Ayetlerde ve hadislerde geçen arz / yer nedir?

Tarih: 23.10.2016 - 00:15 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Ayetlerde ve hadislerde geçen yer ile gök nedir?
- Ve ayet ve hadislerde geçen alemler, alem nedir?
- Başka alemler var mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İslâmî literatürde insanların üstünde yaşadığı fizikî dünya genellikle arz kelimesiyle ifade edilir.

Yerküre için Türkçe’de kullanılan dünyâ ise Kur'an’da, hadislerle ve diğer kaynaklarda insanın ölümden önceki hayatını, bu hayat boyunca yararlandığı dünya nimetlerini ifade eder.

Eski sözlüklerde arz, “semanın mukabili olan cisim” veya “insanların üzerinde bulunduğu yer” şeklinde açıklanır. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “arż” md.; Lisânü’l-Arab, “arż” md.)

Aynı kelime “ülke, toprak, kara parçası, arazi” gibi sınırlı yerler için de kullanılır.

Felsefî eserlerde arz, hem yeryüzü hem de maddî evreni oluşturduğu düşünülen dört unsurdan toprak anlamında geçer. (Meselâ bk. İbn Sînâ, s. 288-291, 306, 586, 595)

Dünyanın yaratılışıyla ilgili bir hadiste geçen tirbe kelimesiyle de yeryüzünün kastedildiği belirtilir. (İbnü’l-Esîr, I, 185)

Kur'ân-ı Kerîm’de arz kelimesi 468 yerde geçer; bunların;
- Çoğunda yeryüzü,
- Bazılarında toprak (Yâsîn, 36/33; Nûh, 71/17)
- Ve ülke (A‘râf, 7/110; Tâhâ, 20/57) karşılığında kullanılır;
- Bazılarında da Mısır, Mekke, Filistin, kutsal topraklar (el-arzu’l-mukaddese) gibi şehir veya coğrafî bölgeleri ifade eder. (Mâide, 5/21; Yûsuf, 12/21, 56; İbrâhîm, 14/14; İsrâ, 17/104) Bu ayetlerde yeryüzü anlamındaki arz çeşitli bağlamlarda kullanılır.
- Kırkı aşkın ayette gökleri ve yeri Allah’ın yarattığı bildirilerek ilâhî kudretin sınırsızlığına dikkat çekilir, bunların bazılarında göklerle yerin altı günde yaratıldığı belirtilir.

Fussılet suresinde ise (41/9-12) Allah’ın arzı iki günde yarattığı, ardından yeryüzüne dağları yerleştirip orayı çeşitli nimetlerle donattığı ve bunları dört günde yaptığı, ardından kaos (duhân “duman”) halindeki semaya yükselip (istevâ) iki günde de gökleri yarattığı ifade edilir.

İlk bakışta bu son ayetlerde anlatılanların sekiz günde gerçekleştiği ve bunun göklerle yerin altı günde yaratıldığına dair bilgiyle çeliştiği gibi bir intiba uyansa da müfessirler dünyanın yaratıldığı iki günün de dört güne dahil olduğunu söyler.

Ayrıca henüz dünyanın yaratılmadığı bir dönemde yirmi dört saatlik bir günden söz edilemeyeceği için bu tür ayetlerde geçen “gün” kavramı da “devir, zaman dilimi” olarak yorumlanır. Nitekim benzer konularda zamanın izafîliğine işaret eden ayetler de vardır.

Allah’ın yedi göğü ve “onların mislince” arzı yarattığını bildiren ayetin (Talâk, 65/12) tefsiri üzerinde durulmuştur.

Bazı yorumlara göre ayette yerin yedi tabakadan veya yedi bölgeden oluştuğuna işaret edilmektedir.

Bir kısım müfessirler ise, bu cümlenin öğelerini dikkate alarak burada sayı denkliği söz konusu olmayıp, yerküreyle gök cisimlerinin maddî unsurları arasındaki tür benzerliğine ya da küre biçiminde olma, güneşten ışık alma gibi başka benzerliklere dikkat çekildiğini belirtirler.

M. Hamdi Yazır, âyetteki “min” edatının anlamından hareketle burada arz kavramıyla insanın aslına işaret edildiği, dolayısıyla insanın beş duyu, akıl ve vahiyden teşekkül eden yedi bilgi kaynağının kastedildiği ihtimali üzerinde durur. (Hak Dini, VII, 5081)

Daha ziyade çağdaş müfessirlerin benimsediği diğer bir yoruma göre ayetteki asıl gaye evren hakkında bilgi vermek değildir; asıl amaç, o dönemde Araplar’ca da benimsenen hâkim âlem telakkisi üzerinden insanları ilâhî kudret ve hikmetin yüceliğini anlamaya yöneltmek, tıpkı gökler gibi yerkürenin de tecellilerle dolu olduğunu açıklamak, sonuçta yeryüzünde en değerli varlık olan insanın kozmik düzendeki hikmetleri kavrayarak bu düzen içinde kendi konumuna uygun bir sorumluluk bilinci geliştirmesini sağlamaktır. (M. Tâhir İbn Âşûr, XXVIII, 334-340; Karaman v.dğr., V, 396-399)

Yeryüzü için iki ayette “Allah’ın arzı”, bir âyette “benim arzım” ifadesi geçer.

Birçok ayette göklerin ve yerin mülkünün veya mirasının, göklerde ve yerde bulunan her şeyin Allah’a ait olduğu bildirilir. (M. F. Abdülbâkī, el-Mucem, “arż” md.): “Göklerde ve yerde bulunanlar O’na aittir; hepsi O’na boyun eğmiştir.” (Rûm, 30/26) Allah’ın hükümranlığı doğusuyla batısıyla bütün yeryüzünü kapsamaktadır ve ibadet eden kişi hangi yöne dönerse dönsün Allah’a dönmüş olacaktır. (Bakara, 2/115; krş. Taberî, I, 548-549)

Bazı ayetlerde göklerde ve yerde mevcut olanların Allah’ı tesbih ettiği ve O’na secde ettiği bildirilir. İsrâ sûresinde (17/44), “Yedi gök, yer ve bunların içerisinde bulunanlar Allah’ı tesbih eder. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur; fakat siz onların tesbihinin farkında değilsiniz.” buyurulur.

Daha çok ilk dönem müfessirleri, bu tür ayetleri yorumlarken tabiattaki her şeyin ruh taşıdığını ve kendi diliyle Allah’ın şanını yüceltip O’na tazimde bulunduğunu belirtmişlerdir. (Taberî, VII, 360; VIII, 84-85)

Bazı âlim ve düşünürler ise bu varlıkların tesbih ve secdesini, evrenin düzenli işleyişinde Allah’ın kendileri için takdir ettiği işlevleri eksiksiz yerine getirmeleri şeklinde açıklamışlardır. Birçok ayette diğer kozmik varlıklar gibi;

- Arz ve içindeki varlıkların ve olayların yaratılışına,
- Düzenli işleyişine,
- Arzın içerdiği nimet ve imkânlara dikkat çekilerek
bunlarda açık deliller, işaretler (ayet) bulunduğu bildirilir ve insanlar;
- Bunların üzerinde düşünmeye,
- Doğru sonuçlar çıkarmaya,
- Ders ve ibret almaya çağırılır:

“Göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün ardarda gelişinde, Allah’ın gökten indirdiği yağmurla yeryüzünü canlandırmasında, orada canlıları yaymasında, rüzgârları ve bulutları evirip çevirmesinde aklını kullananlar için nice işaretler vardır.” (Bakara, 2/164)

Dünyanın göklerden koparak içinde yaratılan su sayesinde canlıların üremesine uygun duruma gelmesi, sabit dağlarıyla, geçit veren vadileriyle yeryüzünün jeolojik yapısının yaşamaya elverişli kılınması, semanın kuşatıcı koruyuculuğu ve geceyle gündüzün düzenli biçimde birbirini izlemesi, üzerinde düşünülmesi gereken işaretlerdendir. (Enbiyâ, 21/30-33)

Kur'an’da arzın yaratılışı, özellikleri, arzdaki ilâhî rahmetin tecellileri (Rûm, 30/50) zikredilerek bunlardaki mana ve hikmetleri düşünüp yaratılışın anlamını kavrayanlar övgüyle anılırken (Âl-i İmrân, 3/189-191) inkârcılardan da bunlar hakkında düşünmeleri istenir.

Ayrıca ölü toprağa hayat veren Allah’ın insanları yeniden diriltmeye muktedir olduğuna dikkat çekilerek, yine inkârcılar imana davet edilir. (İsrâ, 17/98-99; Neml, 27/60-69; Yâsîn, 36/77-83) 

İlk yaratılışa dair bir ayette (Bakara, 2/29) Allah’ın başlangıçtan beri yeryüzündeki her şeyi insanlar için yarattığı, başka bir ayette de (Rahmân, 55/10-12) yeri canlıların yaşamasına elverişli kıldığı bildirilir.

Diğer birçok ayette “döşek”, “beşik”, “sergi” (Bakara, 2/22; Tâhâ, 20/53; Nûh, 71/19) gibi nitelemelerle;

- Yeryüzüne insanların yerleşmesine,
- Beslenip barınmasına uygun bir düzen verildiği
bildirilir.

Ayrıca insan, hayvan ve bitkilerin beslenmesi için gökten indirilip yeryüzüne hayat veren yağmuru; dağları, vadileri, doğal yolları, nehirleri, bağ ve bahçeleri Allah’ın insanlara verdiği lutuflar olarak gösteren, insanların bütün bunlardan dolayı Allah’a şükretmeleri gerektiğine vurgu yapan çok sayıda âyet vardır. (M. F. Abdülbâkī, el-Mucem, “arż” md.)

Kur'an-ı Kerîm’de insanın yeryüzüyle ilk ilişkisinin Âdem’in cennetten çıkarılmasıyla başladığı bildirilir. İlk günahın ardından Allah insanların fani dünyaya inip oraya yerleşmelerini ve orada barınmalarını, orada yaşayıp orada ölmelerini irade etmiştir. (A‘râf 7/24-25)

Ancak insanoğlu dünyada özel bir konuma sahiptir. Kuran bunu “halife” kelimesiyle ifade eder.

Esasen Allah, Âdem’i ve Havvâ’yı yaratmadan önce meleklere yeryüzünde bir halife yaratacağını bildirmişti (Bakara 2/30) Bu muhtevadaki ayetlerden söz konusu halifeliğin hem bir rütbe hem de bir sınav olduğu, dolayısıyla ödev içerdiği ve bütün insanlara tevcih edildiği anlaşılmaktadır. (En‘âm, 6/165; A‘râf, 7/69; Yûnus, 10/14)

Kur'an, halife oluşunun insana yüklediği sorumluluğu, onun Allah’ın düzenli ve huzurlu bir yer olarak yarattığı yeryüzünde fitne ve fesat çıkaran, can alan değil yeryüzünde hayat, barış ve huzur kaynağı bir varlık olmasıyla açıklar. (Mâide, 5/32; A‘râf, 7/56)

Fahreddin er-Râzî’ye göre,

- Öldürme, yaralama, gasp ve hırsızlık gibi insanlara verilen zararlar;
- İnkâr ve bid‘atlarla dine verilen zararlar;
- Zina, livâta, iftira gibi insan onurunu zedeleyen ve aileye verilen zararlar;
- Sarhoş edici şeylerle akla verilen zararlar
son ayetteki “düzeni bozma” kapsamına girer.

Bütün bunlar dinin nihaî amaçlarıdır (makāsıdü’ş-şerîa) ve canı, malı, nesebi, dini, aklı korumakla ilgilidir. (Mefâtîhu’l-ġayb, XIV, 133)

Râgıb el-İsfahânî de bu âyetlerden hareketle insanın dünyadaki var oluş hikmetlerini yeryüzünün imarı, Allah’a kulluk ve Allah’a halifelik şeklinde sıralar. Yeryüzünün imarı kişinin dünyayı kendisinin ve başkalarının daha iyi yaşayacakları hale getirmesi, Allah’a kulluk O’nun emir ve yasaklarına riayet etmesi, Allah’a halifelik de O’nun evreni yönettiği gibi hikmet, adalet, hilim, ihsan gibi erdemlere dayalı bir yönetim tarzı izlemesidir. Allah’ın halifesi olmanın temel şartı ise ruhun arındırılmasıdır; çünkü ruhu temiz olmayanın sözü ve işi de temiz olmaz. (ez-Zeria, s. 90-96)

Çeşitli ayetlerde insanların yeryüzünde gezerek eski kavimlerden kalan harabeleri incelemeleri, aslî görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyerek hakikatleri inkâr eden, yaptıkları kötülükler içinde boğulan bu toplulukların âkıbetinden ibret almaları istenir. (Meselâ bk. Âl-i İmrân 3/137-138; Neml 27/69; er-Rûm 30/42)

Kıyametin tasvir edildiği, içinde arz kelimesinin geçtiği yirmi kadar ayette yerin uğrayacağı kozmik değişikliklerden söz edilmektedir.

Buna göre kıyamet gününde -temsilî bir ifadeyle- yer bütünüyle “Allah’ın avucundadır; gökler de O’nun kudret elinde dürülüp bükülmüştür.” (Zümer, 39/67)

M. Tahir İbn Âşûr’a göre bu ayet, kıyametin kopması üzerine yerin ve göklerin tamamen yok olmayıp varlığını sürdüreceğine, ancak bilinen şekil, sistem ve işleyişinin son bulacağına işaret etmekte, bazı hadisler de bunu desteklemektedir. (et-Tahrîr ve’t-tenvîr, XXIV, 63)

Diğer bazı ayetlere göre de

- Kıyamet gününde yer başka bir yere, gökler başka göklere dönüştürülecek (İbrâhîm, 14/48; Kehf, 18/47);
- Yer şiddetle sarsılacak, dağlar parçalanıp toz haline gelecek (Vâkıa, 56/4-6);
- Dağlar yerinden yürütülecek, yeryüzü dümdüz edilecek ve yer, içinde bulunanları atıp boşaltacak (Kehf ,18/47; İnşikāk, 84/3-4);
- Yer yarılacak, dağılıp parçalanacak, dehşetle sarsılıp ağırlıklarını dışarı atacak (Kāf, 50/44; Fecr, 89/21; Zilzâl, 99/1-2);
- Yeryüzü ve dağlar yerlerinden sökülüp birbirine çarparak darmadağın olacak (Hâkka, 69/14)
- Ve dağlar savrulan kum yığınları haline gelecektir. (Müzzemmil, 73/14)

Zümer sûresinde (39/69) bazı kıyamet olaylarının anılmasından sonra, “Rabbinin nuruyla yer aydınlanacak, kitap (amel defterleri) ortaya konacak.” buyurulmaktadır. Bir kısım müfessirler, bu ayetin devamında âhiret hesabına ilişkin bilgileri dikkate alarak yerin Allah’ın nuruyla aydınlanmasını O’nun âdil yargılaması şeklinde yorumlamışlardır. (Zemahşerî, III, 357; Fahreddin er-Râzî, XXVII, 19)

Buna göre ayette kıyametin kopmasından sonra oluşacak kozmik yapıya da yer denmiştir. Nitekim bir ayette cennetin arzından söz edilmektedir. (Âl-i İmrân, 3/133)

Kur'an-ı Kerîm’de arz kelimesi deyim niteliğindeki ifadeler içinde de kullanılır. Meselâ;

- Bazı savaşlarda Müslümanların yaşadığı ağır sıkıntı, “Onca genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti.” diye anlatılır;
- Sefere katılmamak için ayak sürüyenler, “Yere çakılıp kaldınız.” sözüyle kınanır (Tevbe 9/25, 38, 118);
- Cehennem ve cennet hayatının sonsuzluğu, “Gökler ve yer durduğu sürece onlar orada ebedî kalacaktır.” şeklinde ifade edilir (Hûd, 11/107-108);
- Firavun ve çevresindekilerin Kızıldeniz’de boğulmaları anlatıldıktan sonra, “Gök ve yer onların ardından ağlamadı.” denilir. (Duhân, 44/29).
Arzla ilgili bilgilerin yer aldığı hadislerde de arz hem yeryüzünü hem de sınırlı bir mekânı, arazi, toprak, ülke veya yerleşim yerini anlatır.

Bazı hadislerde dünyadaki bütün insanlar veya varlıklar için “ehlü’l-arz” terkibi kullanılır. (Wensinck, el-Mucem, “arż” md.)

Hz. Peygamber (asm)’in uzunca bir duasında Allah göklerin ve yerin rabbi, kayyimi, nuru, yerin hükümdarı diye nitelenmiştir. (Buhârî, “Teheccüd”, 1; Nesâî, “Ķıyâmü’l-leyl”, 9; Dârimî, “Salât”, 33, 69)

Bir hadiste Hz. Âdem’den, “yeryüzü ehline gönderilmiş ilk peygamber” şeklinde söz edilir. (Buhârî, “Tefsîr”, 17/5; Tirmizî, “Ķıyâmet”, 10)

Kıyamet gününde Allah’ın yeri avucunun içine alacağı, göğü dürüp bükeceği şeklindeki temsilî ifadeye hadislerde de rastlanır.

Bir hadiste kıyamet gününde arzın bir ekmek kadar ufalacağı bildirilir. (Buhârî, “Riķāķ”, 44; Müslim, “Münâfıķīn”, 30)

Bir rivayete göre ahir zamanda önce yeryüzünü zulüm ve haksızlık kaplayacak, ardından Hz. Peygamber’in Ehl-i beyt’inden biri gelecek ve onun sayesinde yeryüzü adalet ve insafla dolacaktır. (Müsned, III, 28, 36) Deccâlin zuhuru ve Îsâ’nın nüzûlüyle ilgili olarak bazı hadis kaynaklarında aktarılan rivayetlere göre Hz. Îsâ’nın çabaları sonucu kabın su ile dolması gibi yeryüzü barış ve güvenlikle dolacaktır. (İbn Mâce, “Fiten”, 33)

Hz. Peygamber (asm), “Yeryüzü bana mescid yapıldı ve temiz kılındı.” buyurmuş, kabirler ve helâlar dışında bütün yeryüzünün mescid olduğunu bildirmiştir. (Buhârî, “Śalât”, 56; Tirmizî, “Śalât”, 119; Müsned, V, 145, 148, 248, 256)

Resûlullah, Mekke’ye karşı sevgisini, “Sen hiç şüphesiz Allah’ın arzının en hayırlısı ve en sevgilisisin.” sözleriyle dile getirmiştir. (Tirmizî, “Menâķıb”, 68; İbn Mâce, “Menâsik”, 103; Dârimî, “Siyer”, 66)

Grekçe geographia kelimesini ilk İslâm coğrafyacılarından Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî (ö. 232/847’den sonra) “sûretü’l-arz”, Ali b. Hüseyin el-Mes‘ûdî (ö. 345/956) “kat‘u’l-arz” (yeryüzü araştırması) terkipleriyle karşılamış, daha sonraki dönemlerde “geografia”nın Arapçalaştırılmış şekli olan coğrâfiyâ kullanılmıştır.

İslâm âlimleri eski Yunan, Roma, Hint, İran astronomi ve coğrafya kültüründen İslâm dünyasına intikal eden bilgilerden faydalanarak İslâm coğrafyasıyla ilgili zengin bir literatür geliştirmişlerdir.

Bu alanda yeryüzü ölçümleri, harita çizimleri, yeryüzü şekilleri, kıtalar, iklimler, enlem ve boylamlar, depremler, denizler, ırmaklar, med cezir, yanardağlar, beşerî coğrafya vb. konulara dair;

- el-Mesâlik ve’l-memâlik,
- Mesâlikü’l-memâlik,
- Kitâbü’l-Büldân,
- Taķvîmü’l-büldân,
- Suverü’l-eķālîm,
- Suverü’l-arż,
- Kitâbü’l-Curâfiyye,
- Kitâbü’l-Coġrâfiyâ,
- Marifetü’l-eķālîm,
- Acâibü’l-eķālîm

gibi isimlerle birçok eser yazılmıştır. (bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Yer, Coğrafya md.)

İlave bigiler ve diğer soruların cevapları için tıklayınız:

SEMA (GÖK)
Kur'an-ı Kerim'de neden gök, yani sema çoğul olarak geçiyor da yer ...
Alem, Alem-i Emir, Alem-i Misal, Alem-i Gayb, Alem-i Berzah gibi ...
ÂLEM.
On sekiz bin (18.000) âlem hakkında bilgi verir misiniz?
Yer ve gök kaç katmandan oluşuyor?
Bazı ayetlerde geçen semavat ve arzın yedi kat olması şeklindeki ...
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun