"Yapmadığınız şeyleri niçin anlatıyorsunuz?" anlamındaki ayete göre, kişinin yapmadığı şeyleri emretmesinin mesuliyeti var mıdır?

Tarih: 20.11.2006 - 09:55 | Güncelleme:

Soru Detayı

"Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir gazap nedenidir." (Saf, 61/2-3)

Cevap

Değerli kardeşimiz,

"Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir gazap nedenidir." (Saf, 61/2-3)

Bu ayet, Müslümanın yaşamadığı dini konuları başkalarına anlatamayacağı anlamında değildir. Ayet, geçmişte yapmadığı şeyleri "Yaptım." diye yalan söyleyenleri ve yapmayacağı ya da yapamayacağı halde "Yapacağım." diye söz verenleri azarlamak içindir.

Ayeti iki şekilde yorumlamak mümkün­dür:

a) Kişinin yapmayacağı bir şeyi vaad etmesi,

b) Kendi fiilleri hakkında ger­çeğe uymayan bir beyanda bulunması, yapmadığını yapmış gibi anlatması.

Tefsir­lerde bu yorumların hemen her birini destekleyici birçok olaya yer verilir. (bk. Taberî ve Zemahşerî, İlgili ayetin tefsiri)

Nüzul sebebi olarak anlatılan bu olaylar âyetlerin anlaşılmasına ışık tutmakla beraber, burada çelişkili söz ve davranışlar­dan kaçınmanın önemine ilişkin kalıcı bir mesaj verilmesinin amaçlandığı da söylenebilir. Bazı müfessirlerin bunun, yalan söylemeyi ve vaadinde durmamayı da kınayan bir ifade olduğunu belirtmesi (Zemahşerî, IV/91-92) bu anlayışı yansıtmaktadır. Do­layısıyla bu uyarının, sadece söylenenle yapılan arasında değil, aynı zamanda söz­lerin ve eylemlerin kendi içinde de tutarlılık bulunması gereğini kapsar nitelikte olduğu sonucuna varılabilir.

Fert ve toplum hayatında iyi, güzel ve yararlı şeyler de kötü, çirkin ve zararlı şeyler de önce zihinlerde oluşur, sonra söylem ve eyleme dönüşür. Yaşadığı toplumda daima çevresine güzel örnek olmak durumunda olan mü'minin söylemi ile eylemi örtüşmeli, söz, fiil ve davranışları inancına ters düşmemelidir. Aksi davranış, toplumda güzel ahlakın, dürüstlüğün ve güven duygusunun zedelenmesine, hatta yok olmasına sebep olabilir. Bu, insanları fesada ve huzursuzluğa götürür. Böyle bir toplumda insan, mutlu olamaz, maneviyatını geliştiremez, Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanamaz. Onun için Allah Kur'an'da mü'minlerin söylem ile eylemlerinin birbiriyle uyumlu olmasını, verilen söz ve yapılan sözleşmelere uyulmasını istemektedir.

"Ey iman edenler! Yapamayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapamayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında öfkeye sebep olan büyük bir davranıştır."

Bazı meallerde(1) âyet, "yapmadığınız şeyi niçin söylüyorsunuz" şeklinde tercüme edilmiştir. Bu tercüme âyetin orijinali ile örtüşmemektedir. Çünkü bu şekilde bir çevirinin Arapça karşılığı "ma lem tef'alü"dür. Halbuki âyet "mâl â tef'alûne" şeklindedir. "Mâ" şey anlamında ism-i mevsuldür. "Lâ tef'alûne" gelecek zamanın olumsuz şeklidir, yapamayacaksınız, "ma lâ tef'alûne" ise yapmayacağınız şey demektir.(2) "Lem tef'alû" yapmadınız, "ma lem tef'alû" ise yapmadığınız şey demektir. "Lem" olumsuz edatı, muzâri fiilini, (şimdiki zaman yüklemini) olumsuz maziye (dili geçmiş zamana) çevirir. "Yapamayacağınız şey" ile "yapmadığınız şey" arasındaki anlam, tamamen farklıdır.

İnsanın yapmadığı şeyi söylemesi gerçek dışı beyandır, yalandır. İnsanın yapmayacağı şeyi söylemesi ise, gücünün yetmeyeceği veya yerine getirmeyeceği bir vaatte bulunmaktadır. Birincisi geçmişle ilgilidir, haberdir, ikincisi gelecekle ilgilidir, söz vermektedir.

Bazı insanlar bu âyeti; ilgisi bulunmayan bir bağlamda kullanmaktadırlar. Va'z ve irşat görevinde bulunan kimsenin, her şeyden önce söylediği, öğüt verdiği şeyi kendisinin yapıyor olması gerektiğini, öğüt verdiği şeyi kendisi yapmıyorsa bunu başkasına söylemesinin doğru olmadığını, bu kişinin sözünün tesiri olmayacağını delillendirmek üzere bu âyeti dile getirmekte ve "Yapmadığınız şeyi niçin başkalarına söylüyorsunuz?" demektedirler. Bununla, mesela yalan söyleyen bir kimsenin bir başkasına "yalan söylemeyin, içki içen birisinin bir başkasına "içki içmeyin" şeklinde öğüt verme hakkı yoktur demek istemektedirler.

Başkasına öğüt veren insanın öğüt verdiği şeyi kendisinin yapıyor olması, başkalarına nasihat ederken kendisini unutmaması ideal olanıdır. Nitekim yüce Allah,

"(Ey insanlar!) İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyorsunuz?"(3)

âyetiyle kişinin başkasına iyiliği, güzelliği, yararlı şeyleri, ibadetleri, Allah ve Peygamberine itaati emrederken kendisinin unutmasını, yani söylediklerini yapmamasını kınamaktadır. Ancak ne bu âyetten, ne tahlil etmeğe çalıştığımız âyetten "Kendi hayatımızda uygulamadığımız şeyleri başkasına söylememiz doğru değildir." şeklinde bir anlam çıkarmak mümkün değildir.

İnsan doğru, iyi ve güzel olan şeyleri kendisi yapmalı, başkalarını da bunları yapmaya davet etmelidir; kendisi kötü, çirkin, günah ve yararsız şeyleri bırakmalı, başkalarına da bunları terk etmelerini söylemelidir. İdeal olanı budur. Ancak insan kendisi iyi olan şeyleri yapamıyor, kötü olan şeyleri terk edemiyor diye iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevini terk edemez, ederse bir görevi terk etmiş, böylece kusuru ikiye çıkmış olur. Birinci kusur, iyi olan şeyi yapmamak, haram, günah fiili işlemek; ikinci kusur ise, emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker görevini terk etmektir. Dolayısıyla insan kendisi uygulayamasa bile öğüt vermek, iyilikleri emretmek, kötülükleri nehyetmek görevini yapmalıdır.

Nitekim konuyla ilgili aynı endişeyi taşıyan sahabe-i kiram da bunu Peygamber Efendimize (asm) sormuşlar:

Hz. Enes anlatıyor: Biz Hz. Peygamber. (a.s.m)’e:

“Ey Allah’ın Resulü! Biz kendimiz her şeyi tam yerine getirmedikçe, başkasına iyiliği emretmeyecek miyiz? Veya kendimiz bütün kötülüklerden sakınmadıkça kimseyi kötülükten sakındırmayacak mıyız?”

diye sorduk. Hz. Peygamber (a.s.m):

“Hayır! Kendiniz her şeyi/emredilen bütün iyilikleri yerine getirmeseniz dahi yine de başkasına iyiliği emredin/tavsiye edin. Bütün kötülüklerden sakınmazsanız bile yine de başkasını kötülükten sakındırmaya çalışın.” diye buyurdu.(bk. Gazali, İhyau’l-Ulum, II/329).

Söylediklerini kendisi yapmayan kimsenin başkasına tesiri olmaz diye düşünmenin de doğru olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü insanın görevi iyilikleri anlatmak, emretmek, kötülüklerden sakındırmaktır, başarı ve tesir Allah'a aittir. Bazen bir kötülüğü yapanın sözü daha tesirli olabilir. Söz gelimi alkol, sigara, uyuşturucu vb. kötü alışkanlığı bulunan bir kimsenin, başkasına "Ben bunların zararını, kötülüğünü çok gördüm, sakın siz bunlara alışmayın." demesi, böyle bir alışkanlığı bulunmayan kimsenin sözünden daha etkili olabilir.

Tahlil etmeye çalıştığımız ayetin konusu anlattığımız bu hususlardan tamamen farklıdır. Âyet, kişinin kendi iç dünyası, tutarlı, söylem ile eyleminin uyumlu olup olmaması, söz verme, adakta bulunma ve bunu yerine getirip getirememesiyle ilgilidir. Âyetin nüzul sebebi de bu manayı ortaya koymaktadır.

Dipnotlar:

1. Mesela, Hüseyin ATAY-Y. KUTLUSAY, Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı, D.İ.B. Yay. Ank. 1985.
2. Fiili muzâri nefi istikbal.
3. Bakara, 2/44.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun