İmkan-ı zati ve imkan-ı zihniyi örneklerle açıklar mısınız?

Tarih: 01.12.2017 - 01:04 | Güncelleme:

Soru Detayı

1) İmkân-ı zati ve İmkan-ı zihniyi örneklerle (ve örneklere cevap vererek) açıklar mısınız?
- ​Karadeniz’in içine çökme ihtimali mümkün ama ehemmiyet verecek bir delil olmadığı için bundan kimse şüphelenmez.
2) Ama burada inancımız %100 olmuyor mu? Çünkü onun fikrini çürütemiyoruz. Bununla ilgili olarak mesela eczane örneğinde iyi bir ilaç oluşma ihtimali çok çok çok az ama ihtimal var. Bir de mesela Karadeniz’in içine çökme ihtimali mümkün (olabilir) ama biz Karadeniz’in içine çökebileceğine inanmıyoruz ama ihtimal var (eczane örneğiyle aynı gibi) eczane de de bir ilacın oluşabileceğini (ihtimal çok az olsa da) inanabiliyoruz ama bu nasıl oluyor? 
3) Arabada kemer takıyoruz veya sigorta yaptırıyoruz veya sınavdan önce ders çalışıyoruz. Bunları da değerlendirir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

İmkan-ı Zati: Bir şeyin aslında mümkün olma haline denir. Yani bir şeyin olabilirlik halidir.

Mesela Karadeniz zatında pekmez denizine dönüşebilir. Allah dilerse Karadeniz’i pekmez haline dönüştürebilir. Bu zatında mümkündür, yani olması mümkün bir şeydir. Bir de zatında muhal olma hali vardır; yani hiçbir zaman olması mümkün olmayan şeylere denir.

Mesela, bir insanın uluhiyet kazanması, zatında mümkün olmayan bir şeydir. Mahlukat hiçbir zaman uluhiyet vasfı kazanamaz. Bu zatında mümkün olamayan bir şeydir. İmkan-i zati, imkan-ı muhalin tam karşıtıdır.

İmkan-i Zihni: Zatında mümkün olan bir şeyin, zihnen olmuş gibi kabul edilme halidir.

Mesela, Karadeniz’in pekmez olmasını zatında mümkündür diye, zihnen de pekmez kabul etmek, akli bir hastalıktır.

Bir şeyin zatında mümkün olması, zihnen de olmasını gerektirmez. Bizim bir şeyi zihnen kabul etmemiz, bir delil ve burhan ile olabilir. Yani delil ve işaretler Karadeniz’in pekmeze dönüştüğünü gösteriyor ise, ancak o zaman zihnen onun pekmez olduğunu kabul ederiz.

Yoksa, delilsiz ve işaretsiz, zatında mümkündür diye onu pekmez olarak kabul etmemiz, zihni bir hastalıktır. Bu yüzden imkan-ı zati ile imkan-ı zihniyi karıştırmamak gerekir.

Ankara'ya gidecek birisi, "Ankara şimdi batmış olabilir." diyerek, gitmekten vazgeçse, balıkçı "Şu an Karadeniz pekmez olmuştur, öyle ise balığa çıkmak yersizdir." deyip çıkmasa, hayat zehir olur ve çekilmez bir hale dönüşür. Yani kainatta sabit bir bilimsellik kalmaz, her şey karmakarışık bir vaziyet alır. Buda zihinsel bir anarşiye yol açar.

İmkan-ı Muhal: Olması imkansız olan şey demektir. Yani olması ebedi ve ezeli bir şekilde mümkün olmayan şeylere imkan-ı muhal denir.

Mesela, bir insanın Allah’ın ezeli ve ebedi bir sıfatı ile vasıflanması, mesela sonsuz kudrete sahip olması, imkan-ı muhaldir, yani olması imkansız bir şey demektir.

Farz-ı Muhal: Olması imkansız olan bir şeyi olmuş gibi kabul edip, farklı ve zıt manalarını düşünmek ve onun imkansızlıklarını akla yaklaştırmak işlemidir. Bu tamamen zihnin zıt ve olması mümkün olmayan manalar üzerinde egzersiz yapmasıdır. Yani farazi ve varsayımlar üzerinden giderek, batılın imkansızlığını kanıtlamak ve ispatlamaktır.

Mesela, farz-ı muhal olarak elmayı, elma ağacı icat etse idi, şöyle olmazdı, böyle imkansız olurdu, deyip sebeplerin yaratma vasfından ne kadar uzak olduğunu göstermeye çalışmak, bu kapsama girer ki, Risale-i Nurlarda bu metot çokça kullanılır.

Vehim: Kelime olarak müphem ve manasız korku, belirsiz fikir ve düşünce anlamlarına geliyor. Aynı zamanda cüz'i ve ince manaların anlaşılmasına yarayan bir idrak kuvveti. Günümüzün tabiri ile asılsız ve mesnetsiz kuruntu demektir. Akıl ve iradenin terbiyesine girmeyen ve insanı sürekli rahatsız eden bir duygudur.

Cevap 2:

İlmin kabul ettiği tarzda bir şeye inanmak, kesin bilgiye dayalı bir olaydır. Kesin bilgi ise, kesin bir delile dayanan bilgidir. Bunun dışında kalan bilgilerin hepsi birer ihtimalden öteye geçmez. Yalnız, ihtimalden ihtimale de fark vardır. Yüzde doksan ihtimal ile yüzde bir ihtimal elbette çok farklıdır. Birincisindeki bilgi bir “galib-i zan”dır. İkincisindeki ise, bir şüphe bile değil, bir vesvesedir.

- Demek ki, Karadeniz'in şu anda batma ihtimali -bir delile dayanmadığı için- kesin bir bilgi olmadığı gibi, hiçbir surette bizim için ‘inanılan bir şey” de olamaz. Başkasının fikrini çürütemeyişimiz, onun savunduğunun doğru olduğu anlamına gelmez. Bugün bizce nice batıl ve yanlış inançlar var ki, onları savunanları buna inandıramıyoruz. Ama yine de bu inançların yanlışlığında şüphemiz yoktur.

- Eczane konusu ile Karadeniz konusu arasında -kesin bilgi olmama bakımından- fark yoktur. Çünkü ilaç kavanozların tesadüfen oluşabileceği ihtimali gibi, Karadeniz'in kuruması / şeker havuzuna dönüşmesi ihtimali de mesnetten yoksundur. Allah’ın iradesi dışında, tesadüf eseri olarak bir şeyin “yoktan var olması” gibi, “vardan yok olması” da imkânsızdır.

- Unutmayalım ki, "ihtimal" demek, mantık yürütme ekseninde hayale yer açmak için gösterilen bir esnekliktir. Yoksa tartının diğer tarafı gibi, kesinliği/gerçekliği olan bir şüphe değildir. Çünkü bu ihtimal kendi içinde çelişir.

- Bu konuda yuvarlak bir panorama çizmek gerekirse; bilginin dereceleri var: Bir şeyi yüzde yüz bilmek kesin bilgidir. Yüzde 9o civarında bilmek galib-i zandır. Bu bilgi yüzde 90’ın altına düştüğü zaman zan olur. Yüzde 50 civarında olduğu zaman şüphe olur. Yüzde 50’nin altına düştüğü zaman vesvese olur. Bir şeye inanmak, iman etmek, ancak bu panoramanın tepesinde yüzde yüz olduğu zaman tahakkuk edilebilir.

Cevap 3:

Önce şunu söylemeliyiz ki, bu sorunun konuyla yakın ilişkisini keşfedemedik. Bununla beraber, birinci soruda dediğimiz gibi, burada da diyebiliriz ki;

“Herhangi bir delile dayanmayan ihtimallere asla itibar edilmez.” Çünkü bu gibi ihtimaller akli değil, zâti ihtimallerdir. Akıldan uzak zâti ihtimaller ise -delilsiz olduğu için- hayalin çöplüğünde çürümeye mahkûmdur. Mesela: Karadeniz suyunun şu anda şeker veya tuzla havzasına dönüşmesi mümkündür. Yani bu zatında mümkün bir ihtimaldir. Fakat zerre kadar aklı olan bu ihtimale ihtimal vermez. Çünkü bunun akli bir delili, bir emaresi yoktur.

-Bir şeyin hayalimizde mümkün gibi görünmesi, onun gerçekten mümkün olduğunu göstermez. Çünkü imkân-ı zati (zatında mümkün olma ihtimali), bir imkân-ı zihni, bir imkân-ı akli gibi bir değer ifade etmez. Örneğin; "şu anda bulunduğumuz yerde büyük bir deprem olma ihtimali" her zaman vardır.

Fakat hiçbirimiz bu zati imkândan dolayı işi ciddiye alıp da bulunduğumuz binayı terk edip dışarı kaçmıyoruz. Çünkü “Herhangi bir emareye, bir delile dayanmayan bir ihtimalin mantık açısından bir değeri yoktur.” Biz de onun için değer vermiyoruz.  

Dahası, her birimizin her an “ölmesi mümkündür.” Çünkü biz ne ezeliyiz, ne de ebediyiz. Üstelik mutlaka bir gün öleceğimizi de iyi biliriz. Ama buna rağmen kolay kolay bu “ölüm ihtimalini” kalbimizin yuvasına sokmuyoruz. Çünkü böyle delilsiz bir ihtimale ihtimal vermek, akıl, mantık, ilim ve tecrübenin iletişim alanı dışına çıkmak anlamına gelir.

-Daha önce de söylediğimiz gibi, ihtimaller arasında farklar vardır. Yüzde 90’lık bir ihtimal de ihtimaldir, yüzde beşlik bir ihtimal de ihtimaldir. Fakat ikisi arasında yaklaşık 90 derecelik bir fark vardır.

Sorudaki suallerin cevapları da bu ölçüye göredir. Tecrübeyle sabit olan bir şey varsa, o da ciddi bir şekilde imtihana hazırlanan bir kimsenin imtihanı kazanma ihtimali yüksektir. Ve bu imkânsız da değildir. Tembel olanın durumu da bununla ters orantılı olarak değerlendirilebilir.

- Keza, trafik kazalarında önemli bir kurtulma vesilesi ve uluslararası bir kural olarak kabul edilen "kemer takma" ameliyesi de böyledir. Bunların hiçbirisi kesin bir sonucu belirleyen faktörler değildir. Fakat tecrübeler bu olumlu ihtimalleri güçlendiren birer delildirler. Tabii ki, bu deliller de kesin sonucu belirlememektedir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun