Yahudilerin Müslümanlara olan düşmanlığı hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 01.09.2006 - 15:20 | Güncelleme:

Soru Detayı
Yahudilere niçin lanet okuruz? Dünya gündeminde olan Lübnan Filistin savaşlarını göz önüne alarak, onların düşmanlarımız olduğunu ve Yahudi milletinin Müslümanların aleyhine çalıştıklarını ve Kur'an-ı Kerim'in Yahudilerin düşmanlarımız olduklarını nasıl beyan ediyor? Onlar bizim düşmanlarımızdır (çünkü...) İşte bunun niçinlerini tafsilatlı olarak yazar mısınız?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

 “İnsanlar içinde iman edenlerin en amansız düşmanlarının Yahudiler ve şirk koşanlar olduğunu göreceksin. Yine, onlar arasında iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanların da 'Biz Hristiyansız' diyenler olduğunu göreceksin. Çünkü bunların içinde (insaflı) keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.”(Maide, 5/82)

Ayetin Açıklaması:

Hz. Muhammed'in temas halinde olduğu inanç çevreleri, kendisine iman edenlere karşı tutumları bakımından iki gruba ayrılmakta; bunlardan Yahudilerin ve müşriklerin Müslümanlara olumsuz baktıkları, en olumlu bakışın ise Hristiyanlara ait olduğu belirtilmektedir. Bu, belirli inanç kesimlerini kesin bir tasnife tâbi tutup buna göre dost veya düşman ilân etme amacı taşımamaktadır.

Âyetteki bu tespitin o dönemdeki olguya tamamen uygun olduğu tarihen sabittir: Medine'deki Yahudiler Müslümanları bir kaşık suda boğabilmek için türlü entrikalara başvurmuşlar, Mekke'deki müşrikleri kışkırtma ve onlarla iş birliği imkânları araştırma dahil, bu uğurda her yolu denemişlerdir.

Mekke müşrikleri Müslümanlara açıkça savaş ilân edip husumetlerini en şiddetli biçimde ortaya koydukları ve inanç bakımından da Müslümanlara Yahudilere nispetle daha uzak oldukları hâlde, muhtemelen âyette Yahudiler hem kendi imkânlarını kullanmaları hem de başka düşman potansiyelleri harekete geçirmeye çalışmaları yüzünden müşriklerden de önce anılmışlardır.

Bu arada, Yahudilerin kendilerini uyarmak ve aydınlığa çıkarmak üzere gönderilen peygamberleri öldürmekten çekinmemeleri ve bu özelliklerine Kur'an'da yer yer gönderme yapıldığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Öte yandan, Habeşistan Necâşî'sinin kendi ülkesine göç etmek zorunda kalan Müslümanlara yaptığı iyi muamele, Hz. Peygamber (asm)'in değişik ülkelerin hükümdarlarına yolladığı elçilere ve İslâm'a çağrı mektuplarına gösterilen en olumlu tepkilerin Hristiyanlardan gelmiş olması da, âyetteki tasvirle tamamen örtüşmektedir. (bk. Levent Öztürk, "Etiyopya/Tarih", Dİ A, XI, 492-493.)

O dönemdeki bu tavrın, Hristiyanların Müslümanların uzağında, Yahudilerin ve müşriklerin ise yakınında hatta onlarla iç içe olmalarına bağlanması gerektiği, düşmanlık ve sevginin o gün de bugün de din veya dünya adına menfaat ve egemenlik çekişmesinin eseri olduğu, dinin bu konuya herhangi bir etkisinin bulunmadığı ileri sürülebilir. Hatta tarihte ve günümüzde Müslümanlarla Yahudiler, çok tanrı inancına sahip olanlar ve Hristiyanlar arasındaki ilişkilerden bu düşünceyi destekleyen örnekler verilebilir. Bu bakış genel olarak isabetli olsa da, Kur'an'ın amacını ortaya koyma açısından doğru ve yeterli değildir. Kur'an burada çekişme olgusunu açıklamanın ötesinde daha yüksek, daha kapsamlı bir gerekçeye ışık tutmaktadır ki o da şudur:

Düşmanlık ve sevginin asıl gerekçesi, tarafların dinî ve dinî olmayan gelenekleriyle ahlâkî ve sosyal terbiyelerinin sonucu olarak oluşan hâlet-i ruhiyedir. Bu âyette Hristiyanların sevgi beslemelerinin sebebine dikkat çekilmiş, Yahudilerin düşmanlıklarının sebebine ise değinilmemiştir. Çünkü onların hâlet-i rûhiyeleri birçok sûrede açıklanmıştır. Yahudi ve müşrikleri Müslümanlara karşı düşmanca davranmaya yönelten ortak vasıflar arasında kendini beğenmiştik, haddini bilmezlik, ırkçılık, maddeperestlik, sevgi ve şefkat duygularının zayıf oluşu sayılabilir.

Câhiliye Arapları Yahudilere nispetle daha ince duygulu, cömert, diğerkâm ve hürriyete düşkündüler. Âyette Yahudilerin önce anılması bu sebebin yanı sıra, peygamberleri öldürme ve başkalarının mallarını haksız yere yeme alışkanlıklarından dolayı olmalıdır.

Tabii ki her toplumda iyiler ve kötüler bulunur. Burada işaret edilen hususlar İnanç gruplarının toplumsal karakterleriyle ilgilidir. Öte yandan Yahudilerin tek Tanrı inancına sahip olmaları dolayısıyla Müslümanlara Hristiyanlardan daha yakın oldukları düşünülebilir. Fakat Hristiyanlığa sonradan sokulan ve mensupları tarafından da anlaşılıp mâkul bir izaha kavuşturulamamış olan teslis inancının -onların davranışları ve Müslümanlara bakışları üzerinde önemli bir olumsuz etkisi olmamıştır. İnsanları birbirine yaklaştıran veya uzaklaştıran asıl faktör, ahlâkî davranışlar ve âdâb-ı muaşerettir. Hristiyanların Allah inancı konusundaki yanlışlıkları ve sapık düşünceleri ise zaten Kur'an'da değişik vesilelerle eleştirilmiştir. Burada söz konusu olan inançlar değil davranışlardır. (Reşîd Rızâ, Vn, 5-11.)

Bu iki kesimin Müslümanlara düşman olma sebeplerini, âyette Hristiyanlarla ilgili olarak yapılan açıklamadan da anlamak mümkündür. Âyette bunlar hakkında

"Yine, onlar arasında inananlara sevgi bakımından en yakın olanların da 'Biz Hristiyanız' diyenler olduğunu göreceksin. Çünkü bunların içinde (insaflı) keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar."

buyurulmuştur. Burada önce o dönemde Araplar arasında yaygın olarak bilinen ve gözleme dayanan bir tespite yer verildiği görülmektedir. Zira Hristiyan kesiş ve rahipler Araplar arasında tevazu, hoşgörü ve diğer ahlâkî erdemleriyle, yine mâbedlerin iman için özel çaba sarf etmeleriyle tanınan örnek birer şahsiyet olarak tanınıyorlardı. Nitekim o dönem Arap şiirinde bu hususa vurgu yapan parlak sözler bulunmaktadır. Bünyesinde bu tür insanları barındıran ve onları saygın bir konuma getiren bir toplumun ahlâkî bakımdan kendini düzeltmesi ve dolayısıyla Müslümanlara yakın davranması da tabii olacaktır. (İbn Âşûr, VII/7-9.)

Onların temel özelliğini belirten soyut ifade ise âyetin sonunda yer almıştır ve bu, esasen bütün ilâhî dinlerin temel umdelerinden olan "İnsanın yüce Allah'ın kudreti karşısında kendi küçüklüğünün ve aczinin idraki içinde olması, bu sebeple de bir yandan O'na mutlak biçimde itaat etmesi diğer yandan O'nun yarattıklarına karşı şefkatle muamele etmesi" ilkesinin bir başka ifadesidir. Şu halde âyette, alçak gönüllü olmayı ve kendine kötülük edene bile hoşgörülü davranmayı öğütleyen Hristiyanlığın bu anlayışa diğer dinlere nispetle daha yatkın olduğuna işaret edilmiş olmalıdır. "Ve onlar büyüklük taslamazlar" şeklinde tercüme edilen cümle, "İzan sahibidirler yani ön yargılı davranmayıp karşı tarafı dinlerler" şeklinde de yorumlanmıştır. (Taberî, VII/1.)

Ayrıca âyette, bir toplumda ilâhî buyruk ve yasaklan sürekli olarak inceleyen ve insanlara bu doğrultuda yol gösteren bilginlerin ve kendini Allah'a kulluk etmeye adamış insanların bulunmasına olumlu bir tarzda değinilmiştir. Buradan, -İslâm'da ruhbanlık tasvip edilmemekle beraber- dinin araştırılması ve yaşanmasına destek veren toplumların zihin ve gönüllerini hakikat çağrısına kapatmamış olmaları dolayısıyla gerçeği yakalama şansına daha fazla sahip olacakları anlaşılmaktadır. (Kur'an'ın ruhbanlık yani din adamları, sınıfının oluşturulması konusundaki yaklaşımı hakkında bk. Tevbe 9/ 31, 34; Hadîd 57/ 27.)

(bk. Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: II/259-262.)

İlave bilgi için tıklayınız: 

Neden yahudiler Müslümanlara bu kadar düşman? Tevratta; "Bir şehre girdiğinizde kadın, erkek, çocuk, yaşlı veya nefes alan herşeyi öldürün." diyor. Bu nasıl olur?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun