Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Kur’an’a ve İslam’a olan vefasının nasıl olduğunu hadislerden örneklerle açıklar mısınız?

Tarih: 29.03.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konuyu detaylı açıklamak için hacimli bir kitap yazmak gerekir. Hz. Peygamber (asm)'in hayatı boyunca, herkesten çok Kur’an’a / İslam’a  bağlı olduğu onlarca sahih  hadis, tarih ve siyer kaynaklarından öğreniyoruz.

Hayatı boyunca, Hz. Muhammed (asm)’in Kur’an’a karşı herkesten daha çok sahip çıkması, saygı duyması, bütün emir ve yasaklarına riayet etmesi, herkesten çok ona hürmet ve bağlılık göstermesi, Hz. Muhammed (asm)’in hak peygamber olduğunun belgesi olduğu gibi, Kur’an’ın ilahî kimliğinin de çok açık bir göstergesidir.

“Şüphesiz sen çok büyük / yüksek bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68/4)

mealindeki ayette Hz. Peygamber (asm)'in Kur’an’a bağlılığından kaynaklanan güzel ahlakı ve mükemmel hayat çizgisi, bizzat Allah tarafından tescil edilerek onaylanmış ve insanlık camiasına ilan edilmiştir.

“Gerçekten Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzulayanlar ve Allah’ı çok zikredenler için (takip edecekleri) pek güzel bir örnek vardır." (Ahzab, 33/21)

mealindeki ayette ise herkesin onu örnek alması tavsiye edilmiştir.

O Zat'ın (asm), dininde bulunan bütün ibadetin her çeşidinde en ileride olması, herkesten ziyade takvası ve Allah’tan korkması, fevkalade mücahedeler ve mücadeleler içinde tam tamına ibadetin en ince sırlarına kadar riayet etmesi ve tam manasıyla mükemmel bir şekilde ibadetlerini yapması;

O Zat'ın (asm), şu âlemin sahibinin bütün isim ve sıfatlarını keşfetmesi, duasına bu isim ve sıfatları şefaatçi yapması, yaptığı duaya on dört asır hiçbir zatın yetişememesi, dua ve Rabb’ini vasfetmekte dahi insanlara her asırda imam olması;

O Zat'ın (asm), tek başına son derece kuvvetli düşmanları arasında, kendi davasını korkmadan, tereddütsüz, telaş göstermeden ve son derece cesaretle tebliğ etmesi ve tebliğ ettiği dini bütün dinlerin başına geçirmesi;

O Zat'ın (asm), tebliğ ve insanları hakka davette son derece metanet, sebat ve cesaret göstermesi, büyük devletler ve büyük dinler, hatta kendi kavim ve kabilesi hatta amcası ona şiddetli düşmanlık gösterdikleri hâlde, zerre miktar bir tereddüt, bir telaş, bir korkaklık eseri göstermemesi; tek başına bütün dünyaya meydan okuması, başa da çıkması ve İslamiyet’i Dünya’nın dört bir yanına yayması;

O Zat'ın (asm), yalnızlığı ve zayıflığı ile beraber, böyle büyük bir kuvvet ve cesaret göstermesi, Allah’a dayanması ve O’na tevekkül etmesi;

O Zat'ın (asm), imanın her hakikatini keşfetmesi, bu hakikatlerin her birinde en ileride olması, on dört asır imanda hiç kimsenin ona yetişememesi ve bunları tek başına yapması;

O Zat'ın (asm), imanda fevkalade bir kuvvet, harika bir yakîn, mucizevi bir inkişaf ve cihanı ışıklandıran ulvi bir itikat taşıması;

O Zat'ın (asm), o zamanın hükümranı olan bütün fikirler, inançlar ve ruhani reislerin ilimleri ona zıt ve muhalif oldukları hâlde, onun ne inancına, ne itikadına ne imanına ve ne de maneviyatına hiçbir zarar verememesi;

Onun (asm), Kur’an’a ve İslam’a olan vefasından sadece bir kısmıdır.

Soruya uygun düşecek şekilde Hz. Peygamber (asm)'in Kur’an’a; İslam’a bağlılığını gösteren bir kaç örneği arz edelim:

a. Hz. Peygamber (asm) İsra suresinin 79. ayetindeki emirden dolayı -teheccüd namazının (ümmetine değil) sadece kendine farz olduğunu söylüyor ve her gece teheccüd namazına kalkıyordu. Bu namazı 11, 13 rekat olarak kıldığına dair çeşitli rivayetler vardır. (bk.Neylü’l Evtâr, 3/58). 

b. Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor: “Kureyş'in Mahzûm soyundan olup da hırsızlık etmiş bulunan bir kadının durumu, Kureyşlilere haylî üzüntü vermişti. Onlar:
“Bu kadını cezadan kurtulup af edilmesi hususunda Rasûlullah ile kim konuşabilir? (diye konuyu müzakere ettiler ve:) Rasûlullah'ın çok sevdiği Üsâme'den başka bu hususu onunla konuşmaya kim cesaret edebilir ki? dediler.” Ve nihayet Üsâme, bu hususta Rasûlullah ile konuştu. Bunun üzerine Rasûlullah (a.sm):

"Allah'ın tayîn ettiği cezalardan bir ceza hususunda şefaat mi ediyorsun?" buyurdu. Sonra ayağa kalkıp insanlara hitaben şöyle dedi:

"Ey insanlar! Sizden evvelki (ümmet)ler ancak şu sebepten sapmışlardır: Onlar aralarında şerefli bir kimse çaldığı zaman onu bırakırlardı da zayıf olan çaldığı zaman ona ceza uygularlardı. Allah'a yemin ediyorum ki, eğer Muhammed'in kızı Fâtıma çalmış olaydı, muhakkak onun elini de keserdim!" (Buharî, Hudud,12).

c. Aşağıda  mealini ayetin emri doğrultusunda Hz. Peygamber (asm), Zatu’r-Rika; Asfan ve Batn-ı Nahl  gazvelerinde bu emre uygun olarak namazları kıldırmıştır. Yani savaşın en tehlikeli anlarında bile ordusuna cemaatle namaz kıldırmıştır:

“Ey Resulüm! Sen müminlerin içinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, onlardan bir kısmı sana tâbi olarak namaza dursun ve silâhlarını yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında, diğer kısım arkanızda beklesinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, sana tâbi olarak namaz kılsınlar, hem ihtiyatlı bulunsun ve silâhlarını da yanlarına alsınlar. Kâfirler sizi silâhsız ve teçhizatsız vaziyette iken kıstırıp, birden baskın yaparak işinizi bitirmek isterler.” (Nisa, 4/102) (bk. Râzî, ilgili ayetin tefsiri).

d. Peygamberimiz (asm), Mescid-i Nebevî yapımında bizzat çalışmış, taş taşımıştır. Hendek Savaşı'nda, hendek kazılmasına bizzat katılmış, yer kazımış, toprak taşımıştır. Ve bütün bunları Kur’an ve İslam’a hizmet adına Allah’ın rızasını kazanmak için yapmıştır.

Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: Mescid-i nebevî yapımı esnasında Resulullah (asm)’ın büyük bir kerpiçi karnına dayayarak getiriyordu. Kendisine çok ağırlık verdiğini düşünerek “Yâ Resulellah! Bunu bana verin.” dedim. “Hayır, başka bir kerpiç al, ey Ebu Huryere; şüphesiz asıl hayat ahiret hayatıdır.” buyurdu.(bk. Fezailu’l-Medineti’l-Münevvere, 2/139).

e. Bedir Savaşı yolunda nöbetleşe deveye binmiş ve yaya yürümemesini rica eden arkadaşlarına “Ben sizden daha az sevaba muhtaç olmadığım gibi, sizden daha âciz de değilim.” diye cevap vermiştir.

e. Vefatı sırasında; son nefeslerini verirken bile “Ebu Bekir’i çağırın insanlara namaz kıldırsın.” (Tehricu ahadisi’l-İhya-ihya ile birlikte- 4/455-456) demek suretiyle ölümden zerre kadar korkmadığını, en büyük gayesinin -biraz sonra huzuruna varacağı- Rabbinin rızasını kazanmaktan başka bir amacının bulunmadığını ortaya koymuş, böylece  hak peygamberliğin portresini çizmekle beraber, Kur’an’a, İslam’a olan bağlılığının eşsiz boyutunu da göstermiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun