Kur’an’da örümcek ağının çürük olarak geçmesine rağmen, bilimin, örümceğin ipinin çok sağlam ve çelikten daha iyi olduğunu söylemesi nasıl açıklanır?

Tarih: 22.03.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Önce sorunun düzeltilmesi gerekir: Kur’an-ı Kerim, örümcek ağının zayıflığını değil, yuvanın zayıflığını nazara veriyor.

Kur'an-ı Kerim'de, Cenab-ı Hak şöyle buyurur:

"Allah'tan başka veli edinenlerin hâli, örümceğin durumu gibidir. Örümcek de bir yuva yapar; fakat yuvaların en zayıfı, örümceğin yuvasıdır; keşke bilseler!" (Ankebut, 29/41).

Burada bilimin ortaya koyduğu ile Kur’an-ı Kerim’in bildirdiği arasında bir zıtlık yoktur. Kur’an-ı Kerim, teşbihlerle, yani benzetmelerle birtakım hakikatlere işaret eder. Bunu yaparken de avamın, yani ilim sahibi olmayan sıradan bir kimsenin de anlayabileceği şekilde örnekler verir. Bundan havas da, yani ilim sahipleri de hisselerini alırlar.

Yukarıdaki ayette Cenab-ı Hak, kendisini bırakıp başka ilahlar edinenlerin halini, elle dokununca dahi parçalanıveren örümcek ağına benzetiyor. Böyle bir ev veya yuvanın ne kadar dayanıksız olduğunu, en cahil bir kimse dahi anlar. Ama bir serçe veya saksağan ya da bir leylek yuvası öyle bir parmakla hafifçe dokunmakla bozulmaz.

Örümcek ağının kendi inceliğine göre esnekliğinin ve dayanıklılığının, aynı kalınlıktaki başka cisimlerden daha dayanıklı olması, bu misale ters düşmez. Buradaki benzetmede nazara verilen, ağaç parçalarından yapılmış bir saksağan veya leylek yuvasını meydana getiren odun, yani selüloz moleküllerinin, örümceğin ağını meydana getiren moleküllerin esnek ve dayanıklılığıyla kıyaslama değildir. Burada Kur’an’ın dikkat çektiği husus, yuvanın dayanıksızlığıdır. Dolayısıyla misal tam yerinde ve bilime de uygundur.

Ayrıca, Kur'an ayetleri, sınırlı sayıda kelime ve cümleleri bulunmakla beraber, sonsuz mana ifade etme gücüne sahiptir. Soruda geçen ayete bu açıdan da bakmak gerekir. Ayet Allah'tan başkasına sığınanların durumunu, en güzel bir temsille izah ediyor. Halkımız “Ağaca dayanma çürür, insana dayanma ölür.” diyerek, sadece ve sadece Allah'a dayan mesajını vermektedir. Bu âyet ise, örümcek ağını kendilerine yuva yapanları, o kötü ağa sığınıp dayananları anlatıyor. Örümcek ağına sığınan sineklere ne olur. Onları o tuzağa düşüren örümcek yer. Dişi örümcek erkeğini bile aşılamadan sonra hemen kaçıp gitmezse, kolundan bacağından yakalayıp yemeye başlar. Örümcek ağı, işte böyle bir sığınak. Yani Allah'tan başkasına sığınan ve hâmî arayanlar, tıpkı örümcek ağına sığınan zavallı sinekler gibidir.

"Evlerin en çürüğü örümcek evidir." ifadesine dikkat edecek olursak, ilmî bir gerçekle karşılaşırız. Çünkü ev ve ağ olarak örümcek yuvası en çürük en kötü sığınaktır, ama ip olarak aynı kalınlıktaki en güçlü çelik iplerden bile dört kat daha güçlüdür. İşte Kur'an âyetlerinin ifadesindeki incelik ve dikkat. Eğer Allah kelâmı olmasa idi 1.400 sene önceki bir anlayışla iplerin en çürüğü örümcek ipidir, diye yanlış bir şey de zuhur edebilirdi. Ama Kur'anî dikkatte öyle bir yanlışlık asla olmaz, çünkü Allah'ın sonsuz ilminden gelmiş bir vahiydir. Onun için,

"Kur'an'ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer Kur'an Allah'tan başkasına ait olsaydı elbette içinde birçok tutarsızlıklar bulurlardı." (Nisa, 4/82)

mealindeki ayet bu gerçeği açıkça ifade etmektedir.

Diğer taraftan, Ankebut suresi Mekkî olduğu cihetle, ayette Mekke’nin imana gelmeyen reislerinin, ileride bir örümceğe mağlup olacaklarına da bir işaret vardır. Örümceğin evi olan ağ, en zayıf bir perde iken, o kuvvetli reisleri mağlup edeceğini göstermekle ayet:

“En zayıf bir hayvana mağlup olacaklarını faraza bilseydiler, bu cinayete ve suikasde teşebbüs etmeyeceklerdi.” diyor. (Nursî, Emirdağ Lahikası, s.379)

O halde, göklerin ve yerin orduları elinde olan Allah, eğer isterse bütün ordularını Peygamber'ini (asm) korumada kullanabilir. Fakat buna hiç lüzum olmadan en zayıf bir evle, en büyük bir peygamberini, en şiddetli düşmanlarından korumuştur.

İşte Kur'an âyetleri çok çeşitli yönlerden ayrı ayrı derinlikte ele alınırsa bir nebze mucizeliğin zevki tadılabilir.

Not: Ümit Şimşek’in “Yuvaların en zayıfı ÖRÜMCEK AĞI... “  isimli şu makalesini de okumanızı tavsiye ederiz:

ÖRÜMCEK AĞI, yuvaların en zayıfıdır: her iki anlamıyla da.

İlk olarak akla gelen anlam, milimetrenin yüzde biri kalınlığındaki ağın sağlam bir yuva teşkil etmeyeceğidir.  Bunun doğruluğunda kuşku yoktur.  Termit gibi, bir santim boyundaki kör bir böcek, içinde bir milyon nüfusu barındıracak depreme dayanıklı gökdelenler inşa ederken, örümceğin ördüğü ağ, bir çalı süpürgesinin ucunda son buluverir. Hattâ çoğu zaman örümcek ağının süpürgeyi bekleyecek kadar ömrü de olmaz.  Bahçe örümceği, ördüğü ağı her gün yer ve yeniden yapar! Örümcek ağı kalıcı ve sağlam bir konut olarak hizmet vermek üzere değil, böcek yakalamak için düzenlenmiştir.

Diğer yandan, âyette geçen "beyt", yani, “ev” sözcüğü, aynı zamanda “yuva” anlamını da ifade ederek aile hayatını çağrıştırmaktadır ki, bu açıdan bakıldığında da, örümcek ağı, zayıflık konusunda verilebilecek en tipik örneği teşkil eder

Eğer örümceğin aile hayatından söz edilecekse, daha ailenin kuruluşunda karşımıza ölümcül ilişkiler çıkar.  Çünkü baba örümceğin ilişkiden sonra sağ kalma şansı pek zayıftır.  Bazı türlerde dişinin ancak yüzde biri kadar cüssesi bulunan erkek örümcek, hele ilişkiden sonra gücünü tüketmiş halde iken, dişinin önünde hazır bir lokma teşkil eder.  Gerçi kaçabilirse kaçar; fakat çoğu zaman buna dermanı yoktur.  Kaçamadığı takdirde ise dişi örümcek tarafından yutulma ihtimali pek yüksektir.  Hattâ bazı türlerde, ilişki sırasında veya hemen sonrasında erkek kendiliğinden ölüverir.

Erkeğini her ne kadar haklamış olsa da, dişi örümceğin de istikbali çok parlak değildir.  Çoğu örümcek türlerinde, o da yumurtladıktan bir süre sonra, yavrularının yumurtadan çıkışını göremeden ölür.

Örümcek ailesinin ölümcül ilişkileri bu kadarla bitmez.  Yavrular yumurtadan çıkmaya başladığında, sona kalanlar yine tehlike altındadır.  Eğer ilk çıkan yavrular kendi yumurta kabuklarını gövdeye indirdikten sonra etrafta yiyecek bir şey bulamazlarsa, döner, henüz yumurtadan çıkmamış olan kardeşlerini yerler.

Kardeşini yiyen, hemcinsini niye yemesin ki? Örümcek yetiştirerek onların ağından yararlanmayı insanlar yüzyıllarca hayal etmiş, ancak bir türlü başaramamışlardır.  Çünkü örümcekleri bir arada tutmanın yolunu kimse bulamamış; ne zaman böyle bir şeye teşebbüs edilecek olsa örümceklerin birbirini yedikleri görülmüştür. 

Böylece, örümceğin aile hayatı, anne, baba, yavru, kardeş ve hemcins arasındakilerin tümünü kapsayan bir ölümcül ilişkiler yumağı hâlinde karşımıza çıkmakta ve, âyetin mucizeli ifadesiyle, “yuvaların en zayıfını” gözlerimizin önüne sermektedir.

Gerçi otuz bin kadar türüyle, örümcekler oldukça geniş bir âlem teşkil ederler; bu türler arasında farklı özellikler ve farklı hayat biçimleriyle karşılaşabiliriz.  Ancak örümceğin aile hayatından, genel bir ifadeyle anlatacaklarımız bundan ibarettir. 

Allah’tan başkalarını dost edinerek işlerini onlara havale eden ve onlardan yardım, iyilik ve koruma umanların da bu ilişkilerden bekleyebilecekleri sonuç, ya yutmak veya yutulmaktan başka bir şey değildir ki, buna dair verilebilecek en canlı ve en kapsamlı örnek, örümceğin yuvasıdır.

Fakat örümceğin de hakkını vermeden geçmeyelim.

Hiç kuşku yok ki, Allah, yarattığı her mahlûk gibi, örümceği de bir hikmetle ve belli görevlerle yaratmış, onu da İlâhî hikmetinin ve sanatının mucizevî eserleriyle süslemiştir.  Fakat ona güçlü bir yuva ihsan etmemiş, aile bağlarından fazlaca bir nasip vermemiştir, o kadar.  Lâkin, Yer ve Gökler Rabbinin kudreti, bazen zayıfların da en zayıfında tecellî eder de, dünyada kendilerinden güçlü kimsenin bulunmadığını sananlara dersini öylece verir.

Örümceğin o zayıf ağına, Allah düşmanlarının en amansız saldırıları karşısında Kâinat Efendisini (asm) korumuş olmak gibi bir şeref yetmez mi?

İlave bilgi için tıklayınız:

Bir Kur'an Mucizesi: Örümcek.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun