Kur'an'ın mucizelik yönleri kırk tanedir deniliyor; bunu nasıl anlamak gerekir?

Tarih: 19.02.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İ’caz: Aciz bırakmak. Acze düşürmek, şaşırtmak. Edebiyatta mucize derecesinde düzgün ve icazlı söz söylemek. Benzerini yapmada herkesi acze düşürmek. Güzel söz söylemekte insanların muktedir olmadıkları derece.

Îcâz: Edebiyatta az sözle çok şey anlatmak. Sözü muhtasar söylemek. Örnek: Çok manaya gelen kısa cümlelerin hali (veciz sözler).

Belagat: Hitap ettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakîkatlı söz söyleme sanatı, hâlin gerektirdiğine uygun söz söylemek.

Fesahat: Doğru ve düzgün söyleyiş, açık ve güzel ifade

Cezalet: Tutuk olmayan, ahenkli, akıcı ve güzel ifâde.

Tahaddi Ayetleri: Kur’an’ın mucizeliğini ifade edip, insanları muarazaya davet eden ve meydan okuyan ayetlere denir:

"'Eğer kulumuz Muhammed'e indirdiğimizden şüphe içindeyseniz, haydi onun gibi bir sûre getiriniz ve eğer doğru iseniz; Allah'tan başka bütün yardımcılarınızı da çağırınız." (Bakara, 2/23)

"Bunu yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- yakıtı insanlarla taşlar olan, kafirler için hazırlanmış o ateşten sakının." (Bakara, 2/24)

"Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Öyle ise siz de onun benzeri on uydurulmuş (dahi olsa) sure getiriniz. (Hatta) eğer doğru iseniz, Allah'dan başka çağırabildiklerinizi de çağırınız." (Hud, 11/13)

"De ki: And olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek için toplansalar, yine onun benzerini getiremezler. Birbirlerine arka çıkıp yardım etseler de..." (İsra, 17/88; bk. Tur, 52/33-34)

Sorunuza gelince:

Bildiğimiz kadarıyla, vecih ile yön yaklaşık aynı anlama gelir. Bu ifadeler farklı zamanlarda farklı maksatlara binaen İ’cazu’l-Kur’an için farklı sayılar kullanılmıştır. Bunu şöyle anlayabiliriz:

Kur’an küllî manada YEDİ yönden / vecihten mucizedir. Bu yedi i’caz vecihlerinden her birisinin kendi aralarında altışar dala ayrılsa, toplamı kırk iki; yaklaşık kırk vecih olur.

Örneğin, ihbar-ı gaybî konusu küllî bir i’caz vechidir.  Bu külli vechin, kendi arasında bir çok vechi / yönü vardır. Mesela, geçmiş kavimlerin ve paygamberlerin hayat hikayesiyle ilgili gaybî haberler. Asr-ı saadet'te söylenip de meydana çıkmış olan gaybî haberler (Romalılarla İranlıların savaşlarını haber veren Rum Suresi, Mekke fethinden haber veren Fetih Suresİ gibi), Asr-ı saadet'ten sonra kıyamete kadar olacak bazı olaylara işareti. Ontoljik, kevnî hadiselerle ilgili haberleri ve bunların bir kısmının şu anda tasdik edilmiş olması. (Ceninin anne rahmindeki safhaları, yer ve göğün yaratılışıyla ilgili bilgiler gibi).. Bunun gibi, Kur’an’ın üslubu, belağatı, teşrii hükümleri, insan psikolojisini keşfeden hususlar, birer i’caz yönüdür ve pek çok dalları vardır.

Bedüzzaman’a göre bütün insanlar durum ve seviyelerine göre Kur’an’ın i’cazını anlayıp hissedebilirler. Eski alimler bu konuda ihtilaf etmiştir. Cumhura göre i’cazı Arap belagatçıları anlayabilir, Arap olmayanlar ise belagatçıların Kur’an karşısındaki hayranlık ve acizliklerinden i’cazı anlayabilirler.

Cumhura göre Kur’an’da en az i’caz miktarı, en kısa bir sure veya o miktarda bir ayettir. Mesela ibnu Kayyimil Cevziyye Kevser suresinde yirmi bir i’caz vechi çıkarmıştır.

İ’caz Vecihleri

Kur’an’ın mucize oluşunda bütün İslam alimleri ittifak halindedir. İ’caz vecihleri hususunda farklı görüşler vardır. Onlarca vecihten bahsedilmiştir. Doğru olan da buna bir sınır koymamaktır. Her alim kendi zevki, tabiatı ve yoluna göre vecihleri belirlemiştir.

Mesela Rummani’ye göre icaz vecihlerinden bazıları şunlardır:

- Kur’ana karşı muaraza yapılamaması,
- Bütün insanlara meydan okuması,
- Kur’anın belagatı,
- Gaybi haberler vermesi,
- Alışılan tarzın dışında mükemmel bir üsluba sahip olması,
- Mucize olması yönüyle insanlar tarafından gösterilememesi.

Hattabi’ye göre i’caz belagatındadır. Belagatı da lafzındaki fasihlik, nazmındaki güzellik ve manasındaki doğrulukla meydana gelir. Bu alim ilk defa Kur’an’ın kalplere ve ruhlara olan güzel tesirine değinmiş, bunu önemli bir vecih saymıştır.

Abdülazim ez-Zerkani on dört vecih belirlemiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

 - Kur’an’ın insanlara yetmesi ve onların ihtiyaçlarına cevap vermesi,
- İlmi icazı ve müsbet ilimlere bakışı,
- İnsanları terbiye ve ıslahtaki metodu,
- Dost, düşman herkese tesiri ve başarısı.

Üstad Beiüzzaman’a Göre İ’caz Vecihleri:

(İşaratü'l-İ'caz'da verilen en temel yedi vecih, alimlerin en çok üzerinde durduğu vecihlerdir.)

1. Nazmındaki belagat.
2.  Ayetler, sureler arası tenasüb.
3. Kendine has üslubu.
4. Gaibten ve gelecekten haber vermesi.
5. Ayetlerde tenakuz ve hata olmaması.
6. Ümmi bir zattan zuhur etmesi.
7. İnsanların gücünün üstünde ilim ve hakikatleri ihtiva etmesi.

Yirmi Beşnci Söz’de İ’caz Vecihleri

1. Cezalet
2. Belagat
3. Üslubun has ve etkileyici, ikna edici oluşu
4. Fesahati ve usandırmaması
5. Muhatapları ayrı ayrı olmasına rağmen, herkesin bir hissesinin bulunması
6. Bütün meslek ve mezheplere hitap edecek şekilde, manasındaki camiiyet
7. Her aleme ait hakikatleri barındırması
8. Bir ayet veya bir surenin tüm Kur’an’ı içermesi
9. Bahislerdeki camiiyet (haşir, iman)
10. Emir, teklif, ilimler gibi çok farklı alanları içermesi
11. İ’cazkarane icazı
12. Büyük ve geniş manaları, basit ifadelerler amiyane fehimlere anlatması
13. Maziye ait ihbaratta bulunması
14. İstikbale dair ihbaratta bulunması
15. İlahi hakikatleri, kevni (oluşa ait hakikatler) hakikatleri, ahiret işleri ile ilgili işaretleri içermesi
16. Gençliği, tazeliği, her asra bakması
17. Tek bir kitap oluşuna rağmen, sanki her asra özel yazılmış olması
18. Ayet ve sureler arasındaki tesanüd ve teavün
19. Konuları Esma-i İlahiye’ye bağlaması
20. Başka eserlerle kabil-i kıyas olmaması
21. Küfrü dağıtması
22. Felsefeyi sükut ettirmesi
23. Tevhidi bütün mertebeleri ile muvazenelerini muhafaza ederek barındırması.
...

Bu i’câz çeşitleri içerisinde en önemli yer teşkil eden ve önce asrına, sonra ilelebet bütün çağlara meydan okuyan yönü, şüphesiz Kur’ân’ın harika nazım örgüsüdür. Kur’ân, lafzı, nazmı, üslûbu ve içeriğiyle de insan ve cinleri kendisine benzer getirmekten âciz bırakmıştır. Ele aldığı, işlediği konuları kendine has üslûb ve ahengi ile takdim eder. Bu yönüyle de ayrı bir i’câz konusudur. Bunu yaparken de yukarıda bahsi geçen maksatlar göz ardı edilmeksizin işlenir.

İcaz Yönlerine Bazı Örnekler:

1. Belagat ve Üslubu

Kur’an-ı Kerim’in mucize oluşu çeşitli yönlerde olmakla beraber, i’cazının en yüksek vechi, nazmındaki belagattan doğan lisani i’cazındandır. 

2. Muhtevasının Zenginliği (Camiiyyeti)

İ’cazın şumüllü olarak tezahür ettiği bir saha da, Kur’an’ın eşine rastlanmaz camiiyyetidir. Bu da lafzında, manasında, ilminde, bahislerinde ve üslubundaki camiiyyetlerdir.

3. İhtiva Ettiği Esasların İnsanlığa Yetmesi

Kur’an hiçbir şeyi eksik bırakmamıştır. Fakat bu demek değildir ki onda, öğrenci defterindeki matematik problemlerinin çözümü, dilbilgisi kitaplarındaki cümle tahlilleri, çeşitli fizik ve kimya formülleri ve keşifleri vardır. Şöyle diyelim: Kur’an size bir sandık elma vermez; onun yerine size yeryüzünü sunup, elma ağacına sahip olacak yeteneği verir. Fizik kanunlarını sıralamaz, ama fizik kanunlarını öğrenmeye ve kullanmaya sevkeder. Bir Fransız atasözü der ki: “Balık hediye ettiğin bir kimseyi bir günlüğüne doyurursun, ama balık avlamayı öğrettiğin bir kimseyi her gün (ömür boyu) doyurursun.” İşte Kur’an buna yöneltir.

Kur’an’ın, insanlığın ihtiyaçlarına kafi gelmesinden maksat, her asırda ve her yerde, başka hiçbir dinde ve nizamda görülmeyecek şekilde, insanlara doğruyu göstermesidir.

4. Gaybi Haberler İhtiva Etmesi

Kur’an-ı Kerim Hz. Peygamber (asm) gibi bir insanın bilmesi mümkün olmayan durumları bildirdiğinden, Allamu’l-guyubdan (bütün gizli halleri bilenden) geldiğini göstermiştir. Gaybdan haber vermesini ikiye ayırmak mümkündür:

    a) Maziye ait gaybi durumları bildirmesi:

Kur’an ümmi bir kavim içinde yetişmiş, ümmi bir zatın lisaniyle, Hz. Adem (as)’den Asr-ı saadete kadar birçok peygamberin, ümmetleriyle aralarında cereyan etmiş çeşitli vakaları ihtiva etmektedir. Bunların büyük ekseriyetinin, Hz. Peygamber (asm)’in memleketinde bilinmediği kesindir. Nitekim Kur’an Hz. Meryem’in doğum kıssasından (Âl-i İmran, 3/44), Hz. Yusuf (as)’ın kıssasından (Yusuf, 12/102) sonra, oralarda anlatılan olayların gayb olduğunu bildirdiği gibi, Hz. Nuh (as)’ın kıssasını müteakib şöyle buyurur:

“Bu sana vahy ettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce, onları ne sen ne de kavmin bilmiyordunuz.” (Hud, 11/49).

Kur’an’ın bu hususiyeti müşriklere karşı delil olarak zikretmesi ve onlardan herhangi bir itirazın gelmemesi de, o meselelerin o muhitte bilinmediğini açıkça göstermektedir.

    b) İstikbale dair gaybi haberler:

Kur’an’ın indiği zamana göre müstakbelde gerçekleşecek gaybi haberlerden, herkes tarafından anlaşılabilecek olanları bile büyük bir yekün tutar.

Kur’an, risaletin ilk yıllarında (miladi 614) bir daha ayağa kalkacağı ümit edilemeyecek tarzda Sasaniler tarafından mağlub edilen Bizanslıların, çok yakında onlara galib geleceklerini bildirmiş ve yedi sene sonra bu galibiyet gerçekleşmişti.(Rum, 30/1-5) Buradaki 4. Ayet bu galibiyetin olacağı sırada, müminlerin de müşriklere karşı zafer kazanacaklarını bildirmekle, sebepler aleminde hiç tahmin edilemeyecek Bedir zaferini de haber vermişti.

Yine Hz. Musa (as)’ı takib ederken boğulan Firavun'un cesedinin muhafaza edileceğini bildirmiş (Yunus, 10/92), Tevrat’ta bulunmayıp Kur’an’a mahsus olan bu haber, Kur’an’ın inişinden on dört asır sonra gerçekleşmiştir.

5. Kur’an’ın Daima Yeni Kalması

Bu konuda din fikrine toptan karşı olan E. Renan (v1892)‘ın bir sözünü aktaralım:

Bir medeniyetin değeri yaratıcılığında, ilim ve sanat hayatına kattığı zenginliklerde, gerçekleştirdiği refah ve içtimai adalette ise, İslamlığı, bilhassa ilk beş asrında ve yer yer XVIII. Asra kadar, dünya tarihinin en parlak devirleri arasında görmek icabeder."

KUR’AN’DA HABER VERİLEN MODERN KEŞİFLERE BAZI MİSALLER

Astronomi

    * Kainatın ilk maddesinin nasıl meydana geldiği bugün kesin bir şekilde bilinememektedir. Bu belki de hep böyle devam edecektir. Ancak doğruluk ihtimali olan ve bazı kaynakları bulunan birkaç nazariye geliştirilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in bu konu ile alakalı beyanları, bu nazariyelerle daha iyi anlaşılabilmektedir:

“İnkarcılar bilmezler mi ki göklerle yer birbirine yapışık idi; onları biz ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. (Bilip de) hâlâ iman etmezler mi?" (Enbiya, 21/30)

“Sonra (Allah’ın iradesi) göğe yöneldi; o zaman gök duman halinde idi.” (Fussilet, 41/11)

Şimdilerde astrofizikçilerde genel olarak hakim olan kanaat da, bu ayetlerin çizdiği çerçevede dönüp dolaşmaktadır.

    * Dünyanın yuvarlak olduğuna müteaddit ayetlerde işaretler vardır. Ezcümle:

 “Allah geceyi gündüze, gündüzü de geceye doluyor.” (Zümer, 39/ 5)

ayetinde geçen tekvir (yukevviru), baş gibi kürevi bir cismin etrafında, bir şeyi mesela sarığı döndürerek sarmak; tam Türkçe tabiriyle dolamak demektir.

 Mahmud es-Savvaf’a göre, dünyanın döndüğüne veya dönmediğine dair Kitab veya sünnette kat’i delil yoktur. Ancak dünyanın döndüğüne işaret eden ayetler vardır.

“Sen dağları görür, onları hareketsiz sabit sanırsın. Halbuki onlar bulutların geçişi gibi geçerler.” (Neml, 27/88)

ayetini birçok ayet meyanında, dünyanın döndüğüne işaret eden ayetlerden sayar.

Fizik

Göğe doğru yükseldikçe havadaki oksijen miktarı azalıp, hava basıncı her 100 metrede bir derece düştüğünden nefes darlığı, konuşma ve görme bozuklukları, baygınlık halleri meydana gelir. 20.000 metreyi geçince, özel cihaz olmadığı takdirde nefes alınamayıp ölüm durumu vaki olur. Kur’an şu ayetinde bu gerçeği bildirir:

“Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslama açar; kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü, o kimse gökte yükseliyormuş gibi dar ve tıkanık yapar.” (En’am, 6/125)

Jeoloji

Jeoloji dağların yer üstündeki kısmı miktarınca yer altında da temelinin bulunduğunu ortaya koymuştur. Kur’an

“Yeryüzünü bir yatak (gibi) yapmadık mı? Dağları da kazıklar (gibi) yapmadık mı?” (Nebe’, 78/6-7)

ayetinde, dağları kazıklara benzetir. Zira çadır kazığının yarısına yakın bir kısmı yere çakılmaktadır. Başka bir ayette de şöyle buyrulmaktadır:

“Dağları da (Allah) sapasağlam çaktı.”(Naziat, 79/32)

Dağların, atmosfer denizinde yüzen yerküresinin dengesini sağladığı da şu ayette gösterilir:

“(...) Sizi sarsmasın diye yeryüzüne de sabit dağlar attı.” (Lokman,  31/10).

Jeolojide dağların isostasy denilen yer dengesi kanununun mühim bir unsuru olduğu, asrımızda anlaşılmıştır. Jeo-fizikte, “sıcak noktalar”(hot spots) denilen ve dünyada 110 kadar olarak belirlenen büyük dağ kitleleri vardır. Bunlar yerkabuğunun hareketine mani olmakta olup, yerin çok derinliklerinden (mantodan) yükselen ve yer kabuğunu deldikten sonra yüzeyde katılaşarak adeta bir perçin şeklinde kabuğu tesbit eden (bazalt bileşiminde) büyük magma kitleleridir. Ayetlerin bildirdiği ile tekvini ayetlerin yorumu durumunda olan bilimin, şimdiki sonuçları arasındaki uygunluk meydandadır.

Botanik

Ağaçların aşılanması öteden beri bilinmekte ise de, yakın bir zamana kadar, rüzgarların aşılama ile herhangi bir ilgisi bilinmemekte idi.

”Allah her meyveden yine kendilerinin içinde ikişer çift yaratmıştır.” (Ra’d, 13/3)

ayetinin bildirdiği hakikat keşfedilip, bütün bitkilerin çiçeklerinde erkek ve dişi çifti bulunduğu ve erkeğin dişiyi aşılamasıyla meyvelerin meydana geldiği anlaşıldıktan sonra, döllenmenin ve aşılamanın rüzgarlar vasıtasıyla olduğu tesbit edilmiştir.

Genetik

“Rabbin, Ademoğularından, onların sulblerinden (bellerinden) zürriyetlerini almış ve onları kendilerine şahit tutarak: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?'(demişti). 'Evet, (buna) şahidiz.' dediler. Kıyamet günü 'Biz bundan habersizdik.' demeyesiniz.” (A'raf, 7/172)

Seyyid Kutub bu ayeti açıklarken şu izaha da yer veriyor:

“Gerçekten Kur’an-ı Kerim varlığın en derin noktalarından, insan fıtratının derinliklerinde gizlenmiş olan bu son derece derin müthiş hakikati, bu derecede parlak eşsiz ve hayret verici bir sahne içinde sergiliyor. Hem de bunu, içinde yaşadığımız zamandan on dört asır kadar önce insanların menşei ve gerçek tabiatları hakkında vehimlerden başka bir şeyin bilinmediği bir ortamda bildiriyor. Bunca asırlar geçtikten sonra insanlık, bu hakikatler ve insan tabiatı hakkında bazı şeyleri öğrenme imkanı buluyor. Bir de görüyoruz ki ilim, genlerin (insanın bütün hayatını içine alan katalog durumunda olan ırsiyeti nakleden hücrelerin) bir sicil (kayıt) defteri olduğunu ve insanlar, daha sulblerde hücreler halinde iken onların bütün hususiyetlerinin o genlerde saklı olduğunu öğretiyor. Ve üç milyar insanın kaydını muhafaza eden ve onların bütün hususiyetlerini ihtiva eden genlerin hacim itibariyle 1 cm3’ü geçmediğini, yani bir dikiş yüksüğü kadar bir yere sığdığını ifade ediyor. Bu öyle bir iddiadır ki, eskiden bunu söyleyen birinin hemen deli olduğu söylenirdi. 'Biz onlara hem dış dünyada hem de kendi nefislerinde, kudretimizin işaretlerini göstereceğiz, ta ki kendileri de onun gerçek olduğunu iyice bilecekler.' (Fussilet, 41/ 53) buyuran yüce Allah elbette doğru söyler."

Daktiloskopi

Bu bilim dalı parmak izlerini inceler. Bütün insanların parmak izleri birbirinden farklıdır. Kur’an, öldükten sonra insanın bütün teferruatı ile diriltileceğini bildirirken, insanın bu en ince özelliğine şöylece işaret eder:

“İnsan, bizim kendisinin kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet, toplarız; onun parmak uçlarını bile düzgünce, yerli yerinde yapmaya gücümüz yeter.” (Kıyame, 75/3-4)

Biyoloji

İnsanın üremesi konusunda Kur’an’da geçen müteaddit ayetlerden özellikle Hacc 5 ve Mu’minun 12-14 ayetlerini ele alıp, modern biyolojinin bu konudaki tesbitleri ile karşılaştıran bir tıp profesörü, sonunda ikisi arasında tam bir mutabakat bulunduğunu, Kur’an’da bildirilenlerin XIX. Asırdan önce dünyanın hiçbir yerinde malum olmadığını ifade edip sözlerini şöyle bitirir: “Kur’an insanların keşfetmek için yüzyıllarını harcayacağı, insanın üremesi konusundaki temel gerçekleri, sade bir anlatımla insanlığa açıklıyordu.”

Sözü edile ayetler şunlardır:

“Ey insanlar! Eğer siz öldükten sonra dirilme hususunda herhangi bir şüphe içinde iseniz, şu muhakkaktır ki biz sizi(n aslınızı) topraktan, sonra (onun zürriyyetini) insan suyundan, sonra pıhtılaşmış bir kandan, daha sonra da hilkati belli belirsiz bir çiğnem etten (ve bunları) size (kemal-i kudretimizi) apaçık gösterelim diye (yaptık). Sizi dileyeceğimiz muayyen bir vakte kadar rahimlerde durduruyoruz, sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz, daha sonra da kuvvetinize (yiğitlik çağına) ermeniz için (büyütüyoruz). Kiminiz öldürülüyor, kiminiz de (evvelki) bilgi(sin)den sonra (artık) hiçbir şey bilmemek üzere ömrün en fena (devresine) doğru gerisin geri itiliyor. Sen Yer(yüzünü) kupkuru ve ölü görürsün. Fakat biz onun üstüne suyu (yağmuru) indirdiğimiz zaman o harekete gelir, kabarır, her güzel çiftten nice nebat bitirir.” (Hacc, 22/5)

“Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hülasadan yarattık. Sonra onu sarp ve metin bir karargahta bir nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı haline getirdik, derken o kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık, o bir çiğnem eti de kemik(ler)e kalbettik. (Çevirdik) de o kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu başka yaratılışla inşa ettik. Suret yapanların en güzeli olan Allah’ın şanı (bak) ne yücedir!” (Müminun, 23/12-14)

Hıfzı Sıhha (Koruyucu Hekimlik)

Kur’an-ı Kerim her sahada koyduğu hükümlerle, insan elinin beden ve ruh sağlığının korunmasını sağladığı gibi, inişinden çok sonra anlaşılıp kesinlik kazanmış mükemmel hıfzı sıhha kanunlarını da bildirmiştir.

Kur’an’da hıfzı sıhha açısından da önemli olan örtünmeden, elbise temizliğinden, yeteri derecede istirahat etmekten, iyi bir beslenmeden, kötü ve bozulmuş yiyeceklerin yenilmemesinden, içki kullanılmamasından, leş, kan, domuz eti yenilmemesinden, zührevi hastalıkların başlıca sebeplerinden olan zinanın kötülüğünden bahsedilmektedir.

6. Kur’an’ın Hz. Peygamber (asm)’in Arzusuna Uymaması

   a) Beklediği durumlarda vahyin gelmemesi:

Mesela ifk hadisesinde ayet olaydan bir ay sonra inmiştir.

   b) İkaz ve itab ayetleri:

Kur’an-ı Kerim müteaddit ayetlerde Rasulullah (asm)’a bazı içtihatlarında hata ettiğini bildirip onu ikaz eder, bazan tatlı, bazan şiddetli itabda bulunur.

Mesela, birgün Peygamberimiz (asm) Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden bazılarına dini telkinlerde bulunuyordu. Bu sırada ama bir zat içeri girerek: “Allah’ın sana öğrettiklerinden bana da öğret ya Rasulullah!” diye bağırdı ve bu sözünü birkaç defa tekrar etti. Halbuki Peygamberimiz (asm) Velid veya Umeyye İbn Halef gibi sözlerine çok itibar edilen reislerden birini ikna etmeye çalışıyordu. Bu adamlar kendilerinin yanında fakirlerin bulunup söze karışmalarından hoşlanmazlardı. Hz. Peygamber (asm) bu nazik durumda onun böyle söyleyip sözünü kesmesinden sıkıldı, yüzünü ekşitip öteye çevirdi. Bunun üzerine Peygamberimizi (asm) yaptığı davranıştan dolayı uyaran Abese (1-10) ayetleri indi. Bundan sonra yanına her gelişinde Peygamberimiz (asm) bu zata; “Ey hakkında Rabbimin beni itab ettiği zat, merhaba!” buyurur ve cübbesini onun altına yayardı. 

Bu örnekler de gösteriyor ki; Kur’an-ı Kerim sadece vahiydir (Peygamberimizin sözleri değildir) ve Peygamberimizin (asm) isteği doğrultusunda da inmemiştir, Allah dilediği zaman, dilediği tarzda onu indirmiştir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Bediüzzaman Said Nursi Düşüncesinde İ'caz-ı Kur'an ve İ'caz Yönleri konusunda bilgi verir misiniz?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun