Peygamber Efendimizin çocuk sevgisi hakkında bilgi verir misiniz?

Peygamber Efendimizin çocuk sevgisi hakkında bilgi verir misiniz?
Tarih: 24.07.2006 - 14:03 | Güncelleme:

Soru Detayı
Peygamber Efendimiz (asm) çocukları çok severmiş, hatta bir hadiste çocuk bulunan evde bolluk ve bereket olur diye okumuştum Yine Yüce Rabbim, kıyamettin kopmasını engellemesinin bir nedenin de günahları olmayan bu masum çocukların, bebeklerin yüzü hürmeti ve aşkına diye okumuştum. Dinimizde çocuk sevgisinin yeri nedir? Yine yetim-öksüz çocuklara bakmanın ya da yetimhanelerde gönüllü annelik yapmanın faydaları, sevapları nelerdir?...
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Peygamber Efendimiz (asm)'in şefkatinin en canlı örneğini çocuklar üzerinde görüyoruz. Peygamberimiz'in çocuklara olan şefkati ve sevgisi bambaşkaydı.

Bir çocuk gördüğü zaman Peygamberimiz (asm)'in mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı. Onu tutar, kollarının arasına alır, kucaklar, okşar, sever ve öperdi.

Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm verir, halini hatırını sorardı. Binekli bulunduğu zaman çocukları atın terkisine alır, gidecekleri yere kadar götürürdü. Çocuklarla arkadaşça konuşur, onların yanında çocuklaşır, anlayış seviyelerine göre sohbet eder, öğütler verirdi.

Çocuklarla o kadar içice olmuştu ki, bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştu.

Peygamberimiz (asm) özellikle kendi çocuk ve torunlarına çok düşkündü. Onlar için şefkatli bir baba, merhametli bir dedeydi.

Hz. Enes diyor ki:

"Çoluk çocuğuna Peygamberimiz (asm)'den daha şefkatli bir kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim'in -Medine'nin- Avali semtinde oturan bir süt annesi vardı. Beraberinde ben de bulunduğum halde Resulullah (asm) sık sık oğlunu görmeye giderdi. Varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir süre sonra da dönerdi." (Buharî, Edeb, 18; Müslim, Fedâil, 63)

Peygamberimiz (asm), kızı Fatıma (r.anha)'yı çok severdi. Bir sefere çıkacağı zaman en son ona uğrar, dönüşünde ise önce onun yanına giderdi.

Hz. Fatıma (r.anha) babasını ziyarete geldiğinde ise, Peygamberimiz (asm) sevgili kızını karşılamak için ayağa kalkar, alnından öper ve yanına oturturdu.

Hazret-i Fatıma (r.anha)'nın iki oğlu vardı: Hasan ve Hüseyin. Peygamberimiz (asm) bu torunlarım çok severdi. Onları kucağına alır, omuzuna çıkarır, okşar, sırtında taşır, oyun oynar, isteklerini yerine getirirdi.

Peygamberimiz (asm) dünyasını değiştirdiğinde Hz. Hasan (ra) yedi, Hz. Hüseyin (ra) altı yaşındaydı. Yani Peygamberimiz (asm) hayatta iken Hasan ve Hüseyin çok küçük yaşlarda idiler.

İşte Peygamberimizin (asm) iki torununun şahsında çocuklara gösterdiği sevgi ve şefkat örnekleri:

Bir gün Peygamberimiz (asm) minberde hutbe okurken Hasan ve Hüseyin'in düşe kalka mescide girdiklerini görür. Konuşmasını yarıda keserek aşağı iner, onları tutar, bağrına basar.

"Cenab-ı Hak, 'Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir.' (Enfâl, 8/28; Teğâbun, 64/15) buyururken ne kadar doğru söylemiştir. Onları görünce dayanamadım." (Buharî, Fiten, 20)

dedikten sonra konuşmasına devam etti.

Hz. Enes de kendi gördüklerini şöyle dile getiriyor:

"Peygamberimizi (asm) hutbe okurken gördüm, Hasan dizinin üstündeydi. Ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve 'Ben bunu seviyorum.' diyordu." (Müslim, Fedâilu's-Sahâbe, 56)

Ebû Said anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz (asm) secdede iken torunu Hasan geldi, sırtına çıktı. Peygamber Efendimiz (asm) de onun elinden tuttu ve ayağa kalktı. Tekrar rükûa varıncaya kadar onu sırtında tuttu. Rükûdan kalktıktan sonra bıraktı ve çocuk gitti." (Heysemî, IX/176)

Abdullah bin Mes'ud anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz (asm) namaz kılarken secdeye varınca Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına bindiler. Oradakiler karışmak isteyince, Peygamber Efendimiz (asm) onlara karışmamaları için işaret etti. Namaz bittikten sonra da kucağına aldı ve şöyle buyurdu:

"Kim beni seviyorsa, bunların ikisini de sevsin." (Heysemî, IX/179)

Enes bin Mâlik anlatıyor:

"Bir defasında Peygamber Efendimiz (asm) secdede iken Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına çıktılar. İninceye kadar Peygamberimiz (asm) secdeyi uzattı. Oradakiler sordu:

"Yâ Resulallah, secdeyi uzatmış olmadınız mı?"  Peygamber Efendimiz (asm) buyurdular ki:

"Oğlum sırtıma çıkınca acele etmekten çekindim." (Heysemî, IX/181)

Katâde anlatıyor:

"Bir defasında Peygamberimiz (asm), kızı Zeynep (r.anha)'ten olan torunu Amame kucağında olduğu halde yanımıza geldi. O şekilde namaza durdu. Rükûa varırken çocuğu yere bırakıyor, kalktığı zaman da kaldırıyordu."

Ebû Hüreyre anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz (asm) bir gün bir omuzunda Hasan, diğer omuzunda Hüseyin olduğu halde geldi. Yanımıza varıncaya kadar bir onu öpüyor, bir de diğerini öpüyordu."

"Yâ Resulallah, anlaşılan onları çok seviyorsunuz." dedik.

"Evet, severim. Kim onları severse beni sevmiş, kim onlara kin tutmuşsa, bana kin tutmuş olur." buyurdular. (İbn Sa’d, VI/360; İbn Hacer, el-İsâbe, I/329)

Peygamberimiz (asm) bir yere davet edilmişti. Yolda Hz. Hüseyin'i gördü. Hüseyin kollarını açıp koşarak dedesine geleceği anda birdenbire yön değiştirip bir tarafa kaçtı. Bu hareketi birkaç defa tekrarladı. Peygamberimiz (asm) de peşinden koşuyordu. Sonunda yakaladı, bağrına bastı:

"Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim." buyurdu. (İbn Mâce, Mukaddime, 11)

Peygamberimiz (asm) çocukları memnun etmek için dediklerini yapar, onların kalbini kazanırdı.

Bir seferinde Hz. Hasan'ı omuzuna almış, gidiyordu. Bir adam kendisini bu halde görünce, Hasan'a;

"Ey çocuk, bindiğin binek ne güzeldir." dedi. Peygamberimiz (asm) de cevap verdi:

"O da ne güzel binicidir." (İbn Hacer, el-İsâbe, I/329)

O bir peygamber olduğu halde omuzunda çocuk taşımaktan utanç duymuyor, bununla iftihar ediyordu.

Peygamberimiz (asm) çocuklara o kadar şefkatli ve hoşgörülü idi ki, bebekler ve küçük yaştaki çocuklar kucağını ıslatsalar dahi onları anlayışla karşılar, işlerini bitirinceye kadar kendi hallerine bırakırdı.

Peygamberimiz (asm)'in  torunu Hüseyin, sütannesi Ümmü Fadl'ın yanındaydı. Bir defasında Peygamberimiz (asm) Hüseyin'i görmeye gitti. Ümmü Fadl der ki:

"Hüseyin'i emziriyordum. Resulullah (asm) yanıma geldi. Çocuğu istedi, verdim. Çocuk hemen üzerine akıttı. Almak için elimi uzattım. 'Çocuğun işemesini kesme.' dedi. Sonra bir bardak su istedi ve çocuğun ıslattığı yere döktü."

Peygamber Efendimiz (asm) çocukların ağlamalarına dayanamaz, onların susturulmasını, yorulmamasını isterdi. Sevgisi ve şefkati çocukların ağlamasına dahi müsaade etmezdi.

Hanımlarını sıkı sıkıya tembih eder, Hüseyin'den söz ederek, "Bu çocuğu ağlatmayın." derdi.

Öyle ki, bazen ağlayan bir çocuk sesi duysa namazını bile kısaltır, annenin çocukla meşgul olmasına imkân verirdi.

Peygamberimiz (asm) mescitte namaz kıldırırken, cemaatte çocuklu anneler de bulunurdu. Sahabîlerin bu husustaki anlatımı şöyle:

"Resulullah bize sabah namazını kıldırmıştı. Namazda iki kısa sûre okudu. Namaz bitince Ebû Said el-Hudrî sordu:

"Yâ Resulallah bugün daha önce yapmadığınız bir şekilde namazı kısa kıldırdınız?.."

Peygamberimiz şöyle açıkladı:

"Geride kadınlar safındaki çocuk sesini duymadın mı? Annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim dedim." (bk. Nesai, Kıble, 35)

Çocuğa en çok annesi şefkat gösterir. Bir hadis-i şerifte annenin çocuğuna gösterdiği şefkatten dolayı büyük sevap kazanacağı müjdelenir. Olay şöyle gelişir:

Bir gün fakir bir kadın iki kızı ile Hz. Âişe'yi ziyarete gelmişti. Hz. Âişe de evde onlara ikram için bir tek hurmadan başka verecek bir şey bulamamıştı. O hurmayı anneye verdi. Anne de hurmayı ikiye bölerek çocuklarına yedirdi. Hz. Âişe bu durumu Peygamberimize anlatınca, Peygamberimiz (asm) o kadın için şu müjdeyi verdi:

"Çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak, cehennemden kurtuluşa vesiledir."

Peygamberimiz, çocuklara olan şefkatinde bir ayırım gözetmezdi. Kendi çocuklarına ve torunlarına gösterdiği aynı sevgi ve merhameti, diğer Sahabî çocuklarına da gösterirdi.

Peygamberimizin hizmetçisi Hz. Zeyd'in oğlu Üsame anlatıyor:

"Resulullah bir dizine beni, bir dizine de torunu Hasan'ı oturtur; sonra ikimizi birden bağrına basar ve 'Ya Rabbi, bunlara rahmet et. Çünkü ben bunlara karşı merhametliyim' diye dua ederdi."

Bazı kimseler, Peygamberimiz (asm)'in sahabî çocuklarını okşayıp öpmesini garip karşılıyorlardı. Kendilerinde pek olmayan bu güzel huyun, en güzel bir şekilde Peygamberimiz'de görülmesini tam olarak anlayamıyorlardı. 

Bir defasında Akra bin Habis, Peygamberimizi (asm), Hz. Hasan'ı öperken gördü ve şöyle dedi:

"Benim on çocuğum var; şimdiye kadar hiçbirini öpmedim."

Bunun üzerine Peygamberimiz,

"Merhamet etmeyene merhamet olunmaz." buyurdu.(Müslim, Fedâil, 65; Tirmizi, Birr ve Sıla, 12)

Yine bir gün bedevinin birisi gelerek Peygamberimize,

"Yâ Resulallah, siz çocukları öper misiniz; biz onları öpmeyiz." dedi. Böyle bir suale Peygamberimiz,

"Allah senin kalbinden merhamet duygusunu almışsa ben ne yapabilirim?" buyurdu.

Peygamberimiz (asm) merhamet ve şefkat duygusunun en açık görüldüğü yerin, böylece çocuk sevgisinde ve onlara gösterilen şefkatte bulunduğunu belirtiyordu. Çocuğu sevip öpmenin çok büyük bir sevap olduğunu da Peygamberimiz'den öğreniyoruz:

"Çocuklarınızı çok öpün. Çünkü her öpücük için size cennette bir derece verilir ki, iki derece arasında beş yüz senelik mesafe vardır. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin defterinize sevap yazarlar." (Müsned-i Zeyd)

Peygamberimiz çocuklara gösterdiği şefkatte din ayırımı yapmazdı.

Bir Yahudinin çocuğu hastalanmıştı. Bunu duyan Peygamberimiz (asm) çocuğu ziyarete gitti. Ona Müslüman olması için telkinde bulundu. Çocuk, Müslüman olmak için babasından izin istedi. Babası müsaade etti ve çocuk Müslüman oldu.

Peygamberimizin barış zamanındaki bu güzel davranışı savaş esnasında da devam ederdi. Savaş sırasında çocukların öldürülmemesini öğütler, onlara iyi davraınlmasını tembih ederdi.

Bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında kalmış ve öldürülmüşlerdi. Peygamberimiz (asm) bu hadiseye çok üzüldü. Sahabîler,

"Ya Resulallah, onlar müşrik çocuklarıdır, niçin üzülüyorsunuz?" diye sordular. Peygamberimiz,

"Onlar doğdukları gibi duruyorlar. Sakın çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin. Her can ilk yaratılışta tertemizdir." buyurarak konuya dikkatlerini çekti.

Çünkü, çocukların babası gayri müslim de olsa, kendileri erginlik çağına gelmedikçe mükellef sayılmamaktadır. İslâm fıtratı üzere doğdukları için, o masumluklarını mahafaza etmektedirler. 

Peygamberimiz (asm)'in eşsiz şefkatini kız çocukları üzerinde de görmekteyiz. İslâm'dan önce kız çocuklarının Arapların gözünde hiçbir değeri yoktu. Kız babası olmayı bir ayıp olarak görürlerdi. "Falan adamın damadı demesinler." diye kızlarını evlendirmek istemez, diri diri toprağa gömerlerdi. Bu vahşeti de atadan, babadan kalma bir âdet olarak görür, uygularlardı.

İşte Peygamberimiz (asm) bu zavallı masumların böyle acımasızca öldürülmelerini büyük bir cinayet olarak görüyor, bu kötü âdetin bir an önce kaldırılması için mücadele ediyordu. Kendisi kızların babası olmakla iftihar ettiği gibi, üç, iki veya bir kızı olup da onları büyütüp yetiştirenleri, İslâmî bir eğitim verenleri cennetle müjdeliyordu.  Peygamberimiz, huzuruna bir kız çocuğu gelirse ona yakın ilgi gösterirdi.

Halid bin Said, Peygamberimizi (asm) ziyarete geldiğinde, yanında küçük kızı da vardı. Habeşistan'da doğduğu için, Peygamberimiz ona ayrı bir yakınlık gösterirdi. Çocuk kalktı, Peygamberimiz'in sırtında bulunan peygamberlik mührüyle oynadı. Babası yanına çekmek istedi, fakat Peygamberimiz çocuğun kalbinin kırılmaması için babasına engel oldu. Bir seferinde Peygamberimiz (asm)'in eline işlemeli bir kumaş parçası geçmişti. Hz. Halid'in kızını çağırttı ve ona verdi, sevindirdi. 

• • •
Cemre o sıralar küçük bir çocuktu. Babası alır, onu Peygamberimizin huzuruna götürür, der ki: "Yâ Resulallah, şu kızım için Allah'a bereketle dua eder misiniz?"  Peygamber Efendimiz (asm) Cemre'yi kucağına oturttu, elini başına koydu ve bereketle dua buyurdu.

• • •
Çocuklarına sevgi ve şefkat gösterenlerin mükâfatı daha dünyada iken veriliyordu. Onlar hem çocuk sevme gibi bir lezzeti tadıyorlar, hem de Allah'ın rahmet ve sevgisini kazanıyorlar. 

Ebû Hüreyre anlatıyor:

"Adamın biri Peygamber Efendimiz (asm)'in huzuruna geldi. Yanında da bir erkek çocuğu vardı. Adam ikide bir çocuğu kucağına alıyor ve seviyordu. Peygamber Efendimiz sordu:

"Bu çocuğa şefkat gösteriyor musun?"
"Evet, yâ Resulallah."
"Sen buna nasıl şefkat gösteriyorsan, Allah da senin şefkatinden daha çok şefkat eder."

Erkek ve kız çocukları arasında ayırım yapanları Peygamberimiz (asm) hiç hoş görmezdi. Bu şekilde bir davranış sergileyenleri uyarır, hatalarını düzeltmelerini sağlardı. Onun gözünde çocuğun erkeği kızı yoktu. İkisi de şefkate ve sevgiye muhtaçtı.

Enes bin Mâlik anlatıyor:

"Peygamberimizin yanında bir adam oturuyordu. Bir ara adamın erkek çocuğu geldi. Adam çocuğu aldı dizlerine oturttu. Az sonra bir de kız çocuğu geldi. Onu da yanına oturttu. Peygamber Efendimiz adama sordu:

"Niçin ikisini bir tutmadın?"

• • •
Peygamberimiz (asm) çocuklar arasında sevgide eşit davranılmasını istediği gibi, bağış, hediye, ikram ve hibe konularında da eşit davranılmasını isterdi.

Numan bin Beşîr anlatıyor:

"Babam malından bir şeyler hibe etmişti. Annem, 'Bu hibeye Peygamberimizi şahit tutmazsan kabul etmem.' dedi. Bunun üzerine bana yaptığı hibeye şahitlik yapması için babam beni alarak Peygamberimize gittik. Durumu öğrenen Peygamberimiz:

"Başka çocukların var mı?' diye sordu. Babam, 'Evet, var' dedi.
"Bütün çocuklarına aynı şekilde hibede bulundun mu?"
"Babam, 'Hayır!..'  dedi.
"Allah'tan korkun, çocuklarınız arasında eşit davranın.'

"Babam Peygamberimizin huzurundan çıktıktan sonra bana yaptığı hibeden vazgeçti."

Peygamberimiz (asm)'in kendi şahsında bu eşit davranışı daha açık görüyoruz. İlk anda basit gibi görülse dahi, önemli ve kalıcı bir ölçü olması bakımından şu olay çok dikkat çekici...

Hazret-i Ali anlatıyor:

"Peygamber Efendimiz bize ziyarete gelmişti. O gece bizde kaldı. Hasan ve Hüseyin de uyuyorlardı. Bir ara Hasan su istedi. Peygamberimiz hemen kalktı ve su kırbasından bir bardak su aldı, çocuğa vermek için getirmişti ki, o sırada Hüseyin de uyandı. Hüseyin bardağa uzandı ve su içmek istedi. Peygamberimiz suyu Hüseyin'e vermedi, önce Hasan'a verdi. Bunun üzerine Fatıma dayanamadı ve

'Hasan'ı Hüseyin'den çok seviyorsunuz gibi...' dedi.

"Peygamberimiz, 'Hayır, suyu önce Hasan istedi' buyurdular."

Baştan buraya kadar baktığımızda Peygamberimizin çocuklara ayrı bir önem ve değer verdiğini anlıyoruz, çocuk eğitiminde en faydalı ve pratik bilgileri ondan öğreniyoruz.

İslâm dini, yetimlere iyi davranılmasını, onların mallarının korunmasına son derece önem vermiştir. Kur'an-ı Kerîm'in yirmi bir yerinde doğrudan veya dolaylı olarak yetimlerin gözetilmesi emredilmektedir. Bu âyetlerden birisinde şöyle buyurulmaktadır:

"Gerçek, yetimlerin mallarını haksız (ve haram) olarak yiyenler, karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar. Onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir."(Nisâ, 4/10).

Bu âyetteki yetim malı yemekten maksat; onların mallarına sahip çıkmak, haklarını yemektir. Yoksa, içerisinde yetim bulunan bir aileyi ziyarete gidildiğinde onların ikram ettiği bir şekeri almamak değildir. Hz. Peygamber (asm) de bir hadîsinde; yetim malı yemeyi insanı helâk eden yedi büyük günah arasında saymıştır (Buharî, Vesâya, 23).

Yetim, kendi malını idâre edemeyeceği için, onun mallarını vasîsi idare eder. Onun şahsî işlerini ise velîsi yürütür. Vasî, yetimin malından, maddî zararı kesin olan harcamalarda bulunamaz.

Yetimler reşit olarak erginlik çağına ererlerse malları kendilerine teslim edilir. Şayet erginlik çağına geldiklerinde kendilerinde mallarını güzelce idare edebilme yeteneği görülmezse, yirmi beş yaşına varıncaya kadar kendilerine malları teslim edilmez. Bu yaştan sonra artık kendi mallarını idare ederler.

Yetim Malı Yemek

İslâm'a göre, yetim malı yemek kesinlikle haramdır ve büyük günahlardan birisidir. Bu konuda açık ifadeleri bulunan bir çok âyet ve hadîs vardır. İşte bunlardan bazıları şunlardır. Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerîm'inde şöyle buyuruyor:

"Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar. Zaten onlar, çılgın aleve atılacaklardır." (Nisâ, 4/10);

"Yetîmin malına yaklaşmayın, yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (onun malına) en güzel biçimde (yaklaşabilir, onu uygun tarzda sarf edebilirsiniz); ölçü ve tartıyı tam adâletle yapın..." (En'âm, 6/152).

Peygamber Efendimizi (asm) ise, bir hadîslerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Siz (fertlerin ve milletlerin mahvolmasına sebep olan) helâk edici yedi günahtan sakınınız!" Ashabı kirâm:

"Yâ Rasûlüllah! Bunlar hangileridir?" diye sorunca, Peygamberimiz:

"Âllah'a şirk (ortak koşmak), büyü yapmak, Allah Teâlâ'nın öldürülmesini haram kıldığı kimseyi öldürmek -haklı olarak öldürülen müstesna-; tefecilik; yetim malı yemek; düşman ile savaşırken kaçmak; evli ve hiç bir şeyden haberi olmayan namuslu bir kadına zinâ isnâd ve iftira etmektir." buyurmuşlardır (bk. Riyâzü's-Sâlihîn Terc, III/184).

Demek ki, yetim malı yemek, insanları ve toplumları mahvedici büyük günahlardan birisidir. Akıl ve mantık ölçüsünde düşünüldüğü takdirde de, yetim malı yemenin ne kadar kötü olduğu açık bir şekilde anlaşılabilir. Anası-babası ölmüş, küçük yaşta ve bakıma muhtaç bir vaziyette kalmış, henüz kendisine miras kalan malı çekip-çeviremeyecek durumda ve çaresiz bir yetimin malını yiyenlerin bu dünyada olmayacakları gibi, öbür dünyada da büyük cezaya çarptırılacakları âyetlerde ve hadîslerde açıklanmıştır.

İslâm dîni, yetim malı yemek bir tarafa, aksine yetimlerin ve mallarının korunmasını emretmektedir. Bu konuda da Allah Teâlâ Hazretleri şöyle buyurur:

"Sakın öksüzü ezme, dilenciyi azarlama..." (Duhâ, 93/9-10).

Peygamber Efendimiz (asm) yetîmleri koruyan ve onların işlerini üzerine alıp yürütenler için şöyle buyurmuşlardır:

"Ben ve yetîmin işlerini deruhte eden kimse, cennette şöylece beraber bulunacağız."

buyurarak, şehâdet parmağı ile orta parmağını işaret ederek, aralarını ayırmıştır." (Riyâzü's-Sâlihîn Tercümesi, I/308).

Yetim malı yemek ne kadar kötü ve büyük günah ise, onları korumak da o derecede sevaptır ve hayırlı bir iştir. Onun için her insanın çevresinde bulunan yetim ve öksüzleri görüp gözetmesi ve kendi malına sahip olup, işletebilecek seviyeye gelinceye kadar onları koruması dinî ve aynı zamanda insanî bir görevidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

**Mutluluk**

Selamunaleyküm.

Allah hepimizden razı olsun.Peygamber efendimiz ne merhametli ne şefkatli biriymiş.Şaşırmamak elde değil...

Selametle

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun