Peygamberimize (asm) salavat okumanın hükmü nedir ve şekli nasıl olmalıdır?

Tarih: 08.02.2007 - 22:05 | Güncelleme:

Soru Detayı
Dinleyicisi olduğumuz bir kişi, Aziz Peygamberimizin (asm) adını söyleyip hemen ardından O'na (asm) selam ederse, biz dinleyicilerin de O'na (asm) selam etmesi gerekir mi?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ahzab suresi 56. ayette Rabbimiz Efendimiz (asm)'e salavat getirmeyi emretmektedir:

"Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na tam bir teslimiyetle salat ve selam edin!.."

Bu ayetin emri gereği olarak ömürde bir defa salavat getirmek farz, sonraları her ilk duyuşta vacip, aynı yerde tekrarlanmalarda ise sünnet olduğu ifade edilmiştir. Anlaşılan odur ki, getirilen salatü selamdan hem Rabbimiz, hem de melekleri razı olmakta, ayrıca melekler salavat getirenlere de dua etmekteler.

Bu konuda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Ömürde bir defa söylenmesinin farz olduğu konusunda ittifak vardır. Ancak bundan ömürde bir defa söyledikten sonra, her ilk duyuşta vacip diyenler olduğu gibi sünnet diyenler de vardır.

Buna göre bir mecliste hatip salavat getirmişse dinleyiciler getirmese günah işlemiş olurlar denilmez.

Hutbe esnasında hatibin haddinden fazla salât-u selâm okumaması ve bilhassa hutbe dinleyen cemaatın salât-u selâm getirmeyip susması tercih edilmiştir. Çünkü Peygamberimiz (asm) bir hadis-i şerifinde,

"İmam hutbe okurken (yanındaki arkadaşına) "sus" dedin mi, boş konuşmuş (cumanın sevabını kaçırmış) olursun." (Buhârî, Cuma 36) buyurdu.

Demek oluyor ki, hutbede imam bulunurken aşağıdan cemaat hiç bir şey okumayacak, salât-u selâm dahi getirmeyecek, namazdaymış gibi bir hal alacaktır. (Büyük Dua Kitabı, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî, s.432, Bahar Yayınları)

Bilindiği üzere Efendimiz (asm) Hazretlerinin adı anıldığında duyan her Müslüman’ın salavat getirmesi ihmal edilmez bir görevi, unutulmaz bir vefa borcudur.

O kadar ki, O’nun (asm) irşadıyla var oluş hikmetini anlayan her Müslüman’ın üzerine bu salavatın ömründe bir keresi farz, sonrakileri vacip, tekrarlarda ise sünnet olduğu bildirilmiş, salavatın terki ise şefaatten mahrumiyete sebeptir, denmiştir.

İyilik gördüğü kimselere iyilik etme minnettarlığı duyan, hatta bir kahvenin kırk yıl hatırını sayan insanlar, ebedi hayatını kurtarmaya vesile olan Resulüllah (asm)’a da elbette minnettarlık duyacak, adını duyunca büyük bir hürmet ve sevgiyle salavat getirecek, böylece gösterdiği bu bağlılıkla da şefaatine nail olacaktır.

Hadis kitaplarında görüyoruz ki, Efendimizin (asm) cennetteki makamının yükselmesine sebep olan salavatı okuyan insana melekler, “Allah da senin makamını yükseltsin!” diye dua etmekte, öteki melekler de bu duaya amin demekteler. Salavat getiremeyene ise, “Allah da senin makamını yükseltmesin!” diye tepki göstermekte, öteki melekler de bu tepkiye amin diyerek iştirak etmekteler.

Demek ki, Efendimizin (asm) adını duyunca salavat getirenler meleklerin hayır duasını alır, getirmeyenler ise bedduasına maruz kalırlar. Ayrıca, Peygamberimiz (asm) de, adını duyduğu halde salavat getirmeyen vefasız ümmetine kırılmakta, bunu da “Burnu sürtülsün!” sitemiyle dile getirmektedir.

Salavatın çeşidi sayılamayacak kadar çoktur. Bunların en meşhurları da namazlarda tahiyyattan sonra okuduğumuz, “Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed” ile “Sallallahü aleyhi vesellem” salavatlarıdır.

Manaları şöyle özetlenebilir:

– Rabbimizin rahmeti, meleklerinin istiğfarı ve bizim de selamımız Efendimiz Hazreti Muhammed ve ailesi üzerine olsun.

Bu gibi salavatlar Efendimize (asm) has bir dua olduğundan O’na mahsus duayı Rabbimiz reddetmez. Bu niyetle bizler de özel dualarımıza redde uğramayan salavatla başlar, salavatla bitirirsek iki makbul dua arasına aldığımız duamızın kabul olacağını ümit ederiz.

Okuma ve yazmalarda ise Efendimizin (asm) adı geçince açıkça:

"Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed” yahut da “Sallallahü aleyhi ve sellem” demek en güzeli olduğu gibi, yazanların salavatın baş harfleriyle (asm) yahut da (sas) şeklinde işaretlemeleri de salavatı hatırlatmak demektir. Ancak yazıda bu gibi salavat getirme işaretleri çoğalınca okuyanlar bazen zorlanmakta ve maksadının aksine, hürmet için konan işaretler bazen hürmet zedelenmesine de sebep olmaktadır. Böyle bir hürmet eksilmesine sebep olmaktansa işaretleri azaltıp okuyanın irfanına bırakmakta isabet olsa gerektir.

Efendimize (asm) getirilen salavat, günahının affına sebep denemez. Çünkü O’nun böyle bir durumu söz konusu değildir. Makamının yükselmesine vesiledir. O yüzden Efendimizin makamını kimse tahmin ve tespit edememektedir. Çünkü her saniye, iyiliğine sebep olduğu ümmetinden nehirler gibi salavat duaları akmakta, böylece yükselmenin hiç durmayıp kıyamete kadar da devam edeceği anlaşılmaktadır.

Tarihi bir saygı örneği:

Sultan Mahmud Gaznevi, Muhammed adındaki hizmetçisine her defasında çok sevdiği bu Muhammed adıyla hitap ettiği halde bir defa da babasının ismiyle hitap eder. Buna üzülen hizmetçi, neden çok sevdiği güzel ismiyle değil de babasının ismiyle çağırdığını sorunca Sultan’dan şu cevabı alır:

"Ben her defa abdestli bulunuyor, o yüce ismi abdestle söylüyordum. Bu defa abdestim yok! O mübarek ismi abdestsiz ağzıma almaktan utandım!"

Mübarek ismi duyduğu halde gönlü kıpırdamayan salavat tembellerine ithaf olunur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun