Bilerek ve kasden vaktinde kılınmayan namazların kazası olmaz diyenler var. Bu görüşler doğru mu? Bütün mezheplerde kaza namazı var mı?

Tarih: 12.03.2007 - 08:08 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselam, kaza namazı kılmıştır. Hendek Savaşı'nda müşrikler dört vakit namazdan alıkoymuşlar, hatta gecenin de bir bölümü geçmişti. Sonunda Allah elçisi, Bilâl-i Habeşi'ye ezan okumasını emir buyurdu. Bilâl ezan okudu, sonra kâmet getirdi ve öğleyi kıldılar. Sonra kâmet getirerek ikindiyi, sonra yine kâmet getirerek akşam namazını, sonra tekrar kâmet getirerek yatsıyı kıldılar.

Ebû Bekir ibnü'l-Arabi'ye göre Rasûlüllah (s.a.s) yolculuklarında, üç defa uyuyarak, sabah namazını ashab-ı kiramla kaza etmiştir. Bunlardan birisi Hayber Gazası dönüşüdür. Ebû Hüreyre'den nakledildiğine göre, Allah'ın Rasûlü konaklama yerinde, uyku basınca istirahate çekilmiş ve Bilâl (r.a)'e kendilerini sabah namaz için uyandırmasını bildirmiştir. Bilâl, nâfile namaz kılmış, sabah yaklaşınca da, hayvanına dayalı olarak uyuya kalmış. Güneş yüzlerine vuruncaya kadar aşırı yorgunluktan ne Rasûlüllah (s.a.s) ve ne de sahabeden hiçbiri uyanmamışlardı. İlk uyanan Rasûlüllah (s.a.s) olmuş ve Bilâl'ı uyarmıştır. Kafilenin ilerlemesinden bir müddet sonra Ashab'a abdest almaları emredilmiş, Hz. Peygamber iki rek'at namaz kılmış, sonra Bilâl kamet getirmiş ve sabah namazı cemaatle kaza edilmiştir. Sonra Allah elçisi şöyle buyurmuştur:

"Her kim namazını unutursa, onu hatırladığı zaman hemen kılsın. Çünkü, Allah: "Beni anman için namaz kıl." (Tâhâ, 20/ 14) buyurdu" (Müslim, Mesâcid, 309; Ebu Dâvud, Salât, 11; Tirmizi, Tefsîru Sûre, 20; İbn Mâce, Salât, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 47).

Ebu Katâde ve İmran b. Hüsayn'ın ayrı ayrı naklettiği başka bir yolculukta da uyku sebebiyle sabah namazı Rasûlüllah (s.a.s) tarafından güneş doğup beyazlaştıktan sonra kaza olarak kılınmıştır. Burada, olayı rivâyet edenler hangi yolculuk olduğunu belirtmedikleri için, hadisçiler, bunun Hayber, Tebük, Hudeybiye veya Ceyşü'l-Umerâ gazâsına ait olabileceğini ifade etmişlerdir (bk. Buhârî, Teyemmüm, 6; Menâkıb, 25; Müslim, Mesâcid, 311, 312; Sahîh-i Müslim Terceme ve Şerhi, IV, 1955-1963).

Kasten namazı vaktinde kılmayan kimse ile unutan ve uyuyan kimse arasındaki fark, günahın kaldırılmış olmasındadır. Kasten ve bilerek namazı terkeden kimse günah kazanır, bununla birlikte hepsinin de kaza etmeleri gerekir.

Alimlerin buna getirdikleri delilleri şöyle özetleyebiliriz:

Allah’ın, bir çok ayette "Namazı kılınız" diye buyurmuş olması ve bunun vaktinde olması ya da olmaması arasında fark gözetmemiş olmasıdır. Bu ise vücub (farziyyet) ifade eden bir emirdir. Aynı şekilde uyuyanın ve unutanın da -günahkâr olmamalarına rağmen- namazlarını kaza etmekle emrolundukları kesin olarak bilinmektedir. O halde kasti olarak namazını geçirenin kaza etmesi, öncelikle söz konusudur.

Yine Peygamber Efendimizin (s.a.s): "Namazı, uyur ya da unutur da geçirirse,.." buyruğu da bunu ifade eder. Çünkü unutmak (nisyan) terketmekle aynı şeydir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Onlar Allah'ı unuttular. O da onları unuttu." (Tevbe, 9/67);

"Allah'ı unuttukları için Allah'ın da kendilerine, kendilerini unutturduğu kimseler,.." (Haşr, 59/19)

Yüce Allah hakkında nisyân/unutma söz konusu değildir. Onun hakkında bu tabirin kullanılmasının anlamı, onları terk etmektir. "Biz bir âyeti nesh eder ya da unutturursak,.." (Bakara, 2/106) buyruğunda da nisyân terk etmek anlamındadır. Hatırlamak da nisyândan sonra da olabilir, başka bir şeyden sonra da olabilir. Nitekim yüce Allah (kudsî hadiste):

"Benî kendi nefsinde zikredeni Ben de kendi zatımda anarım." (Buhârî, Tevhîd 15, Müslim, Zikr 2, 21)

diye buyurmaktadır. Şanı yüce Allah'ın unutması (nisyânı) söz konusu değildir. Buna göre Peygamber (s.a.s)'ın: "Onu hatırladığı zaman" buyruğu, onu bildiği zaman demektir.

Aynı şekilde insanlara karşı olan borçların ödenmesinin belli bir vakti varsa, bu vakit gelmekle bunların ödenmesinin vücubu söz konusu olduktan sonra, (ödenmezse) kazası (ödenme gereği) ortadan kalkmaz. Ancak bu gibi zimmetteki borçları ibra düşürür. Yüce Allah'ın borçları hususunda ibranın sahih olmaması ve bunların kazasının ondan gelmiş bîr izin olmadıkça düşmemesi de öncelikle söz konusudur.

Diğer taraftan bizler ittifakla şunu kabul etmiş bulunuyoruz: Kasti olarak ve özürsüz bir şekilde Ramazan orucunun bir gününü terkeden bir kimsenin, o günü kaza etmesi farzdır. Namaz da aynı şekildedir. Şayet İmam Malik'ten: Kasti olarak namazı terkeden bir kimse ebediyyen onu kaza etmez, dediğine dair bir rivayet vardır, denilecek olursa; şunu belirtelim ki bundan maksat geçmiş olanın asla geri dönmeyeceğine bir işarettir yahut da bu, bu davranışın vebalinin ne kadar ağır olduğunu anlatmak için söylenmiş bir söz olarak kabul edilmelidir. Nitekim İbn Mes'ud ve Ali'nin:

"Bir kimse Ramazan'da kasten oruç yiyecek olursa, isterse sene boyunca oruç tutsun bu ona kefaret olmaz."

şeklinde rivayet edilen sözleri buna benzemektedir..

Ayrıca kazanın, edâ yerine geçirilmesi yahut arkasından tövbe edilmesi mükellefiyetin hakkının yerine getirilmesi açısından kaçınılmaz bir şeydir. Bundan sonra da yüce Allah dilediğini yapar. (bk. Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 11/312-314)

Buna göre, isteyerek veya istemeyerek kazaya kalan namazarı kılmak farzdır. Dört mezhebe göre de kazaya kalan namazların kılınması gerekir.

Namaz her Müslüman üzerine farz olan bir borçtur. Aldığınız bir parayı zamanında ödemek lazımdır. Ancak geciktirince ayıp oluyor ise de yine de ödemek ve özür dilemek gerekecektir. Bunun gibi namaz borçlarımızı zamanında ödemek gerekirdi. Ancak bazı nedenlerle geç kalmişsa onun için Allah'tan özür dileyip kalan borç namazlarımızı ödememiz gerekir. Namaz borcu ancak namaz kılmakla ödenir. Onun başka bir ödeme şekli yoktur.

İnsanların hayır ile şerri, hak ile bâtılı ayırtedebilmeleri bâliğ olduktan sonra mümkün olduğundan, Rabbimiz mahşerde dünya hayatımızın çocukluk devresinden hesap sormamakta, ancak bâliğ olduktan sonraki günlerimizden başlayarak namaz, oruç gibi ibadet mükellefiyetlerimizi suâl etmekte, böylece dinî mükellefiyetlerimiz bülûğ çağından sonra başlamış olmaktadır. Şu kadar var ki bülûğ zamanı tarih olarak kesin değildir. Erkek (12), kız (9) yaşından başlayarak, (15) yaşlarına varıncaya kadar geçen her ay ve günde bülûğa erme hissi teşekkül edebilir. Oğlanda ihtilâm olma, kızda ise ay hâli görme şeklinde kendini gösteren bu beşerî ve cinsî hissin başladığı günden itibaren mükellefiyetlerin her biri ayrı ayrı amel defterine ya “yerine getirdi”, ya da “getirmedi” şeklinde yazılır.

Bu konuda faydalı olacak bazı bilgiler verelim:

1. Buluğ çağı kesin olarak bilinmiyorsa erkekler yaşlarından on iki seneyi, bayanlar ise dokuz seneyi çıkararak kalan yıllarda namaz kılmayan bütün vakitler hesap edilip yazılır.

2. Kaza namazlarınızı her namazda bir namaz kazası kılarak yapabilirsiniz. Böylece hem nefsinize zor gelmez hem de hesabı kolay olur.

3. Bu şekilde Allah size ömür verdikçe bütün borçlarınızı ödeyeceğinize niyet etseniz ve buna naşlasanız, sonra Allah sizi borçlarınızı bitirmeden huzuruna alsa inşallah bu niyetinizden dolayı onları yapmışsınız gibi olursunuz. Çünkü hayatta kalsaydınız zaten ödemeye başlamış ve devam edecektiniz. Allah ödeme fırsatı verecek bir hayat nasip etsin.

İlave bilgi için tıklayınız:

KAZA NAMAZI

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun