Kadı İyaz kimdir?

Tarih: 25.07.2006 - 13:18 | Güncelleme:

Soru Detayı
Kadı İyaz ve eseri "Şifa-i Şerif" hakkında bilgi verir misiniz?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

I. Hayatı:

Iyaz b. Musa ebu’l Fazl el Yahsubi es Sebti el Maliki, meşhur ismiyle Kadı Iyaz, 1083’te Septe’de doğmuş ve özellikle fıkıh, hadis sahasında tanınmış bir İslam alimidir. Maliki mezhebine müntesiptir.

Septe’de başladığı ilim tahsiline 1114’te gittiği Kurtuba’da devam eden Kadı Iyaz, burada hadis ilmiyle meşgul olmuş, Ebu’l Valid İbn Rüşd gibi hocalardan ders almıştır. Maliki mezhebini benimsemesi de bu aşamalara tevafuk etmektedir. Gerçi bulunduğu çevrenin de Maliki mezhebine müntesip olması, onun için böyle bir tezahürü gerekli kılmış olabilir.

Bir müddet sonra tekrar Septe’ye dönen "Kadı Iyaz", burada yaptığı kadılıktan dolayı kendisine bu meşhur lakab verilmiştir.

Hadislere son derece ihtimamkâr bir yaklaşım içerisinde bulunan Maliki mezhebi ve bu mezhebe bağlı olan Kadı Iyaz, ‘nass’lara bağlı kalarak sonraki dönem ulemalarınca ‘gelenekçi’ olarak nitelendirilmişse de fıkıh sahasında beyan ettiği bir takım görüşlerle, aslında bu nitelendirilmeden uzak tutulmasını gerektirmektedir.

Zira Kadı Iyaz; ‘Tevhid’ doktrinine oldukça önem veren ve Murabıtlara karşı devamlı bir çatışma içerisinde olan Muvahhidlere ve Berberi lider İbn Tumert’e, onların kudretli dönemlerinde destek olmuş ve ta’zimde bulunmuştur. Nitekim 1149’da yaşanan çatışmalarla yıkılma sürecine giren Muvahhidleri terkeden Kadı Iyaz, Septe’den Merakeş’e kaçmış ve aynı yıl burada vefat etmiştir.

II. Eserleri:

1. Kitabü'ş-Şifa bi Tarifi Hukuku’l-Mustafa
2. Meşarikü’l-Envar fi İktifa Sahih (Bir şekli de ala Sahih)
3. Kitabü.Tertib el- Medarik ve Takribü’l Mesalik li marifeti a’lam Mezhebü’l-Malik
4. Kitabu’l İlma ila Marifet usul’ul Rivaya ve takyidüs.Sema
5. İkmal’ul Mu’lim fi Şerh Sahihü’l-Müslim
6. El. Tenbihatü’l Müstanbata ala’l Kutup ala’l Mudavvana
7. Buğyatu’l Raid ila Matazam Manahu hadis Umm Zarr mine’l Fevaid
8. Kitabu’l İ’lam bi hudud Kavaidü’l İslam
9. Kasida
10. Akida.

Biz bu çalışmamızda, Kadı Iyaz’ın “Şifa” adlı eseri üzerinde durmak istiyoruz. Şifaü’ş-Şerif Bediüzzaman’ın ifadesi ile, “mucize-i ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel beyan” eden bir eserdir. Mu’cizat-ı Ahmediye (On Dokuzuncu Mektup) risalesinin On Yedinci İşaretinde yer alan bölümde Bediüzzaman, Kadı Iyaz’ın ilgili eserini şöyle değerlendiririr:

“Rasul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Kur’ân’dan sonra en büyük mucizesi kendi zâtıdır. Yani, onda içtima etmiş ahlâk-ı âliyedir ki, herbir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak ediyorlar. Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali, mükerreren diyordu:

'Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk.'

Ve hâkezâ, bütün ahlâk-ı hamîdede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye mâlikti. Şu mucize-i ekberi Allâme-i Mağrib Kadı Iyaz’ın Şifâ-i Şerif’ine havale ediyoruz. Elhak, o zat, o mucize-i ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel beyan edip ispat etmiştir.”

Şimdi bu eser üzerinde duralım:

Şifaü’ş-Şerif*

Schopenhouer, “Hiç kimseyi incitme, elinden geldiği kadar herkese yardım et.” yargısını ahlakın temeline koyarak onun, saf ve basit bir içerikten meydana geldiğini vurguluyor olmalıydı. Otto Friedrich, “Basit Ahlaklılık” kavramını da muhtemelen Schopenhouer’un bahsi geçen yargısıyla ilişkilendirmekteydi. Leibniz ile Wolff, diğer taraftan Konfiçyus’a dek uzanan ahlak görüşlerinin gün yüzüne çıkartılma gayretleri, sanırım, seküler manada günümüz insanlığı için pek de gurur vesilesi olamamaktadır.

Öte taraftan Kur’anî ifadeyle, “üsvetün hasene” yani “güzel bir numune” olması bakımından son peygamber Hz. Muhammed’in (a.s.m.) yaşayış tarzı, ahlaki olgunluğu ve öğretilerinin gün yüzüne çıkarılması, zaruri olarak tanımlanması hasebiyle, büyük önem taşımaktadır.

Bu bağlamda günümüze kadar ulaşmış olan “Şemail”, Hz. Peygamber (asm)’in günlük yaşam tarzı, eserleri arasında Kadı Iyaz’ın ‘Şifaü'ş-Şerif’i, İslami litaratürde sınırları çizilmeye çalışılan “ahlak” ya da “ahlakilik sorunu”na “ikna edici” delil olması açısından yaklaşan önemli bir eserdir. Özellikle Kadı Iyaz’ın müteşabih ayetlerdeki muğlak (kapalı) ifadelere çözümlemeci yaklaşımıyla ve muhakeme tarzı itibariyle “Kelamcı” doktrinden küçümsenemeyecek derecede etkilenmesini de göz ardı etmemek gerekecektir. Bu etki onu, kısa zaman zarfında anlaşılamayacak da olsa, epistemoloji (bilgi felsefesi)nin çizgisine taşınmasını zaruri kılacaktır.

Tirmizi’nin (ö. 892) ilk olarak bir eserinde kullandığı ‘Şemail’ kelimesi ve ona yüklemiş olduğu klasik anlamı, Kadı Iyaz’ın Şifa’sında aşılmıştır. Iyaz’ın geniş manada ‘Tevhid’ nazariyelerine iltifat etmesi usul olarak kendisinden sonra gelecek olan alimler için farklı bir aşama olarak değerlendirilebilir.

Mantık ve kelam arasındaki soyut denklemi sağlamada ‘bir deneme’ olarak da nitelendirilebilecek olan Şifa, yaklaşık üç asır sonra kesin olarak telaffuz edilmeye başlanacak mantık ve kelam şerhlerinin de öncüsüdür.

Bu yazı, ancak Şifaü'ş-Şerif’te Peygamber Efendimiz (asm)'in güzel, övülmüş ahlakına ilişkin sıfatları ve bu sıfatlar hususunda indirilen ayetlerin keyfiyetini anlamada, az da olsa katkı sağlayacaktır. Binaenaleyh yazı, Peygamber Efendimizin ahlaki yapısıyla ilgili genel bir düşünce atmosferi oluşturma amacında, fakat yeni bir ahlaki nazariye üretme iddiasında değildir.

1. Peygamber Efendimizin Beşeri Sıfatları

Bu bölümde ifade edilen kavramlar, Peygamber Efendimizin ‘ümmet’ nazariyesine bağlı kalınarak anlamlandırılmış ve ‘İslam Devleti’nin sosyal yapısının mihenk taşları olarak kabul edilmiştir.

a. Tevekkül: ‘Hira Süreci’ nin şekillendirdiği bu kavram, Şifaü'ş-Şerif’te sıklıkla zikredilen ve üzerinde ısrarla durulan bir kavram olarak göze çarpmaktadır. Eserde de örneği verilen ve Hz. Ebu Bekir’e ‘Sıddık. Sadık’ liyakatı da tevekkülün pratik bir sonucudur. Bir ahlaki latife olarak tevekkülü, ‘Allah’a sığınma’ ya da ‘Sen onu görmüyorsan da O seni görüyor.’ şeklinde de anlamak mümkün görünüyor. Zira Hz. Muhammed’in (a.s.m.) özellikle savaşlarda maruz kaldığı zor durumlar karşısında takındığı tavrın ‘Kur’an’ ayetleriyle övülmesi ve Yunus peygamberin ümmetinin iman etmemesi üzerine ümitsizliğe kapılması, ardından Cenab.ı Hakk tarafından bir balığın karnında imtihana tabi tutulması... gibi vak’alarda öne çıkan tevekkülün, sosyal ahlak öğesi olarak görmenin zaruriliğine de işaret etmektedir.

b. Sadig’ul Kavl ve’l Ef’al: Kadı Iyaz, Peygamber Efendimiz (asm)'in bu hasletinin onun peygamberliğinden önceki hali için de gerekli olduğunu özellikle vurgular. Aynı zamanda ‘İsmet’ ve ‘Sıdk’ sıfatlarının bir yansıması olarak da düşünülmesi elzem olan bu hasletin bir ahlak yapısı olarak, ümmetin tüm bireylerini ‘Müslüman’ olmaları hasebiyle yakından ilgilendirmektedir. Kadı Iyaz, "Sadigu’l kavl", teriminin tersini ‘Kizb’le nitelendirmiştir. Takdir edileceği üzere ‘yalan’ söylemek peygamberler için mümkün olamadığı gibi Müslümanlar için de caiz değildir.

"Sadigu’l ef’ali" ise hâl ve hareketlerdeki tutarlığı anlatmada kullanmıştır Kadı Iyaz. ‘Müslüman elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği kimsedir.’ hadisine de burada yer vermiştir.

c. Adalet: Bilhassa ‘devlet’ ve ‘yönetim’ hukuku söz konusu olduğunda önem kazanmaktadır adalet kavramı. ‘Adil bir yönetici’ye isyanın peygambere, peygambere isyanın Allah’a isyan olduğu eserde geçen şu hadisle ifade edilmiştir:

‘Kim emirine itaat ederse bana itaat etmiş olur; kim bana itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.’

Kadı Iyaz burada geçen emirin vasıflarını izah ederken onun adil olmasını başa almaktadır.

Peygamber Efendimiz (asm)'in adil olması, onun devlet başkanlığına da delalet etmektedir.

d. Emin: Peygamber Efendimiz (asm)'in peygamberliğinden önce insanlara kendisi hakkında kazandırdığı hasletlerden en önemlisinin ‘emin’ olması stratejik açıdan oldukça önem arz etmektedir. Çünkü içinde yaşadığı toplumun kendisine hayatının her anında güvenmesi ya da sözlerinin dikkate alınması için onun emin olması gereklidir. Nitekim peygamberlikten önce dahi kendisine ‘Muhammedü’l-Emin’ denmesini de bu hususlarla birlikte değerlendirmek icap etmektedir. Doğru sözlü olmaktan ziyade ‘güven’ kavramını çağrıştıran bu kavram, aynı zamanda onun ‘vesvese’den hali olması anlamını da içinde barındırmaktadır. Zira vahyin bir vesvese olduğuna dair ileri sürülen iddialar, Peygamber Efendimiz (asm)'in emin olmasıyla sadece bir hezeyana dönüşmektedir.

e. Takva: Şifaü’ş-Şerif’te takva kavramından sığınma ve korkma anlamları türetilmiştir. İbadetler hususunda Peygamber Efendimiz (asm)'in ‘Allah’tan en çok korkanımız’ olması da bu perspektiften değerlendirilmektedir.

f. Af Dilemek: Bu mey’anda Kadı Iyaz şunları söylemektedir:

‘Af dilemek insanların hatalarına ma’tuftur. Günah işlemek ise tövbenin kapısını açar. Peygamber Efendimiz (asm)'in af dilemesi yalnızca Allah’a yöneliktir. Ancak O, hata yapmaktan münezzehtir. Peygamberlerin ancak küçük hataları vardır ve bunlara ‘zellat’ denir.’

Kadı Iyaz’ın bu meseleye yaklaşım tarzı ilginçtir. O, klasik akıl yürütmeyle şu sonuca varmaktadır: ‘Eğer peygamberler dahi af diliyorlarsa, sultanlar dahi dilemelidirler.’ Bu akıl yürütmenin vardığı sonuç aşikardır: Af dilemek insanın büyüklüğüne zarar getirmez!

g. Komşu Hakkı: ‘Komşusu aç iken tok yatan’ hadis-i şerifinde nitelenen insan tipinin Müslüman karaktere sahip olamayacağı açıktır. Kadı Iyaz, hadisin manasını -tabiri caizse- biraz yumuşatarak, "komşusu aç iken tok yatan, yani çevresini gözetmeyen insanlarda muhakkak bir iman eksikliği vardır", şeklinde yorumlama gereği duymuştur. Bu gereksinim sanırım bugün için artık bir zaruret halini almıştır.

h. Yumuşak Dil (Kavl-i Leyyin): İnsanlar arası mükalemede ve tebliğin başarıya ulaşmasında Peygamber Efendimiz (asm)'in bir yöntem olarak benimsediği en önemli haslettir. Eserde de bu kavrama ‘uyarmak, ikaz etmek, tebliğ etmek’ gibi manaların yüklendiği belirtilmektedir.

ı. Soruları Cevaplaması: Ahlaki bir olgunluk olarak klasik tanımlarda pek de yer verilmeyen bu hasletin, toplum içerisinde nasıl davranılması gerektiğine ilişkin sosyal bir olgudur. Peygamber Efendimiz (asm), insanların toplum içerisinde kendisine yönelttiği tüm sorulara kesin olarak cevap vermiştir. Soruların mahiyetiyle ilgilenmeyen Peygamber Efendimiz, sorulan sorulara mukabil soru sormayarak bunu, bir eğitim yöntemi olarak da ümmetine yol göstermiştir.

Bazı sorulara da sükut eden Peygamber Efendimiz (asm), bu sükutunun akabinde inen ayetlerle malum sorulara açıklık getirmektedir. Örneğin;

‘Sana kıyametten soruyorlar; de ki; Onun bilgisi Allah katındadır.’

ayetinin nüzul sebebi bu türden bir sükutun neticesidir. Burada dikkat edilmesi gereken, toplum içinde bir insanın sorduğu soru dolayısıyla rencide edilmemesidir.

i. Vefa: Takva, adalet, komşu hakkı ve bu hasletin ‘Tevrat’ta da Peygamber Efendimize (asm) atfen geçmekte olduğunu belirten Kadı Iyaz, vefa tabirini ‘kimden gelirse gelsin aynı şekilde mukabele edilmesi lazım gelen ef’aldir’ şeklinde tanımlamaktadır. Nitekim ‘ahde vefa’ kavramı da Kur’ an’da geçen bir kavramdır.

2. Peygamber Efendimizin Ahlakının Kudsi Kaynakları

Yukarıda bahsedilen ahlaki terimlerin yanı sıra Kadı Iyaz, Kur’an-ı Kerim’de geçen ve özel olarak Peygamber Efendimiz (asm)'in şahsına müteallik ıstılahlara da yer vermiştir. Fakat bu ıstılahları kavram olarak belirtmemiş, ‘dirayet tefsiri’nin yöntemiyle açıklama yoluna gitmiştir. Aynı zamanda rivayetlere de yer vererek, konu ettiği yargıları delillendirmiştir. Genelde eserin ilk bölümünde ayetlerin delili, sonraki bölümlerinde ise rivayetlerin delili beyan edilmiştir. Bundan amacının, Peygamber Efendimizin ahlakını ve yüce şahsının övülmesini izhar etmek olduğunu tahmin etmekteyiz.

a. ‘Rü’yetullah’: Müfessirler tarafından çokça tartışılan ancak sağlam bir zemine oturtulamayan bir kavramdır. Kadı Iyaz, ‘Rü’yetullah’ın sadece Peygamber Efendimiz (asm)'e nasib olduğunu belirtmektedir. ‘Allah ve resulüne itaat edin.’ Ayetinde geçen ‘itaat’ kelimesinin ortak manada anlaşılabileceğinin de caiz olduğunu söylemektedir. Nitekim ‘Bana ittaat eden Allah’a itaat etmiş olur.’ hadisinin de bu manaya işaret ettiği açıktır. Ancak bu konuda yanlış anlaşılmayı önleyecek olan

‘Bir şey isteyecekseniz Allah’tan isteyin.’

hadis-i şerifinden de Kadı Iyaz’ın bahsetmesi yerinde bir davranıştır. 

‘Ahlakı ve edebi’ sürekli olarak Allah tarafından övülen Peygamber Efendimizin ‘ahlaku’l hamide’ olarak da nitelendirilmesi dikkat çekicidir.

b. ‘Nur’ kelimesini de Kadı Iyaz, Peygamber Efendimiz (asm)'in ‘kalb’ine atfetmektedir. ‘Rahmet’ kelimesini de Peygamber Efendimizin ahlakının bir özeti olarak belirler.

c. ‘Ümmilik’ nazariyesine de farklı bir açıdan yaklaşan Kadı Iyaz, Peygamber Efendimizin bu özelliğinin Kur’an-ı Kerim’de bir ‘medh’ unsuru olarak yer aldığını, ilim ve edebiyatta ileri giden bir topluluğun ‘cahiliyye’ olarak nitelendirilmesine rağmen ümmi bir peygamberin onlara galebe çalmasıyla da bu savı kuvvetlendirdiğini ifade eder.

d. ‘Hırs’ kavramının negatif yönünün bir tarafa bırakıldığı ve ‘hidayete ulaştırmada hırs göstermek’ şeklinde tasvir edildiği eserde, yine bu hasletin Peygamber Efendimiz (asm)'in şahsında yüceldiği düşünülmektedir.

Kadı Iyaz’ın, ‘Huruf-u Mukataa’lara çözümlemeci yaklaşımı da kayda değer bir özellik taşımaktadır ki; o, ‘Elif-Lam-Mim’ harflerini şu şekilde yorumlamıştır:

‘Elif harfi Allah ismine, Lam harfi Cibril’e, Mim harfi Hz. Muhammed’e rücu eder.’

Gerçekten de bu harfler üzerine yapılan yorumlar oldukça farklı ve çeşitlidir. Tam anlamıyla bir bütünlük sağlanamamakla birlikte, genel kanı, bu harflerin Cenab-ı Hakk’la Peygamberi arasındaki ‘şifre’ler olduğudur. Fakat Kadı Iyaz bu kanıya katılmamaktadır ve tüm huruf-u mukataaları bu şekilde çözümlemektedir.

Benzer şekillerde, Peygamber Efendimiz (asm)'in ‘şahiden, mübeşşiran, neziran’ olmasını, ona ‘kevser’ verilmesi, Kur’an’da hiçbir şekilde ismiyle hitap edilmemesi, beraberinde getirilmiş olanların korunması ve dahi Allah tarafından bu konuda söz verilmesi... gibi hususları Kadı Iyaz, kendine has ifade tarzıyla yorumlamış ve Peygamber Efendimizin şemailine ve ahlakına ilişkin çıkarımlarda bulunmuştur.

Sonuç

Şifaü'ş-Şerif’in bir ‘Şemail’ eseri olarak usulü oldukça farklıdır. Bu farklılık onun sahip olduğu ilmi birikime bina edilmelidir. Özellikle Tirmizi’ nin ‘Şemail’ ile müstakilleşen bu tür eserlerin, rivayet ve ayetlerle desteklenmesi, dolayısıyla güçlü yapılar haline gelmesi fevkalade önemlidir. Ahlak diye tanımlana gelen kavramların toplumların sosyo-dinamiklerini oluşturduğu göz önünde tutulursa, bu yapı taşlarının değeri daha iyi anlaşılmış olur.

Bir hayat hikayesinden çok, Peygamberimiz (asm)'in peygamberliğini, münhasıran ahlaki yüceliğini kudsi kaynaklarla delillendiren Kadı Iyaz’ın te’lif ettiği söylenen, ancak yarısına tesadüf ettiğimiz eserlerini, günümüz gelişmiş fikirleriyle anlamlandırmak fevkalade önem taşımaktadır.

* Eser genel itibariyle iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümünde Peygamber Efendimiz (asm)'in sıfatları ve sıfatlarının tanımları; ikinci bölümünde ise bu sıfatlarla ilgili ayet- i kerimelerin dirayet tefsiri yer almaktadır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun