Bazıları, Hz. İbrahim'in kurban etmeye niyetlendiği oğlunun Hz. İshak olduğunu söylüyor... hangisi ne kadar doğrudur?

Tarih: 30.01.2007 - 18:32 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Rasûlulllah (s.a.s.) Efendimizin Hz. İsmail'in kurban edilmesi teşebbüsüne işâretle:

"Ben iki kurbanlığın oğluyum." [Hakim, el-Müstedrek, II, 604, 609; el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafa, 1/199 (Hadis No.606), Beyrut 1351]

buyurduğu nakledilmiştir. Peygamber Efendimiz Hz. İsmail'in soyundan geldiğine göre, kurban edilmek istenenin İsmail aleyhisselam olduğu anlaşılır.

İsmail Aleyhisselâm, yedi yaşına bastığı sıralarda, İbrahim Aleyhisselâm, Şam'daki evinde uyurken, rü'yasında, oğlu İsmail Aleyhisselâmı, kurban ettiğini görmüştü. Hemen Burak'a binip Mekke'ye geldi. Onu, annesinin yanında buldu. [1] İsmail Aleyhisselâma:

"Oğulcuğum! Bir ip ve büyük bir bıçak al. Sonra, şu vadiye gidelim de ev halkına odun toplayalım." dedi. Rabb'inin, kendisine emrettiği şeyden hiç bahsetmedi. [2]

Baba-Oğul Şı'b Vadisine doğru yöneldikleri zaman, şeytan, bir adam suretine girip, Allah'ın emrini yerine getirmekten vaz geçirmek için, İbrahim Aleyhisselâmın yolunu kesti:

"Ey ihtiyar! Nereye gidiyor ve ne yapmak istiyorsun?" diye sordu.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Şu vadiye gidip oradaki bir işimi görmek istiyorum!" dedi.

Şeytan:

"Sen, her halde, İsmail'i boğazlamak istiyorsun!?" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Sen, hiç bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?" diye sordu.

Şeytan:

"Evet, O baba, sensin!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Ben, çocuğumu, ne için boğazlayacak mışım?" diye sordu.[3]

Şeytan:

"Sen, bunu, Allâh'ın sana emrettiğini sanıyor ve söylüyorsun!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Eğer, Allah, bunu yapmamı bana emretti ise, Allah'a boyun eğip onun emrini yerine getirmeyi, uygun bulurum!" dedi.[4]

Şeytan:

"Vallahi, sanıyorum ki: Şeytan, rü'yanda, sana gelip şu oğlunu, boğazlamanı, emretmiştir. Sen, onu boğazlamağa gidiyorsun!" deyince, İbrahim Aleyhisselâm, onun, şeytan olduğunu anladı:

"Ey Allah düşmanı! Vallahi, ben, Allah'ın emrini, o vadide mutlaka yerine getireceğim!" dedi.

Şeytan, İbrahim Aleyhisselâmdan ümidini kesince, İbrahim Aleyhisselâmın arkdasında ip ve bıçak taşıyan İsmail Aleyhisselâmın önünü kesti. Ona:

"Ey çocuk! Baban, seni, nereye götürüyor biliyor musun?" diye sordu. İsmail Aleyhisselâm:

"Ev halkımıza, şu vadiden odun toplayacağız!" dedi. Şeytan:

"Vallahi, baban seni boğazlamak istiyor[5], boğazlamağa götürüyor!" dedi. [6]

İsmail Aleyhisselâm:

"O, beni ne için boğazlayacak? Sen, bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?!." [7]diye sordu.

Şeytan:

"İşte, o baba budur!" dedi. İsmail Aleyhisselâm:

"Babam, beni ne için boğazlayacakmış?" diye sordu. [8] Şeytan:

"Rabb'inin, bunu kendisine, emrettiğini sanıyor!" dedi. İsmail Aleyhisselâm:

"O, Rabb'inin, kendisine, emrettiği şeyi yapsın![9] Onun, her nerede olsa, Rabb'ine boyun eğmesi, Rabb'inin buyruğunu, yerine getirmesi, daha iyidir! [10] Ben de, emri dinler ve ona, boyun eğerim!" dedi.

Şeytan, İsmail Aleyhisselâmın da, kendisini dinlemekten kaçındığını görünce, hemen, onun annesine gitti. Hz. Hâcer, o sırada evinde bulunuyordu. [11] Ona:

"Ey İsmailin annesi! İbrahimin, İsmail'i nereye götürdüğünü biliyor musun?" diye sordu. Hz. Hâcer:

"Şu vadiden, bize odun toplamağa götürdü." dedi. Şeytan:

"O, İsmail'i, ancak boğazlamak için götürdü!" dedi. [12]

Hz . Hâcer:

"Bir babanın, çocuğunu, boğazlayabileceğini, nasıl düşünebiliyorsun?! [13] Hayır! Öyle değildir. O, oğluna karşı, çok şefkatlidir!" dedi. [14]

Şeytan:

"O, bunu, Allah'ın kendisine emrettiğini söylüyor ve sanıyor!" dedi. [15]

Hz. Hâcer:

"Eğer, Rabb'i, bunu emretti ise, Allah'ın emrine boyun eğmek gerekir! [16] Her nerede olsa, onun, Allah'a boyun eğmesi, Allah'ın buyruğunu yerine getirmesi, daha iyidir!" dedi. [17]

Şeytan, İbrahim Aleyhisselâma ve onun ev halkına bir şey yapamadığına kızgın bir halde, geri döndü. Hepsi de, Allâh'ın buyruğunu dinlemek ve ona boyun eğmekte birleştiler. [18] İbrahim Aleyhisselâm, Sebîr vadisinde, oğlu ile baş başa kalınca, ona:

"Oğulcuğum! Ben seni, rü'yamda boğazlıyorum gördüm!" diyerek kendisine emrolunanı, haber verdi.

İsmail Aleyhisselâm:

"Babacığım! Sana emrolunanı, yap! İnşâallâh, beni, sabredenlerden bulacaksın! [19] Allah'ın emrine boyun eğ! Her iyilik, Rabb'inin emrine boyun eğmektedir!" dedikten sonra, "Sen, bunu, anneme bildirdin mi?" diye sordu.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Hayır! Bildirmedim!" dedi.

İsmail Aleyhisselam:

"Bildirmediğine, iyi ettin." dedi. [20] Sonra da:

"Babacığım! boğazlamak istediğin zaman, beni iple sıkıca bağla ki benden, sana karşı bir şey isabet edip de, ecrim eksilmesin! Çünkü, ölüm, çok çetin ve zordur. Bıçağın, tenime dokunduğunu hissedince, çırpınmayacağımdan emîn değilim! Bıçağını, iyice bileyip keskinleştir ve boğazıma, hemen çalıver ki, beni çabuk öldürsün! Rahata, kavuştursun!"

"Hem, sen, beni boğazlamak için yatıracağın zaman, yüzükoyun yatır, alnı yere getir. Yanımın üzerine, yatırma. Çünkü, yüzüme bakınca, şefkata gelip de, benim hakkımda Allah'ın, sana emrettiği şeyi yerine getirmene engel olabileceğinden korkarım! Eğer, gömleğimi, anneme götürüp vermeyi uygun görürsen, öyle yap! Belki, bu, onun için bir teselli olur, gönlünü onunla eğler!" dedi.

İbrahim Aleyhisselâm:

"Oğulcağızım! Sen, bana, Allah'ın emr ettiği şey hakkında ne güzel yardımda bulundun!" dedi ve onu, istediği gibi, sımsıkı bağladı. Bıçağı, iyice biledi. Sonra, onu, yüzükoyun yatırdı! Yüzüne, bakmaktan sakındı.

İbrahim Aleyhisselâm, bıçağı, İsmail Aleyhisselâmın boğazına bastırınca[21], sanki bıçak, bakır bir levha ile karşılaştı! Büyük bıçağın ağzı, İsmail Aleyhisselamın boğazını kesmedi! İbrahim Aleyhisselâm, bileği taşıyla iki veya üç defa biledi. Fakat, her defasında da, kestirmeğe muvaffak olamadı. "Her halde, bu iş, Allah’tandır!" dedi.[22]

İbrahim Aleyhisselâmın elindeki bıçağın ağzı, tersine dönmüştü.[23] O sırada, Yüce Allah tarafından:

"Ey İbrahim! Rü'yana, sadâkat gösterdin! İşte, sana, oğlunun yerine boğazlayacağın kurbanlık! Boğazla onu!" buyruldu. [24] İbrahim Aleyhisselâm, doğrulup bakınca, Cebrail Aleyhisselâmın yanında, iri boynuzlu bir koçun[25] dikilip durduğunu gördü.

"Kalk yavrucuğum! Sana, bir Fidye indi!" dedi. Onu (koçu), orada, Mina'da kurban etti. [26]

Bunun bir teke olduğu rivayet edildiği gibi, iri boynuzlu, güzel bir koç olduğu da, rivayet edilir.[27]

İsmail Aleyhisselâma, Allah tarafından Fidye olarak gönderilip kurban edilen koçun iki boynuzu, Kabe'de, uzun zaman asılı durmuş ve Kabe'nin Abdullah b. Zübeyr ve Haccac zamanında yanması üzerine, o da, yanmıştır.

Rivayete göre: Koçun kuru başı, Kabe Oluğunun yanında asılı bulunuyordu.[28] Ebüttufeyl ile Şa'bî de, Kabe'de iki boynuzu gördüklerini söylemişlerdir.[29] Peygamberimiz Aleyhissalatü vesselâm da, Mekkenin fethinde, Kabe Anahtarcısı Osman b. Talha'yı çağırıp ona:

"Beytullâha girdiğimde, Beytullahda, iki koç boynuzu gördüm. Onların gizlemeni emr etmeyi unuttum. Onları, gizle ve görünmez et! Çünkü, Beytullah'da namaz kılanı, meşgul eden şeyin bulunması yaraşmaz." buyurmuştur. [30]

Bu boynuz, İbrahim Aleyhisselamın oğluna feda edilmiş olan koça aid olup Abdullah b. Zübeyr, Kâbeyi yeniden yaptırmak üzere yıktığı zaman, onu, Kâbenin duvarında bulmuştu. Kırmızı çamurla suvanmış bulunan bu boynuzlara eliyle dokununca, onlar, ufanmış gitmişlerdir.[31]

Hadîs'in Râvîlerinden Süfyan:

"Bu koç boynuzları, Beytullâh yanıncaya kadar, Beytullâh'ın içinde buluna geldi. Yangında, onlar da yandı." demiştir. [32]

Kurban Hâdisesinin Kur'ân-ı Kerimdeki Açıklaması:

Kurban edilme hâdisesi, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle açıklanır:

"İbrahim: 'Ey Rabb'im! Bana, bir oğul ihsan et!' diye dua etti. Biz de, ona, çok uysal bir oğul müjdesini verdik. Artık, o oğul, İbrahim'in yanında koşma çağına erince, babası: 'Oğulcağızım! Ben, seni, rü'yamda boğazlıyorum görüyorum! Bak, artık, ne düşünürsün!' dedi."

"Oğlu: 'Babacığım! Sana verilen emir ne ise, yap! İnşâallâh beni, sabredenlerden bulacaksın!' dedi."

"Vaktâ ki, böylece, ikisi de, Allah'ın emrine boyun eğdiler. İbrahim, onu, alnı üzere yıktı. Biz, ona: 'Ey İbrahim! Sen, rü'yana sadakat gösterdin. Şüphesiz ki, biz, iyi hareket edenleri, böyle mükâfatlandırırız!' diye seslendik."

"Gerçekten, bu, apaçık ve kesin bir imtihandı. Ona, büyük bir kurbanlık fidye verdik. Sonra gelenler arasında, ona, iyi bir nam bıraktık. Selâm olsun İbrahime! Biz, iyi hareket edenleri, işte, böyle mükâfatlandırırız. Gerçekten de, o, inanmış kullarımızdandı. Ona, salihlerden bir peygamber olmak üzere de, İshak'ı, müjdeledik. Hem ona, hem İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden, iyi hareket edeni de, nefsine apaçık zulüm edeni de, vardır. "[33]

Kurban Edilme Hâdisesinin Yahudilerce İshak Aleyhisselâma Mal Edilmek İstenilmesinin Sebebi:

Halîfe Ömer b. Abdul'aziz (vefatı: 101 Hicrî), Müslüman olan bir Yahudî bilginini, Şam'da huzuruna davet edip kendisine:

"İbrahim Aleyhisselâm'a, iki oğlundan, hangisini kurban etmesi emrolunmuş?" diye sormuştu. O da:

"İsmail'i! Vallahi, ey Mü'minler Emîri! Bunu, Yahudîler de, bilirler. Fakat, onlar, siz Arap cemâatini kıskanırlar: Babanız İsmail'in kurban edilmesi Hakkındaki İlâhi emre boyun eğişi ve sabr edişi faziletinin Allah tarafından anılışını çekemezler de, kurban emrinin, onun hakkında verilmediğini iddia ederler ve kendilerinin babaları İshak olduğu için, bu husustaki emrin, İshak hakkına verildiğini ileri sürerler." dedi.[34]

Ahd-i Atîk adıyla anılan ve Yahudilerle Hristiyanlarca mukaddes sayılan kitapta, her ne kadar, İbrahim Aleyhisselâmın, oğlu İsmail Aleyhisselâmı değil, İshak Aleyhisselâmı kurban etmek istediği kaydedilmekte ise de, Ahd-ı Atîk metinleri üzerinde durulunca, bunun, sonradan bu şekle sokulduğu anlaşılır.

Tekvin kitabının 16. Babının 15. ve 16. fıkralarında şöyle denir:

"Ve Hâcer'den Abram'a bir oğul olup Abram dahi kendine Hâcer'den doğan oğlana İsmail tesmiye eyledi. Ve Hâcer'den Abram'a, İsmail doğduğu vakit, Abram, seksen altı yaşında idi."

Tekvin kitabının 21. Babının 5. fıkrasında da:

"Ve İbrahim, oğlu İshak'ın doğduğunda yüz yaşında idi." denilmektedir.

Tekvin kitabının 22. Babının 2, 10,11,12,15 ve 16. fıkralarında ise,

"Ve Allah: 'Şimdi biricik oğlunu, yâni sevdiğin İshak'ı alıp Meriya diyarına git ve anı orada sana söyleyeceğim dağların birisi üzerinde onu yakılacak kurban olarak takdim eyle!' dedi. Bundan sonra İbrahim, oğlunu boğazlamak için, elini uzatıp bıçağı aldıkta, Rabbin Meleği: 'İbrahim! İbrahim!' diye semâdan ana nida eyledi. O dahi:

"Lebbeyk!" dedi. Melek dahi:

"Elini, çocuğa uzatma ve ana bir şey yapma. Zira, Biricik oğlunu benden diriğ etmediğinden, Allah'dan korkar idüğünü şimdi bildim!' dedi."

"Ve Rabb'in Meleği ikinci defa olarak semadan İbrahim'e nida idüp Rab buyurur ki: Zâtım içün yemin ettüm sen bu nesneyi işleyüp Biricik oğlunu benden diriğ etmediğün içün.." denilmektedir.

İbrahim Aleyhisselâmın, iki oğlundan ikincisi olan İshak Aleyhisselâmın, İsmail Aleyhisselâm'dan on dört yıl sonra doğmuş bulunduğu göz önünde tutulunca, İbrahim Aleyhisselâma verilen kurban emrindeki (biricik oğlunu) tâbirinin, ancak, İsmail Aleyhisselâm hakkında kullanılması doğru ve yerinde olur. Fakat, İsmail Aleyhisselâm mevcud iken, İshak Aleyhisselâm hakkında (biricik oğlunu) denilebileceği kabul edilemez. Esasen, 22. Babın 2. fıkrasının metninde de (biricik oğlunu) denildikten sonra (yâni sevdiğin İshak'ı) denilerek İshak isminin metne tefsir yolu ile katıldığı açıkça görülür.

Yine aynı fıkrada Kurban mahalli olarak Meriya sözü zikr edilmektedir. Peygamberimiz Aleyhisselâm:

"Mekke'nin bütün caddeleri, yolları ve Mina'nın her tarafı kurban kesme yeridir." [35],

buyurduğu gibi Umre kurbanı için de:

"İşte, burası, kesim yeri!" buyurarak Merve tepeciğini göstermiştir. [36]

Asmaî (122-213 Hicrî), der ki:

"Ebû Amr b.Alâ'dan (70-154), Kurbanlığın İsmâil mi, yoksa, İshak mı, olduğunu sordum. Bana:

'(Ey Asmaî! Senin aklın nerede?!) İshak, ne zaman Mekke'de bulundu ki?! Mekke'de bulunan, ancak, İsmail'di ve babası ile birlikte Beytullâh'ı yapan da, O, idi. Kurban kesim yeri de, Mekke'dedir.' dedi." [37]

Kaynaklar:

[1] Hâkim-Müstedrek c.2,s.555.
[2] Taberî-Tarih c.1,s.140, Sâlebî-Arais s.93-94, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.111.
[3] Taberî-Tarih c.1,s.140.
[4] Hâkim-Müstedrek c.2,s.555-556.
[5] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.94-95.
[6] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[7] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.95.
[8] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[9] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.95, Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[10] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[11] Taberî-Tarih c.1,8.141, Sâlebî-Arais s.95.
[12] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.94.
[13] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[14] Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.94.
[15] Taberî-tarih c 1 s 141, Sâlebî-Arais s.94, Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[16] Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.94.
[17] Hâkim-Müstedrek C.2.S.556.
[18] Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.95.
[19] Taberî-Tarih C.1.S.141.
[10] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[21] Taberî-Tarih c.1,s.141, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.349-350.
[22] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[23] Taberî-Tarih c.1,s.141.
[24] Taberî-Tarih C.1.S.141.
[25] Sâlebî-arais s.94, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.112.
[26] Hâkim-Müstedrek c.2,s.555-556.
[27] Taberî-Tarihc.1,s.141, Tefsir c.23,s.87, Salebî-Arais s.94, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s. 112-113, Ebülfida-Elbidaye ven-nihaye c.1,s.157.
[28] Taberî-Tarihc.1,s.142, Sâlebî-Arais s.94, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.35O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.158
[29] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.110.
[30 Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.223-224, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.68.
[31 Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.224.
[32] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.68.
[33] Saffâl: 100-113.
[34] 356) Taberî-Tarih c.1,s.138-139, Tefsir c.23,s.84-85, Sâlebî-Arais s.92, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.16O.
[35] Mâlik-Muvatta' c.1,s.393, Vâkıdî-Megazîc.3,s.1108, Ebû Dâvud-Sünen c.2,s.194, ibn.Mâce-Sünen c.2,s.1O13.
[36] Mâlik-Muvatta d.s.393.
[37]Zemahşeıî-keşşaf c.3,s.35O, Fahrurrazi-Tefsir c.26, s.153. Nesefî-Medârik C.4.S.26. Kurtubî-Tefsir c 15.s.100.

(M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: I/191-193).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun