Büyünün ve sihrin hakikati ve etkisi var mıdır?

Büyünün ve sihrin hakikati ve etkisi var mıdır?
Tarih: 01.08.2017 - 00:33 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendinin Büyük İslam İlmihalinde:
"Sihrin (büyünün) bir gerçek tarafı var mıdır, yoksa bir sanattan, bir göz bağcılıktan ibaret midir? Üç imama göre, sihrin gerçek bir yönü vardır. Bazı büyüler Yüce Allah'ın dilemesiyle tesir ederler. Fakat İmamı Azam'dan rivayet edildiğine göre, sihrin ne hakikati vardır, ne de eşya üzerinde bir tesiri vardır. Bazı olaylar bir rastlantı eseri olabilir.” diye geçiyor.
- İmamı Azam hazretleri bu ifadeyle neyi kast etmiştir?
- Sihire inanmayan bir kişi Ehl-i sünnet itikadından çıkar mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Sihir ya da büyünün insanlık tarihinde fiilen var olduğu, Bâbil döneminden beri bilinip bazı çeşitlerinin uygulandığını biliyoruz. Ancak, sihirbazlar, büyücüler tarafından çeşitli maksatlarla yapılarak bazı etki ve sonuçları iddia edilen, kendilerine diğer insanlardan üstünlük, ayrıcalık, maddî-manevî çıkar sağladığı görülen sihir ya da büyünün insanlar veya eşya üzerinde gerçekten tesiri var mıdır?

Bu soruya tarihten bu yana açık, net ve kesin bir cevap üzerinde uzlaşılamadığı görülmektedir. 

Sihir başlıca iki kısma ayrılır:

Bir grubu, sırf yalan-dolan, üçkâğıtçılık, göz boyama ve el çabukluğu, göz bağcılığı türünden şeyleri içerir.

Diğeri ise, bilimsel, teknolojik bazı gerçeklere dayanır ve bu bilimsel gerçeklerin istismar edilmesi suretiyle ortaya konulan bazı olayları kapsamına alır.

Bu durumda birinci grup sihir ya da büyünün hiçbir şekilde gerçekle ilgisi olmadığı ortaya çıkmaktadır.

İkinci grup sihirde ise, bazı bilimsel gerçekler yer almakta, eşya ya da Allah’ın tabiatta yarattığı bazı kanunların özellik ve inceliklerinden yararlanıldığı, bunların kötü maksatlarla kullanılarak şirk ve küfre âlet edildiği görülmektedir.

Bu açıdan, birinci gruba giren ve aslı olmayan, yalana-dolana dayanan sihrin herhangi bir tesirinin olmayacağı açıktır.

İkinci gruba giren sihirlerin birtakım bilimsel gerçekleri içinde barındırdığını belirten bazı alimler, bu çeşit büyülerin tesir edebileceğini söylemişlerdir.

İslâm, sihirle uğraşmayı, büyü yapmayı şirk ve küfür derecesinde bir fiil saymış, bu konuda çok şiddetli bir tutum sergilemiştir.

Bu açıdan, sihir ya da büyü kitaplarında yer alan ve az çok bilimsel bir gerçeği olduğu ileri sürülen, insanlara ve eşyaya tesir ettiği iddia olunan bu sihirlerin hurafe mi yoksa gerçek mi olduğunu deneyerek, tecrübe ederek ortaya koymaya da cesaret edilememiş, günümüze kadar bu konuda kesin ilmî sonuçlara varılamamış olduğu kanaatindeyiz.

Kur'an-ı Kerim’de yer alan ayetlerle, bazı hadislere dayanan bir kısım İslâm âlimleri büyünün bir hakikati olduğunu ve tesir ettiğini, bunun şerrinden Allah'a sığınmak gerektiğini söylemişlerdir.

Mutezileye ve Ehl-i sünnete mensup bazı âlimlere göre ise büyü, gerçek değildir. Sihir diye bir şey yoktur. İnsan hiçbir şekilde, dokunmadan başkasına etki yapamaz.

Ancak Mutezile ve bazı Ehl-i sünnet âlimlerinin, bir kimseye dokunmadan etki edilemediği görüşünün, devirlerindeki fen ve teknik uygulamaların, çağımızdaki seviyeye ulaşmamış olmasından dolayı, bu şekilde ortaya konduğu da bir gerçektir. Çünkü günümüzde fizikî birtakım yollarla, ses dalgaları, elektrik, kızıl ya da mor ötesi ışınlar kullanılarak eşyaya ya da herhangi bir insana etki etmenin mümkün olduğu anlaşılmıştır.

Ehl-i sünnet alimlerinden İmam Ebu Hanife, Ebu Bekir er-Razi, İbn Hazm, Ebu Cafer el-Esterebazi’ye göre büyünün aslı yoktur; hepsi göz boyamadan ve insanları aldatıp kandırmadan ibarettir.

Yine kaydedildiğine göre, Ehl-i sünnet âlimlerinin bir kısmına göre büyü vardır. Bunlara göre, bazı kimseler riyazet, isimlerin ve rakamların özellikleri, efsun ve uzlet gibi yollara başvurarak, başka varlıklar üzerinde etki yapabilecek duruma gelebilirler.

Cinlerin kötüleriyle temas kurup onlar aracılığıyla olağanüstü şeyleri yaratan yine Allah’tır. Sihirbaz, büyüsüyle bir olayın sebeplerini bir doğrultuda düzenlemeye sevk eder. O isimlere ve rakamlara o özellikleri veren de Allah’tır. Böylece her işin fâili Allah olmaktadır. (bk. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 8/88)

Sihir konusunu, birtakım saçmalıklardan, asılsız uygulamalardan ve hurafelerden arındırarak Kur'an ve sahih sünnetin ışığında düşünürsek, alimlerimizin de belirttiği gibi, bunlardan bir kısmında gerçek payı olmalıdır.

Özetle:

Bazı alimlere göre, sihirin etkisi hayal ve vehimden ibarettir; fiziki bir etkisi yoktur. (Tehânevî, Keşşâf, sihir maddesi)

İbn Haldun'un da içlerinde yer aldığı birçok sünnî alim ise Harut- Marut olayı, Hz. Peygamber (asm)'e sihir yapıldığını anlatan hadisler gibi delillere dayanarak sihirin maddî etkisinin de bulunduğunu, ancak bunu sihirbazın değil -onun sebepleri yerine getirmesi sonucunda- Allah'ın yarattığını kabul ve ifade etmişlerdir. (bk. Razi, Bakara sûresi, 2/102-103. ayetlerin tefsiri, İbn Haldun, Mukaddime, Vâfî neşri, s. 1147 vd.; Tehânevî, aynı yer)

Sihir öğrenme ve yapmanın hükmü nedir?

İster etkili olsun ister olmasın sihir, kötüye de kullanıldığı, psikolojik olarak insanları etkilediği, kontrol edilemez olduğu, Allah'ın kurduğu tabîî düzeni değiştirmeyi amaçladığı, insanların -dinde "sünnetullah" diye ifade edilecek kadar önemli kabul edilen- bilimsel gerçeklere (meselâ bilimsel tedavi yöntemlerine) güvensizlik duymalarına yol açtığı, insanların zaaflarını, dertlerini, korkularını veya ümitlerini sömürmeye ve onları aldatmaya elverişli olduğu, inanca zarar verdiği ve bunlara benzer daha başka sakıncaları da bulunduğu için şiddetle yasaklanmıştır.

Büyücü veya sihirbazların birçok gizli şeyleri bilebildiği, tabiat üstü işler başarabildiği şeklindeki yaygın inançlar, muteber kaynaklarda İslâm'a aykırı görülmüş, sihri mubah saymanın, haramı helâl saymak anlamına geleceği, bu sebeple de Müslümanın dinden çıkmasına sebep olacağı kanaatine varılmış; ayrıca en yetkili ve güvenilir Müslüman bilginler, bir kimsenin, sihrin haram olduğuna inanmakla birlikte, sihir yapmasının veya yaptırmasının ya da sihre ve sihirbaza inanmasının da büyük günah olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. (Hadisler için bk. Buhârî, Vesâyâ, 23; Müslim, Îmân, 144; Ebû Dâvûd, Vesâyâ, 10)

Aslında sihir menfaat amaçlı bir uygulama olduğundan Allah, peygamber ve din gibi kutsal gerçekleri tanımaz; bununla birlikte, ihtiyaç duyduğunda bu değerleri menfaat ve başarı aracı olarak kullanmaktan da çekinmez.

Bütün bu anlayış ve uygulamalar, Allah'ın irade ve kudretinin üstünde işler başarabileceği iddiasında olan veya öyle sanılan ya da eyleminin içeriğinde böyle bir iddia saklı bulunan sihirbaza Hz. Peygamber (asm)'den, hatta Allah'tan daha büyük değer vermek anlamını ortaya çıkarmakta olup, sihir yapmayı ve yaptırmayı yasaklayan hükmün temelinde öncelikle bu gerekçeler bulunmaktadır.

Sihir öğrenmeyi mutlak olarak haram sayanlar yanında, yalnızca bilgi sahibi olmak ve koruyup korunmak için öğrenmenin caiz olduğunu söyleyenler de vardır. (bk. İbn Haldun, s. 1157; İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, Kahire, 1959, XII, 335; Günay Tümer, Büyü, DİA, VI, 501-506)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 50.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun