İnsan, beyninin yüzde kaçını kullanabiliyor?

Tarih: 11.09.2006 - 14:41 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İnsan, beyninin ne kadar kullanılabildiği netleşmiş bir durum değildir. Bazı rakamlar vermektedir ancak bunlar değişkenlik gösterebilir.

Hâlâ Bir Bilmece Olarak Beyin

Beynimizin nasıl çalıştığı, kompleks davranışların nasıl oluştuğu ve buna neyin sebep olduğu, düşünme, algılama, sezme ve hissetme gibi zihni faaliyetlerin nasıl meydana geldiği, bilhassa yüzyılımızın ilim adamlarını derin derin düşündüren en önemli hususlardandır.

Salk Enstitüsü Nörobiyoloji laboratuvarının başkan yardımcısı ve direktörü olan W.Maxwell Cowan, “XIX. yy.ın sonunda, atomun yapısı fizikçileri ne derece meşgul etmiş ise, bugün de beyin, nörologları o derece meşgul etmekte ve çözülmesi imkansız sorularla karşı karşıya getirmektedir.” diyor.

Aslında modern nörolojinin temelleri daha XIX. asırda atıldı. Fakat, sinir sisteminin daha düzenli ve derli toplu incelenmesi ancak 1950’lerden sonra oldu. Sonra, iki mühim gelişme görüldü. Birincisi, fizikokimyevi terimlerle sinir impulslarının (uyarılarının) tarif edilmesi, ikincisi ise, sinir uçları arasındaki taşınmanın kimyevi yapısının keşfedilmesi. Aynı yıllarda sinir sistemi üzerine yapılan çalışmalarda elektron mikroskobu da kullanıldı. Ve artık sinir hücreleri çok teferruatlı olarak incelenmeye başlandı.

Sinir hücreleri arasında haberleşme, kimyevi taşıyıcıların ufak geçitler olan sinaptik aralıklardan geçişi ile olur. Mesela, bir nörondan (sinir hücresi) salınan glutamik asit (uyarıcı bir taşıyıcıdır) bitişik nöron üzerindeki alıcıları harekete geçirir. Bu ise nöron zarındaki kanalları açarak sodyum ve diğer pozitif iyonların boşalmasına sebep olur. Bu iyon akışı, hücre içi elektrik yükünü değiştirerek sinir uyarısını başlatır. Böylece bir sonraki nöronda da aynı hadiseler başlamış olur. GABA (gamma-aminobütirik asid) gibi bazı taşıyıcılar ise bu uyarılmayı baskılar. Dopamin ve serotonin gibi bazı maddeler ve bazı nöropeptidler (sinir proteinleri) ise hedef nöronun bu uyarılara cevabını düzenler.

İlim adamları bugüne kadar ancak elli sinir proteini keşfedebildiler. Ancak hayret veren durum, her sinir hücresinin birden fazla taşıyıcı salgılayabilmesi, bunun ise, bilim adamlarının henüz çözemediği sekiz yüzden fazla kombinasyonu (terkibi) mümkün kılmasıdır.

Beyin ve Kompüterler

Bütün bunlara rağmen ilim adamları beyin ile kompüterleri karşılaştırmaktan geri durmamışlardır. Halbuki beyin milyonlarca nöronun, elektrik devrelerine benzer şekilde, fakat kimyevi terkiplerle bağlanan bir sistemdir. Beynin en mühim hususiyeti, nerdeyse tamamen kimyevi bir terkip, canlı ve dinamik bir sistem oluşudur. Bir kompüter ise (on-off) sinyalleriyle çalışır ve mekanik bir sistemdir. İnsanlar tarafından programlanır ve ancak verilen bilgileri değerlendirip yorumlayabilir.

Nasıl Programlanıyor?

Maddeci gözle bakıldığında bile beyin; mekanik bir sistem olmadığı gibi, kendi kendine gelişen ve yine kendi kendini programlayan bir kompüter olup, programını kendisi yazar ve dış çevreden veya tecrübeyle elde ettiği malumatları yorumlayıp değerlendirebilir. Fakat bütün bunlar moleküler seviyede nasıl izah edilecektir? Beynin canlılığı ve dinamik oluşu neye verilecektir?

Beynimizde 10.000.000.000 karar merkezi var. Bu merkezlerin her birinde sayıları iki bine varan sinapslar mevcut. Ve bu sinapslarda her an yüzlerce hadise cereyan ediyor. Ayrıca her sinaps, diğer milyonlarca sinapstan haberdar olarak ve birbirlerini karşılıklı kontrol ederek çalışıyor. Böylesine “harikalar ülkesi” olan beynimiz bize âdeta yaptığı bu işlerin faili olmadığını haykırmak istemektedir.

Kimyevi Tepkilerden Davranışlara

"Beyindeki kimyevi reaksiyonların davranışları nasıl doğurduğu" sorusu da bilinmeyenler arasındadır. Bugün, beynin birçok bölgesindeki sinir hücrelerinin fonksiyonları ve hususiyetleri hakkında çok şey bildiğimiz söylenebilir. Ancak, düşünme, anlama, sezme, hissetme, algılama gibi insanı insan yapan yüksek seviyedeki fonksiyonlar ve bunların beyindeki kimyevi reaksiyonlarla olan münasebeti hakkında hiçbir şey bilmediğimiz de bir gerçektir. Cowan ve daha birçok ilim adamı, sinir sistemiyle alakalı yeni keşiflerin bu mevzuya hiçbir açıklık getiremeyeceği ve bu sorunun maddeci gözle hiçbir zaman çözülemeyeceği görüşündeler.

Kanaatimizce bütün mesele mevzuya tek yönlü yaklaşımdan ve bazı gerçekleri gözardı etmekten ileri gelmektedir. Çünkü, insanın maddi cephesiyle içiçe ve ona hükmeden bir de ruhi cephesi vardır. Bilindiği gibi bütün organlarımız, cansız atom ve moleküllerden teşekkül etmiş harika birer sanat eseri olmaktan öteye gidememektedir. Atom, molekül ve hücrelerin hassas bir ölçüyle biraraya getirilmesiyle yaratılan her organ, ancak ruhla canlılık kazanır ve vazife yapar. Ayrıca, bu organların bir bütünlük içinde ve belli bir gaye doğrultusunda, işbirliğiyle yaptıkları vazifeler de, vücudumuzda her hücreye hükmeden ve "ruh" dediğimiz varlığın olmasını zaruri kılar. Ancak biz onun hakkında çok az bir bilgiye sahibiz. Çünkü beynin ve ruhun yaratıcısı bize ruhtan az bir bilgi vermiştir.

 "Ve sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: 'Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.' "(İsra, 17/85)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun