönetimi elinde bulundurmasına rağmen, son derece mütevazî ve samimi idi. Daima sade bir hayatı tercih ederdi. Giyinişi, ev düzeni, yiyecekleri, tüm yaşayışı sade idi. Zengin-fakir, küçük-büyük herkesle ilgilenir; hakka uygun olmak kaydıyla kendisine yapılan hiç bir müracaatı boş çevirmez, meşru istekleri mutlaka yerine getirirdi. Son derece cömert ve iyilikseverdi. Hiç kimseye kötülük yapmaz, kimsenin kötülüğünü istemez, kimse hakkında kötü söz söylemez, kimsenin gönlünü kırmaz, şahsiyetini rencide etmez, kimseyi hor ve hakir görmezdi. Şayet kızar ve öfkelenirse; bu, şahsı açısından olmayıp Allah içindi. Sevdiği, beğendiği, razı olduğu şeyleri de Allah rızası için severdi. Cesaret ve şecaat, sabır, azim ve ümit, müsamaha ve iltifat, şefkat ve merhamet, O'nun belirgin ahlakî özellikleri idi.

Hz. Muhammed (asm), peygamberlerin temel vasıflarından birisi olarak parlak bir zekaya, keskin bir kavrama gücüne, eşsiz bir muhakeme kudretine, süratli bir intikal kabiliyetine sahipti. En tehlikeli ve kritik anlarda dahi çaresizliğe düşmez, yapılabilecek en uygun davranışı uygular ve Cenab-ı Hakk'a tevekkül ederdi.

Hz. Muhammed'in Kişiliği

o Daima düşünceliydi...
o Susması, konuşmasından uzun sürerdi...
o Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı...
o Dünya işleri için kızmazdı...
o Kötü söz söylemezdi...
o Affediciliği tabii idi...
o İntikam almazdı...
o Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi...
o Kendisini üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmezdi. Çok konuşmazdı. Boş şeylerle uğraşmazdı...
o İmanı, umutsuzluğa düşürmezdi...
o Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı...
o Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı...
o Kimsenin kusurunu araştırmazdı...
o Kimseye, hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi...
o Yanında en son konuşanı, ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi...
o Bir toplulukta bulunduğu zaman bir şeye gülerlerse, o da güler; bir şeye hayret ederlerse, o da onlara uyarak hayret ederdi...
o Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi...
o Her zaman ağırbaşlıydı...
o Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı...
o Kelimeleri, parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı...
o Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça yürürdü...
o Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi...
o Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti: "Sen dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol!"
o Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu...
o Adet üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı...
o Sıkıntılı hallerinde kabalaşmaz, bağırmazdı...
o Fakirlerle birlikte yerdi; öyle ki onlardan ayırt edilemezdi...
o Önüne ne konulursa yerdi...
o Sade kıyafetler giyer, gösterişten hoşlanmazdı...
o Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmez, bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı...
o Sabahları evinden çıkarken şöyle söylerdi: “İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım.”
o Sıradan değildi; ama sıradan insanlar gibi yaşardı.
o O, Hz. Peygamber'di. Efendimizdi.

Binlerce Salat ve Selam olsun İki Cihan Güneşine ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun