"İnanıyorum, Müslümanım!" dediği halde, ibadet etmeyen kimseler hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 18.08.2006 - 18:04 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Allah'a iman ettiğini söyleyen kişi Allah'ın farz kıldıklarını tamamen yapıyorsa, yarım yamalak yapıyorsa (işte vaktim olduğunda namaz kılabiliyorum gibi), hiç yapmıyorsa (işte bayramdan bayrama kılıyorum gibi) Müslüman olabilir mi?
- "Elhamdülillah Müslümanım" demek Müslüman olabilmek için yetiyor mu?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İslam dinine inanan bir kimsenin, ibadet etmesi ve inancını uygulaması gerekir. Ama ibadet etmeyen bir Müslüman dinden çıkmış olmaz, günahkâr olur. Günah işleyen kimse ise dinden çıkmaz.

Bir âyet-i kerimede,

“Eğer siz yasak edildiğiniz günahların büyüklerinden sakınırsanız, biz de diğer günahlarınızı örter, sizi iyi bir hâle ve tavra sokarız.”1

buyurularak, mü’minin ebedî saâdeti kazanabilmesi için, farzları yerine getirmenin yanı sıra büyük günahlardan da sakınması gerektiğine dikkat çekilir.

Cenab-ı Hakk'ın uzak durmamızı istediği büyük günahlar, gerek Kur’ân-ı Kerim'de, gerekse hadislerde açıkça bildirilmiştir. Meselâ, bir âyette büyük günahlara işaretle şöyle buyurulmuştur:

“Allah’ın hâlis kulları o kimselerdir ki, Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etmezler. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina da etmezler. Her kim bunları yaparsa günahının cezasını görür.”2

Hz. Enes’in (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste ise Peygamber Efendimiz (a.s.m.) büyük günahları şöyle haber vermiştir:

“Allah’a ortak koşmak, anne babaya eziyet etmek, adam öldürmek ve yalan söylemektir.”3

Başka bir hadis-i şerifte de yalan söylemek ve yalancı şahitliği yapmak da büyük günahların içinde sayılmıştır.4

Ayrıca büyük günahlar içerisinde ayrı bir ehemmiyeti olan ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) “mûbikât-ı seb’a”, yâni insanı mânen helâk eden yedi sebep olarak vasıflandırdığı günahlar vardır. Peygamber Efendimiz bir defasında “Helâk edici yedi şeyden kaçının.” buyurmuş ve bunları şöyle sıralamıştır:

“Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam öldürmek, yetim malı yemek, fâiz yemek, düşmana hücum anında harpten kaçmak, namuslu ve kendi hâlindeki kadınlara zina iftirası atmaktır.”5

Diğer taraftan, içki içmek, kumar oynamak ve dine zarar verecek bid’atlara taraftarlık da büyük günahlar içerisinde zikredilmiştir.6

Günah, Allah’a isyan manasına gelir. Bilhassa büyük günahları çekinmeden işleyen, göz kırpmadan içine dalan bir insan, açıkça Allah’ın iradesine karşı geliyor, bir an için Onun rububiyetini unutuyor demektir. O halde her mü’min bu tehlikeye düşmemek için büyük günahlardan korunması gerekir. Bu ise, ancak “Menhiyattan (Allah’ın yasak ettiklerinden) ve günahlardan içtinap etmek ve amel-i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmak” olan takva ile mümkündür. Çünkü günahlardan korunmak için iltica edilecek, sığınılacak en sağlam kale takvadır. Bu kaleye sığınan kimse, az bir amelle çok sevap kazanabilir. Şöyle ki;

Bir haramı terk etmek vaciptir. Bir vacibin ise birçok sünnete denk gelen sevabı vardır. O halde bu zamanda mü’minlerin en mühim vazifesi, her taraftan hücum eden günah seline karşı takvayı esas almak olmalıdır.7

Büyük günah işlemenin imanla olan münasebetine gelince; bilindiği gibi iman, inanılması gereken esasları kalben tasdik edip, dil ile ikrardan ibarettir. İmanın rükünlerini kalbiyle tasdik eden, diliyle de ikrar eden insan hem Allah yanında, hem de insanlar nazarında mü’mindir. Bu kimse büyük günahları işlese de dinden çıkmış olmaz, imansız sayılmaz. Çünkü Ehl-i sünnet ulemâsına göre, amel imandan bir cüz, bir parça değildir. Büyük günahlardan birisini işleyen bir Müslüman, o günaha imansızlığı sebebiyle değil, nefsine mağlup olduğu, hissiyatının sesine kulak verdiği için girmiştir. Şöyle ki:

Cenab-ı Hakk'ın emirlerine itaat etmenin, yâni ibadetleri yerine getirip yasaklardan sakınmanın sevabı ve ücreti bu dünyada tam olarak verilmez. Çünkü bu dünya ücret ve mükâfat yeri değil, hizmet ve ibadet mahallidir. Bu itibarla Cenab-ı Hak ibadet ve şükrün gerçek mükâfatını, ebedî bir sûrette vermek üzere âhirete tehir etmiştir.

Mükâfatlar tehir edildiği gibi, dünyada tövbe ile temizlenmeyen günahların cezaları da ertelenmiş, âhirete bırakılmış olması, günah işlenir işlenmez azabın hemen arkasından verilmemesi, insanı gaflete düşürmekte, geleceği çok uzak gördüğü için de nefsine olan mağlubiyeti devam etmektedir. İnsanın bu halini Bediüzzaman özetle şöyle açıklar:

"İnsan nefsi, acele olarak verilen hazır bir dirhem lezzeti, geriye bırakılmış bir batman lezzete tercih eder. Aynı şekilde, hazır bir tokat korkusundan, ileride bir sene azapdan daha fazla korkar, çekinir. Hem insanda hissiyat galip olsa, aklın muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz peşin bir lezzeti, ileride verilecek olan gayet büyük bir mükâfata tercih eder. Ve az bir hazır sıkıntıdan ileride verilecek büyük bir azaptan daha fazla çekinir. Çünkü, tevehhüm, heves ve his ileriyi görmüyor. Belki inkâr ediyorlar. Nefis de yardım etse, imanın mahalli olan kalb ve akıl susarlar, mağlup olurlar. Şu halde; büyük günahları işlemek imansızlıktan gelmiyor. Belki his, heves ve vehmin akıl ve kalbe galibiyetinden ileri gelir."8

O halde, büyük günahlardan birisini işleyen bir mü’minin iman dairesinden çıkacağını söylemek mümkün değildir. Nitekim şu hadis-i şerifte de, büyük günahlardan birisini işleyen bir mü’minin kâfir olmayacağı, o günahının cezasını çektikten sonra Cennete girebileceği açıkça görülmektedir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyuruyor:

“Bana Cebrâil (a.s.) geldi ve ‘Ümmetinden her kim Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayarak ölürse cennete girecektir.’ diye müjdeledi. Ben, 'Zina etse de hırsızlık yapsada mı?' dedim. ‘Evet, zina etse de hırsızlık yapsa da.’ buyurdu.”9

Bilindiği üzere kâfir cennete giremez ve ebedi olarak cehennemde kalır. Çünkü Cenab-ı Hak kâfire cennet nimetlerini haram kılmıştır. Hadiste, zina eden ve hırsızlık yapan birisinin cennete gidebileceği belirtilmekle, onun kâfir olmayacağına işaret edilmiştir.

Demek ki, Allah’a şirk koşmanın dışındaki büyük günahlardan birisini işleyen insan mü’mindir. Günahının cezasını çektikten sonra cennete girecektir. Ancak, günah işleyen kimsenin işlediği günahın helâl olduğuna inanmaması gerekir. Haram olduğu kesin delillerle sabit olan bir işin helâl olduğuna inanan bir kimsenin, iman dairesinden çıkacağı zaten kesindir. Meselâ faizin haram olmadığını veya bu zamanda haram olmayacağını iddia etmek gibi.

Bununla birlikte, “Her bir günah içerisinde küfre gidecek bir yol olduğunu.”10 da hatırdan çıkarmamak gerekir. Günahın mahiyetinde devamlı işlendiği takdirde küfür tohumu olduğunu söyleyen Bediüzzaman bunu şöyle izah etmektedir:

“Mâsiyetin (günahın) mahiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır. Çünkü o mâsiyete devam eden, ülfet peyda eder, sonra ona âşık ve müptelâ olur. Terkine imkân bulamayacak dereceye gelir. Sonra o mâsiyetin ikaba mûcib olmadığını (azabı gerektirmediğini) temenniye başlar. Bu hal böylece devam ettikçe, küfür tohumu yeşillenmeye başlar. En nihayet, gerek ikabı, gerek dâru’l-ikabı (azabı veya cehennemi) inkâra sebep olur.”11

İnsan olmamız sebebiyle günahlardan tamamen korunmamız mümkün olmadığına göre, bu tehlike hepimiz için mevcuttur. Bu tehlikeye maruz kalınca, ondan kurtulmak için -küçük olsun büyük olsun- işlediğimiz her günahın hemen arkasından, Allah’a karşı mahcubiyet duyup pişman olmalıyız. Tövbe ve istiğfarla tekrar Allah’a yönelmeli ve ondan bizi affetmesini dilemeliyiz.

İlave bilgi için tıklayınız:

- İnanıyorum, demekle iman gerçekleşir mi? ...

Dipnotlar:

1. Nisa Sûresi, 31.
2. Furkan Sûresi, 68.
3. Müslim , İman: 144.
4. a.g.e. iman: 143.
5. a.g.e. İman: 145.
6. Barla Lahikası , s. 179.
7. Kastamonu Lahikası, s. 106.
8. Lemalar, s. 70.
9. Müslim, İman: 153.
10. Lemalar. s. 7
11. Mesnevî-i Nuriye , s. 115.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun