Kıyamet koptuktan sonra, imtihan edilmek için başka insanlar yaratılacak mı?

Tarih: 15.07.2006 - 18:06 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kıyamet koptuktan sonra yaratılan insanlar cennet veya cehenneme gideceklerdir.
- Bundan sonra yeniden dünya yaratılıp imtihan edilmek için başka insanlar yaratılacak mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Semavat ve arz altı devrede, safha safha yaratılmış. Ve sonunda şu gördüğümüz harikalar harikası kâinat çıkmış ortaya.

- İlk yaratılış 1. gün ve devir.
- Hz. Âdem’in yaratılışı 2. gün ve devir.
- Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselamın gönderilmesi 3. gün ve devir.
- Dünyanın kıyamet başlangıcındaki harabiyeti 4. gün ve devir.
- Bu imtihan dünyasının kıyamet ile bütün bütün kapanması 5. gün ve devir.
- Dünyanın kıyametinden haşir sabahına kadar geçen dönem ise 6. gün ve devir.

Demek ki altı gün kâinatın ilk doğuşundan ve yaratılışından, haşir sabahına kadar geçen zaman, devir ve dönemi içine almaktadır.

7. günü ise haşrin baharından sonsuza kadar gidecektir. Bu dünyadaki güzellikler ve nurani varlıklar cennet âlemine inkılab edecek; kötülükler, çirkinlikler, günahlar ve zulumatta cehennem âlemine inkılab edecek ve bu şekilde 7. gün olan haşir ebediyyen devam edecektir.

Şu anda yaşadığımız dünyadan başka dünyaların olduğu, orada da mükellef varlıkların yaşadığı hususunda ne âyetlerde ne de hadislerde bir bilgi yer almamaktadır.

Dünyadan başka sekiz ve son verilere göre dokuz gezegenin daha olduğu varittir, ama oralarda böyle bir varlık türünün yaşadığı hususunda ne dini ne de bilimsel bir doküman söz konusu değildir ve kıyametten sonrada bizden başka insanların tekrar böyle bir âleme gönderileceği belirtilmemiştir.

Bu arada şu gerçeği de gözden ırak tutmamak gerekir. Bu eski gezegen olan dünyamızda bu kadar canlı, ruh sahibi, akıl ve şuur sahibi varlıklar olduğu gibi, diğer gezegen ve yıldızlarda, gök cisimlerinde oraların hayat şartlarına göre, oranın yapısına ve konumuna göre ruhani varlıklar vardır. Bu meseleye Bediüzzaman Said Nursi şu açıklamayı getirir:

“Ecrâm-ı ulviye ve ecsâm-ı seyyare içinde küre-i arzın hakaret ve kesafetiyle beraber bu kadar hadsiz zîruhların, zîşuurların vatanı olması ve en hasis ve en müteaffin cüzleri dahi birer menba-ı hayat kesilmesi, birer mahşer-i huveynat olması, bizzarure ve bilbedâhe ve bi't-tarikı'l-evlâ ve bi'l-hadsi's-sâdık ve bi'l-yakîni'l-kat'î delâlet eder, şehadet eyler, ilân eder ki:"

“Şu nihayetsiz feza-yı âlem ve şu muhteşem semâvat, burçlarıyla, yıldızlarıyla, zîşuur, zîhayat, zîruhlarla doludur."

“Nardan, nurdan, ateşten, ışıktan, zulmetten, havadan, savttan, râyihadan, kelimattan, esirden ve hattâ elektrikten ve sair seyyâlât-ı lâtifeden halk olunan o zîhayat ve o zîruhlara ve o zîşuurlara, Şeriat-ı Garrâ-yı Muhammediye (Aleyhissalâtü Vesselâm), Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, "melâike ve cân ve ruhaniyattır" der, tesmiye eder.” (bk. Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, Birinci Maksat, Birinci Esas)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun