"Benim ümmetim, merhamete uğramış bir ümmettir. Ahirette azap görmeyecektir. Onun cezası, ancak dünyada başına gelen ağır imtihanlar, depremler, masum yere öldürülmeler ve çeşitli felaketler şeklinde verilir." hadisini açıklar mısınız?

"Benim ümmetim, merhamete uğramış bir ümmettir. Ahirette azap görmeyecektir. Onun cezası, ancak dünyada başına gelen ağır imtihanlar, depremler, masum yere öldürülmeler ve çeşitli felaketler  şeklinde verilir." hadisini açıklar mısınız?
Tarih: 29.06.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

“Ümmetim, merhamete uğramış bir ümmettir. Ahirette azap görmeyecektir. Onun azabı / cezası, dünyada başına gelen fitneler / ağır imtihanlar, depremler, masum yere öldürülmeler gibi felaketler şeklinde verilir.”(Ebu Davud, Fiten, 7).

İslam alimleri bu hadisin manası üzerinde durmuş ve değişik yorumlarla onu anlaşılır hale getirmeye çalışmışlardır. Hadis müşkil / manası kapalı, açıklanması gereken hadislerdendir.

Konu şudur:  Bu ümmetten de bir kısım insanlar, özellikle büyük günah işleyip de tövbe etmeden ölenlerin cehenneme gireceklerine, daha sonra şefaatle veya Allah’ın lütfuyla oradan çıkacaklarına dair bir çok sahih hadis vardır. (Avnu’l-Mabud, ilgili hadisin şerhi).

Bu problemin çözümüne yönelik şu hususlara dikkat çekilmektedir:

a. “Bu Ümmetim” tabiri, Hz. Peygamber (a.s.m)’in devrindeki insanlar / sahabeler kast edilmiştir. Bundan bütün ümmet kastedilmemiştir.

b. “Ümmetün merhumetün”den maksat, Ümmet-i Muhammed diğer ümmetlere göre, daha fazla ilahî lütuflara  mahzardır, demektir. Daha önceki ümmetlere yüklenen ağır yükler, bu ümmete yüklenmemiştir. Yoksa, bütün günahları affedilmiş demek değildir. Çünkü bu, imtihan sırrına da aykırıdır.

c. “Onlar için ahirette azap yoktur” sözünde gizli bir benzetme ve bir kıyaslama vardır. Yani: “Onların için ahirette, diğer ümmetlerin azabı gibi ağır, bir azap yoktur.” demektir. Yoksa hiç biri azap görmeyecek demek değildir.

d. Veya bu ümmetin çoğunluğu için azap yoktur. Hükümler genele baktığı için -bir ümit kapısını da aralamak adına- böyle bir üslup tercih edilmiştir.

e. “Kim bir kötülük işlerse, onun karşılığını görür.”(Nisa, 4/123) ayetinde ifade edildiği gibi, iyi olsun, kötü olsun, yapılan her işin bir karşılığı vardır. Bu ümmetin yaptığı kötülüklerin karşılığı, genellikle bu dünyada, çeşitli sıkıntılar, ağır imtihanlar, musibetler şeklinde, verilir. Genel kural budur, ancak bazıları da ahirette cezalarını çekecekler.

f. Münavî’ye göre, bu ümmet için farklı bir uygulamanın sebebi şudur: Önceki ümmetler için, adalet ölçüsü ve rububiyet / terbiye etmeyi isteyen Allah’ın Rab isminin gerektirdiği ölçüler yürürlükte idi. Bu ümmet içinse, Allah’ın lütuf ve ihsanları geçerlidir.

g. Hadiste geçen “ümmet”ten maksat büyük günah işlemeyen belli bir grup, bir zümre, bir cemaat için söz konusu olabilir.

h. Hadiste geçen “ümmet”ten maksat, teklife muhatap olan değil, icabet eden (ümmet-i icabe)dir. Yani; Allah’ın emirlerini yerine getiren ve yasaklarından sakınan ümmettir.

i. Tibî’ye göre; hadiste asıl verilmek istenen mesaj, bu ümmetin diğer ümmetlerden daha fazla Allah’ın lütuflarına mahzar olduğu, dünyada başlarına gelen her musibetin, hatta ayaklarına bir diken bile batsa onun da günahlarına kefaret olacağı konusudur. Buna göre, eğer bir kimse bu dünyada -günahlarına karşılık- sıkıntılar çeker, musibetlere uğrarsa, artık ahirette ceza çekmez. Yoksa hadise kelime, kelime anlam vererek bir hüküm çıkarmak, bu makamda uygun olmaz.

Tibî’ye göre,

“Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Onu da, Bize karşı gelmekten sakınan, zekât veren ve özellikle bizim âyetlerimize inananlara nasip edeceğim. Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de vasıfları yazılı ümmî peygambere tabi olurlar.”(Araf, 7/156-157)

mealindeki ayette, rahmet peygamberi Hz. Muhammed (a.s.m)'in ümmeti için uygun görülen ilahî lütuflara işaret etmektedir.

Ancak, bu görüşe “Bu ümmet için daha mükemmel bir ihsanın, bir rahmetin varlığında şüphe olmamakla beraber, genel anlamıyla bu ümmet için geçerli olan söz konusu ölçülerin diğer  ümmetler için de söz konusu olmadığı hususu, bir delile muhtaçtır, böyle bir delil elimizde yoktur.” denilerek karşı çıkılmıştır.

j. Son olarak da şunu ekleyebiliriz: Hadisin senedinde yer alan bir zat, ömrünün sonlarına doğru hafızasını kaybettiği gerekçesiyle zayıf kabul edilmiştir. (bk. Avnu’l-Mabud, a.g.e.). Ancak Hâkim, aynı senetle zikrettiği bu hadisin sahih olduğunu söylemiş ve Zehebî de ona muvafakat etmiştir. (bk. el-Müstedrek, IV/444).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun