Hz Davud'un demircilerin piri olduğu doğru mudur?

Hz Davud'un demircilerin piri olduğu doğru mudur?
Tarih: 17.10.2011 - 11:25 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hz. Davud (as) demirciliği nasıl öğrenmiştir? Diğer özellikleri nelerdir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hz. Dâvûd (as) Hz. Nûh (as)’un soyundandır (En’âm, 6/84) ve İsrâiloğullarına peygamber olarak gönderilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de, Câlût’u öldürmesinden sonra Hz. Dâvûd’a hem hükümdarlık hem de hikmet (nübüvvet) verildiği bildirilir (Bakara, 2/251).

İsrâiloğullarının tarihinde peygamberlikle hükümdarlık ilk defa Hz. Dâvûd’un şahsında bir araya gelmiştir (İbn Kesir, Kısasu’l-Enbiyâ, s. 248). Kur’an, Dâvûd (as)’a peygamberliğin ve Zebur’un dışında bir lutuf ve mûcize olarak, diğer insanlara verilmeyen başka şeyler de verildiğini söylüyor.

Hz. Dâvûd, bir Allah elçisiydi. Ona verilenler, hem onun peygamberliğinin delili hem de gerçekten şükrün, hakkıyla kulluk yapmasının karşılığıydı. Şüphesiz Allah hakkıyla şükreden kullarını değişik şekillerde mükâfatlandırır.

Hz. Dâvûd’a geniş bir hükümdarlığın yanında hikmet, ilim, anlayış, adâletle hükmetme, neyin nasıl yapılacağını bilme, yerli yerinde iş yapma, faydalı olana sarılma, güzellikler üretme gibi şeyler verildi. O, bu hikmetle hükümdarlığını süslüyor, sürekli Kur’an’ın sâlih amel dediği, güzel ve faydalı işleri yapıyordu (Bakara, 2/251).   

Hz. Dâvûd’un Kur’an’da belirtilen özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür: 

1. Demiri İşleyip Zırh Yapması: 

Allah, İsrâiloğullarını savaşın şiddetinden korumak için Hz. Dâvûd’a zırh yapmayı öğretmiş, demiri yumuşatmak sûretiyle ustaca işlenmiş, geniş zırhlar yapmasını bildirmiştir:

 “Ona sizin için zırh yapmayı öğrettik ki savaş darbelerinden sizi korusun. Artık şükredecek misiniz?"  (Enbiyâ, 21/80)

“Andolsun biz Davud'a tarafımızdan müstesna bir lütufta bulunduk. 'Ey dağlar! Onunla birlikte tesbih edin. Ve ey kuşlar, siz de!..' dedik. Ve onun için demiri yumuşattık. (Ona şöyle buyurduk:) 'Geniş zırhlar imal et, örgüsünü ölçülü yap.' Siz de (ey müminler) iyi ve yararlı işler yapın; şüphesiz ben yaptıklarınızı görmekteyim." (Sebe’, 34/10-11)

"Onun için demiri yumuşattık" ifadesi açıklanırken birçok tefsirde, Allah'ın lütfuyla demirin Hz. Davud'un elinde -ateşte eritmeksizin- mum veya çamur gibi oluverdiği ve çekiç gibi âletler kullanma ihtiyacı duymadan demire istediği biçimi verebildiği belirtilir.(Taberî, İbn Atıyye, Râzî, ilgili ayetlerin tefsiri) 

Kuşkusuz tabiat kanunlarını da koyan Yüce Allah, dilediğinde istediği kulları için olağanüstülükler sağlayabilir. Bu açıdan Hz. Davud aleyhisselama verilen bu özelliklerin bir mucize olduğunda şüphe yoktur. Ayrıca, bu ifadenin Hz. Davud'u demiri işlemeye yöneltme, bu konuda ona yeterli bir güç ve özel bir maharet verme anlamıyla açıklanması uygun görünmektedir. (bk. Kur’an Yolu, Heyet, Sebe’, 10.  ayetin tefsiri)

İslâmî kaynaklarda, Hz. Dâvûd’un hükümdar olduktan sonra tebdîl-i kıyâfet ederek halkın arasına karıştığı, hükümdarın ve devletin icraatı hakkında onların düşüncelerini öğrendiği nakledilir. Bir defasında insan sûretine girmiş bir melek, Dâvûd (as)’un hem kendisi hem de ümmeti için hayırlı bir insan olduğunu, ancak kendisinin ve ev halkının geçimini devlet hazinesinden karşıladığını söyleyince, Dâvûd (as) Allah’a yalvararak geçimini temin edecek bir kazanç yolu ihsan etmesini dilemiş, bunun üzerine kendisine zırh yapma sanatı öğretilmiştir. Rivâyete göre zırh yapıp giyen ilk kişi odur. Hz. Peygamber bir hadisinde,

“İnsanın yediğinin en güzeli kendi kazandığıdır. Allah’ın nebîsi Dâvûd kendi elinin emeğinden başkasını yemezdi.” (Buhârî, Büyû’ 15) demiştir.

Kur’an açıkça ifade ediyor ki, Hz. Dâvûd, demircilerin pîridir ve bu sanatını daha çok, son derece saygın olan insan kanının akıtılmasını önlemek için zırh yapımında kullanmıştır. Dâvûd (as) mahâretini kılıç imalinde de kullanabilirdi. Fakat o, hücum silâhı değil; müdâfaa silâhı yapmıştır (Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetlerin tesfiri) Zaten Enbiya suresindeki ayette geçen “zırh yapmayı öğrettik ki savaş darbelerinden sizi korusun” anlamındaki ifadede, zırh yapmayı öğretmenin hikmetinin, insanın yine insana karşı korunması olduğu açıklanmıştır.

Buradaki incelik ise gayet açıktır: Bir peygamber ancak güzel ve faydalı işlerle meşgul olur. Hz. Peygamberimiz çeşitli vesilelerle çalışmaya teşvik etmiş ve onlara peygamberler tarihinden örnekler vermiştir. Çalışmak, elinin emeğini ve alın terinin karşılığını yemek İslâm’da önemli bir yer işgal eder. Çalışmamak, gücü ve kuvveti yerinde olduğu halde tembel tembel oturmak, şuna buna el açıp dilenmek ayıp ve günahtır. Hz. Peygamberimiz, sosyal ve ekonomik önemi büyük olan bir hadisinde bunu dile getirmiştir (bk. Buhârî, Büyû’ 15). Bu hadisten de anlaşılıyor ki, Dâvûd (as) kimseye yük olmadan kendi kazancı ile geçimini temin eden mâhir bir sanatkâr idi.

2. Dağlar ve Kuşların Onunla Beraber Allah’ı Tesbih Etmesi: 

Allah dağları ve kuşları Hz. Dâvûd’un buyruğuna vermiş, onlar da akşam sabah onun tesbihine katılmışlardır (Enbiyâ, 21/79; Sebe’, 34/10; Sâd, 38/18-19). İslâmî kaynaklarda nakledildiğine göre Hz. Dâvûd’un sesi hem çok gür hem de çok güzeldi. Dâvûd o gür ve güzel sesiyle Zebur’u okumaya başladığında kurt kuş durup onu dinler, sesinden dağlar yankılanırdı. Hz. Âişe ve Ebû Hüreyre’den rivâyet edilen bir hadise göre Hz. Peygamber Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin sesini işittiğinde,

“Ebû Mûsâ’ya Dâvûd’un Mezâmir’inden verilmiştir.” (Ahmed bin Hanbel, II/354);

Ebû Mûsa’nın naklettiği bir başka rivâyette de,

“Ey Ebû Mûsâ! Sana Âl-i Dâvûd’un Mezâmir’inden bir mizmar verilmiştir.” (Buhârî, Fezâilu’l-Kur’an 31)

demiştir. Hz. Dâvûd, sesinin güzelliği yanında süratli okuyuşuyla da tanınmıştı. Ebû Hüreyre’den nakledilen bir hadise göre Rasûlullah şöyle buyurmuştur:

“Dâvûd’a kıraat kolaylaştırılmıştır. O bineğinin hazırlanmasını emreder ve daha bineği hazırlanmadan Zebûr’u okurdu. Ayrıca o, yalnız kendi el emeğini yerdi.” (Buhârî, Enbiyâ 37; Tefsîr 17/6)

Allah Teâlâ, Dâvûd (as)’a eliyle demiri eritip işleme özelliği ihsân ettiği gibi, sesiyle de demir gibi kalpleri eritip yumuşatma mûcizesini mazhar kılar. Dağların Hz. Dâvûd ile birlikte tesbih etmesi Allah’ın ona fazlı ve geniş bir bağışı idi. Diğer kullardan hiçbirine böyle bir bağış yapılmamıştı. 

3. İbâdete Çok Düşkün Oluşu: 

Hz. Dâvûd’un günah işlemekten titizlikle kaçındığı, Allah’ı çok zikrettiği, ibâdete ve sâlih amele düşkün olduğu Kur’ân-ı Kerim’de belirtilmektedir (Sâd, 38/17). Hz. Peygamber de onun namazını ve orucunu şu şekilde övmüştür:

“Allah’ın en sevdiği namaz Dâvûd’un namazı, en sevdiği oruç, yine Dâvûd’un orucudur.” (Buhârî, Teheccüd 7).

Yaşadığı sürece gündüzleri oruç tutacağını, geceleri namaz kılacağını ifâde eden Abdullah bin Amr’a Rasûl-i Ekrem, her ay üç gün oruç tutmasını söylemiş, bunu az görmesi üzerine bir gün oruç tutup iki gün tutmamasını tavsiye etmiş, bunu da kabul etmeyince, “Bir gün tut, bir gün tutma. Bu Dâvûd’un orucudur ve oruçların en fazîletlisidir; ondan daha fazîletli oruç yoktur.” (Buhârî, Savm 55-57, 59, Enbiyâ 37, Fezâilu’l-Kur’an 34, Edeb 84, İsti’zân 38) demiştir. Öte yandan Hz. Peygamber, Dâvûd (as)’un her gecenin yarısında uyuduğunu, üçte birinde namaz kıldığını, gecenin kalan kısmının altıda birinde yine uyuduğunu haber vermiştir. (Buhârî, Teheccüd 7, Enbiyâ 38)

Dâvud Orucu: 

Gün aşırı oruç tutmak, yani bir gün oruç tutup ertesi gün tutmamak, Peygamberimiz tarafından “savm-ı Dâvûd” olarak nitelenmiş ve bu şekilde oruç tutmanın fazîletli olduğu ifâde edilmiştir. Peygamberimiz bu şekildeki oruç hakkında “En fazîletli oruç, Dâvud’un tuttuğu oruçtur; o bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.” demiştir. Sahâbeden Abdullah bin Amr, “Ben daha fazlasını tutabilirim.” deyince, Peygamberimiz bunun fazîletli bir şekil olduğunu ve daha fazlasını tutmaya çalışmamayı tavsiye etmiştir (Müslim, Sıyâm 187-192). Bu bakımdan gün aşırı oruç tutmak, en fazîletli nâfile oruç olarak değerlendirilmiştir.

4. Kendisine Zebûr Verilmiştir: 

Kur’ân-ı Kerim Hz. Dâvûd’a Zebur’un verildiğini bildirip (Nisâ, 4/163; İsrâ, 17/55), muhtevâsına kısaca temas etmekle birlikte (Enbiyâ, 21/105), ayrıntılı bilgi vermemektedir. Diğer İslâmî kaynaklarda ise Hz. Dâvûd’a verilen Zebur’un Ramazan ayında indirildiği, içinde mev’ıza ve hikmetli sözlerin bulunduğu, Davûd (as)’un onu genellikle makamla ve bir mûsikî âleti eşliğinde okuduğu nakledilmektedir.

5. Hz. Dâvud, Yeryüzünde Halîfe Kılınmıştır: 

Dâvûd (as) yeryüzünde halîfe kılınmış, onun saltanatı güçlendirilmiş, adâletle hükmetmesi emredilmiştir.

“Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ve adâletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, yoksa bu, seni Allah yolundan saptırır. Doğrusu Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır." (Sâd, 38/26)

Onun döneminde İsrâiloğullarının tam anlamıyla yerleşik medeniyete geçip devleti güçlendirdikleri, Hz. Dâvûd’un gerek kendi evini, gerekse krallığın idaresini belli bir düzene koyduğu, ibâdetleri sistemleştirdiği, sürekli bir ordu kurduğu Kitab-ı Mukaddes’te ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır. Buna göre, Dâvûd (as) Allah'tan aldığı görevi sadâkatle yerine getirmiş, krallığına Allah'ın İbrâhim nesline vaad ettiği genişliği kazandırmış, onun hükümranlığı Fırat sâhillerinden Kızıldeniz kıyılarına kadar yayılmıştır (I. Samuel 8/3; I. Tarihler 18/3).

Hz. Dâvûd gerçek bir devlet başkanı ve ehliyetli bir yöneticiydi. Kudüs’ü başşehir yapmak sûretiyle iktidarı merkezîleştirmiş, askerî teşkilâtını geliştirmiştir. Devleti yönetirken adâleti öncelikle kendisi icrâ ediyor, dâvâlara bizzat bakıyordu (II. Samuel, 8/15; 14/4-22; 15/2-6; I. Tarihler, 18/14; bk  TDV İslâm Ansiklopedisi, Davud aleyhisselam md.)

6. Fasl-ı Hitap Verilmiştir: 

"Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiş, ona hikmet ve fasl-ı hitap/açık, güzel konuşma vermiştik." (Sâd, 38/20).

Hz. Dâvûd’a hikmetle beraber “fasl-ı hitap” yani, anlaşmazlıkları kesin ve âdil ölçülerle çözme, her maksadı sözle açıklama yeteneği (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 15/107) de bağışlandı. O, bu yetenekle kendisine gelen dâvâları çözüme kavuşturuyor, mülkünde adâleti sağlıyordu. Hikmet, hakka/gerçeğe uygun bilgi demektir. Fasl-ı hitap da: Hatıra gelen düşünceleri açıklama yeteneğidir. Güzel konuşma, işlerin içyüzünü anlama, dâvâları adâletle, iknâ edici bir üslûpla çözüme kavuşturma anlamları da vardır. Dâvûd (as)'un özelliklerinden birinin de güzel konuşma yeteneğinin olması, insanların arasında çıkan olayları, anlaşmazlıkları güzel çözüme bağlamasıdır.

Özetlemek gerekirse, Hz. Davud aleyhisselam; Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'e hitaben “Kulumuzu, o kuvvet sahibi Davud'u hatırla” denilerek uyulması istenilen; "evvab" (Allah'a  çokça dönen, yalvaran) sıfatıyla anılan (Sâd, 38/17); dağların musahhar kılınarak onunla birlikte tesbih ettiği (Sâd, 38/18), Zebur okuduğu esnada kuşların her taraftan kendisine doğru toplanıp gelip ona uyduğu (Sâd, 38/19); "hikmet"in verildiği(Sâd, 38/20); "salih", Allah katında "yakınlığı" olan ve "akıbetinin güzel" olacağı bildirilen (Sâd, 38/25); yeryüzüne halifelik görevi verilen (Sâd, 38/26) bir peygambedir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun