İslam'da çevre ve komşuluk konusunda bilgi verir misiniz?

İslam'da çevre ve komşuluk konusunda bilgi verir misiniz?
Tarih: 19.08.2006 - 21:30 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Komşu: Aynı mahalle veya çevrede yaşayan insanların birbirlerine göre aldıkları ad.

Türkçe'de yaygın şekliyle fiziki olarak birbirine yakın veya bitişik yerlerde yaşayanlara komşu denir. Yakınlık veya bitişik olma ev bakımından, iş yeri, arazi veya şehir itibariyle de olabilir. Dilimizdeki iş yeri komşusu, arazi komşusu, komşu köy, komşu kaza, vilâyet tâbirleri bunu ifade eder.

Araplar komşuya "car" derler. "câr" evi diğerinin evine bitişik (mücâvir) olan, birbirini himaye eden, koruyan, birinin yardımına ve imdadına koşan anlamlarına gelir.[1]

Köyde, kentte, tarlada, bahçede birbirine komşu olan insanların ve özellikle Müslümanların huzur içinde yaşamaları için gerekli şartlardan, beşeri şartlardan biri de beşerî münasebetlerini iyi düzeyde tutmalarıdır. Bu sebeple yüce dinimiz komşuluk hakkına büyük önem vermiştir.[2]

Komşuluk, toplum hayatımızda yeri ve önemi inkâr edilemeyen içtimâî bir müessesedir ve insanların toplum halinde yaşamalarının zarûrî bir neticesidir. İnsan sosyal bir varlık olduğuna, bu sebeple tek başına yaşayamayacağına göre etrafında komşuların olması kaçınılmazdır.[3]

Allah Teâlâ, yakınımız olsun olmasın bütün komşularımıza iyi davranmamızı, iyilik etmemizi emreder:

"Allah'a ibadet edin. O'na hiçbir şeyi eş (ve ortak) tutmayın. Anaya-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ ellerinin mâlik olduğu kimselere (kölelerinize) iyilik edin. Allah kendini beğenen ve dâima böbürlenen kimseyi sevmez."[4]

Aileden sonra hukukuna en çok riâyet etmemiz gerekenler, yan yana bir arada yaşadığımız komşularımızdır. Komşu hakkı, dinimizde çok önemli bir yer tutar. Aile yuvasında olduğu gibi komşularıyla da iyi geçinmek ve yardımlaşmak şarttır. 

Akşam-sabah yüz yüze geldiğimiz, her zaman görüştüğümüz insanlar, komşularımız sayılır.

Büyük müfessir İmam Kurtûbî bu âyetin tefsirinde:

"Görmüyor musun? Allah ana babaya ve akrabaya iyilikten sonra komşuları zikretmiş ve haklarına riâyet edilmesini emretmiştir." diyerek, konunun önemine dikkat çekmiştir.[5]

Nisâ suresinin 36. âyetinde, yakın komşu ve uzak komşu olarak iki kelime geçmektedir. Değişik ölçülere göre komşu sınıflamaları yapılır. Bunlardan evleri yahut evlerine giriş kapıları birbirine bitişik olanlara "kapı komşusu" adı verilir.

Yakın komşu: Akraba veya evleri birbirine yakın olanlara "yakın komşu" denir. Uzak komşu: Evleri birbirine pek yakın veya akraba olmayan yahut gayri müslim (Yahudi, Hristiyan) olanlara da "uzak komşu" denir.

Burada zikredilen yakınlık-uzaklık meselesinde tam bir açıklık yoktur. Kapı komşusu dışında olanlar veya akraba haricindekiler yakın komşu mu, uzak komşu mu kabul edilecektir? Ne kadar yakınlık, ne kadar uzaklık bu hususta ölçü olarak alınacaktır? Rivâyete göre Hz. Aişe (R.Anhâ) bunun her taraftan kırk evlik bir mesafe olduğunu ve bunlar arasında komşuluk hukukunun olacağını söylemiş, Hz. Ali (ra) de bir kimsenin sesinin duyulabileceği yere kadar olan mesafe içinde kalanların komşu sayıldığını ifade etmiştir.[6]

KOMŞULAR ÜÇ GRUBA AYRILIR:

Hz. Peygamber (asm)'in yaptığı bir sınıflamaya göre hakları yönünden komşular üç gruba ayrılır:

1. Üç hakka sahip komşular: Bunlar hem akraba, hem Müslüman olanlardır. Bunların komşu, akraba ve Müslüman olmaktan doğan üç çeşit hakları vardır.

2. İki hakka sahip komşular: Akraba dışındaki Müslüman komşular. Bunların komşu ve Müslüman olmaktan ileri gelen iki çeşit komşuluk hakları vardır.

3. Bir hakka sahip komşular: Akraba ve Müslüman olmayanlardır. Bunlar, akraba olmayan Ehl-i kitap (Yahudi, Hristiyan) veya müşrik komşulardır. Bunların sadece komşu olmalarından kaynaklanan bir tür hakları bulunur.[7]

Kısaca belirtmek gerekirse, komşu tabirine, Müslüman, Yahudi, Hristiyan, kâfir, âbid-fâsık, dost-düşman, mukim-misafir, zararlı-zararsız, yakın-uzak istisnasız bütün komşular dahildir.

Kelimenin Arapça karşılığından da açıkça anlaşılacağı gibi, "birbirine yakın, bitişik (mücâvir) olma"nın getirdiği bir takım sosyal vecibeler ve ilişkiler düzeni vardır. Bunlara genel ifadesiyle "komşuluk" denir.

Komşuluk ilişki ve vecibeleri, küçük yerleşim bölgelerinde (köy, kasaba vb.) sosyal dayanışma ve bütünleşme açısından çok önemlidir ve titizlikle korunmaya çalışılır. Eskilerin "ev alma, komşu al" sözü de bu hassasiyetin bir ifadesi sayılır.

Gerçekten kapalı cemaat arz eden ve şehirleşmenin az olduğu yörelerde komşular birbirlerini ziyarete giderler, yardımlaşırlar, korurlar.

Halk arasında komşu olmadıkları halde bir eve sık sık ziyaret yapan kimseye "Komşu kapısına çevirdi." denmesi sözü edilen ilişkiler ağının yoğunluğunu gösterdiği gibi, "Komşuda pişer, bize de düşer.", "Komşu ekmeği komşuya borçtur." tarzındaki atasözleri de aynı ilişkiler yapısının mahiyetini tüm açıklığıyla ortaya koyar.[8]

HADİS-İ ŞERİFLERDE KOMŞULUK

Peygamber Efendimiz (asm) Ebu Hureyre (ra)'den rivâyet edilen bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

"Vallâhi mü'min değildir, vallâhi mü'min değildir, vallâhi mü'min değildir."
- Kim Ya Rasulallah, diye sorduklarında, Peygamberimiz şöyle buyurdu:
- Komşusu, belâlarından emin olmayan kimse (mü'min değildir)."[9]

Hadiste, "mü'min değildir" sözü olgun, kâmil mü'min değildir, anlamındadır. Zira bu hareket ebedî cehennemde bırakacak imansızlık hareketi değildir. Diğer bir ifade ile bu hareket olgun mü'min olmak için gerekli, fakat iman etmiş olmak için şart değildir.

Müslim'in naklettiği diğer bir rivâyette hadis şöyledir:

"Komşusu, zararından emin olmayan kimse cennete giremez."[10]

Hadiste geçen "Cennete giremez." ifadesinden de "Kıyamette ilk önce kurtulmuşlar içinde cennete giremez" şeklinde anlaşılmalıdır. Yani bu hareketinin cezasını çeker, sonra cennete girer. Şâyet komşuya eza etmenin günah olmadığı görüşünde ise, durumu cehenneme girmeyi zaruri kılmış olur.

Hadisimiz, komşuya eziyetten sakınmayı, onlara kötü hareketlerden kaçınanın imanının kemâle erdiğini, komşuya verilen zararın Allah'a isyana, onun da cehennem azabına götüreceğini ifade etmektedir.[11]

İyi Komşularla Beraber Olmak

Allah'ın iyi kullarına ölüm anında şöyle hitap edilir:

"Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Sâlih) kullarımın arasına katıl ve (onlarla birlikte) cennetime gir."[12]

Hz. Ali (ra)'den şöyle rivâyet edilmiştir:

"Resülullah (asm) bize ölülerimizi sâlih kimselerin içerisine defnetmememizi emretti ve kötü komşudan diriler incindiği gibi ölüler de incinir, buyurdu."[13]

İnsan için hem bu dünyada hem de ahirette iyi kimselerle beraber olmak mutluluk ve huzur vesilesi olur. Dünyada iyi kimselerle beraber olmak, iyi komşularla beraber olmak demektir. İyi komşularla beraber olmak, hiç şüphesiz ki Cenab-ı Hakk'ın insana büyük bir lütfudur. Bu sebeple iyi komşulara sahip olan kimseler bundan dolayı ayrıca Allah'a hamd etmelidirler. Çünkü huzur ve saadetimizi sağlayan bir çok şey vardır. Bunlardan biri de iyi komşulardır. İyi komşularla beraber olan kimse mutlu ve huzurlu olur. Onun içindir ki, Peygamber Efendimiz (asm) hadis-i şeriflerinde buyurmuştur:

"Ev almadan önce komşunuzu, yola çıkmadan önce arkadaşınızı araştırınız."[14]

Bir atasözümüzde bu hadis-i şerif, "Ev alma, komşu al" şeklinde ifade edilmiştir. Çünkü komşu evden daha önemlidir. Komşular kötü ise en güzel evde bile insan rahat edemez, huzuru kaçar. Bu nedenle Peygamber Efendimiz (asm), kötü komşudan Allah'a sığınmamızı emrederek şöyle buyurmuştur:

"Devamlı ikamet ettiğiniz yerdeki kötü komşudan Allah'a sığınınız. Çünkü göçebelik anındaki kötü komşu geçicidir."[15]

Peygamberimiz, başka bir hadis-i şeriflerinde, insanı mutlu ve huzurlu kılan üç şeye temas ederek şöyle buyurmuştur:

"İyi komşu, uysal bir binek ve geniş ev, kişinin saadetini sağlayan unsurlardandır."[16]

Peki, hadis-i şeriflerde methedilerek huzur ve saadetimizin kaynağı olduğu belirtilen iyi komşu kimdir? İster istemez insanın aklına böyle bir soru gelmektedir. Buna şöyle cevap verebiliriz:

"Komşuların birbiri üzerinde komşuluk hak ve hukuku vardır. İyi komşu, bu hak ve hukuka riâyet eden ve komşularına karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getirendir. Peygamber Efendimiz bu hususa temas eden hadis-i şeriflerinde de:

"Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşı için en hayırlı olandır. Allah katında komşuların en hayırlısı da komşusu için en hayırlı olanıdır." buyurmuştur.[17]

Komşu Hakkı

Yüce dinimiz İslamiyet'e göre komşunun komşu üzerinde hakları vardır. Buna komşuluk hakkı diyoruz. Dinimiz komşuluk hakkı üzerinde çok durmuştur. Hz. Aişe R. Anha'dan rivâyet edilen hadis-i şerifte Rasülullah (asm):

"Cibril bana komşu hakkını o kadar çok tavsiye etti ki, neredeyse komşuyu komşuya vâris kılacak zannettim."[18]

Demek ki, komşu hakkı o kadar büyük ki, Cebrâil (a.s.) defalarca Peygamber Efendimiz (asm)'e gelip komşu hakkının öneminden bahsetmiştir.

Hadisteki, "Komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim" ifadesi komşunu komşusu üzerindeki hakkını açıklamak için getirilmiştir. Çünkü İslam'ın ilk yıllarında kardeşlik ahdi de mirasçı olmayı gerektiriyordu. Sonraları bu kaldırılarak mirasın sebepleri olarak, soy yakınlığı, nikâhtan dolayı yakınlık ve velâ akdi yürürlükte bırakılmıştır.

Hadis, komşu hakkının yüceliğine, onunla yardımlaşma ve güzelce ikramda bulunmanın gerekliliğine, komşuya zarar vermemeye, hastalanınca ziyaret etmeye, sevinçli ve kederli günlerinde yanlarında bulunmaya işaret etmektedir.[19]

Komşular Arasında Yardımlaşma

Yüce dinimiz İslamiyet kadar yardımlaşmaya önem veren hiçbir din ve nizam yoktur. Dinimiz genel olarak hayatın her safhasında yardımlaşmayı emretmiş, öyle ki zenginlerin mallarında fakirlerin hakkının olduğunu belirtmiştir.[20] Komşular arasında yardımlaşma daha da önemlidir. İnsanın başı darda kaldığı zaman ilk olarak müracaat edecek olduğu kimse hiç şüphesiz ki komşusudur. Hiç kimse benim her şeyim var, komşuma muhtaç değilim, diyemez. Mutlaka komşusunun maddî-manevî yardımına ihtiyacı olur.

"Komşu komşunun külüne muhtaçtır." derdi atalarımız. Alacakları evden önce komşuyu düşünür, arar soruştururlardı. Çünkü komşuluk bağları samimi ifadesini onlarda bulmuştu. Yeyip içtikleri ayrı gitmezdi aralarında. Onlarla paylaşılırdı en güzel ve samimi sohbet ortamları, dertler, sevinçler hep beraber yaşanırdı. Sıkıntı ve keder, bu samimi atmosferde bir bir kayboluverirdi. Ne var ki zaman, mazimize ait birçok güzel hasletimizi aldı götürdü aramızdan. Müstakil evlerin yerlerini dev apartmanlara bırakması, birçok insanın "birbirine katlanmak zorunda olduğu" bir yaşam tarzına dönüşmesi ve sosyal hayatın şahısları içine çekerek; okul, iş, çarşı derken, bir sürü meşguliyet içinde komşular da, komşuluklar da unutulup gitti. Aynı apartmanı paylaşmamıza rağmen ne alt, ne üst, ne de yan kapı komşumuzun kim olduğunu bile bilemez olduk. Rastlantılar sonucu sadece bir "merhaba" dan ibaret aramızdaki bağlar. Herkes kendi içinde, kendi derdiyle muzdarip, kendi sevinciyle mesrur. Oysa bu ne inancımıza ne de örfümüze uymakta.[21]

Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:

"Yanı başınızdaki komşusu açken tok olarak geceleyen kişi (olgun) mü'min değildir."[22]

Sosyal duyarlık konusunu çarpıcı biçimde gözler önüne seren hadisimizin mesajı, pek tabii olarak, sadece hâne komşularına yönelik değildir.

Öte yandan hadisimizdeki "aç olan komşu"nun mutlak olarak zikredilmiş olması, "Müslüman komşu" gibi bir tahsise ve tavsife gidilmemiş bulunması, olgun Müslümanın duyarlık alanını iman sınırının ötesine taşımaktadır. Hangi dinden ve inançtan olursa olsun, "aç olan komşu"nun sırf komşuluk hukuku gereği olarak ilgi duyması, ihtiyacının giderilmesi hedef olarak gösterilmiş olmaktadır.[23]

BİR OLAY

Vali iken kendisine bir köşk yaptırıp, çarşının gürültüsünden kurtulmak isteyen Sa'd b. Ebî Vakkas'ı teftiş için Hz. Ömer (ra), Muhammed b. Mesleme'yi azıksız olarak Kûfe'ye gönderdi. On dokuz günlük bir yolculuktan sonra Medine'ye dönen Muhammed b. Mesleme, kendisini niçin azık vermeden yola çıkardığını Hz. Ömer (ra)'den sordu:

Medine'deki Müslümanlar açlıktan kırılmak üzereyken sana bir şeyler verip de nimeti sen, vebâlini de ben yükleneyim istemedim. Zira ben, Peygamber (asm)'i şöyle buyururken dinlemiş bulunmaktayım:

"Komşusu açken mü'minin tok dolaşması yakışık almaz."[24]

Bu olaydan da anlaşıldığı gibi küçülen dünyamızda açlara yardıma koşmak, bunu da en yakın komşusundan başlatmak her olgun ve imkânı olan mü'minin temel görevidir. İman olgunluğunun alâmetidir.

Ne zaman sosyal duyarlık ve yardımlaşma üzerinde durulacak olsa, hadisimiz mutlaka hatırlanır. Hadisin bir rivâyeti; "Aç olarak geceleyenin aç olduğunu bilmesi halinde"[25] yardımcı olmayan Müslümanın iyi bir Müslüman olmadığını bildirmektedir. Bile bile ilgisiz kalmayı ve duyarsız davranmayı olgun mü'min olmanın delili saymaktadır.

Yardımda bulunmak bir başlangıç değil, bir neticedir. Yardım yapma duygusu ve duyarlılığı ise, o yardımın gerçek âmili ve öncüsüdür. O halde yardımın bizzat kendisinden önce "yardım duygusunun" gönüllerde yer etmiş olması esastır. İmkânı olduğu hâlde çevresine yararlı olamayanlar, bu duyguyu gönüllerine yerleştirmemiş olanlardır. Çevresine sıcak bakmanın zevkini tadamayanlardır.[26]

Yardım, her şeyden önce bir duygu ise; onun iman ile ilgisi de pek açık ve köklüdür. Zira insan hareketlerini yönlendiren en müessir güç, imandır, iç yöneliştir. O halde çevreye karşı duyarsızlık ve yardımsızlık pek tabii olarak imanın olgunluk derecesiyle alakalı olacaktır. Bu sebeple hadisimizdeki "mü'min değildir" hükmü, "yapması gerekenleri icrâya sevk edecek derecede ve olgun bir imana sahip değildir" anlamındadır. Gerçeğin tâ kendisidir. Özellikle "kendi aralarında yumuşak, merhametli, şefkatli"[27] olmaları gereken Müslümanların, hemen yanı başlarındaki komşularına karşı ilgisizliği elbette imanıyla irtibatlandırılacak bir göstergedir. İşte hadisimiz de bunu yapmakta, bu gerçeğe dikkatlerimizi çekmektedir.[28]

Unutulmamalıdır ki, bir hadis-i şeriflerinde Hz. Peygamber Efendimiz (asm),

"Hangi mahallede bir kişi aç kalırsa, o mahalle Allah'ın korumasından düşer."[29]

buyurmuştur. İbn Hazm da aynı delilleri değerlendirerek "bir beldede bir kişi açlıktan ölecek olursa, o belde halkının tümü ölenin katili sayılır ve ölenin diyeti onlardan tahsil edilir.[30]

Ve bazı neticeler:

Hadisimizden şu neticenin çıkarılması mümkün gözükmektedir.

1. Zengin komşuya, komşularını aç bırakması haramdır.
2. Onların açlıklarını giderecek kadar yedirmek ve çıplak iseler giydirmek vaciptir.
3. Servette zekâttan başka mükellefiyetler de bulunmaktadır.
4. Senelik zekâtını başka mükellefiyetten kurtulamazlar. Duruma göre başka birçok görevleri daha vardır. Aksi halde kenz yasağıyla ilgili âyetteki tehdide muhatap olurlar.
5. Gerçek ve olgun mü'minler çevrelerine karşı ilgisizliğe ve duyarsızlığa düşmezler. Muhtaç kimselerin ihtiyacını karşılamak imanın kemâline işaretttir.[31]

İyi Komşuluğun Prensipleri

1. Kendimiz için istediğimiz güzel şeyleri komşularımız için de istemek.

Rasülullah (asm) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

"Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, bir kul kendisi için istediğini komşusu için de ve yahut din kardeşi için de istemedikçe hakkıyla iman etmiş olamaz."[32]

Bir arada ve yan yana yaşamak durumunda olan ev veya iş komşuları hemen hemen her gün karşılaşırlar, hatta günde birkaç defa yüz yüze gelebilirler. Özellikle apartman dairelerinde, iş hanlarında ve benzeri yerlerde bir arada oturanlar arasındaki münasebetler, ayrı ayrı binalarda ikamet eden komşularınkinden çok farklıdır. Şu veya bu şekilde komşu olanların karşılıklı sevgi, saygı, güven, iyi duygu ve temiz düşünce içinde olmaları için birbirlerinin haklarına riâyet etmeleri, eziyet verici veya rahatsız edici hal ve hareketlerden sakınmaları gerekir. Ancak bu takdirde huzurlu olunur. Aksi takdirde huzurun devamı beklenemez.[33]

Ebu Zerr'den (ra) Resulullah'ın (asm) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

"Ey Ebu Zerr! Çorba yaptığın zaman suyunu çok koy, fazlası ile de komşularını gözet."[34]

Yine Müslim'in Ebu Zerr'den (ra) naklettiği bir başka rivâyette ise:

"Dostum Resulullah (asm) bana, 'Çorba yaptığın zaman suyunu bol koy. Sonra da komşularının haline bak. Muhtaç olanlara çorbadan bir miktar götürerek iyiliğin dokunsun.' diye tavsiyede bulundu."[35]

Hadisteki " Feksür mâehâ" emri mendup ifade eder.

2. Komşularımızı incitmemeye özen göstermek.

Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerindebuyurdu:

"Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse komşusunu incitmesin. Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse misafirine ikram etsin. Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır söylesin ya da sussun."[36]

Ebu Hureyre (ra)'den rivâyet edildiğine göre sahabilerden biri:

- Ya Rasülullah! Falan kadının nâfile olarak çok namaz kıldığından, çok nâfile oruç tuttuğundan ve çok sadaka verdiğinden bahsediliyor. Şu var ki diliyle komşularını incitiyor, dedi. Peygamber Efendimiz (asm):

- O kadın cehennemliktir, buyurdu. Sahabi:

- Ya Rasülullah! Falan kadının da nâfile olarak az namaz kıldığından, az nâfile oruç tuttuğundan ve az sadaka verdiğinden bahsediliyor. Şu kadar var ki, diliyle komşularını incitmiyor, dedi. Peygamber Efendimiz:

- O, cennettedir, buyurdu.[37]

Allah Rasülüne bazen sahabilerden biri gelir ve:

- Ey Allah'ın Rasülü! Bana öyle bir amel göster ki, onu yaptığım zaman cennete gireyim, derdi.

Peygamber Efendimiz (asm) de gelen kimsenin durumunu göz önüne alarak ona bir şey emrederdi. Ebu Hureyre (ra)'den rivâyet edildiğine göre yine bir defa sahabilerden biri Peygamber Efendimize gelmiş ve aynı talepte bulunmuştu. Peygamber Efendimiz de kendisine kısaca:

- İyi ol, buyurmuştu. Sahabi:

- Ya Rasülallah! İyi olduğumu nasıl bileceğim, deyince, Efendimiz şu cevabı vermişti:

- Komşularına sor; eğer onlar senin iyi olduğunu söylerlerse, sen iyi bir kimsesin, yok, eğer kötü olduğunu söylerlerse, o zaman sen kötü bir kimsesin, demektir.[38]

Demek ki, iyiliğimizin ve kötülüğümüzün ölçüsü yakın çevremiz ve komşularımızdır. Komşularımız iyi olduğumuzu söylüyorlarsa biz Allah'ın katında iyiyiz, komşularımız kötü olduğumuzu söylüyorlarsa, Allah katında da kötüyüz, demektir.

İYİ KOMŞULUK

"İyi komşu nasıl olur? Komşuluk münasebetleri kayboluyor, diye şikâyet olunuyor." Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri "Marifetnâme" adlı eserinde, İslâm ahlâk ve yaşayışından çıkardığı "İyi komşuluk için uyulması gereken şartlar"ı, kırk tane olarak tesbit etmiş. Bunları bugünkü dile çevirdik ve gördük ki, hiç eskimemişler... Bakınız Hazreti Şeyh ne diyor:

Ey Aziz, mâlum olsun ki, edep ehli kimseler: "Komşunun komşularıyla geçiminin edep ve erkânı kırktır." demişlerdir.

1. Kişinin kendi evine bitişik olanlarla, karşısında bulunup da kapıları görünenlerden kırk eve kadar oturanlar, -zımmî (Hristiyan vatandaş) da olsalar- komşularıdır. Bunlara, iyilik etmek ve gerçekten akrabalarmış gibi güzel davranmaktır.

2. Komşunun ev halkına, kötülük etmeyip, onların namusunu korumaktır.

3. Komşuya gelip gidene uzun uzun bakıp, rahatsız etmemektir.

4. Komşusu açken, kendi tok yatmamaktır.

5. Komşuyu el veya diliyle incitmekten sakınmaktır.

6. Komşunun evine, penceresinden, duvarından izinsiz bakmamaktır.

7. Komşularına azdan çoktan ?zımmî de olsa- hediye vermekti...

8. "Komşu çanağı" göndermektir. Yani kokusu duyulacak bir yemek pişirildiğinde, bitişik komşuya hediye etmektir.

9. Satın aldığı meyveden, rastladığı komşusuna hediye etmektir.

10. Komşuları borç isterse, vermektir.

11. Komşuları muhtaç kaldıysa, ihtiyaçlarını gidermektir.

12. Komşusunu bayramlarda ziyaret etmektir.

13. Komşunun hayvanlarına taş atmamaktır.

14. Komşunun çocuklarını, kendininkilere dövdürüp sövdürmemektir.

15. Komşuların izni olmadan, kendi binasını, onlarınkinden yüksek ve önlerini kapayacak şekilde yaptırmamaktır.

16. Komşularını, kendi taraflarından, duvara ağaç kakmaktan menetmektir.

17. Komşularına, kendi oluklarının akıntısıyla veya yolunun toprak kazıntısı ve kar kürüntüsüyle rahatsız vermemektir.

18. Komşuların sırlarını ve ayıplarını soruşturmamaktır.

19. Komşuların hallerini ve işlerini başkalarına söylememektir.

20. Komşularına yolda rastladıkça ilk önce selâm vermektir.

21. Komşularla konuşurken lâfı uzatmayıp, lüzumu kadar konuşmaktır.

22. Komşularından su, tuz ve ateş gibi zarurî maddeleri esirgemeyip vermektir.

23. Komşuların hediyesini, az da olsa kabul edip, çok bilmektir.

24. Komşuların ayıplarını örtmektir.

25. Komşularına dert ortağı olmaktır.

26. Komşularından izin almadan evini yabancıya satmamaktır.

27. Komşusu bir yerden dönünce ziyaret etmektir.

28. Komşularını kederli günlerinde teselli etmektir.

29. Komşuları tarafından davet olununca, kabul edip gitmektir.

30. Komşularını davet etmektir.

31. Komşusu bir şey isteyince memnuniyetle vermektir.

32. Komşusu bir kusur işleyince, af ederek, sevgi uyandırmaktır.

33. Komşuları hasta olunca ziyaret etmektir.

34. Komşulardan biri vefat edince, cenazesinde hazır bulunmaktır.

35. Komşuların yetimlerini himâye etmektir.

36. Komşularıyla buluşunca, güleç yüzlü olup, tatlı söz söylemektir.

37. Komşuların kendisine nasıl davranmasını istiyorsa, onlara öyle muamele etmektir.

38. Başkalarından gelse tahammül edemeyeceği eziyete, komşusundan gelince tahammül etmektir.

39. Komşulardan kabalık edenlere aldırmamaktır.

40. Komşulardan sert söyleyenlere, mülâyim davranmaktır.[39]

KAYNAKLAR:

[1] İzzet ER, İslam'da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1997, c.3, s.63-64.
[2] Haydar HATİPOĞLU, Diyanet Aylık Dergi, Ekim, 1993, s.2.
[3] Dr. Durak PUSMAZ, "İslam'da Komşuluk İlişkileri", Diyanet Aylık Dergi, Nisan 1995, Sayı:52, s.23.
[4] Nisa:4/356
[5] Dr. Durak PUSMAZ, a.g.m., s.23.
[6] İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[7] İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[8] İzzet ER, a.g.e., c.3, s.64.
[9] Buhari, Edep, 29 (VIII.12).
[10] Müslim, İman, 73.
[11] İhsan ÖZKES, R.Salihin Terceme ve Şerhi, Esra Yayınları, Konya, 1996, c.2, s.173-174.
[12] Fecr:89/27-30.
[13] Aclûni, Keşfül-Hafâ, 1/72.
[14] Aclûni, Keşfül-Hafâ, 1/178.
[15] Nesâî, İstiâze, 44; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/344.
[16] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/407-408.
[17] Ahmed, Tirmizi, Hakim (İbn Ömer'den) 250, H.No:151.
[18] Buhari, Edeb,28; Müslim, Birr ve Sıla ve'l-edeb, 140 (2624,2625)
[19] İhsan ÖZKES, a.g.e., c.3, s.172.
[20] bk. Zariyat, 56.
[21] Havva ERGENE, İslami Hayat, "Komşuluk İlişkileri".
[22] İbn Ebî Şeybe, Kitâbü'l-İman (neşr: el-bânî) s.33 (Dımaşk. ts, ) Hadisin değişik rivâyetleri için bk. El-Bânî, Silsiletü'l-ehâdisis'sahîha, I, 69-71; Hakim ve Beyhaki, 250, H.no:190.
[23] İ. Lütfi ÇAKAN, Hadislerle Gerçekler, Erkam Yayınları, İstanbul, 1990, c.1, s.114-115.
[24] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/55.
[25] Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, 1/232; Heysemî, Mecmeuzzevâid, 8/167; el-Bânî, Silsile, a.g.e., 1/70.
[26] İ. Lütfi ÇAKAN, a.g.e., c.1, s.112.
[27] Fetih 48/29.
[28] İ. Lütfi ÇAKAN, a.g.e., c.1, s.112.
[29] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/33.
[30] bk. Seyyid Kutup, İslamiyyeti'l-İslam, s.221.
[31] İ. Lüfti ÇAKAN, a.g.e., c3, s.114-115.
[32] Müslim, İman, 72.
[33] Haydar HATİPOĞLU, "Komşuluk Hakkı" (Hutbe), Diyanet Aylık Dergi, Ekim 1993, s.2
[34] Müslim, Birr ve sıla ve'l-edeb, 142 (2625).
[35] Müslim, Birr ve sıla ve'l-edeb, 143 (2625).
[36] Buhari, Edeb, 31; Müslim, İman, 75.
[37] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/440. (Kaynağına baktım fakat hadisi bulamadım.)
[38] Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1/72.
[39] M. Ertuğrul DÜZDAĞ, Müslüman Aile, İz Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 1995, s.83-85.

(bk. Vehbi AKŞİT, İslam'da Komşuluk İlişkileri.)

İlave bilgi için tıklayınız:

- Hz. Peygamberin Çevre Korumaya Yönelik Tedbir Ve Uygulamaları

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun