Peygamber ücret ister mi?

Tarih: 19.11.2023 - 12:04 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Mesela Enam suresinin 90. ayette peygamber ücret istemiyor diyor ama Enfal suresi 1. ve 41. ayetlerde de nasıl ganimetten pay alıyor veya mücadele suresi 11. ayet 12. nasıl sadaka alabiliyor?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle ifade edelim ki, Hz. Peygamber (asm) Efendimiz, ücret istemediği gibi, peygamberlik görevi için bir ücret de almamıştır. Ayrıca sadaka alması da caiz değildi.

Ganimetlerin beşte birinin Hz. Peygamber (asm) Efendimize ait olması, onun tasarrufunun kendisine ait olması şeklindedir, yoksa onun malı olduğu anlamında değildir. Ayrıca ganimet bir sadaka olmadığı gibi, peygamberlik görevine karşılık alınan bir ücret de değildir; devlet başkanı ve ordu komutanı gibi görevlerinden dolayı, Allah tarafından tasarruf hakkı Efendimize (asm) verilen kısımdır.

Mücadele suresinde geçen sadaka ise, sadakayı Peygamber (asm) Efendimizin alması değil, hâli vakti yerinde olanların fakirlere verilmek üzere bir bağışta bulunmalarıdır.

Bu kısa bilgiden sonra detaya gelince:

Hz. Peygamber (asm) Efendimiz başta olmak üzere gelmiş geçmiş hiçbir peygamber, elçilik vazifesine karşılık ücret, mal, mülk, şan ve şöhret beklentisi içerisinde olmamış, böyle bir talepte de asla ve katiyen bulunmamıştır.

Nitekim Kuran-ı Kerim’de gönderilen elçilerle ilgili kıssalarda bu örnek oldukça çoktur. Peygamberlik vazifesine getirilen her bir elçi, tebliğ yaptığı süreçte ilk olarak kavmine Allah Teala’ya şirk koşmamaları gerektiği emrini ulaştırdıktan sonra kendilerinin Allah tarafından görevlendirildiğini, ardında da üstlendiği vazife mukabilinde kendilerinden hiçbir ücret beklemediğini, sadece elçilik görevini yerine getirmekle sorumlu olduklarını ifade etmişlerdir.[1]

Bununla beraber Allah Azze ve Celle, “Ayetlerimi az bir para karşılığında satmayınız!”[2] buyurarak, bizatihî kendisinin de görevlendirdiği elçiler dâhil olmak üzere hiçbir din öğreticisinin para, mal veya mülk karşılığında dini anlatmalarını, dine hizmet(!) ediyormuş gibi yapmalarını asla tasvip etmemiştir ve bu şekilde ticarete dökenleri sert bir dille uyarmıştır.

Soruda ifade ettiğiniz ayet-i kerimelere gelince:

Enfal Suresi’nde Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَنْفَالِؕ قُلِ الْاَنْفَالُ لِلّٰهِ وَالرَّسُولِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْࣕ وَاَطٖيعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُٓ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ

1. “Sana ganimetleri soruyorlar. Ganimetlerin Allah’a ve Resulüne ait olduğunu söyle! O halde siz gerçek müminler iseniz Allah’a karşı saygısızlıktan sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Resulüne itaat edin.”[3]

واعْلَمُٓوا اَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَاَنَّ لِلّٰهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاكٖينِ وَابْنِ السَّبٖيلِۙ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِؕ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ

2. “Allah’a ve ayırım günü yani iki topluluğun karşılaştığı gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz biliniz ki ganimet olarak ele geçirdiğiniz her şeyin beşte biri Allah’a, peygambere, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Allah her şeye kâdirdir.”[4]

Kuran-ı Kerim’deki meseleleri anlamak adına öncelikle ayet-i kerimenin varsa o ayetin nüzul sebebine bakmak gerekir. Yani bu ayet ne konuda hangi olay üzerine indirildiyse o minvalde anlamak gerekir.

Ayetin indirilme sebebini özetlersek; Müslümanlar Bedir Savaşı’nı kazanınca elde edilen ganimetin ne olacağını merak etti. Ensar ve muhacir arasında nasıl paylaştırılacağı tartışıldı. Bu durum Hz. Peygamber’e (asm) intikal edince bir süre sonra savaştan elde edilen malın Allah’ın ve Resulünün hakkı olduğu ile ilgili ayet-i kerime nazil oldu.[5]

İkinci ayet-i kerime ise elde edilen malın Allah Teala tarafından kimlere verileceği açıklanmaktadır.

İki ayet-i kerimeyi birleştirdiğimizde şu ortaya çıkmaktadır:

Müslümanlar ilk defa savaşmış ve ganimet elde etmiştir. Bu yüzden de aralarında ganimetlerin ne olacağına dair bir soru işareti ortaya çıkmış, aralarında bu hususu tartışmışladır. Nitekim Sad b. Ebi Vakkas (r.a), Bedir günü Hz. Peygamber’in (asm) ganimetten aldığı bir kılıcı kendisine hibe etmesini talep etmiş lakin, Hz. Peygamber (asm) bu talebi uygun görmemiş ve bunun üzerine, “Sana enfalden soruyorlar. De ki: Enfal Allah’a ve Peygamber’e aittir. O halde siz gerçek müminler iseniz Allah’tan korkun, çekişmeyi bırakın, Allah’a ve resulüne itaat edin!” mealindeki ayet nazil olmuştur.[6]

Allah Teala bu ayeti vahyederek sahabenin ganimet üzerinde söz sahibi olmadığını ifade etmiş, üzerinde söz söyleme hakkının sadece kendisi ve elçisinde olduğunu haber vermiştir.

Kendi Adına Aldığı Pay

Sahabîler, kendi aralarında konuşup tartışınca ayet-i kerime inmiş, savaşlardan elde edilen ganimetin Hz. Peygamber (asm) aracılığıyla taksim edileceği haber edilmişti. Hz. Peygamber (asm) Allah Teala’nın ayette buyurduğu üzere yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara gereken payı taksim etmiştir. Kendi adına ayrılan payı ise Allah’ın emri üzerine kendi tasarrufuna almıştır lakin, asla kendi harcamalarında kullanmamıştır. Bu payı almış, Medine’deki kimseler üzerinde istediği gibi tasarruf etmiştir, tasadduk etmiştir.

Nitekim Ubade b. Samit’in (r.a) rivayetine göre Hz. Peygamber (asm), Huneyn günü eline deve postunu almış ve şöyle demiştir:

“Ey İnsanlar! Muhakkak ki Allah, bana ganimetin beşte biri hariç olmak üzere size taksim edilen malı benim almamı haram kılmıştır. O beşte birlik kısım ise size yasaktır.”[7]

Âlimler, “beşte birlik kısım size yasaktır.” cümlesinden şunu anlamıştır: Beşte birlik kısım, Hz. Peygamber (asm) adına ayrıldığı için sadece o (sam) bu kısımda tasarruf yapabilir, başkasına sadaka verebilir. Yoksa kendi adına ayrılan para, kendi ihtiyaçları için kullanılabilir demek değildir. Kendisine taksim edilen payı, başkasına o vermelidir demektir.

Peygamberimiz (asm) bir dinin ve ümmetin sorumlusudur. Bu nedenle hayatın her yönünü içine alan bir vazife yapmıştır. O savaşlarda başkomutan, idarede ümmet-i Muhammedin idarecisi, problemlerin çözümünde hâkim, dünya ve ahiret işlerinin tanziminde bir öğretmen olmak gibi her konuda bir lider özelliğiyle yaşamış ve hizmet etmiştir.

Bu nedenle savaşlardan elde edilen ganimetlerin belirli bir kısmını ailesinin nafakası için aldığından, geçimini kimseye el açmadan karşılamıştır. Ancak o ticaret, ganimet gibi nedenlerle servet sahibi olacak kadar zenginken bile fakir gibi yaşamıştır.

Nitekim Hz. Peygamber’in (asm) hayatını araştırıp okuduğumuzda sade ve mütevazı bir hayat sürdürdüğünü görmekteyiz. Aksi hâl olsaydı eğer, mutlaka müşrikler veya kâfirler tarafından “Muhammed ganimetlerle zengin oldu!”, “Zengin olmak için savaşıyor!” ifadelerine benzer itham ve itiraflar meydana çıkardı. Tüm bunları bir kenara bıraktığımızda ise her şeyden daha kuvvetli ve daha büyük olan Allah Azze ve Celle, kulu Hz. Muhammed (asm) zenginlik talep etse bunu ona vermez miydi?!

Hz. Peygamber’in (asm) Sadaka Alması

Allah Azze ve Celle Mücâdele suresinde şöyle buyurmaktadır:

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوٰيكُمْ صَدَقَةًؕ ذٰلِكَ خَيْرٌ لَكُمْ

وَاَطْهَرُؕ فَاِنْ لَمْ تَجِدُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ

“Ey iman edenler! Peygamberle özel görüşme yapmak istediğiniz zaman, bu görüşmenizden önce bir sadaka verin. Sizin için en iyi ve en nezih davranış budur. Şayet bulamazsanız, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.”[8]

Hz. Peygamber’le (asm) özel görüşmek isteyenlerin sayısı çoğalınca bazı kimselerin bu görüşmenin süresini, başkalarının hukukuna zarar verecek derecede uzatmaları peygamberi zor durumda bırakıyor, onun daha çok ilgi ve himayeye muhtaç olanlara gerektiği kadar zaman ayırmasını engelliyor, bu da kendisini üzüyordu.

Bu ayetle, Rasûl-i Ekrem’le (asm) özel görüşme adabına ilişkin bir düzenleme getirildi; hâli vakti yerinde olanların fakirlere verilmek üzere bir bağışta bulunmaları istendi.

Böylelikle her akla gelen soruyla peygamber meşgul edilmedi ve bağışlanan sadakalar, peygamber eliyle ihtiyaç sahiplerine verildi.

Bunun dışında Hz. Peygamber (asm) asla kendisi için sadaka almamış, ihtiyaçlarını gidermek noktasında bir harcamaya gitmemiştir.


[1] bk. En’âm, 6/90; Yûnus, 10/77; Hûd, 11/29; Yûsuf, 12/104; Furkan, 25/57; Şuarâ, 26/109 vd.
[2] bk. Bakara, 2/41; Mâide, 5/44 vd.
[3] Enfâl, 8/1.
[4] Enfâl, 8/41.
[5] bk. Ebû Ca’fer İbn Cerîr et-Taberî, Câmiü’l-beyân, Dârü Hicr, b.y. 1422, 14/11.
[6] Müslim, “Cihâd”, 33; Tirmizî, “Tefsîrü’l-Ḳurʾân”, 9.
[7] Nesâî, Hadis No: 4138; Tahâvî, Şerhu müşkili’l-âsâr, H. No: 5224.
[8] Mücâdele, 58/12.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun