Kul hakkı konusunda, gayri müslimler ile Müslümanların durumu aynı mıdır?..

Tarih: 10.08.2006 - 17:54 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İslam hukuku hak ve hürriyetleri, sadece Müslümanlara münhasır kılmamıştır. Bilakis kendi vatandaşı olan gayri müslimlere de bu hakları tanımıştır.

Herkesin malumudur Allah Rasulüne peygamberlik gelmeden önce Peygamberimiz (asm)'in de içinde yer aldığı, adaletin icrası için kurulan “Bahadırlık teşkilatı” diye adlandırılan "Hılful fudul," zulme, haksızlığa uğrayanların yardımına koşmak için kurulan bir teşkilattı. Bu teşkilat mensupları haksızlığa uğrayanların yardımına koşmaya yemin etmişlerdi. Mekke’de ister yerli, ister yabancı olsun bir şahıs haksızlığa mı uğruyor, onun yardımına koşulacaktı.

Bu teşkilata mensup olan Hz. Muhammed (asm)’a daha sonraki tarihlerde "Hılful Fudul" teşkilatından bahsettiklerinde “Eğer bir kimse tarafından bugün bile öyle bir cemiyetin kuruluşu için davet edilsem, davete hemen icabet ederim.” dedi. (İbn-i Hişam)

Hz. Peygamber (asm)'in, "Hılful fudul" için verdiği yemine sadakat gösterdiğini ve bilfiil haksızlığa uğrayanların yardımına koştuğunu görüyoruz.

"Hılful fudul", Emeviler zamanına kadar tesir ve icraatını devam ettirmiş gibi görünüyor.

İnsana saygı her zaman gereklidir. Adaletten ayrılmadan... Zaten her insana Rabbimiz doğuştan bir takım haklar vermiştir. Yaşama hakkı, inanma hakkı, inandığı gibi düşünüp yaşama hakkı... Adaletli davranılma hakkı... Onun için İslam hukukunun uygulayıcısı, daha peygamberlik gelmeden önce insanı ve insanın haklarının korunmasını icra edecek teşkilatın teklifine hemen kabul cevabı vermiştir.

İslam hukukuna göre şahsi hürriyet hakkı gayri müslim için de, Müslim için de aynıdır. Hak ve vazifede lehte ve aleyhe olan her şeyde hukuki kaide olarak eşitlik vardır. Hz. Ali (ra)’nin dediği gibi

“Onlar cizyeyi (bir nevi şahsi vergi) malları ve kanları bizimkiler gibi olsun diye veriyorlar.”

Zımmilere velevki bir kötü söz, namuslarıyla ilgili bir gıybet veya herhangi bir rahatsızlık verecek davranışla tecavüz eden, yahut mütecavize yardım eden kimse Allah (c.c.) Rasülü ve İslam’ın verdiği teminata ihanet etmiş, zayi etmiş olur. (Prof. Dr. H. Karaman, İslam Hukuk, I/11)

Adli işlerin muntazaman yürütülmesi kuvvetli ve kudretli bir devletle mümkündür. Devletleri kuvvetli gösteren şey, baskılarını ve zulümlerini artırarak devam etmek değil, adaletin her kesimde eşit, dengeli bir şekilde icrasını sağlamak olduğunu bilen Allah Rasulünün adaleti icrası, adaletin nasıl uygulanması gerektiğine kıyamete kadar örnek teşkil etmektedir.

Bir gün Mahzumoğullarından, eşraftan Fatıma adında bir kadın hırsızlık yaptığını söyleyerek Rasulullah (asm)’a getirilir. Hırsızlığın cezası olan “elinin kesilmesi” ne hükmedilir. Fakat daha önceki gelenek ve alışkanlıklara göre Kureyş’ten olan asil bir kadın hakkında suç işlemiş olsa dahi böyle bir hüküm verilemezdi. Hükmün infazının durdurulması için Kureyş’in ileri gelenleri Hz. Peygamber (asm.)’ın çok sevdiği Usame b. Zeyd’i araya koyarak bu kadının affedilmesini istediler.

Üsame’nin böyle bir şefaatte bulunması Hz. Peygamber (asm)’a çok ağır geldi. Hemen ashabını toplayıp bu konuda şöyle hitap etti:

“Ey insanlar! Sizden evvel yaşamış toplumların neden dolayı yollarını şaşırıp saptıklarını biliyor musunuz? Asilzadeleri bir hırsızlık, haksızlık, yaptığı zaman onu affeder, zayıf ve kimsesizleri bir suç işler, bir şey çalarlarsa onları cezalandırırlardı. Allah (c.c.)’a yemin ederim ki, böylesine kötü bir hırsızlığı, suçu, Mahzum kabilesine mensup Fatıma değil, kendi kızım Fatıma yapmış olsaydı, kesinlikle onun elini de keserdim.” (Müslim, Hudud 2)

İşte bu hadisenin ifade ettiği gerçek ve İslam’ın beşeri sistemlerden üstünlüğü. Hiçbir kimse hakim zümreden dahi, belirli bir sınıftan dahi olsa dokunulmazlığı söz konusu değildir. Hukuk önünde hiçbir kimsenin bir ayrıcalığı ve imtiyaz hakkı yoktur. Adalet, peygamber kızının dahi cezalanmasını gerektiriyorsa cezalanır.

Yine Safvan bin Ümeyye’nin elbisesini çalan hırsızın cezası da aynen uygulanmıştır. Buna benzer uygulamalara çok rastlanır. Adalet herkes içindir. Adaletsizliklere seyirci kalmak bir günde seyreden ve adaletsizliklere alkış tutanlara, nerde bu adalet, nerde bu devlet dedirtir.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) Halifelik görevini alınca halkına şöyle seslenir:

“Ey Nas!.. Size Emir oldum. Fakat sizden hayırlı, üstün değilim. Eğer size hizmet edersem, bana yardımcı olunuz. Eğer size hizmet edersem, bana yardımcı olunuz. Etmezsem beni doğru yola getirmeye mecbur ediniz. Zayıfınız benim indimde kuvvetli olanınızdır. Kuvvetlinizde benim indimde zayıfınızdır. Allah (c.c.) ve Peygamber (asm) yolunda oldukça bana yardım edin." (Tarihü'l-Hülefa, s.69)

Hz. Ömer (ra) döneminde bir Yahudi ile Hz. Ali (ra)’nin aynı mahkemede yargılanıp Hz. Ali’nin aleyhine, yahudinin lehine karar verilmesi, İslam hukukunu ne kadar adaletli ve insanlara ne kadar eşit davrandığının bir numunesidir. Malumdur ki Osmanlı padişahları İslam’ın bu geleneğindendir. Zımmilerle aynı mahkemede yargılanmış padişaha ceza verilmiştir.

Çünkü kul acziyetinin gereği, bilmeyerek de olsa hata yapabilir. Bu durumda kim olursa olsun hakkını aramak mecburiyetini doğar.

Hz. Ömer (ra), Ebu Musa el Eş’ariye gönderdiği mektupta şöyle der:

“İnsanlar arasında davranış, muamele ve hükümlerde eşit davran, ta ki güçlü ve itibarlı kimseler, iltifatını istismar etmesin, zayıf kimselerde adaletten ümidi kesmesin.” (Prof. Dr. Hayrettin Karaman, İslam Hukuk, I/112)

Rumeli Hrıstiyan nüfusun çokluğunu gören ve bundan ürken Yavuz Sultan Selim’in bunları Cebren Müslüman etme düşüncesine karşı Şeyhül İslam Zenbilli Ali Efendi’nin “Madem ki onlar raiyyetliği (vatandaşlığı) kabul etmişler. Dinimizin gereği onların can, mal ve ırzlarını kendi can, mal ve ırzlarımızı koruduğumuz gibi korumakla mükellefiz. Bu yolda onlara zorlamak dinimizin emirlerine muhaliftir." diyerek hem gayrı müslimlerin dahi şahsi hak ve hürriyetlerine gösterdiğimiz hürmeti ve hem de şer’i sınırlar içinde kalmak şartıyla, din ve vicdan hürriyetine gösterdiğimiz saygıyı ifade etmektedir. (Porf. Dr. Ahmet Akgündüz, İ.İ. Hakları Beyannamesi, s. 24)

Tarihde bize şunu göstermiştir ki; İslam dininde zenginin fakire, beyaz ırkın siyah ırka, amirin memura, işverenin işçiye, idarecinin halkına karşı adalet önünde, hukuk önünde üstünlüğü yoktur. Adaletli davranılmasını istemek doğuştan bize verilen bir haktır.

Adalet herkese bir gün gelir ihtiyaç olur da...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun