Hz. Muaviye’nin oğlu Yezid hakkında nasıl düşünmeliyiz?

Tarih: 01.11.2006 - 14:29 | Güncelleme:

Soru Detayı

-  Yezid nasıl halife oldu?
- Hz.Muaviye (ra)’nin oğlu Yezid tenkit edilebilir mi?
- Özellikle Müslüman mıdır?
- Kendisine dua edilebilir mi? Hüsnüzan yapabilir miyiz?..

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Yezid (646-683) Emevilerin ikinci halifesidir. Halifelik onun şahsında saltanata dönüşmüştür. Hz. Hüseyin’in (ra) şehit edilmesi ve Kerbela Faciasından sorumlu tutulduğu için, İslam dünyasının büyük tepkisine sebebiyet vermiştir. Bazı alimler tarafından lanetlenmekle birlikte, sonradan pişman olup tövbe etmiş olma ihtimalini göz önünde bulunduranlar, bu konuda temkinli davranmışlardır. Risale-i Nur’da ismi, kendisine lanet etmenin caiz olup olmadığı tartışması bağlamında geçmekte; lanet getirmenin bir kazanç sağlamayacağı gibi mahzurlarına da dikkat çekilmektedir.

Yezid, 646 yılında Şam’da doğdu. Çocukluğu ve gençliği, babasının valiliği münasebetiyle Şam’da geçti. Çocukluğu sırasında iyi bir eğitim gördü. Sonraki hayatında özellikle sanata merak saldı. Henüz veliaht tayin edilmeden önce Bizans’a karşı gönderilen orduya katıldı. Bu sefer, Bizans İmparatorluğuna karşı isyan eden ve Emevilerden yardım isteyen Ermenilere yardım etmek maksadıyla düzenlendi.

Bizans’a karşı harekete geçen İslam ordusu 668 yılında harekete geçti. Kadıköy önlerine gelindikten sonra yardım istendi. Bunun üzerine Yezid komutasında hazırlanan yardımcı kuvvetlerle birlikte Boğaz’ı geçip İstanbul kuşatıldı (669). Yaz boyunca devam eden kuşatma, kışın yaklaşması üzerine kaldırıldı. Bu kuşatma sırasında aralarında Ebu Eyyüp El-Ensari (ra)’nin de bulunduğu bazı sahabeler şehit düştü. Kuşatma neticesinde, Bizans’ın vergi vermesi şartıyla barış yapıldı.

Emevi halifesi Hz. Muaviye, ülkede düzeni ve iç barışı sağladıktan sonra Küfe valisi Muğire bin Şu’be’nin teşvik ve telkiniyle, vefatından evvel oğlu Yezid’i veliaht tayin etti. Muaviye özellikle Medine’de bulunan İslam büyüklerinin bu gelişme karşısındaki düşüncelerini öğrenmek istedi. Ancak, Hz. Hüseyin (ra), Abdullan bin Ömer (ra) ve Abdullah bin Zübeyr (ra)  buna karşı çıktılar. Bu muhalefete rağmen Muaviye, ülkenin değişik beldelerindeki idarecilerini toplayarak veliaht olarak Yezid’e biat edilmesini istedi.

679 yılında babası Muaviye’nin vefatı üzerine Yezid halife oldu. Bu gelişme ile halifelik Yezid’in şahsında saltanata dönüşmüş oldu. Veliahtlığına karşı çıkanlar kendisine biat etmediler. Söz konusu kişilerin halifeliğini tanımaları için Medine valisi Velid bin Utbe’ye mektup yazdı. Ancak, Medine valisi bu girişimde muvaffak olamadı. Bu arada, Hz. Hüseyin (ra)’e elçi gönderen Küfeliler, kendisini halife olarak tanıyacaklarını bildirdiler. Bunun üzerine amcasının oğlu Müslim Küfe’ye giderek Hz. Hüseyin adına biatleri kabul etti. Küfe valiliğine de atanan Basra valisi harekete geçti ve Müslim’i öldürdü.

Hz. Hüseyin (ra) son gelişmeden habersiz bir şekilde Küfe’ye doğru yola çıktı. Yolda Müslim’in öldürüldüğünü öğrendi. Ancak, geri dönmedi. Kerbela’ya ulaşan Hz. Hüseyin’in üzerine dört bin kişilik bir ordu gönderildi. Kendi maiyeti çok az olan ve Küfe’den de yardım gelmeyeceğini anlayan Hz. Hüseyin (ra) geri dönmek istediyse de vali Ubeydullah bin Ziyad, Yezid’e biat etmesini ve ondan sonra geri dönmesine izin verileceğini bildirdi. Teklifi kabul etmeyen Hz. Hüseyin 680 yılında (Hicri 10 Muharrem 61) yetmiş kişi ile birlikte şehit edildi.

İslam tarihine “Kerbela Faciası” faciası olarak geçen bu olay, özellikle Yezid başta olmak üzere Emeviler için büyük bir leke oldu. Hz. Muaviye (ra), Hz. Hüseyin (ra) ve ailesine iyi davranması için oğluna vasiyette bulunmuştu. Yezid, Hz. Hüseyin'in şehit edildiğini duyduğunda çok üzüldüğü ve kendisini şehit ettiren vali Ubeydullah’a lanet getirdiği ve ağladığı nakledilmektedir. Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi için, Yezid’in emir vermediğini ileri sürenler olduğu gibi, valisini her yönden desteklediğini ileri sürenler de olmuştur. Hz. Hüseyin’in çocuklarını Şam’a getirttiği ve kendilerine çok iyi davrandığı da ifade edilmektedir. Ancak, tüm bunlar İslam dünyasında kendisine karşı duyulan tepkiyi engelleyemedi.

Yezid döneminde gerçekleşen bu acı olay, gerek Müslümanlar ve gerekse ilim dünyasında çok büyük üzüntülere sebep oldu. Çok büyük tepki aldı. Sadece Şiilerin değil, Sünniler bile Yezid isminden özellikle kaçındı. Kendi çocuklarına Ali, Hasan ve Hüseyin ismini çok fazla sayıda vermelerine rağmen, Yezid ismini kullanmaktan imtina ettiler. Alimler arasında da bu isim üzerinde tartışmalar yaşandı. Kendisini lanetleyenler olduğu gibi, sonradan pişman olup tövbe etmiş olma ihtimalini göz önünde bulundurarak temkinli yaklaşanlar da oldu.

Risale-i Nur’da da ismi zikredilmekte ve hakkındaki tartışmalara değinilmektedir. Bir ayet-i kerimenin tefsirinde;

“… birinin hatasıyla başkası mesul olamaz…” (En’am, 6/164)

İlahi ikaza rağmen, sosyal ve siyasi hayatta bunun aksine davranıldığı ve bu yüzden de büyük cinayetlere sebep olunduğuna işaret edilmektedir;

“Kardeşi de olsa, aşireti ve taifesi de olsa, partisi de olsa, o cinayete şerik sayılmaz. Olsa olsa, o cinayete bir nevi tarafgirlikle yalnız manevi günahkar olup, ahirette mes’ul olur; dünyada değil…”

izahı yapıldıktan sonra, Kur’an-ı Kerim talebelerinin bu büyük cinayete mani olmaya çalıştıkları, fedakarca çalışan bu insanlara mürteci deyip onları itham edenlerin;

“… mel’un Yezid’in zulmünü adalet-i Ömeriyeye tercih etmek misillü…” (Emirdağ Lahikası, 1997, s. 319-320)

insanların uyguladığı söz konusu vahşi kanunu, Kur’an’ın bu adil hükmüne tercih etmek olduğu ifadelerine yer verilmektedir.

Yezid için “mel’un” tabiri kullanılırken, bu konuda bazı ikazlar da yapılmaktadır;

“Haccac-ı Zalim, Yezid ve Velid gibi heriflere ilm-i kelamın büyük allamesi olan Sadeddin-i Taftazani, ‘Yezide lanet caizdir’ demiş; fakat ‘Lanet vaciptir’ dememiş. ‘Hayırdır ve sevabı vardır’ dememiş. Çünkü, hem Kur'ân’ı, hem Peygamberi, hem bütün sahabelerin kudsi sohbetlerini inkar eden hadsizdir. Şimdi onlardan meydanda gezenler çoktur. Şer’an bir adam, hiç mel’unları hatıra getirmeyip lanet etmese, hiçbir zararı yok.” (Emirdağ Lahikası, s. 178)

Çünkü, lanet getirmek methetmek gibi değildir. Medih ve muhabbet salih amel içinde yer almasına karşılık, lanet getirmenin bir sevabı ve kazancı yoktur. Daha da önemlisi, hatalı ve yanlış bir şekilde insanları lanetleyip kötülemek çok büyük zararlara yol açabilir.

Hz. Hüseyin (ra)’in şehit edilmesinden sonra Yezid’e karşı muhalefet eden Abdullah bin Zübeyr kaldı. Mekke’de bulunan Abdullah’ın üzerine gönderilen kuvvetler bir netice elde edemediler. Mekke 683 tarihinde kuşatıldı. Kuşatma devam ederken Yezid’in ölüm haberi geldi ve bunun üzerine bir netice alınmadan kuşatma kaldırıldı. Bu tarihlerde Yezid’e biat etmeye yanaşmayan Medineliler üzerine de kuvvet gönderildi. Önce biat etmeleri için kendilerine üç gün mühlet verildi. Bu süre dolduğu halde biat etmemeleri üzerine Medine’ye girildi ve biat etmeyenlere zorla biat ettirildi.

Yezid, 683 yılında ve otuz yedi yaşında Şam’ın Havran köyünde öldü. Ölümünden sonra yerine oğlu geçti. Halifeliği sırasında Kuzey Afrika’nın tamamı Ukbe bin Nafi komutasındaki İslam ordusu tarafından fethedildi. Kendi döneminde yaşanan feci hadiselerden dolayı Müslümanlar arasında kötü olarak anıldı. Kendisinin veliaht tayin edilmesi ve babasından sonra halifeliğe getirilmesi, hilafetin saltanata dönüşmesine ve seçimle halife olma sistemine son verilmiş oldu.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

osman42

Allah (c.c.) Cümlemizin yardımcısı olsun. Allah'ın Rahmeti Bereketi cümlemizin üzerine olsun

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
serendip19

Ne güzel cevap

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Bumerangg88

Bildiğim kadarıyla;
1- Halifelik Hz. Ali efendimizden sonra halife olan oğlu Hz. Hasan efendimizle saltanata dönüştü (saltanat islam'a aykırı değildir),
2- Bazı müslümanlar çocuklarına "yezid'in babası" anlamına gelen Bayezid ismini vermişlerdir (vahiy katibi olan babası Hz. Muaviye'ye atfen),
3- İstanbul'u fethedip hadis'deki müjdeye nail olmak isteyen ve Eyyüb el- Ensari'nin de içinde bulunduğu ordunun başında Yezid vardı,
4- Yezid'in Hz. Hüseyin'i ve beraberindekileri öldürme emri verip vermediği şüphelidir. Bu yüzden İmam Gazali gibi o döneme daha yakın bazı alimler Yezid'e laneti caiz görmemişlerdir,
5- Yezid'in Kerbela hadisesinden sonra Hz. Hüseyin'in oğlu Zeynel Abidin'in ellerinin bağlarını çözmesi ve ikramda bulunması Kerbela hadisesinin emrini vermediğinin göstergesi olabilir,
6- Hz. Hüseyin'in Yezid'e biat etmemesi ve aralarında ihtilaf olması anlaşılabilir, zira Cemel hadisesinde ve Sıffin'de de içtihad farkı gereği sahabeler karşı karşıya gelmiştir. Üstelik her iki tarafta da cennetle müjdelenen Aşere-i mübeşşere'den olan sahabeler de vardır (Cemel Vakası gibi),
7- Bir hadis-i şerifte "İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir" buyuruluyor ( sahabe, tabiin, etbauttabiin şeklinde). Yezid de, babası Hz. Muaviye sahabe olduğundan tabiindendir,
Hulasa: Yezid meselesi şii propagandası ile doğru bildiğimiz yanlışlardan olabilir. En azından şüpheli işlerden kaçınmak gerekir. Lanet etmek ibadet değildir. Belki de haksız yere milyonlarca insan Yezid'e lanet edip günahını alıyor. Allahu alem (Allah en doğrusunu bilir). Bu arada peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'in mübarek torunu olan Hz. Hüseyin efendimize canım feda. Keşke onun ayağının değdiği toprak olabilsem. İzahatımız mü'mine yakışacak bir duruş içindir. Propagandanın tesirinde kalmamak lazımdır. Yoksa bu propagandaya aldanırsak Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Muaviye (r.a) gibi sahabeye de sövme gafletine hatta küfrüne düşebiliriz.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun