Ehl-i beyt, sahabeden üstün müdür?

Tarih: 13.04.2017 - 00:07 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bediüzzaman ayetü’l-kübrada peygamberi tasdik eden üç büyük cemaati kastetmiş ve ali beyti neden sahabeden üstün tutmuştur?
- Hülasatü’l-hülasa da
"• Ehl-i Beyt; hakkalyakîn derecesinde onu tasdik etmeleriyle..
• Sahabîler, aynelyakîn derecesinde kamil bir imanla Onu doğrulamalarıyla..
• Asfiyalar ilmelyakîn derecesinde kuvvetli tahkikleriyle..
• Kutuplar; keşif ve yakînleriyle onun peygamberliği cihetinde ittifak etmeleriyle..
• Geçmiş asırlar; kâhinler, hatifler, ariflerinin müjdeleri tevatür derecesine çıkmalarıyla..
• Mukaddes kitap ve suhuflar; İçlerinde görünen Enbiyâ ve Resullerin müjdeleriyle Onun doğruluğuna sadık şahittirler.." olarak geçiyor.
- Ve ayetü’l-kübrada da 16. Mertebe sonunda 3 cemaatin icması derken Al-i beyt başa alınmış. Halbuki sahabe efendilerimizin imanları daha yüksek olması gerekmez mi?
- Sahabelere neden aynelyakın denmiştir? Hakkalyakin olmalı değil mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konuyu birkaç madde halinde açıklamaya çalışacağız:

a) Hülasatü’l-hülasa’da yapılan taksimatta, kuvvetli ihtimalle -öncelikle- sahabe olan Ehl-i Beyt söz konusudur. Çünkü Hz. Peygamber (asm)'in tasdiki söz konusu olduğuna göre, geniş manada sahabeden -erkek ve kadın olarak- onlarca Ehl-i Beyt mensubu vardır. Risaletin ilk hameleleri ve Hz. Peygamber (asm)'e en yakın ve sırlarına en vakıf onlar olduğundan onların tasdiki hakkalyakin derecesindedir.

- Hz. Ali’nin “Perde-i gayb açılsa imanım ziyadeleşmez.” manasındaki sözü, bir kısım Ehl-i Beytin hakkalyakin derecesindeki imanlarının göstergesidir.

b) Sahabe olmayan “Ehl-i Beyt” kavramı ise, bu makamda umumdan ziyade daha dar çerçevedeki yüksek ilim ve velayet sahibi olanların kastedildiği açıktır.

Bu çerçevede düşünüldüğü zaman, Hz. Zeynelabidin, Cafer-i sadık, Gavs-ı azam gibi zatların hakkalyakin mertebesinde bir imana sahip oldukları kabul edilmektedir.

“Acaba yerde iken arş-ı a'zamı temaşa eden, hârika bir deha-yı kudsî sahibi olan ve doksan sene maneviyatta terakki edip çalışan ve hakaik-i imaniyeyi ilmelyakîn, aynelyakîn hattâ hakkalyakîn suretinde keşfeden Şeyh-i Geylanî (ks) gibi yüz binler ehl-i hakikatın ittifak ettikleri, tevhidî ve kudsî ve manevî mes'elelerde, maddiyatın en dağınık ve kesretin en cüz'î teferruatına dalan ve sersemleşen ve boğulan feylesofların sözleri kaç para eder..?” (bk. Şualar, s. 102)

c) Üstad'ın söz konusu yerlerde Ehl-i Beyti birinci sıraya koymasının şöyle bir-iki hikmetinden de söz edilebilir:

Birincisi; Ehl-i Beytin bir kısmı sahabi oldukları için başa alınmıştır. Hem Ehl-i Beyt hem sahabi olma meziyetleri bunu gerektirir. Sahabi olmayan Ehl-i Beyt ise, sahabi olan Ehl-i Beyte (“tağlib sanatı” kaidesiyle) mütemmim bir cüzü olarak bağlanmıştır. Üstad'ın şu ifadelerinden bu gerçeğin ipucunu görmek mümkündür:

" 'Eğer perde-i gayb açılsa yakînim ziyadeleşmeyecek.' diyen İmam-ı Ali (Radıyallahü Anh) ve yerde iken arş-ı a'zamı ve İsrafil'in azamet-i heykelini temaşa eden Gavs-ı A'zam (ks) gibi keskin nazar ve gaybbîn gözleri bulunan binler aktab ve evliya-i azîmeyi câmi' ve Âl-i Muhammed namıyla şöhretşiar-ı âlem olan cemaat-ı nuraniyenin icma' ile tasdikleridir.” (bk. Asa-yı Musa, s. 126)

İkincisi: Makam, Hz. Peygamber (asm)'i, Kur’an’ı tasdik makamı olduğundan, vahiy atmosferine yakınlık mertebesi önemlidir. Çünkü en yakında bulunanların müşahedeleri diğerlerinin müşahedelerinden çok fazladır. Hz. Peygamber (asm)'in tebliğ işini “en yakın akrabalarından başlamasının” emredilmesi de bu gerçeğe işaret etmektedir.

d) Sahabe olmayan bir kısım Ehl-i Beyt büyüklerinin hakkalyakin derecesinde imanlarının olması, onları ilmelyakin ve aynelyakin derecesinde imana sahip olan sahabilerden üstün kılmaz. Çünkü, sohbet-i nebeviden inikas eden feyizler başka meziyetlerle kıyaslanmaz.

Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle;

“Sohbet-i Nebeviye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zât, senelerle seyr ü sülûke mukabil, hakikatın envârına mazhar olur. Çünki sohbette insibağ ve inikas vardır. Malûmdur ki: İnikas ve tebaiyetle, o Nur-u Azam-ı Nübüvvetle beraber en azîm bir mertebeye çıkabilir. Nasıl ki, bir sultanın hizmetkârı ve onun tebaiyetiyle öyle bir mevkiye çıkar ki, bir şah çıkamaz. İşte şu sırdandır ki, en büyük veliler sahabe derecesine çıkamıyorlar. Hattâ Celaleddin-i Süyutî gibi, uyanık iken çok defa sohbet-i Nebeviyeye mazhar olan veliler, Resul-i Ekrem (asm) ile yakazaten görüşseler ve şu âlemde sohbetine müşerref olsalar, yine sahabeye yetişemiyorlar.” (bk. Sözler, s. 489)

e) Bir ilmi kaide var: “Mercuh, fazilet-i cüziyede racihe tereccüh edebilir.” Yani, daha aşağı derecedeki bir kimse bazı yönlerden daha yukarı derecedeki bir kimseden daha üstün olabilir.

“... Ebu Hanife, Mâlik, Şafiî, Ahmed İbn-i Hanbel; şahların, aktabların fevkındedirler. Fakat hususî faziletlerde Şah-ı Geylanî gibi bazı harika kutublar, bir cihette daha parlak makama sahibdirler. Fakat küllî fazilet imamlarındır.” (bk. Mektubat, s. 280)

ifadesinde bu gerçeğin altı çizilmiştir.

Daha detaylı malumat için Üstad'ın şu ifadelerine de dikkat etmek fayda vardır:

“Sual ediyorsunuz: Bazı rivayetlerde vardır ki; 'Bid'aların revacı hengâmında ehl-i iman ve takvadan bir kısım suleha, sahabe derecesinde veya daha ziyade efdal olabilir.' diye rivayetler vardır. Bu rivayetler sahih midir? Sahih ise, hakikatları nedir?"

"Elcevab: Enbiyadan sonra nev'-i beşerin en efdali sahabe olduğu, Ehl-i Sünnet ve Cemaatın icmaı bir hüccet-i katıadır ki; o rivayetlerin sahih kısmı, fazilet-i cüz'iye hakkındadır. Çünki cüz'î fazilette ve hususî bir kemalde, mercuh racihe tereccuh edebilir. Yoksa Sure-i Feth'in âhirinde sitayişkârane tavsifat-ı Rabbaniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil ve Kur'anın medh ü senasına mazhar olan sahabelere, fazilet-i külliye nokta-i nazarında yetişilemez.(bk. Sözler, s. 488-489)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun