Kıyamet kopmadan önce ölen (ve kabir azabı görmeyen ve ruhları serbest olan) insanların ruhları nerededir ve ne yapıyorlar? Hesap kıyamet gününde sorulacağından şimdi ölen insanlar cennet ya da cehenneme gitmiyorlar...

Tarih: 11.02.2007 - 16:13 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ölüm, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Şehadet aleminden "berzah alemi"ne bir hicrettir. Ruh, Azrail Aleyhisselam vasıtasıyla "berzah alemi"ne götürülür. Göreceğimiz ilk melek Azrail (as)'dir. En kıymetli cevherimiz olan ruhumuzu gönül rahatlığıyla teslim edebileceğimiz güvenilir bir emanetçidir o.

Ölüm anında, ruh, beden hapsinden kurtulur; fakat bütün bütün çıplak kalmaz. Çünkü, "misali bir cesetle" başka bir tabirle "latif bir gılaf" ile kuşatılmıştır.

Dünyada kaldığı sürece bedene bağlı olan ruh, ölüm sebebiyle bir derece serbest kalır. Bedendeyken görmek için göze, işitmek için kulağa, düşünmek için beyne muhtaçken, artık bu aletlerin varlığına gerek duymadan görür, işitir, düşünür ve bilir. Rüyada olduğu gibi…

Berzah, "geçit" demektir ve berzah alemi, dünya ile ahiret arasında bulunan bir "bekleme salonu"dur. Ruhlar, orada kıyameti ve dirilişi beklerler. "münker ve nekir taifesinden" olan sorgu melekleriyle karşılaşma, ilk mahkeme, ilk ceza ve ilk mükafat burada gerçekleşir.

Berzah, başka bir tabirle kabir hayatı, hadisin ifadesiyle, "ya cennet bahçelerinden bir bahçe" veya "cehennem çukurlarından bir çukurdur."

Ancak, burada azabın veya lezzetin muhatabı, cisimden mahrum kalan ruhtur. Kabir hayatından sonra, "mahşer"de, yeniden yaratılan bedenine döner, dünyada yaptıkları için o "büyük mahkeme"de hesap verir. Sonrası, ebedi cennet veya cehennem!..

Haşir... Bütün bedenlerin yeniden yapılanması ve canlanması... Ruhların bir anda bedenlere dönüşü... Büyük olay! Dar akıl kabulde zorlanıyor. Kabirde kemikleri çürüyen ve etleri toprak olan bir insanın yeniden, dirilebileceğine akıl erdiremeyenler var. Bunlar, yanlış bir kıyasın kurbanı oluyorlar.

Nasıl mı?

Bedeni yaratma ve insanı diriltme fiillerini kendileri üstlenerek... Hayalen, bildikleri bütün yolları deniyor, bir insan yaratmaya çalışıyorlar. Mümkün olmuyor. Gölgeden farkı olmayan azıcık ilim, irade ve kudretleriyle meseleyi halledemeyince, "ben yapamıyorum, şu halde başkası da yapamaz" hükmünü veriyorlar. Muhakeme ederken kendilerini ölçü kabul ediyorlar. Şüphesiz, bu bir vehimdir ve insanı aldatır.

Nitekim, asırlar önce bazı münkirler, Peygamber Efendimizin (asm) yanına gelmiş, "ölmüş, çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diye sormuşlardı. Bu meydan okumaya karşı ayet indi: "Onları önceden kim yarattıysa o diriltecek. O, her türlü yaratmayı bilendir." Bu kesin cevaptan sonra, söyleyecek söz bulamamışlardı.

Bunların hali, kendileri beceremediği için aya gitme haberini inkar eden cahillerin haline benziyor. Bir zamanlar, ilim ve teknikten mahrum bazı kimselerin, "Ben yapamıyorum, başkası da yapamaz." mantığıyla ay seyahatini reddettiklerini görmüştük. Onlar da, hayallerinde, bildikleri bütün usulleri deniyor, yine de bir yol bulamadıkları için, açık bir gerçeği kabule yanaşmıyorlardı.

Akıl, malumatının mahkumudur ve zamanın esiridir. Böyle olmasa, dün söylenince yalanlanan bir olay, bugün sıradan bir hakikat haline gelir miydi? Acaba, üç asır önceki insanlara, "bir kutu içinde bütün dünyayı seyredeceksin" deseydik, ne der, ne düşünürlerdi? Herhalde inkar edenler olacak ve zaman da onları haksız çıkaracaktı. Yanlış anlaşılmasın, biz, her söylenene hemen inanalım demiyoruz, ancak, sınırlı aklın yeterli ölçü olamayacağını hatırlatmaya çalışıyoruz. Vahiy nurudur ki, akla ışık verir ve yol gösterir, o da hakikatı anlar.

Bakmayı bilen göz, görür. Düşünmenin yollarını bulan akıl, anlar. Evet, insaflı bir akıl, yeryüzündeki harika sanat eserlerine bakar ve anlar ki: Allah, sonsuz ilim, irade ve kudret sahibidir.

İşte bahar! Zamanı geldi mi kış, soğuğunu, karını, fırtınasını toplar, gider. Toprak, tatlı bir esneyişle uyanır, gevşer, çözülür. Kupkuru ağaçlara su ile birlikte hayat da yürür. Tohumlar açılır, yumurtalar çatlar, dış dünyaya canlılar doğar. Her canlı, kendine has "suret libasını" giyer.

Bahar! Sümbüllerin tebessümü, menekşelerin neşesi, rüya gibi kelebeklerin uçuşu, çiçeklenmiş badem ağaçlarında kuşların cıvıldayışı. Kışın soğuk nefesiyle ölen, silinen, kuruyan canlıların "öldükten sonra diriliş" sırrını yaşayışı. "öldüren ve dirilten" bir görünmez kudretin, görünen mucizeleri.

Sonbaharda kıyameti kopan bir alemin, kış kabristanında bekledikten sonra bahar sabahında yeniden dirilişi. Ölümden sonraki hayatın ve mahşerin göze görünen misali.

Allah, bize her baharda sonsuz ilim, irade ve kudretini bir kere daha gösteriyor. Ölüleri dirilteceğini, ahireti getireceğini ispat ediyor. Ve her akıl sahibine şu kanaati veriyor: Alemi yoktan var eden ve insanı modelsiz yaratan Allah, elbette ölüleri diriltebilir, yeni bir dünya yaratabilir.

Bir defa yaratan, bir daha niçin yaratamasın!

İlave bilgi için tıklayınız:

İnsan öldükden sonra ruhu nereye gidiyor? Mezarlıkdan geçerken selam vermek, ruhların orada olduğuna mı işarettir? Öldükten sonra ruhların durumunu anlatır mısınız?..

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun