Namaz tesbihatlarında söylediğimiz "sübhanellah", "elhamdülillah" ve "Allahü ekber" tesbihlerinde 33 sayısının hikmeti nedir?

Tarih: 13.10.2006 - 15:54 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu sayıya uymamız önemli mi?
- Müezzinlik yaparken sesli olarak söylediğimiz tesbihlerden (sübhanallah...) sonra 32 mi yoksa 33 kere tesbih çekeriz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Mü’minler namazlarının sonunda tesbihat yaparken “sübhanallah”, “elhamdülillah” ve “Allahü ekber” gibi mübarek kelimelerle Yüce Allah’ı tesbih, senâ ve tâzim eder, arada getirmiş olduğu salavatlarla da Resul-i Ekrem Efendimize (asm) muhabbet ve selâmlarını gönderirler. Böylece hem Cenab-ı Hakk'ın yardımını istemiş, hem de Peygamberimiz (asm)'in şefaatini dilemiş olurlar. Daha sonra yapmış olduğu duâ ile bir kul olarak âcizlini, zayıflığını ve ihtiyaçlarını dile getirir, bütün bunları Kâinat Sahibi'nden ister.

Ayrıca namazlardan sonra yapılan tesbihat, birçok mühim ve ulvî zikir kelimelerinin tekrarına vesile olması bakımından çok sevaplıdır. Tesbihat, bir nevi namazın hâtimesi ve en güzel surette bitirilmesidir. Bu tesbihleri bizzat Peygamberimiz (asm) devamlı surette yaptığı gibi, bizlere de faziletini bildirerek tavsiye etmiştir.

Birgün, başta Ebû Zer (r.a.) olmak üzere Muhacirlerin fakir olanları Peygamberimize (asm) gelerek şöyle dediler:

“Yâ Resulallah, varlık sahipleri yüksek dereceleri ve dâimi nimetleri alıp gittiler. Çünkü onlar da bizim gibi namaz kılıyor, bizim gibi oruç tutuyor. Onlar sadaka veriyor, biz veremiyoruz. Onlar köle âzat ediyor, biz edemiyoruz.”

Sahabîlerini dinleyen Peygamberimiz (asm), onların gönlünü şu müjdesiyle aldı:

“Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla, sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiçbir kimse sizden daha faziletli olamaz. Meğer ki, sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Her namazdan sonra otuz üç kere ‘sübhanallah’, otuz üç kere ‘elhamdülillah’, otuz üç kere ‘Allahü ekber’ derseniz, tamamı 99 eder. Yüzün tamamında da, ‘Lâilaheillallahü vahdehu lâ şerika leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şeyin kadîr’ derseniz, günahlarınız denizin köpüğü kadar da olsa, affolunur.” (Müslim, Mesacid: 146; Ebû Dâvud, Vitir: 2)

Bu kelimelerin bu kadar sevap kazandırdığı ve pekçok günahı affettirdiği meselesine gelince; hadis âlimleri bu hususta şöyle bir izahta bulunmaktadır:

Fakir Muhacirlerin maksadı, mutlaka zenginlerden fazla sevap ve derece kazanmak değil, bu derecelere ve ebedî nimetlere kendilerinin de nâil olmalarıdır. Diğer taraftan, fakir Muhacirlerde o kadar hâlis bir niyet vardı ki, eğer onlar da zengin olsaydı, muhakkak diğer Müslümanlar gibi sadaka vereceklerdi. “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır.” hadisi ise, bu gerçeğe işaret etmektedir. İşte Cenab-ı Hak, mü’minlerin bu samimi niyetlerinin karşılığında, onlara yüce dereceleri nasip etmekte, günahlarını bağışlamaktadır.

Peygamberimiz (asm) bir diğer hadislerinde de namazdan sonraki tesbihatın faziletini beyan buyurmuş, devamında ise,

“Herhangi biriniz namazda iken şeytan gelir ve namazdan dönünceye kadar ‘falan işi hatırla, falan işi hatırla’ der. Bu yüzden tesbih çekmeyi belki yapamaz.”(Tirmizî, Davaat: 25)

ifadeleriyle bu hususta bizi dikkate sevk etmiştir.

Peygamber Efendimiz (asm) pekçok hadis-i şerifte de namazlardan sonra okunacak tesbihleri ve duâları bildirmiş, bizlerin de bu duâları yapmamızı tavsiye etmiştir. Hattâ öyle ki, namazdan sonra okunabilecek duâlar derlense bir kitap hacmine ulaşabilecek şekildedir.

Sözler isimli eserinde “sübhanallah, elhamdülillah, Allahü ekber” kelimelerinin hem namazın içinde, hem de namazdan sonra yapılan tesbihatta büyük bir yerinin olduğunu ifade eden Bediüzzaman Hazretleri şunları söyler:

“Namazın mânâsı, Cenab-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür. Yâni celâline karşı kavlen ve fiilen ‘Sübhanallah’ deyip takdis etmek, hem kemâline karşı lâfzan ve amelen ‘Allahü Ekber’ deyip tâzim etmek, hem cemâline karşı kalben ve lisânen ve bedenen ‘Elhamdülillah’ deyip şükretmektir. Demek, tesbih ve tekbir ve hamd namazın çekirdekleri hükmündedirler. Ondandır ki, namazın harekât ve ezkârında bu üç şey her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki, namazdan sonra namazın mânâsını te’kit ve takviye için şu kelimât-ı mübareke (mübarek kelimeler) otuz üç defa tekrar edilir. Namazın mânâsı şu mücmel hülâsalarla te’kit edilir.” (Sözler, Dokuzuncu Söz)

Maddi kilitlerin kendilerine münasip anahtarları olduğu gibi, manevi kilit hükmünde bazı sırların da kendilerine münasip ölçülerde anahtarları vardır. Kilide göre anahtarı kullanmadınız mı muvaffak olamazsınız. Mesela, sizin e-postanızın bir şifresi vardır. O şifreyi yanlış girdiğiniz takdirde e-posta kutunuza giremezsiniz. İşte aynen bunun gibi, bazı ilahi sırların açılabilmesi için de belirli sayıda tesbihin veya salavatın çekilmesi gerekir. Bu sayı kasten çekilmez ise, o ilahi sırra erişilmesi mümkün değildir. Fakat sehven yani unutarak yanlış çekilmiş ise, Cenab-ı Hakk'ın rahmeti sizden onu kabul etmektedir. O ayrı meseledir.

Namaz tesbihatına ayrı bir ehemmiyet veren Üstad Bediüzzaman, namazlardan sonra okunması gereken bu tesbih, salâvat ve duâları tanzim etmiştir. Bugün basılmış halde bulunan "Namaz Tesbihatı" Bediüzzaman’ın her vakit yapmış olduğu tesbihattır. Bu tesbihatta, sabah ve akşam namazlarından sonra okunması hadisçe tavsiye edilen istiaze duâları, her namazdan sonra okunmasında büyük sevabı olan “İsm-i Âzam” duâları bulunmaktadır.

Mânevî hayatımızın kalesi olan ve her gün okunmasında büyük fayda ev sevap bulunan bu ezkâr ve duâlar Tesbihat’da bir arada bulunmaktadır. Her namazdan sonra bu tesbihatı okumayı alışkanlık haline getiren mü’minin mânevî âlemi nurlanacak, aydınlanacak, nefis ve şeytanın tehlikelerinden kurtulacaktır.

Bir mektubunda Bediüzzaman Hazretleri bu tesbihatın ehemmiyetini,

“Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (Peygamber yoludur) (a.s.m.) ve velâyeti Ahmediyyenin (a.s.m.) evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür.” (Kastamonu Lâhikası, s. 68-69)

ifadeleriyle dile getirdikten sonra, bu tesbihatın peygamberliğe ait büyük velâyetin (veliliğin) hususî evradı olduğunu, bu cihetten bu tesbihlerin bütün tarikatlerin zikir ve evradından faziletli bulunduğunu belirtir.

Hatta öyle ki, bu tesbihatın zevkine varan, hazzını alan bir mü’min, Peygamberimiz (asm)'in reisliğinde milyonlarca Müslümanın büyük bir zikir halkasında toplandığını, hep birlikte bu mübarek kelimelerin söylendiğini düşünerek, bir yerde mânen işiterek ruh dünyasını yüce âlemlere çıkarmış olacaktır.

Müezzin tesbihatta hangi tesbihin söyleneceğii bildirmek için söylüyor. Bu bildiri amaçlı söylenen tesbih 33 defa çekilen tesbihlerin sayısına dahil değildir. Zaten herkesin ayrı ayrı 33 defa tesbihleri çekmesi gerekir.

Bu tesbihleri 33 defa çekmenin hikmetine gelince:

Tesbihlerin 33 adet çekilmesinin elbette bir çok sırları vardır. Ancak kaynaklarda bu sırların ne olduğuna dair açık bir malumata rastlayamadık. Bu sayının o sırlar için bir şifre anahtarı olmasının bilinmesi, o sırların bilinmesi anlamına gelmez.

Bununla beraber, bu konuda bir iki noktaya işaret etmek mümkündür:

a. Bu üç tesbihin (sübhanallah, elhamdülillah, Allahü ekber) ortak paydasını teşkil eden “Allah” lafza-i celaldir. Bu ismin ebced değeri 66 olup 2x33’tür. Bu açıdan 33 sayısı, bir ism-i azam olan lafza-i celalin riyazî makamına uygun olmakla, o mertebelerdeki bazı feyizlere mazhar olmak mümkündür.

b. “Sübhanallah, elhamdülillah, Allahü ekber” kelimelerinin toplam ebced değeri 627 olup 19x33’tür. Bu tevafuk da “tesbih, tahmid, tekbir”den ibaret olan namaz tesbihlerinin 33’er defa olmasının uygun olduğuna işaret ede bir şifre olarak görülmektedir.

c. Namaz tesbihatı, namazlardaki birer çekirdek hükmündedir. Beş vakit farz namazların rekat sayısı 17’dir. Namazların sonunda yapılacak tesbihlerin de bu sayı ile ilişkisi vardır. Çünkü, 1’den 33’e kadarki sayıların toplamı 561’dir ki, 33x17’dir. Demek 33 sayısı, aynı zamanda günlük beş vakit farz namazların 17 rekatını da içine aldığı için önem arz etmektedir.

d. Tesbih, tahmid ve tekbirden her birisinin -küllî manada- 33’er mertebesi vardır. Şuurumuz ermezse bile, tesbihatı 33’er defa tekrarlamakla icmalî de olsa onların 33 mertebelerindeki feyizlere mazhar olunabilir. Bu şekilde tesbihat yapanlardan bazıları bilfiil, bazıları bi’n-niyet, bazıları bil-kuvve bu sırlara mazhar olmaya namzettir.

Not: Tesbihatın mertebelerini görmek için Bediüzzaman Hazretlerinin “et-Tefekkürü’l-imaniyu’r-refî’” ve Arapça Yirmi Dokuzuncu Lem'a adlı eserine bakılabilir...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 200.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun