"Fallahu hayrun hafizen ve hüve erhamür rahimin." duasını kim yapmıştır, manasıyla açıklar mısınız?

Tarih: 18.05.2011 - 15:10 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Soruda geçen ifade, Kur’an’da geçmektedir. Bu ifade, Hz. Yakub’un bir duasıdır. Konuyla ilgili ayetlerin mealleri:

Derken, (o kıtlık yıllarında) Yûsuf’un kardeşleri de gelip onun huzûruna girdiler; (Yûsuf) derhâl onları tanıdı; hâlbuki onlar onu (o makamda) tanıyabilecek kimseler değillerdi.

Sonunda (Yûsuf) onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: “Bana, babanızdan bir, erkek kardeşinizi (Bünyâmin’i) de getirin! Görmüyor musunuz, doğrusu ben ölçeği (adam başına) tam olarak veriyorum ve (kardeşinizin payını da vermekle) ben misâfirperverlerin en hayırlısıyım.”

“Buna rağmen (bir daha geldiğinizde) onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size ölçek(le verilecek bir şey) yok ve bana yaklaşmayın!”

Dediler ki: “Ona babasından müsâade almaya çalışacağız ve doğrusu biz (bunu) gerçekten yapacak olan kimseleriz.”

(Yûsuf) genç (uşak)larına da dedi ki: “(Verdikleri) sermâyelerini yüklerinin içine koyun; umulur ki onlar âilelerine döndükleri zaman bunu anlarlar da belki geri gelirler.”

Nihâyet babalarına döndüklerinde dediler ki: “Ey babamız! (Kardeşimizi bizimle göndermediğin takdirde) bizden ölçek men‘ edildi; bu yüzden kardeşimizi bizimle berâber gönder ki, ölçek (ile verilen zahîre) alalım; artık şübhesiz ki biz onu gerçekten muhâfaza edici kimseleriz.”

(Babaları Yakup) dedi ki: “Onun hakkında size (hiç) inanır mıyım? İllâ ki daha evvel kardeşi (Yûsuf) hakkında size güvendiğim gibi ola! (O vakit size olan güvenimiz boşa çıkardınız.) Fakat (bilirim ki, siz değil,) en hayırlı koruyucu Allah’tır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”

Eşyalarını açtıklarında, erzak bedellerinin kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler. "Daha ne istiyoruz, baba?" dediler. "İşte, erzak bedellerimiz bize geri verilmiş. Bununla biz ailemize tekrar erzak getiririz; kardeşimizi de koruruz; fazladan da bir deve yükü erzak daha alırız. Bu aldığımız ise az bir erzaktır."

Yakub dedi ki: "Hepinizi birden bir felâket kuşatmadıkça, onu bana getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermezseniz onu sizinle göndermem." Onlar bunu taahhüt edince, Yakub "Bu söylediklerimiz üzerinde Allah görüp gözeticidir." dedi." (Yusuf, 12/58-66)

Hz. Yakup, çocuklarının Bünyamin’i istemeleri teklifini ret ile kabul arasında bir cevapla karşıladı: Dedi ki: Onu size emanet edeyim mi? Yani, etmem, nasıl edebilirim? Ancak bundan önce kardeşi hakkında güvendiğim gibi güvenmiş olurum. Yani bu güvenmem, gerçek bir güvenme olmaz. Olsa olsa kardeşini güvendiğim gibi güvenmiş olacağım.

Aslında bu ifade hem sitemi hem de reddi ifade eder. Hz. Yakup bununla çocuklarına şunu demek istiyor:

“Biliyorsunuz ya! Bundan önce Yusuf'u size emanet ettim de ne oldu? Onun hakkında da böyle bastıra bastıra "Muhakkak ki, biz onu koruruz" (Yusuf, ayet 12) demiştiniz de ne yaptınız? Koruyabildiniz mi? Artık bunun hakkında "onu biz elbette koruruz" demenize güvenebilir miyim? Şimdi Allah'tır en hayırlı koruyucu. Korursa O korur. Allah korumayı istediği takdirde mutlaka korur ve Allah koruyanların en hayırlısıdır. Korumayı murat edince, nerde olsa, nasıl olsa korur ve en mükemmel, en hayırlı bir şekilde korur. Her türlü tehlikelerden kesinlikle uzak tutar ve korur. Onun için onu Allah'ın korumasına emanet etmek daha hayırlıdır. Ve O, erhamürrahîmdir, merhametlilerin en merhametlisidir. O'nun rahmetinden ve kereminden beklenir ki, onu korur da bir musibet, bir acı daha vermez.” (bk. Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri)

Hz. Yakup, Bünyamin’i önce Allah'a emanet ederek, “Bu söylediklerimiz üzerinde Allah görüp gözeticidir.” demiş, sonra da oğullarından Allah adına söz alıp “Allah bu dediklerimize karşı vekildir.” diyerek Hakk'ın irâdesine tam teslimiyetini dile getirmiştir. Kuşkusuz onun bu teslimiyet ve yüksek irfanı, hem Bünyamin'in salimen dönmesine, hem de yıllardır hasretini çektiği Yusuf'una kavuşmasını sağlamaya vesîle olmuştur.

O hâlde hayatta sevdiklerimizin başına bir dert veya felâket gelme endişesi doğunca, en sağlam ve güvenilir yol ve çare, gereken tedbirleri almakla beraber onları Allah'ın himayesine verip O'na emanet etmemizdir. Zira âyette de belirtildiği gibi, Allah koruyanların en hayırlısı ve vekillerin en güveniliridir.

Hz. Yusuf Peygamberin on kardeşi, kıskançlığın ve onu körükleyen cehaletin tesir alanına girip baba bir kardeşlerini öldürecek veya diri diri kuyuya atacak ve sonra da babaları Hz. Yakup Peygamber'e yalan söyleyecek kadar idrâksizleşmişler; aklın ve imânın değil, his ve cehaletin emrine girmişlerdi.

Oysa Allah kötülerin, fena niyet taşıyanların hile ve düzenlerini başarıya eriştirmez; mühlet ve zaman tanır, ama asla ihmal etmez. Bir gün gelir de ilâhî adaleti gereği onların hile ve çevirdikleri entrikaları ayaklarına dolar.

Yusuf'un kardeşlerinin de vardıkları netice böyle oldu: Çekemedikleri ve gözlerinin önünde bulunmasına dayanamadıkları kardeşlerinin önünde eğildiler. Şüphesiz bu durum, Allah’ın öyle bir kanunudur ki, vakti saati gelince hükmünü yürütür; önüne geçip engelleyecek bir kuvvet ve kudret yoktur.

Böylece cehalet ilmin; rezilet faziletin; bâtıl hakkın; Allah'ın aşağıladığı, O'nun yücelttiği önünde dize gelerek yenilmiştir.

Kıssadaki bu uyarı, önce Mekkeli müşriklerin, sonra da her çağda yaşayan inkârcı maddecilerin düşünce ve duygularını yönlendirmeye ve tarihin tekerrür edeceğini hatırlatmaya yöneliktir. Nitekim Mekkelilerin de sonunda hakkın önünde baş eğmek zorunda kaldıklarını bilmekteyiz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 50.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun