Hz. Mehdi ile ilgili hadisler açıklar mısınız?

Hz. Mehdi ile ilgili hadisler açıklar mısınız?
Tarih: 13.02.2007 - 19:36 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"Mehdî" sözlükte, "kendisine rehberlik edilen" demektir. Bütün istikâmetler Allah'dan geldiği için, bu kelime, kendisine Allah tarafından yol gösterilen, yani hususî ve şahsî bir şekilde Allah'ın hidâyetine nail olan mânâsını almıştır.

Terim olarak mehdî, Hz. Peygamber (s.a)'in kıyamete yakın bir zamanda geleceğin haber verdiği sâlih kuldur. Şüphesiz burada kastedilen, Şiilerin "Mehdî-Î Muntazar = Beklenen Mehdi" dedikleri On İki İmam'ın sonuncusu olan Mehdî değildir. Fakat, Mehdi'nin Hz. Fatıma'nın torunlarından olacağına dair hadis vardır. Ancak onun Hz. Hasan'ın mı yoksa Hz. Hüseyin'in mi torunlarından olacağı ihtilaflıdır. İlerideki bir hadiste geleceği üzere Mehdinin adı Peygamberimizin (s.a) adından, babasının adı da Peygamberimizin (s.a) babasının adından olacaktır. Yani adı Muhammed, babasının adı da Abdullah olacaktır. "Mehdî ise onun ismi değil lâkabıdır. Mehdi'nin çıkması kıyametin alâmetlerindendir. O, dini kuvvetlendirecek, yer yüzünde adaleti yayacak ve tüm Müslümanlar kendisine uyacaklardır. Mehdî'den sonra Hz. İsa (as) inecek ve Deccâl'ı öldürecektir. Bir rivayete gö­re ise, Mehdî ile Hz. İsa birlikte inecekler ve Deccâl'ı birlikte öldüreceklerdir. Hz. İsa (as), namazında Mehdiye uyacaktır.

Mehdî'nin zuhurunu haber veren hadîsi, Ebû Davûd, Tirmizî, Ibn Mace, Bezzâr, Hâkim, Taberanî, Ebû Râbî, rîvâyet etmişlerdir.

Bu zatlar, hadisi sahabeden kalabalık bir gruba isnâd etmişlerdir. Bu sahabeler şunlardır. Ali, İbn Abbas, Tâlha, İbn Ömer, Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Hureyre, Enes b. Malik, Ebû, Saîd el Hudrî, Ümmü Habîbe, Ümmü Seleme, Sevbân, Kürel b. İyas, Ali el Hilâl Abdullah b. Haris b. Cezaî (r.a)'dır. Anılan bu zatların hadislerinin kimi sahih, kimi hasen, kimi de zayıftır. Bununla birlikte Mehdî konusunda, uydurulmuş hadis de vardır. Avnü'I Ma'bûd'da Muhammed b. Münkedîr'den onun da Câbir'den merfûan rivayet ettiği söylenen "Mehdî'yi yalanlayan kafir olur." mânâsına gelen ve hadis denilen sözün uydurma olduğu ifade edilmektedir.

Mehdî'nin varlığını kabul etmeyenlerin Rasûlullah (asm)'den merfû olarak rivayet edilen "Meryem'in oğlu İsa'dan başka Mehdî yoktur." mânâsındaki hadise dayandıkları söylenmektedir. Ancak Beyhakî ve Hâkim bu hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdir. Buna sebep hadisin isnadındaki Ebân b. Salih'tir. O metrükü'l-hâdis birisidir.[1]

Câbir b. Semure (r.a) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a)'i, şöyle buyururken işittim:

"Size etrafında (tüm) ümmetin toplanacağı on iki halife gelinceye kadar, bu din ayakta kalmaya devam edecektir."

(Bu arada) Rasûlullah (s.a)'den bir söz duydum ama anlamadım, ba­bama: "Rasûlullah ne diyor?" dedim. "Hepsi Kureyş'den" (buyurdu) dedi.[2]

Cabir b. Sebûre (r.a) şöyle demiştir. Rasûlullah (s.a)'i şunları söylerken işittim:

"On iki halife (gelince)ye kadar bu din aziz olarak devam edecektir."

Bunun üzerine insanlar, tekbir getirdiler, feryad ettiler. Sonra Rasûlullah sessizce bir şey söyledi, Babama: "Babacığım, Rasûlullah ne dedi?" dedim;

 "Hepsi Kureyş'ten (buyurdu)" dedi.[3]

Esveb. Saîd el Hemedânî, Cabir b. Semûre (r.a)'den bu (önceki) hadisi rivayet etti ve şunu ilâve etti:

Rasûlullah evine dönünce, Kureyşliler ona gelip "Sonra ne olacak?'' dediler. "Fitne ve iç savaş" buyurdu.[4]

Açıklama:

Bu babda geçen üç rivayet, aynı hadisin üç ayrı rivâyetidir. Gerek senetlerindeki, gerekse metinler­deki bazı farklılıklardan dolayı, musannif bu rivayetleri ayrı ayrı hadisler halinde vermiştir. Aynı hadisin rivayetleri olduğu için hepsinin izahını birlikte yapmayı uygun bulduk.

Efendimiz, ilk rivayette on iki halife gelinceye kadar bu dinin ayakta olmaya devam edeceğini söylemiştir.

İkinci Rivayette ise, bu mânâ "Aziz olmaya devam eder" şeklinde ifâde edilmiştir. Müslim'in bir rivayeti de "İnsanların işi, kendilerine on iki zat hükmettiği müddetçe yürümekte devam edecektir." şeklindedir.[5]

Dinin ayakta durmasından maksat, tahrif edilmeden esaslarının muhafazası, insanlara hakim olması, uygulanmasıdır. Aliyyü'l Kârî'de "Dinin aziz olması"nı aşağı yukarı aynı kelimelerle izah etmiştir.

Metindeki "On iki hâlife gelinceye kadar" cümlesi, Sahîh-i Müslim'in rivayetinde "On iki hâlife hükmettiği müddetçe" şeklindedir. Zaten bu rivayette murad edilen mânâ da aynıdır. Hadisin devamında Müslümanların bu on iki halife etrafında toplanacakları beyan buyurulmaktadır. Rasûlullah'ın kasdettiği bu on iki halife kimlerdir? Bu konu ulemâ arasında hayli tartışılmıştır.

Bazı muhakkik alimler bu on iki halifeden dördünün Hülefa-i Raşidîn olarak tanınan, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, ve Hz. Ali (Allah hepsinden razı olsun) olduğunu, kalan sekizinin de kıyamete kadar geleceğini söylemişlerdir. Bir görüşe göre bu halifelerin hepsi aynı anda bulunacak, insanlar onların etrafına dağılacaktır.

Türbeştî, buradaki halifelerden muradın âdil olan hâlifeler olup, gerçekte halife ismine onların müstehak olduklarını söyler.

Bu hadisle ilgili olarak, Avnü'l Ma'bûd Müellifi, İmam Nevevî, Veliyyullah Dehlevî ve Hafûziddîn b. Kesîr'den çok kıymetli görüşler nakletmiştir. Bu görüşleri özet olarak nakletmek istiyoruz.

İmam Nevevî, Kadî'den naklen şöyle demektedir. "Burada iki soru yöneltilebilir. Bunlardan birisi şudur: Başka bir hadisde Peygamber (s.a) kendisinden sonra halifeliğin otuz üç sene olup, daha sonrasının saltanat olacağını haber vermiştir. Bu hadiste ise, on iki halife söz konusu edilmektedir. Bu iki hadis arasında bir çelişki vardır. Çünkü otuz üç sene içerisinde dört Râşit hâlifenin ve Hz. Hasan'in hilâfeti geçmiştir.

Bu soruya şu cevâb verilir. Rasûlullah'dan sonra otuz üç sene sürecek olan halifelikten murad, Nübüvetin halifeliğidir. Nitekim bazı rivayetlerde bu, "Benden sonra Nübüvet halifeliği" şeklinde varîd olmuştur. On iki halife de ise bu şart aranmaz dolayısıyla bu açıdan hadisler arasında bir zıtlık yoktur.

İkinci soru da şudur; Müslümanların başına on ikiden fazla halife geç­miştir. Bu, hadise zıt düşmez mi?

Bunun cevabı da şudur: Bu, bâtıl bir itirazdır. Çünkü Rasûlullah (s.a) sadece "On iki gelecek" dememiş. "On iki halife gelmedikçe", demiştir.

Dolayısıyla daha fazla halifenin gelmesi bu mânâya zarar vermez."

Şâh Veliyûllah'ın söyledikleri de özetle şöyledir. "Bu din, Allah (c.c), hepsi Kureyş'ten olmak üzere, on iki tane halife gönderilinceye kadar üstün olmaya devam edecektir." Hadisi müşkîl görülmüştür. Bu işkâle sebep de, hadisin on iki imam inancına sahip olan İsnâ aşeriyye mezhebinin görüşünü destekler mahiyette görülmesidir.

Gerçek şudur: Kur'an-ı Kerim'de olduğu gibi Rasûlullah'ın hadisleri de biribirlerini izah ederler. Abdullah îbh Mes'ûd'un rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz,

"İslam'ın değirmeni otuz beş veya otuz altı sene dönecektir. Eğer helak olurlarsa, onların yolu helak olanların yoludur. Eğer onların dini (düzgün olarak) kalırsa geçen kısımdan itibaren yetmiş sene kalır."

buyuruyor. Bu hadisin mânâsını anlamakta hayli hatalara düşülmüştür. Bizim anladığımız şudur:

Bu müddetin başlangıcı, Hicrî İkinci yıldaki cihâddan itibarendir. Hadisdeki "eğer helak olurlarsa" cümlesinden maksat, şek veya şüphe için değil, o zaman büyük hadiselerin çıkacağını beyandır. Açık alâmetlere bakıldığında görülüyor ki, İslâmiyet'in kuvveti zayıflamış, cihâd kesilmiştir. Sonra, Cenab-ı Allah, hilâfeti yoluna koyacak kişiler gönderecek ve bu intizam yetmiş yıl kadar devam edecektir. Gerçekten de Rasûlullah'ın haber verdiği şeyler olmuştur. Cihâd'ın başlanıcından otuz beş sene geçince Hz. Osman katledilmiş, Müslümanlar parçalanmıştır. 36. yılında Cemel Vak'asi meydana gelmiş, Müslümanlar kâfirlerle cihadı bırakıp birbirleri ile uğraşmışlardır. İslâmiyet zayıflamıştır. Ama Cenab-ı Allah, hilâfeti tekrar düzene koymuş ve tekrar cihadlar başlamıştır, bu hâl Abbasilere kadar devam etmiştir. Abbasiler döneminde de Allah Müslümanlara kuvvet vermiş, cihadlar devam etmiş bu durum da Moğol istilâsına kadar sürmüştür.

Hadisin İsna Aşerriyye'cilerin "on iki imam görüşü"nü teyid ettiğini söylemeye hiç imkân yoktur. Çünkü:

1. Hadiste anılan, on iki imam değil, hâlifedir. Halbuki Şiilerin kabul ettikleri on iki imamdan büyük çoğunluğu, halife olmamıştır. Bunu İsna Aşeriyye de kabul eder.

2. Hadiste bu hâlifelerin Kureyş'e nisbet edilmeleri onların hepsinin Ben-i Hâşîm'den olmadıklarını gösterir. Çünkü bir cemaatin hepsi bir batına mensup iseler, o batınla anılırlar, ama çeşitli batınlardan iseler o batınların mensup olduğu kabileye nisbet edilirler. Ben-i Hâşim batın, Kureyş kabiledir.

3. On iki imama inananlar, dinin onlarla güç kazanacağını söylemiyorlar. Aksine, Rasûlullah'ın vefatından sonra dinin gizlendiğini İmamların takiyye prensibine göre hareket ettiklerini Hz. Ali'nin bile kendi mezhep ve görüşünü açığa vuramadığını söylerler.

Hadislerde, Râvî, Hz. Peygamberin, alçak sesle bir şeyler söylediğini, ama kendisinin anlayamadığını, babasına sorunca, Efendimizin "Onların hepsi Kureyş'tendir" buyurduğunu anladığını söylemektedir. Yukarıda Veliyullah Dehvelî'den de naklettiğimiz gibi bu, gelecek on iki halifenin Kureyş'ten olacağının açık delilidir.

Üçüncü rivayette, Hz. Peygamber (s.a) kendisine gelen Kureyşliler'in sorusu olarak bu on iki halifeden sonra kavga ve kargaşaların çıkacağını haber vermiştir.[6]

Bize Müsedded haber verdi, Onlara Ömer b. Abîd haber ver­miş.[7] Bize Ebû Bekir, yani İbn-i Ayaş haber verdi. (H), bize Müsedded haber verdi, bize Sûfyân'dan Yahya haber verdi (H). Bize Ahmed b. İb­rahim haber verdi. Bize Ubeyduilah b. Musa haber verdi. Bize Zaide haber verdi. (H) Bize Ahmed b. İbrahim haber verdi, bana Ubeydullah b.Mûsa Fıtri'dan haber verdi, dedi. (Rivâyetlerdeki) mânâ ay­nıdır. Bunların hepsi Asım'dan, Asım, Zir'den o da Abdullah (b.Mes'ûd) (r.a) vasıtasıyla Rasûlullah (s.a)'den rivayet etmiştir;

Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:

"Dünyada sadece bir gün kalsa, -Zaîde, hadisinde şöyle dedi - Allah o günü uzatır da - sonra bütün râvîler ittifak ettiler.[8] -O günde Benden veya Ehl-i beytimden, adı adıma, babasının adı da babamın adına uyan bir adam gönderir."

Fitr hadisinde şu ilâve vardır: O şahıs dünyayı, zulümle dolduğu gibi, adaletle dolduracaktır." Süfyân hadisinde şöyle dedi.

"Araplara, adı adıma uyan Ehl-i beytimden biri hakim olmadıkça dünya son bulmayacak, - Veya gitmeyecektir -"[9]

Ebû Davûd der ki, Ömer ve Ebu Bekr'in (rivayetleri) Süfyân'm (rivayetinin) aynıdır, (yani son ilâve, bunların rivayetinde de vardır.[10]

Açıklama:

Tirmizî, hadis-î şerif için "Hasen Sahîh" demiştir. Dipnotta da işaret edildiği gibi bu hadis, müsannıfa beş ayrı isnâdla gelmiştir. Bu isnâdlardaki rivayetler mânâ itibariyle aynı olmakla birlikte, lâfız olarak aralarına bazı küçük farklar vardır. Metinde bu farklar gösterilmiş, tercümeye de aynen aktarılmıştır. Ancak bu okuyucu için, hadisin mânâsını anlatmakta, bir güçlük doğurmaktadır. Onun için, hadiste ifâde edilen mânâyı tekrar atkarmak istiyoruz.

Efendimizin beyânına göre, dünyanın ömründen sadece bir gün bile kalsa Cenab-ı Allah, o günü uzatacak ve Rasûlullah'in ehl-i beytinden Abdullah oğlu Muhammed isminde bir zat gönederecektir. Bu zat tüm Araplara hakim olacak ve daha önce zulümle dolan dünyayı adaletle dolduracaktır.

Ulemanın beyanına göre, Rasûlullah'ın geleceğini haber verdiği bu zat Mehdî'dir. Mehdî'nin, Rasûlullah'ın Ehl-i beytinden olduğu, hadisle sabit olmakla beraber, oun Hz. Hasan'ın mı yoksa Hz. Hüseyin'in mi soyundan geleceği konusunda bir nâss yoktur. Bu yüzden ulema bu hususta ihtilâf etmiştir. Aliyyü'l Kârî Mirkat'da, iki nesebin birlikte bulunmasına bir engel olmayacağını, zahire göre Mehdî'nin baba tarafından Hz. Hasan, Anne tarafından Hz. Hüseyin'e mensup olacağını söyler. Bunu söylerken de Hz. İbrahim'in oğulları İsmail ve İshak (s.s)'a kıyas yapar. İsrailoğullarının bütün peygamberleri Hz. İshak'ın soyundan geldiği halde bizim Peygamberimiz (s.a), Hz. İsmail'in soyundan gelmiş ve öbürlerinin tümü makamına kâîm olmuştur. Aynı şekilde imamların çoğu ve ümmetim büyükleri, Hz. Hüseyin'in soyundan gelmiştir. İşte buna karşılık beklenen Mehdî'nin de Hz. Hasan'ın soyundan gelmesi muvafıktır. İşte evliyanın sonuncusu olacak olan bu zat, diğer büyük zevatın yerine kaîm olacaktır.

Efendimiz'in bildirdiğine göre, Mehdî geldiğinde yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Kimi alimler bundan maksadın tüm dünya, kimi alimler Arap ülkeleri ve ona tâbi yerler olduğunu söylerler.

Süfyân'ın rivayetine göre, Mehdî tüm Araplara malik olacaktır. Alimler "Araplar"ın galibe nazaran zikredildiğini, onun sadece Araplara değil tüm kavimlere mâlik olacağını söylerler. Rasülullah'ın sadece Arapları anması, o zaman Müslümanların araplardan oluşması, ya da diğer halklar müslüman olunca, ilk müslüman olan Araplarla tek millet gibi olmalarıdır. Şüphesiz, doğrusunu Allah bilir.[11]

Ali (b. Ebî Talib) (r.a)'dan; Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurdu­ğu rivayet edilmiştir:

"Dünyanın ömründen sadece birgün kalsa bile, Allah (c.c) benim Ehl-i beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, Adaletle dolduracaktır."[12]

Açıklama:

Bu hadisin senedi sağlamdır. İsnâddaki Fıtr b. Hânife’yi Ahmet b. Hanbel, Yahya b. Saîd el-Kettân, Yahya b. Maîn, Nesaî, î, İbn Sa'ad ve Sâcî sika kabul etmişlerdir.
Bu hadis, yukarıda geçen hadisle aynı mânâdadır. Rasûlullah'ın söz konusu ettiği şahıs Mehdî'dir. Yukarıda gerekli malumat verilmiştir.[13]

Ümmü seleme (r.a) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a)'i şöyle buyururken işittim:

"Mehdî[14] benim ailemden, Fatima'nın oğullarındandır."

Abdullah b. Cafer şöyle demiştir: Ebûl Melhyi, Ali b. Nüfeyl'i överken ve onun iyiliğini söylerken dinledim.[15]

Açıklama:

Hadisin İbn Mâce'deki rivâyetinde "benim ailemden" cümlesi mevcut değildir. "Benim ailem" diye tercüme ettiğimiz (...) kelimesi birkaç mânâya gelmektedir. Hattabî, bu kelime ile ilgili olarak şu mânâlara işâret etmektedir.

a) Kişinin, kendi sulbünden gelen oğlu,
b) Kişinin akrabaları,
c) Kişinin amcaoğullan Hz. Ebu Bekir Sakîfe gününde, "Biz, Rasûlullah'ın amca oğullarıyız" demiştir.

İbnü'l Esîr, En-Nihâye adındaki eserinde bu kelimeyi şöyle izah etmiş­tir: Kişinin en yakın akrabasıdır. Hz. Peygamber'in ailesi Abdû'l Muttalip oğullandır. Kureyş olduğu da söylenmiştir. Meşhur olan, onların, kendilerine zekat verilmesi caiz olmalayanlar (Haşimoğulları) olduğudur.

Hadisin devamında Efendimiz (s.a), Mehdî'nin Hz. Fâtıma'nın evlâdından olacağını beyan buyurmuştur. Hafız İmâduddin, bu ifadeyi göz önüne alarak Mehdî'nin Abbasilerden sonra çıkacağını söylemiştir.

Bu hadis, Mehdî'nin Hz. Fatıma'nın oğulları arasından çıkacağı konusunda açıktır. Ama hangi oğlunun neslinden geleceği konusunda bir açıklık yoktur. Bu konu daha önceki hadisin şerhinde açıklanmıştır.

Hadisin sonunda Abdullah b. Cafer, Râvîlerden Ali b. Nüfeyl'in güvenli bir râvî olduğuna dikkat çekmek istemiştir. Onu böyle bir izaha gerek duyduran sebep Ali b. Nüfeyl hakkındaki bazı söylentilerdir. Ulema ge­nelde bu zat hakkında (Lâ be se bih) tâbirini kullanmaktadır.[16]

Ebû Saîd El Hudrî (r.a)'dan rivâyt edildiğine göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:

"Mehdî ben (im neslim) dendir. O açık alınlı ve ince burunludur. Dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir."[17]

Açıklama:

"Açık alınlı" diye tercüme ettiğimiz (...) terkibi, aslında, "başının ön tarafının saçı dökül­müş veya saçının yarısı dökülmüş" mânâlarındandır. "İnce burunlu" diye tercüme ettiğimiz (...) terkibinin de ayrıca, uzun burunlu, yumru burunlu mânâlarına gelmesi ihtimal vardır.

Bu hadiste Efendimiz, yukarıdakilerden farklı olarak Mehdî'nin şekli­ni tarif etmiş, kalacağı müddeti söylemiştir. El Münâvî bir rivayette yedi senenin yanı sıra "Veya dokuz" sene ilâvesinin, başka bir rivayette de "Allah ona üç yüz bin melekle yardım edecektir." ilâvesinin yer aldığını söyler.[18]

Dipnotlar:

[1] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/393-394.
[2] Tirmizî, Fiten, 46. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/394.
[3] Müslîm. İmare 7; Ahmed b. Hanbel V-90,93. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/395.
[4] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/395.
[5] Müslim, İmare 6.
[6] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/395-399.
[7] Bu işaret değişik senetleri delirtmek için konulur. Bu hadis Müellife beş ayrı isnâdla gelmiş ve bunların ara sun harfi İle ayırmıştır. "Tahvil" anlamındadır.
[8] Buradaki şek râvî'dendir,
[9] Şek râvîdendir.
[10] Tirmizî, Fiten 52. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/399-400.
[11] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/400-401.
[12] İbn. Mâce, Fiten 34 Ahmed b. Hanbel 1-299, III -28,37. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/401-402.
[13] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/402.
[14] "Mühdi" şeklinde okumak mümkündür.
[15] İbn Mâce, Fiten 34. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/402.
[16] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/402-403.
[17] Ahmed b. Hanbel II-291, 111-17. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/403-404.
[18] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/404.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 300.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun