Peygamberimizden Ramazan Fıkhı konusunda en çok merak edilenler

1 Kusmak orucu bozar mı?

Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anh anlatıyor:

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:
 

Kim kendiliğinden kusacak olursa, üzerine kaza gerekmez. Kim de isteyerek kusarsa orucunu kaza etsin.”
(Ebu Dâvud, Savm: 32; Tirmizî, Savm: 25; İbni Mâce, Savm: 16)


Ağız dolusu kusmak, biri kendiliğinden gelen, diğeri de isteyerek olmak üzere iki şekilde meydana gelmektedir. Bir hastalıktan dolayı ağız dolusu olarak kendiliğinden gelen kusuntu kendi kendine içeri giderse ittifakla oruç bozulmaz. Fakat, kişinin kendi isteğiyle içeri çekilirse İmam Muhammed’e göre oruç bozulur, İmam Ebû Yusuf’a göre bozulmaz.

Kişinin kendi zorlamasıyla gelen ağız dolusu kusuntu orucu bozar. Çünkü, bu durumda iken az çok tekrar mideye bir şeyler gider. Bu şekilde bozulan bir orucun sadece kazası gerekir. Fakat, ağız dolusundan az olup tekrar kendiliğinden içeri giderse İmam Muhammed’e göre orucu bozar, İmam Ebû Yusuf’a göre bozmaz. İnsanın kendi isteğiyle içeri giderse her iki imama göre oruç bozulur.

Kendi zorlamasıyla gelen kusuntu veya kendiliğinden geldiği halde kusuntunun bir kısmı insanın kendi isteğiyle içeri girerse ve insan bu hareketiyle orucunun bozulduğunu bilir ve bir şeyler yiyip içerse bundan sadece kaza gerekir.

Esas itibariyle bir hata eseri olarak oruç bozulunca hiçbir şey yiyip içmeden iftara kadar beklemek vaciptir. Bir hata sonucu bozulan oruçtan sonra kusmada olduğu gibi yeyip içmek sâdece kazâyı icap ettirir, keffâreti gerektirmez.

İstemeyerek kusmak ağız dolusu bile olsa orucu bozmaz.

2 Oruçlu iken unutarak yiyip içmek orucu bozar mı?

Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anhın rivayet ettiğine göre Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
 

Biriniz oruçlu iken unutarak bir şey yiyip içer, sonra da hatırlarsa orucunu bozmayıp tamamlasın. Çünkü ona Allah yedirmiş ve içirmiştir.
(Darimi, Savm: 23; Müslim, Sıyam: 171)

 


Cenab-ı Hak, unutarak yapılan hatalardan dolayı insanı sorumlu tutmamaktadır. Çünkü bunda kulun bir tesiri yoktur. Oruçta da böyledir. Unutarak doyasıya yemek yense, kanasıya su içilse, hatırlanmadıkça oruca bir zarar vermez. Hatırlandığı an hemen ağzın çalkalanması gerekir.

Bu hüküm farz oruçlar için olduğu gibi, nafile oruçlar için de geçerlidir. Çünkü farz orucu da, nafile orucu da bozan haller aynıdır.

Nafile oruçla ilgili bu meseleyi açıklayıcı mahiyette şöyle bir hadis rivayet edilir:

 

 

 

Ümmü İshak Radiyallâhu Anhâ, Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellemin huzurunda bulunuyordu. Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Veselleme bir kapta tirit getirdiler. Zülyedeyn Radiyallâhu Anh de oradaydı. Peygamberimiz, Ümmü İshak Radiyallâhu Anhâ etli bir kemik verdi.

Zülyedeyn, “Ey Ümmü İshak bundan ye!” dedi.

Ümmü İshak diyor ki:

O anda oruçlu olduğumu hatırladım. Adeta elim tutuldu. Elimi ne uzatabiliyordum, ne de çekebiliyordum. Bunun üzerine Peygamber Sallallâhu Aleyhi Vesellem “Ne oldu sana?” diye sordu.

“Oruçluydum, unuttum” dedim.

Zülyedeyn, “Doyduktan sonra mı aklına geldi?” dedi.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

Orucunu tamamla. Bu ancak Allah’ın sana gönderdiği bir rızıktır.
(Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, 9:457)

 

 

3 Oruçlu iken misvak kullanılır mı?

Âmir ibni Rebia Radiyallâhu Anh anlatıyor:

Ben Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellemi, oruçlu iken misvak kullandığını sayamayacağım kadar çok gördüm.
(Buhari, Savm: 27; Ebu Dâvud, Savm: 26; Tirmizî, Savm: 29)


İbni Ömer Radiyallâhu Anhümâ şöyle demiştir:

Oruçlu, günün başında ve sonunda misvak kullanır.” (Buhari, Savm 25)


Hadislerden anlaşıldığı üzere oruçluyken misvak kullanmak Efendimizin sünnetinde olan bir davranıştır. Ancak bu konuda sünnet sarrafı olan mezhep imamlarımızın, tüm rivayetleri nazara alarak, bazı detaylar için de içtihat yaptıklarını görüyoruz.

Oruçlu kimse için su ile ıslatılmış misvak ve fırça kullanmak, İmam Ebû Yûsuf'a göre mekruhtur. İmam-ı A'zam ile İmam-ı Muhammed'e göre ise oruçlunun su ile ıslatılmış misvak veya fırça kullanmasında hiç bir kerahet yoktur. Oruçlu iken diş macunu sürülmüş fırça kullanmakta ise, mutlak mânada kerahet vardır. Sakınılması icabeder. Ama oruç bozulmaz.

4 Sabah kalktığında cünüp olan birisi orucuna nasıl devam etmelidir? Kan aldırmak orucu bozar mı?

Ebu Said Radiyallâhu Anh anlatıyor: Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

Üç şey vardır ki orucu bozmaz: Hacamat olmak (kan aldırmak), kusmak, ihtilam olmak.
(Tirmizî, Savm 24)

Hadisden anlaşıldığı üzere kan aldırmak orucu bozmamaktadır. Ayrıca alkollü bezle o bölgenin temizlenmesi de orucu bozmaz.

Ebu Bekr ibni Abdirrahman Radiyallâhu Anhın anlattığına göre, babası Mervan’a, Hz. Âişe ve Ümmü Seleme Radıyallahu Anhümânın kendisine şunu haber verdiklerini söylemiştir:

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem Ramazan ayında, rüya sebebiyle olmaksızın cünüp olarak fecir (sabah namazı) vaktine ulaştığı olurdu da, kalkıp yıkanır ve orucunu tutardı.
(Buhari, Savm: 22, 25; Müslim, Sıyâm: 76; Muvatta, Sıyâm: 12; Ebu Dâvud, Savm: 36; Tirmizî, Savm: 63; Nesâi, Tahâret: 123)

Cünüp olarak oruca başlamak veya oruç tutmak caizdir ve orucu bozmaz. Ancak bir vakit namazı kazaya bırakacak kadar cünüp durmak caiz olmadığından gusül abdesti almak gerekir. Gusül abdesti alırken ağız da yıkanır. Suyu boğazdan akıtmayacak şekilde ağız yıkanmalıdır. Gargara yapmak şart değildir.

5 Hamile ve süt emziren kadın oruç tutabilir mi?

Enes ibni Mâlik Radiyallâhu Anh rivayet ediyor:

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem buyuruyorlar ki:

Şüphesiz ki Allah (Azze ve Celle) yolculuk halinde bulunan kimseden orucu ve namazın yarısını kaldırmıştır. Hamileden ve süt emziren kadından da orucu kaldırmıştır.”
(Ebu Davud, Savm: 44, Tirmizi, Savm: 21; İbni Mâce Sıyam: 12)


Hamile hanımlar ve bebeğini emziren anneler, oruç tutmaya dayanamıyorlarsa, Ramazan ayı içinde oruç tutmazlar. Ramazan’dan sonra uygun bir zamanda tutamadıkları oruçlarını sıraya uymaya gerek duymadan kaza ederler.

 

6 Oruçlu birisinin hanımını öpmesi orucunu bozar mı?

Âişe Radiyallâhu Anhâ anlatıyor:

“Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem oruçlu olduğu halde hanımlarından birini öperdi” (Hz. Âişe bunu söyleyip sonra güldü.)

Bir başka rivayette şöyle der:

“Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem oruçlu iken mübaşerette bulunurdu. O, nefsine hepinizden çok hâkimdi.”
(Buhari, Savm: 24, 23; Müslim, Sıyâm: 62-65; Muvatta, Sıyâm: 14; Ebu Dâvud, Savm: 33; Tirmizî, Savm: 31)



Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anh anlatıyor:

Bir adam, Resulullah Sallallâhu Aleyhi Veselleme oruçlunun hanımıyla mübaşeretinden sordu.

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem müsaade etti.

Arkadan bir başkası geldi, o da aynı şeyi sordu. Buna mübâşereti yasakladı.

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellemin müsaade ettiği kimse yaşlı birisiydi, yasakladığı kimse de gençti. (Ebu Dâvud, Savm: 35)



Câbir Radiyallâhu Anh anlatıyor:

Ömer ibni Hattâb Radiyallâhu Anh (bir gün telâşla gelerek):
“Ey Allah’ın Resulü! Bugün ben büyük bir hatada bulundum, oruçlu iken (hanımımı) öptüm!” dedi.
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem de şöyle cevapladı:
“Sen oruçlu iken mazmaza yapmaz mısın (abdest alırken ağzına su vermez misin? Bu orucunu bozar mı?)”
(Ravilerden İsa ibni Hammâd rivayetinde) der ki:
Dedim ki: “Bunda bir beis yoktur.”
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:
“Öyleyse niye (öpmekle telaşa düşüyorsun?)”
(Ebu Dâvud, Savm: 33)



Mübaşeret, yaklaşma, kişinin hanımından istifade etmesi demektir.

Burada, cinsel ilişkinin dışında hanımının bedeninden istifade edilmesi anlamında kullanılmaktadır.

Yaşlı birisi için buna izin verilirken, gençlere müsaade edilmemiştir. Çünkü genç bir insan kendine hakim olamaz, keffaret gerektirecek bir duruma düşebilir.

7 Ramazan'da yolculuk yapmamız gerektiğinde orucumuzu bozmalı mıyız, yoksa devam mı etmeliyiz?

Kur'an-ı Kerim' de bu hususda Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
 

"(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. ..." (Bakara Suresi, 185)


Ayetden de anlaşıldığı üzere bir yolculukda eğer zorluk çekilecekse mü'minin orucunu başka bir zaman kaza etmek üzere yemesinde bir sakınca yoktur. Bir hadis-i şerifde zorlukların bulunduğu zamanda bizzat Efendimizin (ASM) ümmetine örnek olmak için kendi orucunu bozduğunu görmekteyiz:

Hz. Câbir Radiyallâhu Anh anlatıyor:

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem Fetih yılında Mekke’ye yönelerek Ramazan ayında yola çıkmıştı.

Kürâ’u’l-Gamim adıyla anılan yere gelinceye kadar kendisi de, beraberindekiler de oruç tuttular.

Sonra orada bir bardak su istedi ve bardağı kaldırdı. Herkes bardağa baktı. Sonra sudan içti.

Bundan sonra bazıları kendisine, “Halkın bir kısmı oruç tuttu” diye haber verdi.

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem, “Onlar âsilerdir. Onlar âsilerdir!” buyurdular.
(Müslim, Sıyâm: 90; Tirmizî, Savm: 18; Nesâi, Savm: 49)


Burada oruç tutanlara asi denilmesi, isyan çıkaran manasında değildir. Kavurucu çöl koşullarında, mühim bir sefer esnasında kendilerini güçsüz bırakacak bir oruca inat edip devam etmek isteyenlerin kendi nefislerine yaptıkları zulümden dolayı bu şekilde vasıflandırılmışlardır.

Diğer bir hadis-i şerif de ise yine Efendimiz (asm) şartların ağır olduğu dönemde oruç tutmayanların kârlı olduğunu buyurmuştur:

Hz. Enes Radiyallâhu Anh anlatıyor:

Biz bir seferde Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellemle beraberdik. Aramızda bir kısmı oruç tutuyor, bir kısmı da tutmuyordu. Sıcak bir günde bir yerde konakladık. Gölgelenenlerin çoğu elbisesi olanlardı. Bir kısmımız güneşe karşı eliyle korunuyordu.

Bir ara oruçlular yığılıp kaldılar, oruçsuzlar kalkıp çadırları kurdular, hayvanları suladılar.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem Sallallâhu Aleyhi Vesellem:
“Bugün sevabı oruçsuzlar kazandı” buyurdular.
(Buhari, Cihâd: 71; Müslim, Sıyâm: 100; Nesâi, Savm: 52.)


Yine benzer bir hadis-i şerif de ise Efendimiz (asm) zor şartlarda oruç ibadetine devam da inat etmenin dindarlıkdan olmadığını ifade etmişlerdir:

Hz. Câbir Radiyallâhu Anh anlatıyor:

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem bir seferdeydi. Etrafına insanların toplandığı bir adam gördü, ona gölge yapıyorlardı.

“Nesi var?” diye sordu.
“Oruçlu biri!” dediler.

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem:

“Seferde oruç birr (Allah’ı memnun edecek dindarlık) değildir” buyurdular. (Buhari, Savm: 36, Müslim, Sıyam: 92; Ebu Dâvud, Savm: 43; Nesâi, Savm: 48.)


Çünkü yukarıdaki ayet-i kerimede de Yüce Rabbimiz : "Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez." buyurmaktadır. Kulun kendini zorluklara sürüklemesi ise Cenab-ı Allah'ın bize ihsan ettiği vücud emanetine ihanet etmek, ona bir nevi zulmetmektir. Bu konuda dinimizin gösterdiği kolaylıkları Efendimiz her fırsatta çevresindekilere örnek göstermiştir:

Amr ibni Ümeyye ed-Damri Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Bir sefer dönüşü Resulullah Sallallâhu Aleyhi Veselleme uğradım. Bana:
“Ey Ebu Umeyye, sabah yemeğini bekle (beraber yiyelim)” buyurdular.
Ben, “Oruçluyum” dedim.

“Öyleyse gel yaklaş, sana yolcudan haber vereyim de dinle!” dedi ve devamla:
“Allah Teâla Hazretleri yolcudan orucu ve namazın yarısını kaldırdı” buyurdu. (Nesâi, Savm: 50)

Muhammed ibni Ka’b anlatıyor:

Ramazan’da Enes ibni Malik Radiyallâhu Anhın yanına geldim. Sefer hazırlığı yapıyordu. Devesi hazırlandı, yolculuk elbisesini giydi. Yemek getirtip yedi. Ben kendisine:

“(Yola çıkarken orucu bozmak) sünnet midir?” diye sordum.

“Evet!” dedi ve bineğine atlayıp yola çıktı. (Tirmizî, Savm: 76)


Aşağıdaki hadis-i şerifler de ise zorluğun azaldığı durumlar için Efendimizin (asm) oruç tutmaya müsade ettiğinizi görüyoruz:

Hz. Âişe Radiyallâhu Anhâ anlatıyor:

Hamza ibni Amr el-Eslemi Radiyallâhu Anh, Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellemden yolculuk sırasında tutulan orucu sordu. Kendisi çok oruç tutan birisiydi.

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle cevap verdiler:

“Dilersen tut, dilersen tutma.”
(Buhari, Savm: 33; Müslim, Sıyâm: 103; Muvatta, Siyâm: 24; Tirmizî, Savm: 19; Ebu Dâvud, Savm: 42)

Hz. Enes Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Biz Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem ile beraber (seferde) idik. Bir kısmımız oruçlu, bir kısmımız oruçsuz idi. Ne oruçlu oruçsuzu ayıplıyor, ne de oruçsuz oruçluyu kınıyordu.
(Buhari, Savm: 37; Müslim, Sıyâm: 98; Muvatta: 23; Ebu Dâvud, Savm: 42)

Ebu Said el-Hudri Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellemle beraber Ramazan ayında yolculuğa çıkardık. Ne oruç tutan tutmayanı, ne de tutmayan tutanı ayıplardı. (Müslim, Sıyam: 95; Nesâi, Sıyam: 59)


Yolculuk esnasında imkanı bulunanların oruçlarını tutmayı tercih etmeleri daha sevaplıdır. Yukarıdaki örneklerde rahatlıkla anlaşıldığı gibi, yolculukda orucu bozmanın nedeni zorluğun bulunmasıdır. Bu zorluğun bulunmadığı dönemlerde mü'minin orucunu tutmayı tercih etmesi uygun olacaktır.

Konuyla alakalı asr-ı saadetten bir örnek:

Seleme ibni Muhabbak Radiyallâhu Anh anlatıyor:

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

Kim sefer sırasında Ramazan’a erer ve yanında kendisini karnını doyuracak yere kadar götürecek bir bineği varsa, nerede olursa olsun orucunu tutsun.” (Ebû Dâvud, Savm: 44)


Bakara Suresinin 184. âyet-i kerimesinde hasta ve yolcuların daha sonra tutmak üzere Ramazan’da oruç tutmayabilecekleri belirtilirken, “Oruç tutmanız –bilirseniz– sizin için daha hayırlıdır” buyurulur.

Bu hadislerden özetle şöyle bir hüküm çıkıyor:

Yolculuk hali, sıkıntılı ve meşakkatli olduğu için dinimiz bu hususta namaz ve oruç gibi ibadetlerde kolaylıklar sunmuştur.

Yolculuk anında, yani seferî iken dört rekâtlı namazları iki rekât kılar.

Oruçta da serbesttir. Âyette de açıkça belirtildiği gibi, gerçekten bir sıkıntı ve zorluk çekmeyecekse, Ramazan’dan sonraki günlerde kaza etmek şartıyla tutmayabilir.

Bu bir dinî ruhsat ve kolaylıktır. Şayet rahatlıkla tutma imkanı var ve herhangi bir sıkıntı çekmiyorsa, oruç tutması daha faziletli ve sevaplıdır.

Günümüzde yolculuklarda şartlar kolaylaştırılmış, eskiden günler, haftalar hatta aylar alan yolculuklar, saatlere dakikarala inmiş durumdadır. Dolayısıyla bu ruhsatı kötüye kullanmakdan kaçınmalı, eğer herhangi bir zorluk olmayacaksa orucumuzu bozmamalıyız.

 

8 Ramazan orucunu tutmamanın cezası nedir?

Ebu Ümame el-Bahili Radiyallâhu Anh şöyle rivayet etmiştir:
 

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellemin şöyle buyurduğunu işittim:

Ben uyuyorken, iki adam gelip iki koltuğumdan tutarak çıkması zor bir dağa götürdüler ve:
“Buraya çık” dediler.
Ben de:
“Çıkamam” deyince:
“Biz onu sana kolaylaştırırız” dediler.
Bunun üzerine dağa çıkmaya başladım. Ortasına gelince âniden kuvvetli sesler duyuldu.
Ben, “Bu sesler nedir?” deyince:
“Cehennem halkının feryadı” dediler.
Tekrar gitmeye başladık. Bir de gördük ki avurtları yarılmış, bu yarıklardan kanlar akan, ayakları bağlanmış bir topluluk!
Ben, “Bunlar kim?” dedim.
“Oruçlarını vaktinden önce yiyenler (oruç tutmayanlar)” dediler.
(et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:453.)

9 Sürme çekmek, bir yaraya ilaç koymak, merhem sürmek orucu bozar mı?
Enes Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Bir adam gelerek:
“Ey Allah’ın Resulü, gözüm ağrıyor, oruçlu olduğum halde sürme çekiyorum (bu, orucumu bozar mı?)” diye sordu.
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem: “Hayır (bozmaz)” dedi.
(Tirmizî, Savm: 30)

 


Hadisden aşağıdaki hükümler anlaşılmaktadır:

1- Göze sürme çekmekle oruç bozulmaz.
2- Baş veya karındaki bir yaraya konulan ilâç, vücuttan içeri girmedikçe oruç bozulmaz.

 

10 Oruçluyken orucu bozan fiillerden birini işleyen birisinin keffaret olarak ne yapması gerekir?
Hz. Ebu Hüreyre Radıyallahu Anh anlatıyor:

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Veselleme bir adam geldi ve:

“Ey Allah’ın Resulü, helâk oldum” dedi.
Aleyhissalâtü Vesselâm, “Seni helâk eden şey nedir?” diye sorunca:
“Oruçlu iken hanımıma temas ettim” dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem ile aralarında şu konuşma geçti:
“Azad edecek bir köle bulabilir misin?”
“Hayır!”
“Üst üste iki ay oruç tutabilir misin?”
“Hayır!”
“Altmış fakiri doyurabilir misin?”
“Hayır!”
“Öyleyse otur!”

Biz bu minval üzere beklerken, Resulullah Sallallâhu Aleyhi Veselleme içerisinde hurma bulunan bir büyük sepet getirildi.

“Soru sahibi nerede?” diyerek adamı aradı.
Adam, “Benim! Buradayım!” deyince, Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem:
“Su sepeti al, sadaka olarak ver” dedi.

Adam, “Benden fakirine mi? Allah’a yemin ediyorum, Medine’nin şu iki kayalığı arasında benden daha fakiri yoktur” cevabını verdi.

Bunun üzerine Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem güldüler ve:

“Öyleyse bunu ailene yedir!” buyurdular.
(Buhari, Savm: 29, 31; Müslim, Sıyâm: 81; Muvatta, Sıyâm: 28; Ebû Dâvud, Savm: 37; Tirmizî, Savm: 28)



Bu hadiste Peygamberimiz, hanımıyla cinsel temasta bulunan birisine çok tatlı bir anlatımla keffareti anlatıyor. Meselenin fıkhî yönü bellidir ve bütün fıkıh kitaplarında mevcuttur. Hadiste geçtiği üzere uygulanır.

Ancak bir meselede Efendimiz, İslâmda var olan kolaylığı öğretiyor, insanları sık boğaz yapmamayı, onlara müsamahakâr davranmayı, İslâmdan soğutmamayı ders veriyor.

İmsak vaktinden akşam ezanının okunmasına kadar aşağıda sayılacak hususlardan herhangi birini mecbur kalmadan, zorlanmadan, unutma durumu olmadan isteyerek işleyen bir kimse için hem kazâ, hem de keffaret lâzım gelir:

1 - Cinsî münasebette bulunmak.
2 - Yemek, içmek veya ilâç yutmak.
3 - Ağzına ihtiyarsız giren yağmur, dolu ve kar suyunu isteyerek yutmak.
4 - Tütün içmek, tütün veya benzeri bir tütsü maddesini yakıp dumanını içine çekmek.
5 - Enfiye çekmek.
6 - İçyağı, pastırma veya çiğ et yemek.
7 - Susam tanesi kadar bir şey`i ağzına alıp yutmak veya çiğneyerek yemek.
8 - Azıcık tuz yemek. (Çok tuz yemek ise, sadece kazâyı gerektirir.)
9 - Zevcesinin veya sevdiği bir kimsenin tükrüğünü, ağız suyunu yutmak. Bu saydığımız şeylerde, bedenin tedâvisi veya tegaddîsi (gıdalanması ve beslenmesi) veyahut telezzüzü (zevk ve lezzet alması) vardır. Bu sebeble kazâ ile beraber keffâreti de gerektirir.

Ramazan orucunu kasden bozmanın keffareti: kesin bir farz olan orucu; meşru bir sebep yokken (kasden) bozmak bir suçtur. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Kim Ramazan ayında orucunu bozarsa, onun üzerine zıhar yapan kimsenin üzerine lâzım gelen şey (keffâret) gerekir" (İbnu'l Humâm, Fethu'l-Kadir, II, 70).

Dolayısıyle kasden orucunu bozan kimse arka arkaya altmış gün oruç tutmak zorunda kalır. Bu onun üzerine farzdır. Ayrıca bozduğu orucu kaza etmek durumundadır. el-Merginani: "Farz oruçların dışındakilerde (Nafile oruçlarda) keffaret yoktur. Çünkü Ramazan ayında tutulan farz orucu bozmak bir suç teşkil eder ve nafile oruçlarla aynı şekilde mütâlâa edilemez" (Merginâni, I, 125).

 

İlave bilgiler için tıklayınız:

ORUÇ

11 Bir özür olmadan oruç yemenin günahı nedir?

Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anhın rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:

Hiçbir mazereti olmadan, bile bile Ramazan’da bir gün oruç bozan kimse, bir sene boyu oruç tutsa dahi kafi gelmez.
(İbn-i Mâce, Sıyam: 14)

Hadis-i şeriften, kasten Ramazan orucunu bozmakla ne kadar büyük bir mesuliyet, telafisi güç bir hata işlenmiş olduğu anlaşılıyor.

Hiçbir özrü yokken kasten oruç bozan kimse 60 gün keffaret orucu tutarak borcunu ödemiş olsa da, bozmuş olduğu o orucun sevabını bir daha elde edemez. O fazileti bulamaz.

Peygamberimizin de ifade buyurduğu gibi, keffaret orucu değil de, bir yıl boyu oruç tutsa bile aynı mükâfata kavuşamaz.

Çünkü vaktinde yapılan bir ibadetin sevabına, faziletine, kazası yapılmakla ulaşmak mümkün olmaz.

12 Bazen farklı ülkelerde hilalin görüldüğü söylenerek erken oruç tutulabiliyor. Hilali görmede ölçü nedir?

Ramazan orucuna başlamak için Efendimiz hilalin görülmesini emretmiştir. Bu konuda rivayetlerde geçen birkaç örneği aşağıda sunuyoruz :

İbni Ömer Radiyallâhu Anhümâ anlatıyor:

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem Ramazan’dan söz ederek buyurdular ki:
“Hilâli görünceye kadar oruç tutmayın, yine (müteakip) hilâli görünceye kadar da yemeyin. Bulut araya girerse ayı takdir edin.”
(Buhari, Savm: 11; Müslim, Sıyâm: 9; Muvatta, Sıyâm: 1; Ebu Dâvud, Savm: 4; Nesâi, Savm : 10, 11)

Hz. Âişe Radiyallâhu Anhâ anlatıyor:

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem Şaban ayının günlerini hesapladığı kadar başka bir ayın günlerini hesaplamazdı. Sonra Ramazan hilâlini görünce oruca başlardı. Eğer bulut araya girer (hilâli göremez) ise (Şaban’ı) otuz gün olarak hesaplar, sonra Ramazan orucuna başlardı. (Ebu Dâvud, Savm: 6)

Yukarıdaki rivayetlerde anlaşıldığı üzere, ramazanın başlamasında esas hilalin görülmesidir. Fakat hilal Cenab-ı Allah'ın takdir ettiği bir düzen çerçevesinde hareket etmekde, programını aksatmamaktadır. Günümüzde ayın hareketleri çok öncesinden takip edilebilmekde, dolayısıyla hilalin çıplak gözle görülmesi zorunluluğu yerine ilim adamlarının verdiği bilgiler kafi gelebilmektedir.

Bu konuda özellikle aşağıdaki zikredeceğimiz rivayet manidardır:

İbni Abbas Radiyallâhu Anhümâ anlatıyor:

Bir bedevi Resulullah Sallallâhu Aleyhi Veselleme gelerek:
“Ben hilâli (Ramazan hilâlini) gördüm!” dedi. Sallallâhu Aleyhi Vesellem:
“Allah’tan başka ilâh olmadığına şehadet getirir misin?” dedi.
Adam buna da, “Evet!” diye cevap verince, Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem:
“Ey Bilal! dedi, halka yarın oruç tutmalarını ilan et!”
(Ebû Dâvud, Sıyam: 14; Tirmizî, Savm: 7; Nesai, Savm: 8; İbni Mâce, Sıyam: 6)


Efendimiz hilali görme konusunda bir bedevinin yaptığı yemini kabul etmektedir. Efendimizin, bir bedevinin şahitliğini kabul ettiğine bakıldığında, bugün bazı insanların onlarca ilim ehlini dikkate almamalarının bariz bir hata olduğu açıktır.

Kaldı ki, İslam aleminde bu tür ihtilaflar fitneye vesile olmak da, inananların çelişki içerisine düşmelerine neden olmaktadır. Oysa ki fitne yüce kitabımızda adam öldürmekden daha kötü olarak vasıflandırılmıştır. (Bakara,191)

Efendimiz; oruçda, bayramda ve diğer dini amellerimizde ümmetin ortak hareket etmesini tavsiye etmiş ve ancak amelin bu şekilde muteber olacağını ifade etmiştir:

Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anh anlatıyor: Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

“(Muteber) oruç, (hep beraber) tuttuğunuz gündekidir. (Muteber) iftar, hep beraber ettiğiniz gündekidir. (Muteber) kurban hep beraber kurban kestiğiniz gündekidir.”
(Tirmizî, Savm 11; Ebu Dâvud, Savm 5)

Bu hususda diğer önemli bir konu ise, ramazanın bazen 29 bazen de 30 çekebilmesi durumudur ki, bu konuda hem bilimsel gerçekler hem de Efendimizin (asm) rivayetlerinde, Ramazan'ın bazen 29 bazen de 30 olabildiği görülmektedir.

Dünyanın düz bir küre olmaması, kutuplardan hafif basık olması, ayın dünya etrafında dönerken kateddiği mesafeyi arttırıp azaltmasına neden olabilmekde, bu ise ayların günlerinin farklı olmasına neden olmaktadır.

Peygamber Efendimiz (ASM) aylardaki bu farklılıklara rivayetlerden gördüğümüz üzere dikkat etmiş, ramazanın bazen 29 bazen de 30 olabileceğini vurgulamışır:

Abdullah ibni Ömer Radiyallâhu Anhüma anlatıyor:
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

“Ramazan ayı şöyle, şöyle şöyledir (Bu sırada iki elini bütün parmaklarıyla iki sefer çırptı, üçüncü çırpışta sağ veya sol başparmağını yumdu).”

Müslim ve Nesai’den gelen bir rivayette, Peygamber Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem:

“Biz ümmi bir milletiz; ne yazı, ne de hesap biliriz. Ay, şöyle şöyledir.” dedi. “Yani bir defasında yirmi dokuz, bir defasında otuz gösterdi.” denmiştir. (Buhari, Savm: 13; Müslim, Savm: 13-15; Ebû Dâvud, Savm: 4; Nesai, Savm: 17)

Netice itibariyle; Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem Ramazan hilalini gördükten sonra oruca başlamış, Şevval hilalini görünce de bayram yapmıştır.

Hilali görerek oruca başlama konusunda da dikkatli hareket etmiş, herkesi görmeye teşvik etmiş, gören çıkınca da onun şahitliği üzerine orucu başlatmıştır.

Hilali görmede mutlaka çıplak gözle görülecek demek de, bir zorlamadır ve inandırıcı bir davranış değildir.

Önemli olan, hilalin ilk gece akşam saatlerinde görülmesidir. Zaten ilk gün hilal çok ince olacağı için herkesin açık ve net olarak görebilmesi mümkün değildir.

Bunun için teleskopla, astronomi biliminin verilerini kullanarak hilali gözetleyip görmek de “hilali görme” anlamına gelmektedir.

Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem, “Biz ümmi bir milletiz, ne yazı ne de hesap biliriz.” buyururken de bunun bir hesap işi olduğunu da bildiriyor.

O dönemde astronomik hesaplar bu kadar ileri seviyede değildi.

Ama bugün hilali gözetleme meselesi ve Ramazan veya Şevval hilalinin görülmesi astronomi için çok basit ve sıradan bir iş haline gelmiştir.

Diğer yandan yukarıda mealini verdiğimiz hadiste Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem Müslümanların birlikte hareket etmelerine de dikkat çekmiş ve bize birlik mesajı vermiş bulunmaktadır.

Astronomi ilmi, yıllar sonra ayın ve güneşin tutulacağını nasıl haber veriyor ve saniyesi saniyesine aynen çıkıyorsa, teleskopla hilali görme meselesine de aynı şekilde itibar etmek en isabetli olanıdır.

Ama bu hiçbir zaman çıplak gözle hilali gözetlemeye engel olmadığı gibi, hilali gözetlemeyi terk etme anlamını da taşımaz.

13 Ramazan'da iftar yapmadan oruç tutulabilir mi?

Enes Radiyallâhu Anh anlatıyor:
 

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem Ramazan ayının sonunda oruçları vasletti (yani hiç iftar yapmadan birkaç gün art arda devam ettirdi).

Onunla birlikte halk da vasletti. Durum, ResululIah Sallallâhu Aleyhi Veselleme ulaşınca:

Eğer Ramazan ayı bizim için uzatılsaydı, biz onu öyle bir vaslederdik ki, derine dalanlar (aşırılar) bundan (aşırılıklarından) vazgeçmek zorunda kalırlardı.

Ben sizin gibi değilim. Ben gölgelenirim. Rabbim bana hem yedirir, hem de içirir.

(Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, 9:500)

 


Bu şekilde bir oruç tutmak sadece Peygamberimize has, ona özgü ve sadece onun tutabileceği bir oruç türüdür. Bu şekilde oruç tutmak herkes için söz konusu değildir.

Bazı ibadetlerde sadece Peygamberimizin yaptığı tarzlar vardır. Bu da o tarza girmektedir. Zaten hadiste açıkça bu husus belirtilmektedir.

 

14 Kur’an başın üstüne konularak dua edilmesi diye bir şey var mıdır?

- Hz. Peygamber (asm)'in sünnetinde böyle bir bilgiye rastlayamadık.

- Bazı rivayetlere göre, Hz. Ali Kur’an’ı başına koymuş ve şöyle dua etmişti:

“Allah'ım! Onlar/muarızlarım, benim Kur’an’ın içindekiyle -ümmet içinde- hükmetmemi engellediler. Sen ondaki sevabı bana ikram et!..” (bk. İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Daru’t-Turasi’l-Arabiye, 1408/1988; 8/13;  İbn Asakir, Tarihu Dımaşk, Daru’l-Fikr, 1415/1995, 42/535)

- Bu gibi rivayetlere dayanarak bazı Şiiler, özellikle Ramazan aynın 21’inde ve diğer bazı günlerinde Kur’an’ı başlarına koyarak dua ederler.

- Önce şunu belirtelim ki, bu rivayetin sahih olup olmadığını bilemiyoruz. Şayet sahih olsa bile, burada Hz. Ali, Kur’an’la ilgili hususi bir konuyu seslendirdiği için, bizzat Kur’an’ı başına koyarak fiilen de “Ben Kur’an’a bağlıyım.” demek istemiştir. Bu hususi dua şekli, bir sünnet kabul edilemez...