Şikayet bir haktan gelir. Şikayet etmeye hakkımız var mı?

Tarih: 12.05.2020 - 14:44 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Şikâyet bir haktan gelir. (bk. Nursi, B.S. Lem’alar., s. 217.) ve bir haksızlığa uğrayan, onun giderilmesi için şikâyet edebilir. “Başkaları yakışıklı iken ben neden çirkin yaratıldım, başkası uzun boyluyken ben niye kısa boylu kaldım?” gibi şikayet edenler ve bunu adaletsizlik ve kaderin zulmü gibi görenler; aslında Allah’tan alacaklı olduklarını düşünürler ve böyle derler. Sanki onlar yaratılmadan önce, Cenab-ı Hakk’la (CC) anlaşmışlardır, ondan herkesin 180 cm. boy alacağı vardır.

Allah insanları yaratıp, yaratılışlarını takdir ederken, birine 150 cm, birine 160 cm, birine 170 cm boy verince, buna itiraz ve isyan seslerini yükseltirler:

“Niye benim boyum bir altmış?
Niye benimki bir yetmiş?”

Çirkinlik–yakışıklılık, hastalık–sağlık gibi konularda da aynı tavrı takınırlar. Böyle diyenlere biz de şöyle soralım:

“Sizin Allah’tan (CC) bir alacağınız mı var? Önceden ona 180 cm’lik boy verdiniz de o size bunu geri verirken, kimine 5, kimine 10, kimine 20 cm’yi vermedi mi? Gerçekten bu tür bir hak zayii varsa, şikâyete hakkınız vardır.”

İşin doğrusu şu ki, kimsenin Allah’tan alacağı yoktur, onun her verdiği lütuf ve merhametindendir. Bu açıdan, bir hak yenmemiş ve zayi olmamış ki, ondan şikâyet edilsin. Aksine Cenab-ı Hakk’ın (CC) bizden alacağı ve hakkı olan çok şey vardır. Onun hakkını verecekken, ondan hak istemek; borçlunun alacaklının hakkını vermeyip, bir de ondan şikâyet ederek: “Bana adaletsizlik ve zulüm yapılıyor.” demesine benzer.

Nimet cihetinde insanın, kendinden daha üstlere ve yukarıya bakıp, şikâyete hakkı yoktur. Belki kendinden daha büyük musibet içinde olanlara bakıp, şükretmeli ve mutlu olmalıdır. Aşağıdaki olay da, gerçeği bize pek güzel anlatır:

Cömert biri, çaresiz ve yoksul birine ikram ve ihsanlarda bulunmak istemiş. Onu bir minare önüne getirmiş ve şöyle demiş:

“Şu minarenin başına çıkarsan, sana çıktığın her basamak için birer hediye ve ihsanda bulunacağım.”

Ardından eklemiş:

“En üstteki basamak için de en büyük hediye ve ihsanı yapacağım.”

Yokluk içinde kıvranan çaresiz, minarenin en üst basamağına kadar çıkmış. Minare gerçekten yüksekmiş. Adamı en yüksek basamağa kadar çıkaran cömert ve iyiliksever kişi, birinci basamak için bir altın, ikinci basamak için iki altın vermiş. Çıkılan her basamak için altın sayısını birer birer arttırmış. Minarenin en üst basamağında da ona bin altın vermiş.

Artık fakir adamdan sadece iki şey bekliyormuş: Kendisine teşekkür etmesi ve ona minnettar olması. Ama yoksul adam, her basamakta kendine ihsan edilen altınları ve iyiliği unutup ve hiçe sayıp cömert kimseye şöyle demiş:

“Keşke minare daha yüksek olsaydı, daha yukarılara çıksaydım ve daha çok altın alsaydım.”

Mazhar olduğu bunca ihsan ve ikrama şükür etmeyerek, ardından halinden şikâyete başlamış. Cömert ve iyiliksever zata teşekkür edeceği yerde “Niye benim başkaları kadar altınım yok, niye bana daha çok vermiyorsun?” diye kendisine bunca ihsanda bulunan kimseye diklenmeye, onu suçlamaya başlamış.

Aslına bakılırsa bu şikayet, bir küfran-ı nimettir ve nimete şükürsüzlüktür. O iyiliksever kişi ona hiçbir şey de vermeyebilirdi. Çünkü çaresiz adamın ondan alacağı ve hakkı yoktur. Zengin adam ne verdiyse, merhametinden, ikram ve ihsan olarak ona vermişti.

Aynen bunun gibi; Allah insanı hiçlikten varlığa çıkarmış, onu taş etmemiş, toprak kılmamış, binlerce ağaç ve hayvan türünden biri yapmamıştır. En büyük ikram ve ihsan basamağına çıkarıp, insanlık nimetini ihsan etmiş, Müslümanlığı vermiş, ömrünün çoğu zamanında sıhhatli kılmış, her gün onu yeryüzü sofrasında beslemiş, ona el ayak gibi organlarla birlikte akıl, fikir, sevgi vb. gibi manevî cihazlarla da donatmış. [bk. Nursi, B.S.Lemalar, s. 226; (On Sekizinci Deva)]. Allah zalim değildir. (bk. Mehmed Vehbi, Akâid-i Hayriye, s. 29-32; Keskin, s. 134.)

Verilen her nimeti bir basamağa benzetirsek, insan nimetler açısından ne büyük bir minareye çıkarılmıştır, ne büyük nimetler, ihsanlar ve ikramlar içindedir. Allah’tan hiç alacağı yokken ve o bu kadar nimetleri fazlından ihsan etmişken; onun bütün verdiklerini unutup, görmezden gelip, verdiklerine şükretmeyerek, sanki ondan alacaklı da hakkını gasp etmiş gibi şöyle düşünebilir mi?

“Niye benim boyum 170 cm değil de, 160 cm?
Neden ben filan kadar yakışıklı, güzel değilim?
Niye ben hastayım da filan değil?
Bana yapılan zulüm ve adaletsizlik değil mi?”

Oysa boyu 160 cm. olan ve kendini başkalarından eksik bulan şöyle düşünmeli:

“Allah beni yokluktan varlığa çıkardı. Taş, toprak, ağaç, mikrop ve hayvan etmedi. İnsan olarak yarattı. Böylelikle beni, ondan alacağım, hakkım olmadığı halde milyonlarca nimet basamağına çıkardı. O istese beni hiç yaratmayabilirdi. Yaratırdı ama taş, toprak yapabilirdi."

“Bütün bu ihsan ve nimetlere karşı benden şükür isterken; ben nimette daha üsttekilere bakıp ondan şikâyet ediyorum. Oysa nimette benden aşağılara bakıp ona şükretmeliyim. ‘Boyum başkalarından 10 cm kısa’ diye düşüneceğime ‘Hiç hakkım, alacağım olmadığı halde bana 1.60 cm boy ihsan etmiş. Boyu benden daha küçük olan insanlar ve yaratıklar da var. Hatta bir santimlik, yarım santimlik bir karınca da olabilirdim…’ demeli, şikâyet ve küfran-ı nimet yerine şükretmeliyim.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun