İslamiyet'i iyi öğrenmek ve yaşamak için ne yapmak gerekir?

İslamiyet'i iyi öğrenmek ve yaşamak için ne yapmak gerekir?
Tarih: 17.08.2006 - 10:58 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Allah yolunda olmak isteyen biri olarak, ibadetlerimizi yapıp elimizden geldiğince önce kendimizi sonra çevremizi irşadla yaşamalı mıyız sadece?
- Bu yeterli mi, Müslüman olarak ne yapmalıyız?
- İslamı doğru anlama nasıl olmalı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Dini yaşayışta insan sadece kendi aklını ve mantığını değil Peygamberimizin sünnetini esas almalıdır. Yani bu dini Peygamberimiz nasıl yaşamış, ümmetine tavsiyeleri nelerdir? Sadece teorik olup pratiği olmayan bir din midir? Bu sorulara cevap verip tam bir teslimiyet içinde İslamı yaşamaya gayret etmelisiniz. Bir de insan hayatının belli aşamalarında yaşının etkisiyle dini yaşayışında farklılıklar olabilmektedir.

İslam denilince akla ilk gelen Kur’an ve Peygamberimiz (asm)'in hayatıdır. Allah'ın emir ve yasaklarını içeren bir kitap ve o kitabı hayata dönüştürüp, uygulayacak bir peygamber göndermiştir. Öyleyse iyi bir Müslüman olmanın yolu Kur’an ve Hz. Peygamber (a.s.m.)'e uymaktan geçer. Özellikle yaşayan bir Kur’an olan Peygamberimizin örnek alınması Allah'ın en çok sevdiği bir durumdur. Nitekim Kur’anı Kerim de Allah Teala şöyle buyuruyor:

“De ki, eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki Allah ta sizi sevsin." (Âl-i İmran, 3/188).

Peygamber Efendimiz (asm) de Ebu Davud'da geçen bir hadiste,

“Dikkat edin, yakın da bazı insanlar, bize Kur’an yeter diyeceklerdir. Halbuki bana Kur’an'ın bir misli veya iki misli verilmiştir.”

buyurarak, Peygamberimiz olmadan Kur’an tam anlaşılmayacağını belirtmiştir.

İslam âlimlerinin Kur’an ve hadisten çıkardıkları hükümlere gelince bu konuda açık ve net olarak şu âyeti görüyoruz:

“…Eğer onlar (ihtilafa düştükleri konularda) peygambere ve aralarında dini yönden görüşlerine itimad edilen kimselere sormuş olsaydılar, içlerinden işin içyüzünü araştırıp çıkaranlar, onun ne olduğunu bilirlerdi.” (Nisa, 4/83)

Dikkat edilirse âyette Hz. Peygamber (asm)'den sonra, görüş sahibi ve sahasında uzman kimselere de problemlerimizi iletmemiz isteniyor. İşte dört mezhebin olması bu âyetin bir açıklamasıdır.

Özetle söylemek gerekirse, İslamı iyi öğrenmek ve yaşamanın yolu, Kur’an, sünnet ve İslam alimlerinin bu iki kaynaktan istifade ederek çıkardıkları hükümlere uymaktır.

Başka dinleri ve İslama zıt fikirleri araştırmaya gelince: Önce dinimizi sağlam ve doğru bir şekilde öğrenmemiz gerekir. Bir binanın temelleri ve duvarları sağlamlaştırmadan mahallenin çöplüğündeki güzellikleri araştırmak ne kadar mantıklı olur?

Yanlış anlaşılmasın, oralarda iyi şeyler yok demek istemiyoruz, ama zehirli bir odadan geçmek istiyorsak, sağlam bir maskeye ihtiyacımız var. Yoksa biz de zehirleniriz. Eğer dinen zararlı ve zehirli bazı şeyleri araştıracak isek, sağlam ve her türlü gazı engelleyecek bir maskeye yani iyi ve doğru bir dini inanca sahip olmalıyız ki o fikirler bize zarar vermesin.

Evet, Hakk'ı bulmanın, hakikate ermenin tek yolu, Kur'an'a iman ve onun gereği ile amel etmektir. Çünkü, Kur'an, insanlığı mutlak hayır ve hakikate sevk etmek için, bizzat Allah Teâlâ tarafından gönderilmiş mukaddes bir kitaptır. İnsanın dünyevî ve uhrevî saadetini gösterecek ve olgunlaştıracak olan O'dur. O, insanı iman ve tevhide; ubudiyet ve kulluğa, kardeşlik ve sevgiye davet eder. İman ve salih amele ait ölçülerin en güzelini O vazetmiştir. İslâmîyet ancak ve ancak O'nun ölçüleriyle yapılanmıştır. O'nun sarsılmaz ve muhteşem kurallarının dışında hiçbir hakikat yoktur ve aranılmaz. O'nun güzel görüp tasdik ettiği her şey hakikat; çirkin bulup reddettiği her şey ise uydurmadır. O'nun tesis ettiği İslâmîyet köhne hurafeleri, batıl inanışları, rezalet ve fuhşiyatı şiddetle reddeder. Şu halde, bütün Müslümanlar, itikada, ibadete, ahlâka, helâle, harama, zikre, fikre, muhabbete ait kutsî hakikatleri, O'nun terazisiyle tartacaklardır.

Kur'an âyetleri her insanı ikna edecek bir kuvvettedir. Sıradan halk, O'nun beyanının sadeliğine meftûn, bilim adamları da fesahat ve belagatına hayrandır. “Kalpler O'nun zikriyle tatmin olur.” ve her seviyedeki fikir erbabı, inanma ihtiyacını O'nunla karşılarlar, O'na uymakla kemâle ererler.

Kur'an, insanları tefekküre teşvik etmiş ve bunun ölçülerini aklın eline vermiştir. İnsanlar ancak O'nun ders verdiği ölçülerle kâinat Kitabı'nı okuyabilmişler ve O'ndaki gizli hakikatlerini keşfedip Hâliklarını, Mabûtlarını bulabilmişlerdir. O, hayatın karanlık ve fırtınalı yollarını aydınlatmak için aklın eline verilen bir ilâhi meşaledir. Güneş, madde âlemini aydınlattığı gibi, Kur'an da maneviyat âlemini aydınlatmak için nazil olmuştur.

Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:

“Gerçekten bu Kur'an, insanları en doğru yola götürür.” (İsrâ, 17/9)

Bir fende terakki etmek için, o fennin kanunlarına uymak bir zaruret olduğu gibi, hak ve hakikati bulmak için de, Kur'ân ve sünnetin düsturlarını rehber kabul etmek son derece gereklidir.

Evet, insan Cenâb-ı Hakk'ın zâtını, sıfatlarını ancak Kur'an'ın ve sünnetin irşadıyla bilebilir. Nereden gelip, nereye gittiğini, dünyadaki görevinin ne olduğunu, gideceği ahiret âleminin mahiyetini, hakikatini ve o âlemde nelerin makbul, nelerin merdut olduğunu, ancak bu iki vesile ile anlayabilir. Hangi fiil ve hareketlerin, hangi hâl ve tavırların Cenâb-ı Hakk'ın rızasını, hangilerinin de gazabını celp edeceğini; neyin hak, neyin batıl ve neyin hata, neyin doğru olduğunu yine Allah'ın Kitabı ve O'nun sevgili Peygamberinden (asm) öğrenecektir. Her Müslüman, kendi inanç ve ibadet dünyasını, bu iki hakikatin rehberliğinde gerçekleştirmekle sorumludur.

Nelere, nasıl inanmakla iman dairesine gireceğini ve hangi amelleri işleyip nelerden çekinerek İslâm dairesinde kalacağını yine bu iki esastan, yâni Kur’an ve sünnetten öğrenecektir.

Madem ki, bütün Müslümanların ölçüsü Kur'an ve Sünnet'tir, o halde bir Müslüman beşerî her fikri, her iddiayı, her inancı, her itikadı Kur'an'a ve O'nun birinci derecede tefsiri olan Hadîs-i şeriflere göre değerlendirecek ve muvazene edecektir.

Kur'ân-ı Azimüşşân, imanın birinci rüknü olan “Allah'a iman”ı bizlere ders verdiği gibi, “melâikelere, semavî kitaplara, peygamberlere, ahirete, kadere (hayır ve şerri O'nun yarattığına) iman” etmeyi de ders verir. Bir insan, ancak iman hakikatlerine Kur'an'ın bildirdiği gibi iman etmekle mümin olur.

Hem Kur'ân-ı Kerim, Allah Teâlâ'nın bütün emir ve yasaklarından ibaret olan İslâmîyet’i müminlere talim etmiştir. Bir mümin, bu emir ve yasaklara harfiyen uymakla kâmil bir Müslüman olur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

serhat797

cevabınız için teşekkürler. YAlnız benim sorunum sünneti yaşamamak değil. Benim Peygamber ve Allah sevgisiyle gönlüm coşardı. Ağlardım duygulanırdım. Bu yaşıma kadar namaz kılamadım; şeytan pis pis şeyler fısıldayıp beni vaz geçiriyordu. ben de kendim düşündüğümü zannedip dine küfretmektense ibadet etmemeyi tercih ediyordum. 50 gün önce tevbe edip namaza yeniden başladım. Şeytan ne derse desin aldırmadım. çok zorlandım ama Allah'ın izniyle yendim. dünyadan yüz çevirdim. ne televizyon izliyorum ne bilgisayar oyunu ne futbol ne basketbol ilgilendiğim herşeyi bıraktım. kimse hakkında gıybet ettirmiyorum çok hassas davranıyorum. daha önceleri çok öfkelendiğim şeyler artık hiç etkilemiyor beni. kıskançlık, zan,haset hiç bişey kalmadı içimde. Ama kendimi boşluk da hissediyorum. şeytan dinimi o kadar çok sorgulattıki imanım gevredi. 10 saniyede bir tefekkür etmekten pisikolojim bozuldu. bir insan Mü'min özellikleri taşıyıp nasıl böyle bir duruma düşer diye sorup durdum kendime. Seher vakti uyumuyorum. Yatsı ve sabahı cemaatle kılıyorum. Her gün bir cüz Kur- an okuyorum. ama bunları yapmadan önce daha sağlam bi inancım var gibi geliyor. anlayamıyorum. sadece üzülüyorum bütün bunlara rağmen bide imansız gidersem diye üzülüyorum. dualarımdaki samimiyet gitti. robot gibiyim. namazı artık rahat kılıyorum ama duygulanamıyorum. tıpki programlanmış bir robot gibiyim.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
burhan272

Şu anda büyük bir mücadele içerisinde olduğunuzdan, namazdan zevk alamamanız normaldir. bir insan düşünün bir yanda düşmanla savaşırken bir taraftan yemek yemektedir. bu insan yediği yemekten hiç bir zevk almayacaktır. ama yediği o yemek yine de bünyesini kuvvetlendirecektir. aynı şekilde siz de namaza devam edip, kuvvet kazanacaksınız. düşmanınız olan şeytan vesvesesini yendiğiniz anda kıldığınız namazlar ve yaptığınız ibadetlerin size getireceği faydaları hissetmeye başlayacaksınız.

ayrıca, zevk almak için namaz kılmamaktayız. Allah'ın emri olduğu namazı kılıyoruz. Bununla beraber, normal şartlarda namazdan zevk almamıza mani olan bazı nedenler vardır:
1- günah ve isyanlarımız
2- imanın taklidi olması,
3- ibadetleri kime karşı işlediğimiz tam olarak bilmemek
4- namaz ve ibadetlerin bizim fıtri vazifemiz olduğunu bilmemek ve bir yük olarak görmek
5- namazla bütün mahlukatın yaptığı vazifelerin tamama erdiğinden gafil olmak,
6- namaz kıldığımız vakit mevcudatın bizden razı olduğunu bilmemek,

selam ve dua ile

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun