Farkındalık hakkında bilgi verir misiniz? Dinimiz bunun hakkında ne söylüyor?

Bakmakla görmek, işitmekle duymak aynı şey değildir. Gözün kapsam alanı içindeki her nesnenin farkında olmayız. Bakmak, görmek değildir. Baktığında fark edildiğinde görme eylemi gerçekleşmiş olur. Görüp farkında olduğumuzda bir sonuç çıkarıldığında, bir anlam yüklendiğinde farkındalık gerçekleşmiş olur. Farkındalık şuuru içinde görmek, hayat değerlerimizle kıyaslama yaparak bir anlam yükleriz. İyi-kötü, güzel-çirkin, hayır-şer, faydalı-zararlı gibi kavramların kriterleri ile değerlendirme yaparız.

Kâinat kitabında esma tecellilerinin farkındalık derecesinde marifet yolunda mertebe kazanılmaktadır. Esma tecellilerini fark edebilme derecesi ilmi seviye, marifetullahtaki mertebe ile beraber insani değer derecesini de belirleyen kriterlerdir.

Farkedenler, farkındalık şuuru gelişmiş olanlar, sadece bakmakla kalmıyor, niyet ve kasıtla bakarak esma tecellisinin farkına varıyorlar.

Farkındalığın engeli nefis ve şeytanımız. Ülfet, gaflet gibi bir takım engeller.

Sosyal hadiselerde de farkındalık şuurunun önemi büyüktür. Hadiselerin arkasındaki maksadı fark etmeye “feraset” deniliyor. Hadiselerin ileride ne gibi sonuçlara neden olacağını tahmin edebilme feraseti de insanların hayat imtihanıdır. Burada yaşanmış tecrübelerden istifade ederek geleceğe yönelik tedbirler alınır.

Cenab-ı Hak, inâyet ve hikmetinin bir gereği olarak, dünyayı tecrübeye mahal, imtihana meydan, esmâ-i hüsnâsına ayna, kader ve kudret kalemine bir sayfa olarak yaratmıştır. Bediüzzaman Hazretleri, kâinatın hamurunda ve işleyişinde bu yüzden zıtların birbirine karıştırılmış olduğunu ifade eder. Bu dünyada tecrübe ve imtihan, kâbiliyetlerin gelişmesine ve nisbî hakikatlerin (kısmî iyi, kısmî doğru, kısmî güzel) görünmesine vesile olur. Nisbî hakikatler de Sâni'-i Zülcelâl'in esmâ-i hüsnâsının tecellilerini gösterir. Böylece kâinat bir İlâhî mektup hükmüne geçer.

Cenab-ı Hak bütün bu hikmetler için, âlemin değişim ve dönüşümünü irade etmiş, bunun için de, zıtları birbirine hikmetle karıştırmış ve karşı karşıya getirmiştir. Zararları menfaatlere karıştırarak, kötülükleri hayırların içine koyarak, çirkinlikleri güzelliklerle bir araya getirerek varlık âlemini bir hamur gibi yoğurmuştur. Sonra da, şu kâinatı değişim kanuna, dönüşüm ve tekâmül düsturuna tâbi kılmıştır.

İşte insanoğlu böyle bir kâinat ağacının meyvesidir. Onun da mâhiyet ve işleyişi zıt kuvvetlerin etkileşimine dayalıdır. İnsandaki bu zıt kuvvetleri müspet ve menfi (yapıcı ve yıkıcı) olarak sınıflandırabiliriz. Bu kuvvetlerin önemli bir özelliği, yayılarak çevrelerini kontrol etme temayülüdür. Fakat menfi kuvvetler daha hızlı ve güçlü tesir ettiğinden, yayılma ve bulaşma katsayısı daha yüksektir.

Ruh hâli, iç ve dış faktörlerin tesiri altında sürekli değişen insana, yukarıdaki zıt kuvvetleri kontrol etmek üzere bazı cihazlar verilmiştir. İnsanın duygu, düşünce ve davranışlarını kontrol eden iç faktörler durumundaki fıtrat unsurları; düşünce kalıpları, ön yargılar, korku ve evhamlar, egonun istekleri ve vicdandır. İnsanı dışarıdan kontrol eden faktörler ise, beş duyuyla gelen bilgilerdir. İç ve dış faktörler insanın ruh hâlini ve dış dünyaya vereceği cevabı kısmen belirler. İnsanın bu faktörlerden gelen tesirleri irade ve aklıyla kontrol etmesi, hakikatle örtüşen pozitif algılama ve analiz yapabilmesine bağlıdır. İnsan çok boyutlu hâdiseleri hakikatine ne kadar uygun algılarsa, o kadar pozitif ruh hâline sahip olma ve müspet hareket etme şansı yakalar; dolayısıyla negatif durumlardan da daha az tesir görür.

İnsanı harekete geçiren önemli dürtülerden biri, her türlü (biyolojik, psikolojik, hissî, zihnî, rûhî) açlıktır. İnsan, mâhiyetindeki nefis tarafından kontrol edilen dürtüleri itibariyle saldırgan ve sömürgen bir varlıktır. O, fıtraten paraya, cinselliğe, iktidara, güce ve tahakküme değişik derecelerde açtır. Fıtratındaki menfi unsurları ve kuvvetleri baskın duruma geçmiş olan insanlar her şeyi daha çok sömürmek ve kontrol altına almak isterler. İnsanlar, sosyolojik seviyede ise, gıda ve eğlence endüstrisi, medya, elitler, etkinler ve okullar tarafından manipüle edilirler. Bilhassa günümüzde bu kontrol zincirleri küresel ölçekte çalışmaktadır. Bu durumda, insan fıtratındaki müspet unsur ve kuvvetleri oluşturan vicdan ve ruh gücü zayıflamakta, bunların dışında yaşamak giderek zorlaşmaktadır. Çünkü insan fıtratını bozan menfî kontrol zincirleri birer ekonomik sektör hâline gelmiş, pazarlama ve reklâm rüzgârıyla da sınırlarını genişletmiştir.

Meselâ medya, insanda müspet duygu ve düşünceler uyandıran bir programın arasına, menfi hisleri harekete geçirici reklâmlar koyarak, hâsıl olan müspet tesiri kırmaktadır. Hâlbuki insanın iyiye, doğruya ve güzele yönelmesi, fıtratındaki müspet unsurların menfi olanlara galebe çalmasıyla mümkündür. İnsanın iyi hâlini koruması, iradesini ancak içindeki müspet hisleri canlı tutma yönünde kullanmasıyla mümkündür. Aksi takdirde, farkında olmadan menfi kuvvetlerin manipülasyonuna mâruz kalır.

İrade, akıl ve vicdanını aktif tutan sağlıklı insan, seçim ve tercih yapabilme kapasitesine sahiptir. Bu seçim ve tercihler ona kısa veya uzun vadede geri döner. İnsanın dünyayı etkileme tarzı, dünyanın ona nasıl tesir edeceğini belirler. Bu açıdan kişi, hayatında değiştirip değiştiremeyeceği şeylere karşı güçlü bir farkındalık ve şuur geliştirmelidir ki, enerjisini israf etmesin.

Kişinin kendisine ve çevresine karşı farkındalığı ne kadar düşük ise, o oranda manipülasyona uğrar. Her zaman iletişim ve etkileşim hâlinde olduğumuz kişilerin hassas noktalarımıza dokunabileceğini, bizi aşil topuğumuzdan vurabileceğini (her yiğit sevdiğine yenilir), plânlarımızı sabote edebileceğini, hattâ biz farkında olmadan onur ve haysiyetimizle oynayabileceğini düşünmeli ve sürekli uyanık hâlde bulunmalıyız. Ancak insanoğlu çoğu zaman ülfet ve dalgınlık hâlinde (otopilot konumu) bulunduğundan, hem manipüle etmeye, hem de edilmeye müsaittir. İnsanı en fazla üzen durum ise, sevdiği ve güvendiği kişilerden manipülasyona mâruz kalmasıdır. Kişinin iyi niyetinin kötüye kullanılması olan bu durum, ancak onun Allah'a sığınmasıyla, bir ihsan-ı İlâhî olarak feraset ve basiretinin artmasıyla kontrol altına alınabilir.

İnsanları strese sokmak, üzmek, zan altında bırakmak, öfkelendirmek, onlara iftira atmak, sözlü taciz ve fizikî şiddet uygulamak, kişilerin onur ve haysiyetleriyle oynamak en sık rastlanan manipülasyon örnekleridir. İnsanları bu şekilde manipüle edenler, gerçekte içlerindeki ego ve dürtüler tarafından manipüle edilen, dolayısıyla bu anlarda vicdanları devre dışı kalan kişilerdir. İnsandaki 'kendilik ve ben hissi' ego veya vicdan gibi iki kontrol noktasından açığa çıktığına göre, burada bu manipülasyonları egonun gerçekleştirdiği çok açıktır. Çünkü vicdanın kontrolündeki insanda müspet unsurlar hâkim olduğundan, ondan sadece hayır, iyilik ve güzellik sudur eder. Bu açıdan, "Şuuru uyanık ve tam bir özne iken, insan ne ölçüde vicdanının, ne ölçüde egosunun sesini dinliyor?" sorusunun cevabı çok önemlidir.

Duygular Üzerinden Manipülasyon

Harekete geçmenin tetikleyici ve zorlayıcı enerjisi duygulardan gelir. Bu yüzden, manipülasyon ile suistimâl edilecek duyguların, bir lezzet, tat, heyecan veya mükâfatla bağlantılı olması önem taşır; bu durum menfî kontrol sistemleri tarafından çok iyi değerlendirilir.

Meselâ, insanların iç dünyalarında fantezileri çeşitlendirmek, doğru oturmamış kavram, düşünce ve bilgileri medya yoluyla yaygınlaştırmak, endişe ve korkuları tetikleyip çoğaltmak, hayata eğlence kültürünü hâkim kılmak, vicdanın sesini gürültüyle boğmak, menfi kontrol sistemlerinin önemli stratejik silâhlarıdır. Bu silâhlardan yayılan sinyaller, lezzet, heyecan ve mükâfatla münasebetlendirilerek insana zehirli bal şeklinde takdim edilir. Böylece akıl, şuur ve vicdan hakikat, adalet, doğruluk, iyilik ve güzellikten koparılır. Neticede insan sömürülmeye, tüketilmeye uygun bir kıvama getirilir.

Meselâ, TV karşısında veya internet ortamında bir film veya haber seyredildiğinde, karelerde görülen menfi ve üzücü şeylerden dolayı insan sinirlenip öfkelenir. Ama tesir dairesi oraya ulaşmadığı için de hiçbir şey yapamaz. Boşu boşuna enerji kaybeder ve menfi kuvvetlerin tesiri altında kalır.

Duyguların Dinamiği

Duygular bir dereceye kadar elektrik benzetmesiyle açıklanabilir. Müspet ve menfi duygularla açığa çıkan enerji çok güçlü olduğundan insanı sarhoş edebilir ve aklını başından alabilir. Kullanılmadan önce, fıtratta nötr değerlikli olan duyguların müspet mi yoksa menfi mi değer kazanıp tesir edeceği, kişinin niyet ve algılamasına bağlıdır. İnsanda oluşan bir menfi duygu, müspet hâle dönüştürülemezse, kişide düşünce paraziti veya menfi yük olarak birikir. İnsanın ilk anda bir şeye kızması gayet normaldir. Ancak, kızmasına yol açan algılama durumunu değerlendirdiğinde, öfkesini kontrol altına alabilir veya müspet enerjiye dönüştürebilir. Aksi takdirde, kızıp öfkelenir ve hiçbir şey yapmadan bunu zihninde depolar. Bu durumda ileride öfke patlamalarına zemin hazırlamış olur.

İnsanları aşağılamak, küçümsemek, suçlamak, kıskanmak, onlara kin duymak oldukça menfî, hattâ yıkıcı duygulardır. İnsandaki duygu, düşünce ve hareket enerjilerinin doğru tanınıp yönetilmesi gerekmektedir ki, kalb ve vicdandan beslenen hakiki insaniyet seviyesinde kalabilsin. Aksi takdirde, hayvaniyet derekesine (hattâ daha aşağı) düşer. Kişi bu menfi kuvvetlerin tesirinden kurtulabildiği ölçüde hakiki hürriyetine kavuşur. Kişinin manipülasyonlara açık olması, farkındalık ve şuur seviyesinin düşüklüğüyle doğru orantılıdır. Bundan dolayı, manipülasyon için zayıf karakterli insan ve gruplar seçilir.

İnsan, diğer insanların söz, tutum ve davranışları kadar, teknolojik cihazlarla da (zihin kontrol sinyalleri, beyne yerleştirilen cihazlar, hipnoz, zihin fonksiyonlarını bozan ilâçlar) manipüle edilebilir. Bunların farkına varmayan insanların zihinleri ve algıları sabote edilerek, kişiler belli tutum ve davranışları sergilemeye hazır hâle getirilir. Ayrıca, kendisine belli bir durum hakkında aşırı gereksiz veya az bilgi verilen kişi spekülasyon yapmaya hazır hâle gelir. İnsanlar arasında hakikatin ne olduğu konusunda tartışma, ayrışma ve bölünmeler başgösterir. Ortalığı korku, endişe, güvensizlik, ihmalkârlık ve vurdumduymazlık sarar. İnsanlar birbirlerinin kişiliklerini ve ortam şartlarını anlama yoksunluğuna maruz kalır; aralarında sağlıklı bilgi alışverişi azalır. Fıtratın bir yanını teşkil eden menfi kuvvetlerin "Sömür!" kâidesi işlemeye başlar. Bu bakımdan, menfi unsurlara karşı en büyük panzehir (antidot) insanlar arasında oluşan sevgi ve güven ile şahs-ı mânevî (cemaat) kuvvetidir.

Manipülasyonu En Aza İndirmek İçin Bazı Tavsiyeler

İnsanda oluşan psikolojik incinme ve yaraların iyileşmesi için, öncelikle zihni ve kalbi, farkında olmadan şuuraltına yerleşmiş menfi düşünce kalıplarından, bunlarla bağlantılı duygu, düşünce, yorum ve kanaatlerden arındırmak gerekir. Çünkü insan zihni gelen uyarıları eş zamanlı olarak işler ve depolar. Her bir uyarıya karşılık gelen bir söz veya düşünce kalıbı üretirken, eşzamanlı olarak bununla münasebetli bir duygu, tutum veya davranışı da kaydeder. Bu durum, insanın manipülasyonunun üç boyutta da gerçekleşebileceğini gösterir. İnsanın bir hâdiseyi veya durumu algılama şekli yönlendirilebilirse, hissedeceği duygular da öngörülebilir.

İnsan, dışarıdan ve içeriden gelen uyarıları doğru ve sağlıklı algılayıp analiz edebiliyorsa, onun manipüle edilmesi zorlaşır. Çünkü sahip olunan farkındalık ve şuur seviyesi, duyguların ve davranışların bundan tesir görmesine izin vermez. Bunun için de, insan doğru bilgiyle farkındalığını artırmalı, algı ve hükümlerini gerektiğinde değiştirmeli, menfi duygularını müspete kanalize etmelidir. Beşer tabiatıyla ilgili bir başka önemli tespit ise, insan bir şeye hazır hâle geldiğinde veya yeterli seviyede uyarıldığında, o kişiye baskı kurmaya gerek kalmaz; o, istenilen şeyleri kolayca gerçekleştirir. Çünkü, şuurlu, iradî ve vicdanî cevap verme seviyesinden, hayvan gibi dürtü yoluyla harekete geçen bir varlık konumuna iniş yapmıştır.

Netice itibariyle, insan tabiatının pozitif ve negatif kuvvetler arasındaki mücadeleyle şekillendiğini unutmamak gerekir. Bizler içimizde ve dışımızda müspet (rahmanî) ve menfi (nefsanî-şeytanî) kuvvetlerin (ego-vicdan, altbenlik-üstbenlik, iyilik-kötülük, dürüstlük-yalan gibi) mücadelesini seyrederiz. Bizi manipüle edecek bu unsurlar, kör ve zayıf taraflarımızı kullanırlar. Onları ne kadar çok tanırsak, bizi manipüle etmeleri o kadar zorlaşır. Kendimizi manipülasyonlara karşı aşılamak, bilgi, farkındalık ve şuur seviyemizi yükseltmekle olur. Bir yandan, kendi iç yönetim sistemlerimiz olan ego ve vicdana karşı farkındalığımızı artırmalı, diğer yandan da, problemleri çözmeye yardımcı olmayan menfi duygulardan, tecrübe eder etmez uzaklaşmalıyız. Yaratıcı ile olan münasebetimizi kuvvetli tutmak, sürekli dua, tövbe ve istiğfarda bulunmak, insanlarla konuşmak ve fırsat buldukça farklı diyarlara seyahat etmek, bizim için dünya ve âhiretimiz hesabına koruyucu kalkan gibi hayatîdir.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun