Peygamberlerin ruhlarının hayatta olduğuna inanmak küfür mü?

Tarih: 26.08.2021 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

"İmam Birgivî'ye göre evliyaların veya peygamberlerin ruhlarının hayatta olduğu, onlara yapılan yakarışlara icabet ettikleri, aynı anda birden fazla yerde bulundukları gibi inançlar küfürdür" şeklinde bir yazı okudum.
- İmam Birgivî böyle bir ifade kullanmış mıdır?
- Çünkü yukarıda bahsedilen hususlar ehli sünnetin kabul ettiği inanışlardır. İmam Birgivî bunları küfür olarak görmüş müdür?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Soruda geçen bilgiler, bazı yerlerde dolaşmakta ise de İmam Birgivi’nin kendi eserlerinde bu anlama gelecek bir bilgi bulamadık.

Birgivî Mehmed Efendi’ye "Risale fi Ziyarati’l-Kubûr" adlı bir eser nispet edilse de bu eserin ona ait olmadığı tespit edilmiştir. İbn Kayyim el-Cevziyye’den uzun alıntıların yapıldığı bu esere refere edilerek, Birgivi Mehmed Efendi’nin İbnTeymiyye’den ve talebelerinden etkilenen Selefî bir ulema olduğu söylense de yapılan araştırmalarda onun Hanefî geleneğine bağlı koyu bir zühd anlayışına sahip bir alim olduğu tespit edilmiştir.(1)

Soruda verilen bu düşünce, Ehl-i sünnet itikadına; ayet ve hadislere aykırıdır.

Evvela, bütün ruhların hayatta olması, İslam inancına göre bir hakikattir ve inanılması zorunlu olan itikadî bir meseledir. Zira, “Cesetler ölür, ruhlar bâki kalır.” ifadesi baştan beri Müslümanların kabul ettiği bir kaziye-i mütearife haline gelmiştir.

Saniyen, Kur'an’da şehitlerin hayatta olduklarına dair ilahî beyanın kapalı bir tarafı yoktur.

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.” (Al-i İmran, 3/169-170)

mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

O halde Allah yolunda şehit olanların “ölü” olduklarını düşünmek doğru değildir. Çünkü ölü, hayatı sona eren, duyuları yok olan, bu nedenle hiçbir şeyi algılayamayan kimse demektir; oysa Allah yolunda öldürülenler böyle değillerdir; onlar görünürde ölmüş olsalar bile, Allah’ın kendilerine bahşettiği özel bir hayatla diridirler. Onların hissetme, lezzet ve zevk alma kabiliyetleri vardır; Allah katında onlara bol nimetler, geniş rızıklar sunulmakta ve mutlu bir hayat yaşamaktadırlar; fakat dünyadaki insanlar bunu fark edemezler. Çünkü şehitlerin hayatları mahiyet ve boyut bakımından dünyadakilerden farklıdır.(2)

Bu konuda, daha detaylı ve daha anlaşılır ifadelere yer veren Bediüzzaman Hazretlerinin yorumu şöyledir:

“Dördüncü Tabaka-i Hayat: Şüheda hayatıdır. Nass-ı Kur'anla şühedanın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır. Evet, şüheda, hayat-ı dünyevîlerini tarîk-ı hakta feda ettikleri için, Cenab-ı Hak kemal-i kereminden onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı Âlem-i Berzahta onlara ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar, yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar, kemal-i saadetle mütelezziz oluyorlar, ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar."

"Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir, fakat kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet, şühedanın lezzetine yetişmez. Nasıl ki iki adam bir rü'yada cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rüyada olduğunu bilir. Aldığı keyf ve lezzet pek noksandır. "Ben uyansam şu lezzet kaçacak." diye düşünür. Diğeri rüyada olduğunu bilmiyor. Hakikî lezzet ile hakikî saadete mazhar olur.”(3)

Hz. Peygamber (asm) Efendimiz bir münasebetle şöyle buyurmuştur:

“Kabrimi bayram yerine çevirmeyin. Bana salât ve selâm edin. Çünkü nerede olsanız salât ve selâmınız bana ulaşır.”(4)

“Günlerinizin en üstünü cuma günüdür. O gün bana çok salât ve selâm getirin. Çünkü sizin salât ve selâmlarınız bana sunulur.” diye buyuran Efendimize (asm)

“Ey Allah’ın Elçisi, sen ölüp de senden bir iz kalmadıktan sonra, salât ve selâmlarımız sana nasıl sunulur?” diye sordular. Peygamberimiz (asm) buyurdu ki:

“Allah, peygamberlerin cesetlerini çürütmeyi toprağa yasaklamıştır.”(5)

İbn Mesud’dan nakledildiğine göre Resulullah (asm) şöyle buyurdu:

“... hayatım sizin için hayırlıdır, siz (istediğiniz konuda benimle) konuşabiliyorsunuz ve size gereken cevaplar veriliyor. Ölümüm de sizin için hayırlıdır; çünkü amelleriniz bana arz edilir; güzel amellerinizden ötürü Allah’a hamd ederim, kötü amellerinizden dolayı da sizin için Allah’tan af dilerim.”

Hafız Heysemî, Bezzar’ın rivayet ettiği bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir.(6)

Hadiste diğer ifadeler bir yana “kötü amellerinizden dolayı da sizin için Allah’tan af dilerim” ifadesi, çok açık bir şekilde Hz. Peygamber (asm)’in vefatından sonra da tasarrufunun var olduğunu göstermektedir. Zaten peygamberlerin veya velilerin tasarrufları bir şefaat, bir dua ve benzeri yalvarışlardır.

Bu açıklamadan anlaşılıyor ki, hayatın mertebeleri vardır. Kabir aleminde bütün ölülerin ruhları baki ve hayattadır. Ancak şehitlerin hayatı diğerlerinden farklı bir boyutta bulunmaktadır. Şehitlik de bir velayet mertebesidir.

Şehitler kabirde / Berzah aleminde farklı bir hayatta oldukları gibi, peygamberlerin ve evliyanın da farklı bir hayata sahip olmaları gerekir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Kabir hayatı ayetler, hadisler ve icma ile haktır

Dipnotlar:

1) Ayrıntılı bilgi için bk. Sarıkaya, Mehmet Saffet, “Hanefi Zühd Geleneğinin Temsilcisi Olarak İmam Birgivî”, Balıkesirli Bir İslam Âlimi İmam Birgivî, Edit. Mehmet Bayyiğit vd., Balıkesir 2019, c. I, s. 341.
2) İbn Aşur, IV, 366.
3) Nursi, Mektubat, 6.
4) Ebû Davud, Menâsik 97.
5) Ebû Davud, Salât 201.
6) bk. Mecmau’z-zevaid, 9/24.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun