Osmanlı Türk düşmanlığı yapmış mıdır?

Tarih: 18.09.2016 - 00:26 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bazı kaynaklar gösterilerek güya ecdadımızı Türk düşman olarak nitelendiriliyor. Özellikle Hoca Saadettin Efendi Tacüt Tevarih adlı eserinde anlatıyor:
“Padişah (Fatih), Uzun Hasan ile yapılan Otlukbeli Savaşı’ndan sonra Türkmen kellelerinden oluşan tepeleri dolaşmak üzere, ovayı şereflendirdiği vakit gördü ki, azep eri elinde bir pıçak, ölüler arasında dolaşıyor. “Ne iş yapıyorsun?” diye sorduğunda, azep ayıttı; “Sultanım,Türkmen ölülerinin kulaklarında olan küpeleri alırım” dedi. Padişah da hafif gülümseyerek “İşine devam et” diyerek yoluna gitti. Leş ve baş ile dolmuştu ordu yeri. Az bulunur çok eşyalar ele girdi. Kesti Türkmen boyunu Rum Padişahı kederlere düşen Uzun (Hasan) haddin bildi.” (Hoca Saadettin Efendi Tacü’t-Tevarih/ 3. cilt s. 133, adlı kitabında Otlukbeli Savaşı’nı anlatıyor.)
- Bunlar örnek gösterilerek kahraman ecdadımız Osmanlıya saldırılıyor. Sizce bu doğru mudur?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Konuya birkaç acıdan cevap vermek mümkündür:

1. Fatih Sultan Mehmet ile Karakoyunlu Devleti Padişahı Uzun Hasan savaşmış ve Osmanlı savaşta galip gelmişti. Azap eri, düşman taraftarı öldürülen askerlerin küpelerini alıyordu. Bu küpeler gümüştü.

Bu durum, her savaştan sonra galip tarafın benzerini yaptığı şeydir. Çünkü o zamanlar, yenilenlerin savaş aletleri, kıymetli eşyaları yenenler tarafından ganimet olarak alınırdı.

2. Böyle bir hadise soruda geçtiği gibi adı geçen eserde anlatılır.

3. Tarihte farklı sebeplerle Türklerin Türklerle ve başka ırklarla savaştıkları görüldüğü gibi, mesela Arapların da farklı sebeplerle Araplarla savaştıkları görülür. Bunun genelde ırkçılıkla ilgisi yoktur.

4. Türklerin farklı sebeplerle Türklerle savaşmalarını, hemen Türk düşmanlığı olarak değerlendirmek ve buna bağlamak doğru değildir. Bu çarpışmalar o konularda geçtiği üzere farklı sebeplerle gerçekleşmiştir. Mesela:

Türklerin batıya doğru göç sebeplerinden biri, iç anlaşmazlıklardır. Yani Türkler, yine Türklerle iç anlaşmazlığa düşünce bu göçe sebep olabilmiştir. Nitekim Kuzey Hun devleti ile iç anlaşmazlık yaşayan kalabalık Türk Hun kütleleri batıya doğru göç başlatmıştır. 

Yine Uar-Hunlar, Güney Kazakistan'daki Hun halkını yerinden oynatmış ve daha batıya göçe zorlamışlardır.

Attila döneminde yine Hunlardan Hunlara karşı, yani Attila'ya karşı isyanlar olmuştur.

Bu ve benzer olayları ve gelişmeleri Türklerin Türklere karşı, Türk düşmanlığı ile açıklamak ırkçı ve yanlış bir yaklaşım ve düşüncedir.

4. Birinci Göktürk Devleti Kağanları Bumin ve Mukan Kağan, üst üste Avarlara iki büyük darbe vurarak, Türk olan Avar devletini yıkmışlar ve Avarların büyük bir bölümü batıya göçmüşlerdir.

5. Karahanlılar ve Selçuklular Müslüman olduktan sonra gayri müslim Türklerle savaşmışlardır.

6. Peçenekler, Türk Macarları batıya göç etme zorunda bırakmışlardır. Diğer yandan komşuları Uzlar / Oğuzlar tarafından sıkıştırılan Peçenek Türkleri daha batıya göç etmişler ve Balkanlara gelmişlerdir.

7. Kırgızlar 840'ta Türk Uygur devletini yıkmışlardır.

8. Karluklar yaptıkları isyanlar ve çarpışmalarla Göktürk devletinin yıkılmasında etkili olmuşlardır. (Bütün bu bilgiler için bk. Altan Deliorman, Tarih, Bayrak Basım Yayım, İstanbul 1996, s. 54, 59, 61, 63, 66-67, 71- 72, 75, 77)

9. Diğer yandan İslam döneminde de Türklerin Türklerle farklı sebeplerle savaştıkları görülür. 

Mesela Gaznelilerle Selçukluların savaşması, Karakoyunlularla Akkoyunluların savaşması, Osmanlılarla Memluklülerin savaşması, Büyük Selçuklu Devletinin parçalanması ile Selçuklularla Selçukluların savaşmaları ve Hanedan kavgaları. Anadolu Beylikleri arasında yapılan kavgalar ve savaşlar.

Osmanlı şehzadelerinin taht kavgalarıyla birbirleri ile savaşmaları. Osmanlıların Timur ile savaşı. Osmanlıların Şah İsmail ile savaşları. Şah İsmail'in Özbeklerle savaşları...

Bütün bunlar Türklerle Türklerin savaşıdır ve bu savaşlarda çok Türk ve Türkmen ölmüştür. Araştırılırsa, buralarda savaşların sebebi ırkçılık, ayrımcılık ve Türk düşmanlığı değildir. Misaller çoğaltılabilir.

Hoca Saadettin'in anlattığı da bir savaş sonrası durumdur ve Türk düşmanlığı ile ilgisi yoktur. Araştırıldığında görülecektir ki, savaşın sebebi Türk düşmanlığı değildir.

Dikkat edilmesi gereken bazı konuları kısaca özetlemeye çalışalım:

1. Günümüzde, Osmanlı Devleti'ne cephe alan belli mihraklar ve karanlık güçler, üç kol halinde, en uzun ömürlü İslâm Devleti olan Osmanlı Devleti'ne hücum etmektedirler:

Birinci kol, İslâm'a düşmanlıklarını açıktan ortaya koyamayan ve bunu Osmanlı düşmanlığı adı altında yürüten din ve tarih düşmanlarıdır. Bunlar, kusurlarıyla birlikte, İslâm'ı hayatın bütün safhalarında yaşayan ve yaşatmaya çalışan Osmanlı Devleti'ni tenkit etmekle, açıktan yapamadıkları İslâm düşmanlığını böylece yapmış oluyorlar.

İkinci kol, altı yüz sene, İslâm'ı neşretme hizmetindeki Osmanlı Devleti'ne ayak bağı olmuş, İslâm'ı kendi safiyetinden çıkarmaya çalışmış bir devletin fikir propagandalarına kanan ve tarihimizi tam bilmeyen bazı saf Müslümanlardır.

Üçüncü kol ise, Osmanlı Devleti'nin bütün Müslümanları kucaklayan ümmet ve Osmanlı Milleti anlayışına karşı çıkan ve yanlış olarak Osmanlı Devleti'ni Türk düşmanı gibi göstermeye çalışan belli bir ekiptir. Özellikle Fatih'in kapıkulu sistemini ve Sokullu gibi başka ırklara mensup Osmanlı devlet adamlarını acımasızca tenkit edenler bu grup içinde yer almaktadırlar.

2. Osmanlı Devleti, büyük bir devlettir. Osmanlı Tarihi konusunda kalem oynatmak da büyük bir iştir. Büyük işlerde sadece kusurları gören cerbeze ile hareket edenler, hem aldanır ve hem de aldatırlar. Cerbezenin şanı, bir kötülüğü sümbüllendirerek bütün güzelliklere galip getirmektir. Bir adamdan bir sene içinde meydana gelen pis kokuları bir anda meydana gelmiş gibi hayal ederek o adama bakarsanız, o adam nazarınızda çok çirkin hale düşer.

İşte eğer cerbeze ile 600 yıllık zamanda, 20 milyon km2'lik mekânda Osmanlı Tarihi içinde dağınık halde meydana gelen bütün kötülükleri toplar ve o siyah perde ile Osmanlıya bakarsanız, o zaman kapkaranlık bir tarihle karşılaşırsınız. Cerbeze, bütün çeşitleriyle garip şeylerin makinesidir. Gerçekten de cerbezeli bir aşıkın nazarında bütün kâinat sevgiyle oynaşmakta ve gülüşmektedir; ama çocuğunun vefatıyla matem tutan bir ananın nazarında, umum kâinat hüzün içinde ağlaşmaktadır. Halbuki ikisi de doğru değildir.

Tarih, bir olaylar ve insanlar bahçesidir. Sizden biriniz, bir saatliğine gezinmek için bir bahçeye girseniz, noksanlardan beri olmak ancak cennet bahçelerinin özelliklerinden olduğundan ve her kemale bir noksan karıştırmak da bu dünyanın gereklerinden bulunduğundan, o bahçenin bazı köşelerinde pis ve murdar şeylere de rastlayabilirsiniz.

Tabiatı bozuk olanların, sadece o bahçedeki çürümüş ve kokuşmuş şeylere gözü takılır. Sanki o bahçede başka bir şey yok gibi, hayal ve vehminin de tahrikiyle bahçeyi kendi gözünde mezbeleye çevirir; midesi bulanı ve kusar. Halbuki akıl böyle bir bakışı tasvip edebilir mi?

Güzel gören güzel düşünür; güzel düşünen güzel görür; güzel gören hayatından lezzet alır.

3. Tarihe bakış açımız, 600 yıllık Osmanlı tarihinin iyiliklerini de kötülüklerini de görebilecek bir gözlükle olacaktır. Yoksa kötülük bulunmayan hiçbir tarih devri mevcut değildir. İyilik tarafı bulunmayan tarih devri de yoktur. Tarihe böyle bakanlar, kendileri yanıldıkları gibi, başkalarını da yanıltırlar.

Allah etmesin, böyle bakış açısı olanlardan biri bin sene yaşayacak olsa, hayalindekine uymadığından Hz. Ömer'in idaresini bile tenkit edecektir. Bu hayalin neticesi olarak, yapıcı değil, yıkıcı bir nazarla tarihe bakacaktır. Unutmayacağız ki, tarih boyunca, iyilikleri kötülüklerine ve sevapları hatalarına ağır basanlar, her zaman mağfiret ve affa müstahaktırlar. Allah'ın haşirdeki adaleti de böyle hükmedecektir.

Her şeyde olduğu gibi, Osmanlı Devleti'nin iyilikleri de vardır, hataları da vardır. Ancak 600 sene boyunca hasenatının seyyiâtına ağır bastığı içindir ki, kader-i İlâhi bu uzun süre içinde İslâm'ın bayraktarlığı unvanını onlara ihsan etmiştir.

4. Elbette ki tarihe tenkit gözüyle de bakacağız. Ancak insanı tenkide sevk eden sebep ya tenkit ettiği şeye duyduğu nefret hissinin tatminidir; düşmanın ayıbını görerek tenkit etmek gibi. Yahut da tenkit ettiği kişiye karşı beslediği şefkatin tatminidir; dostun ayıbını görüp tenkit etmek gibi.

İşte özellikle tarih alanında, doğru veya yanlış olması muhtemel olan aleyhteki bir konuda (Yıldırım'ın intihar etmesi ve içki içmesi iddiaları gibi), iddiayı kabule meyletmek nefretten ve reddetmek ise şefkattendir; ancak lehte olan bir konuda (Yıldırım'ın intihar ettiğini ve içki içtiğini reddetmek gibi) kabule meyletmek şefkatten ve reddetmek ise nefrettendir.

Önemle ifade edelim ki, tenkide insanı sevk eden şey, sadece ve sadece hakka taraftarlık ve gerçeği ortaya çıkarmak arzusu olmalıdır.

Not: Detaylı bilgi ve kaynaklar için bk. Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ – Doç. Dr. Said ÖZTÜRK, Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yay.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun