İslami açıdan istihbarat ve casusuluk faaliyetleri hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 28.03.2012 - 11:47 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İslâm, yöneticinin insanlara işkence yapıp, onlara eziyet etmesini haram kılmıştır. Ömer b. El-Hattab (r.a.) der ki: Rasulullah (s.a.v)'i şöyle buyururken dinledim:

"Şüphesiz dünyada insanlara işkence edip azap edenleri Allah kıyamet gününde azaplandıracaktır.”(1)

Yine Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Cehennem ehlinden henüz görmediğim iki kesim vardır. Bunların birisi beraberlerinde insanları kendileriyle dövdükleri ve sığır kuyruklarını andıran kamçılar (coplar) bulunan bir topluluktur...”(2)

Aynı şekilde İslâm, Müslümanların gizliliklerine, şeref ve haysiyetlerine, mallarına, namuslarına saldırıda bulunmayı, evlerinin mahremiyetlerini çiğnemeyi haram kılmaktadır. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

"Her Müslümanın her şeyi diğer Müslümana haramdır: Kanı, malı ve canı haramdır.”(3)

Peygamber (s.a.v), Kâbe etrafında tavaf ederken şöyle buyurmuştur:

"Ne kadar hoş ve güzelsin. Kokun ne kadar hoş ve güzeldir. Ne kadar büyüksün! Senin hürmetin (saygınlığın ve değerin) ne kadar büyüktür! Bununla beraber Muhammed'in canı elinde bulunana yemin ederim ki, malıyla kanıyla mü'minin hürmeti, Allah nezdinde senden daha büyüktür. Ve mü'min hakkında hayırdan başka bir şey düşünülmeyeceğini sanıyorum.”(4)

Yine Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Müslümana sövmek fasıklık, onu öldürmek ise küfürdür.”(5)

Evlerin mahremiyeti hakkında da şöyle buyurmaktadır:

"Bir kimse senin iznin olmaksızın evinin içine ve mahremlerine bakacak ve muttali olacak olur ise, sen de attığın bir çakıl taşı ile onun gözünü çıkartacak olursan, bundan dolayı senin için bir vebal yoktur.”(6)

Sehl b. Sa'd es-Sâidi'den:

"Adamın birisi Nebi (s.a.v)'in, hücrelerinden (evinin odalarından) birisine gizlice baktı. Peygamberin elinde başını taradığı bir tarak vardı. Bunun üzerine Allah'ın Rasulü şöyle buyurdu:

"Senin (bana) bakmakta olduğunu bilseydim, bu tarağı gözlerine batırırdım. İzin isteme emri görmeyi önlemek için verilmiştir.”(7)

Bir başka hadiste ise Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

"Her kim başkalarının evine onların izni olmaksızın muttali olursa, içeriyi görürse gözünü çıkartmaları onlara helâl olur.”(8)

İslâm aynı şekilde Müslümanlara karşı tecessüsü, onları gözetmeyi, onları takip etmeyi, haberlerini inceleyip tetkik etmeyi, Müslümanın Müslümanlara karşı casusluk yapmasını haram kılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Ey iman edenler, zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın çoğu günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayınız."(9)

Rasulullah (s.a.v) de şöyle buyurmuştur:

"Zandan kaçınınız. Çünkü zan sözün en yalanıdır, tecessüs etmeyiniz, gizlice haber araştırmayınız. Hased etmeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinize buğz etmeyiniz. Allah'ın kulları, kardeş olunuz.”(10)

Yine bir başka hadisde şöyle buyurmaktadır:

"Ey diliyle iman edip de imanın kalbine nüfuz etmediği kimseler! Müslümanların gıybetini yapmayınız. Onların gizliklilerinin ardına düşüp araştırmayınız. Çünkü kim Müslümanların gizliliklerinin arkasına takılıp araştıracak olursa, Allah da onun gizliliklerini takip eder. Allah'ın gizliliklerini takip ettiği kimse ise evinin içinde bulunsa dahi Allah onu rezil eder.” (11)

Ayeti kerime ve hadisi şerifler, Müslümanlara karşı casusluk yapmayı haram kaldığı gibi, Müslümanların gizliliklerini takip edip araştıranları mutlaka Allah'ın da gizliliklerini takip edip rezil edeceğini belirterek tehdit etmiştir.

Diğer taraftan Müslümanlara karşı casusluk yapmak üzere haber alma örgütlerinde çalışmayı Müslümanlara haram kılan hadisi şerifler de vardır. Misver'in Nebi (s.a.v)'den rivayet ettiği bir hadiste şöyle denilmektedir:

"Her kim bir Müslüman(ın gıybetini yapmak ve şerefini ayaklar altına almak) sebebiyle bir lokma dahi yese, şüphesiz ki Allah o lokmanın benzerini cehennemde ona yedirecektir. Yine her kime de Müslüman bir kimseye verdiği bir zarar dolayısıyla mükafat olarak bir elbise giydirilecek olursa, şüphesiz Allah o kimseye bu elbisenin bir benzerini cehennemde giydirecektir.”(12)

Müslümanlara karşı tecassüs haram olduğu gibi, zimmet ehlinden olan raiyyeyi tecessüs de haramdır. Çünkü zimmet ehlinin de Müslümanların lehine olan adil uygulamalardan yararlanma hakları vardır. Onların da Müslümanlar üzerindeki mükellefiyetlerin bir benzeri vardır. Rasulullah (s.a.v) onlar hakkında hayır tavsiyede bulunmuş ve onlara eziyette bulunmayı yasaklamış ve şöyle buyurmuştur:

"Her kim antlaşma yapılan bir kimseye zulmeder veya gücünün üstünde olan bir şeyi emrederse... kıyamet günü aleyhine ben delil olacağım.”(13)

Ayeti kerimeler ve hadisi şerifler her ne kadar tecessüsün haram oluşu hususunda genellik ifade etmekte iseler de; ister fiilen harbi olsunlar isterse hükmen harbi olsunlar, harbi kâfirlere karşı tecessüs, ilgili ayet ve hadislerin genel kapsamından istisna edilmiştir. Çünkü bu hususta harbi kâfirler dışında kalanlara tecessüsün haram olduğunu tahsis eden başka hadisler varid olmuştur. Harbi kâfirler hakkında tecessüs ise haram değil, hatta vaciptir. İslâm Devleti’nin de bunu yerine getirmesi görevidir. Çünkü Rasulullah (s.a.v), Abdullah b. Cahş'ı ve onunla birlikte muhacirlerden sekiz kişiyi Mekke ve Taif arasında "Nahle" denilen yere, Kureyşlilerin haberlerini tetkik etmek ve onlara dair haberleri öğrenmek üzere göndermiştir. Kâfir düşmana karşı tacessüs, İslâm ordusunun da İslâm Devleti’nin de uzak duramayacağı işler arasındadır.

Kafir düşmana karşı tecessüs İslâm Devleti’nin yerine getirmesi gereken bir görev olduğu gibi, kâfir düşman tarafından İslâm Devleti’ne karşı yapılacak casusluk faaliyetlerine karşı koymak için gerekli organlara ve yargıya sahip olması da icap eder. Çünkü Buhari, Seleme b. El-Ekva'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir:

"Nebi (s.a.v) bir seferde olduğu sırada bir casus geldi. Bu casus, Peygamber (s.a.v)’in arkadaşlarından birisinin yanında oturup, konuşmaya koyuldu, dinledi sonra da sıvışıp gitti. Bunun üzerine Allah'ın Rasulü şöyle buyurdu:"

“Onu yakalayıp öldürünüz.” Sonra onu yakalayıp öldürdüler, üzerindekileri ganimet olarak aldılar.”(14)

Diğer taraftan İmam Ahmed de Furat b. Hayyam'dan, yaptığı rivayette Nebi (s.a.v)'in: "onun öldürülmesini emrettiğini" rivayet eder.

Ebu Süfyan'ın casusu ve antlaşmalısı olan bir adam, Ensar'dan halka olmuş bir topluluğun yanından geçerken: "Ben Müslümanım." dedi. Bunun üzerine orada bulunanlar: "Ey Allah'ın Rasulü, bu adam Müslüman olduğunu iddia ediyor." dediler. Allah'ın Rasulü: "Aranızdan bir takım kimseler vardır ki, biz onları imanlarıyla başbaşa bırakıyoruz. Bunlardan birisi de Furat b. Hayyan’dır.”(15)

Buhari, Ali (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir:

"Rasulullah (s.a.v), beni, Zübeyr'i ve Mikdad b. Esved'i gönderip şöyle dedi:

"Ravzatu Hah denilen yere varıncaya kadar gidin. Orada beraberinde bir mektup bulunan bir kadın göreceksiniz. O mektubu ondan alınız."

Bizler atlarımızı hazlıca koşturarak yola koyulduk. Nihayet Ravza'ya vardık. Orada kadın ile karşılaştık ve "Mektubu çıkart!.." dedik. "Beraberimde bir mektup yok." deyince, şöyle dedik:

"Ya mektubu çıkartırsın yahut da elbiselerini çıkartırsın."

Bu sefer mektubu saçlarının arasından çıkarttı. Biz de onu alıp Rasulullah (s.a.v)'e getirdik.”(16)

İşte bütün bunlardan açıkça ortaya çıkmaktadır ki, İslâm yönetiminin polisiye bir yönetim olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Polisiye bir yönetim olması caiz de değildir. Çünkü polisiye yönetimin Müslümanlara çok büyük zararı vardır ve şer’î hükümler ile çelişmektedir. "Zarar da yoktur, zarara zararla karşılık vermek de yoktur." şeklindeki şer’î kaideye de muhaliftir.

Bunların tamamı, İslâm Devleti’nin -Müslüman olsun zımmi olsun- raiyyesine karşı casusluk faaliyetleri yapmak için haber alma örgütü kurmasının ve onlara eziyet etmesinin haram olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır.

Diğer taraftan İslâm Devleti’nin kâfir düşmana karşı casusluk yapmak, onlara dair haberleri öğrenmek ve İslâm Devleti’ne karşı yaptıkları casusluk işlerine karşı mücadelede bulunmak üzere bir casusluk teşkilatı kurması da gerekir.

Kaynaklar:

(1) Müslim, 4734, 4735; Ebu Davud, 2648.
(2) Müslim,3971, 5098; Ebu Hüreyre yoluyla rivayet etmiştir.
(3) Müslim, 4650; İbni Mace, 3923; Ahmed b. Hanbel, 7402; Ebu Hüreyre’den.
(4) İbni Mace, 3922; Abdurrahman b. Amr’dan rivayet etmiştir.
(5) Buhari, 46, 5584; Müslim, 97; Tirmizi, 1906, 2559; Nesei, 4038-4043; İbni Mace, 3929-3931; Ahmed b. Hanbel, 3465, 4115; Abdullah b. Mesud’dan.
(6) Müslim, 4017; Ebu Hüreyre’den.
(7) Buhari, Müslim.
(8) Ahmed b. Hanbel, 7298; Ebu Hüreyre’den.
(9) Hucurat, 49/12.
(10) Buhari, 5604.
(11) Ebu Davud, 4236; Ahmed b. Hanbel, 18940; Ebu Berz el-Eslemi’den.
(12) Ebu Davud, 4237.
(13) Yahaya b. Adem Harac kitabında rivayet etti. Ebu Davud, 2654.
(14) Buhari.
(15) Ebu Davud, 2280; Ahmed b. Hanbel, 18197.
(16) Buhari.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun