Ayetlerdeki cümlelerin değişmesi nasıl açıklanabilir?

Tarih: 08.11.2013 - 16:25 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kur’an’daki yedi harfle ilgili verdiğiniz cevabı okudum. Burada anlamın değişmediğini söylemişsiniz. Bir makalede, sahebenin bazılarının ayetleri tamamıyla farklı cümle şeklinde okuduğu örnekler gösterilmiş. Yani kelime değişikliği değil, nerdeyse cümle değişikliği. Ayrıca bazı yerlerde anlamın değiştiğinden söz etmiş. Örneğin; 

Ubey b.Ka’b: اِذ جغل الّذ ين آفروافي قولوبهمُ الحميّةحميّة الجا هليّة فأ نزل الله سكينته على رسو ayetini اِذْ جعل الّذ ين آفروا في قلوبهم الحميّة حميّة الجا هليّة ولوْحمّيتمْ آما حمّوْالفسد المسجد الحرام فأنزل الله şeklinde okuduğu,

Hz. Ali’nin; Asr Suresini, والعصرِ والتّوّائب الدّهراِنّ الاِنسا ن لفي خسر şeklinde, başka bir rivayette ise, واِنّه فيه الي آحر الدّهرِ şeklinde okuduğu rivayet edilmiştir.

- Bu anlamda birçok bilgi var. Bu açıdan Kur’an’daki ayetlerin anlamın değiştiği söyleniyor. Onun için kelimenin noktalarının veya harekesinin değiştirilmesinin kelimenin yapısını ve anlamını değiştirmediğini düşünmek yanlıştır. Örneğin, “ya’lemu” sözcüğü, "bilir-biliyor", anlamında etken iken, harekesi değiştirilerek "yu’lemu" şeklinde okunduğunda, sözcük edilgen olarak "bilinir-biliniyor", anlamında olur.

- Bu durumda akla -haşa- Kur’an’ın birden çok olduğu, yazılışının böyle olmayabileceği gibi şüpheler geliyor?.. 

- Veyahut bazı insanların bu ayet bu şekilde olmayabilir, şeklinde sormasına, ayrıca bazı sahabelerin kendilerine ait farklı Kur'an'lar yazdıkları gibi bir anlama yol açıyor. Bunu nasıl açıklayabiliriz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

a) Söz konusu makale yazarı, Kur’an’a zarar verdiği gerekçesiyle ilgili bütün rivayetleri reddetmektedir. Bu sebeple, yazarın verdiği misaller de bu rivayetlerin yanlışlığını ortaya koyma çabalarıdır. Buna göre eğer siz de bu zatın dediği gibi farklı okuyuşlarla ilgili bütün rivayetlerin yanlış olduğunu kabul ediyorsanız, zaten mesele yoktur... Çünkü buna göre alternatif okuyuşların hiçbiri, sağlam bir rivayetle gelmiş değildir.

b) Yazarın “kelimelerin farklı harekeleri, farklı manalar ifade eder” anlamındaki hükmün doğruluğu için söylediği “Ya’lemu = bilir, Yu’lemu = bilinir” tespiti doğrudur.

Ancak bu bilgi Arapça eğitimini yapan medreselerde ilk okul seviyesinde bir bilgidir. Nitekim, Arapça dil bilgisinin ELİFBASI sayılan “EMSİLE”de fiillerin farklı şekilleri / çekimleri gösteriliyor. Bu da bazı harflerin eksik veya fazlalığıyla ilgili olması yanında, bir fiilin harekesinin değişmesiyle de yapılır. Örneğin: “gelecek zaman kipi için: Yensuru = yardım eder / ediyor; Yunsaru = yardım edilir / ediliyor; geçmiş zaman kipi için nasara = yardım etti; nusira = Yardım edildi” şeklinde anlam verilir.

Burada önemli olan bir ayette hem “Ya’lemu” hem de “Yu’lemu” şeklinde bir okuyuşun olup olmamasıdır. Böyle bir örnek verilmemiştir, verilemez de...

Arapçadaki farklı harekelerden farklı manalar çıkacağını gösteren binlerce misal verilebilir. Bu misallerin hiçbiri, bizim “Salat, Zekât, Riba” kelimelerinin “vav”lı veya “vav”sız yazılmasıyla anlamının değişmeyeceğine dair tespitimize zerre kadar zarar vermez. Veya “Melik” ile “Malik” kelimelerinin zıt bir anlam taşımadığına dair tespitlerimizi etkilemez.

c) Makalede özellikle vurgulanan “Ya’lemu” fiilinin Kur’an’da farklı okuyuşlara imkân verecek bir kıraate -kaynaklarda- rastlayamadık. Kaldı ki, fiilin etken veya edilgen şekilde okunması sadece onunla kalmaz, -çoğu zaman-ardından gelen kelimenin harekesinin değişmesine de yol açar.

Kur’an’da doksan üç defa kullanılan bu kelimenin bulunduğu yerlerde farklı okuyuşlara imkân vermez. Örneğin: İlk geçtiği (Bakara, 2/77) ayetin meali şöyledir:

Bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizlediklerini de açıkladıklarını da bilir(ya’lemu).”

Bunun başka bir şekilde okunmasının imkân ve ihtimali yoktur. Bunun yanında (öyle bir kıraatin olduğunu tespit edemediğimizle birlikte) bir misal olarak bu kelimenin farklı okuyuşlarında, gramer bakımından farklı (etken-edilgen) bir yapıya sahip olsa bile yine de anlamın bozulması söz konusu değildir. Örneğin: Âl-i İmran suresinin 167. ayetinde yer alan ilgili cümlenin meali şöyledir:

“(İki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelen musibet Allah’ın izniyle olmuştu. Bu da O’nun müminleri ayırd etmesi) ve münafıklık yapanları da bilmesi (meydana çıkarması) için idi.”

Burada ayetin bağlamı buna izin vermemekle birlikte şayet; “münafıklık yapanları da bilmesi (meydana çıkarması)” şeklinde meal verilen cümlenin Arapça metni olan “ve li ya’leme’l-lezine nefekû” şeklinde okunmayıp da burada “ve li yu’leme” şeklinde meçhul / edilgen bir yapıyla okunursa, manası yine de bozulmaz. Çünkü o takdirde meali; “Münafıklık yapanların da bilinmesi (meydana çıkarılması)” şeklinde olur.

Bu misal gösteriyor ki, iddia edildiği gibi, her harekenin değişikliği manayı bozmaz. Farklı ifadeyle aynı mana anlaşılır. Örneğin; Tükçe’de “A, B’ye yardım etti” cümlesi etken bir cümledir. “A tarafından B’ye yardım edildi” cümlesi edilgen bir yapıtadır. Ancak anlam aynıdır. Önemli olan yardımın kim tarafından kime yapılmış olmasıdır.

d) Makale sahibinin, farklı kıraat şekilleriyle ilgili itiraz ettiği rivayetlerin bir kısmına bizim de itirazımız var. Ve sitemizde bu konuda zayıf rivayetlere karşı yaptığımız itirazlar da yer almaktadır. Ancak, makale yazarının toptan bütün rivayetleri elinin tersiyle itmesine de itirazımız vardır.

Bu konu İslam kaynaklarında, özellikle de tefsir usulü kaynaklarında en fazla tartışmalı olan konulardan biridir. İslam literatürünün altyapısına sahip olmayanların bu konulara dalması bizce uygun değildir. Çünkü, inancımızı rahatsız eden bir konuyla ilgilenmemiz, bilerek kendimize zarar vermek anlamına gelir. İşin detaylarına hâkim olmayanlar, yazılan satırların önünde, fırtınaya tutulan kelebekler gibi sağa-sola savrulabilirler.

e) Ubey b. Kab’a isnat edilen kıraat şeklini onlarca meşhur büyük tefsir kaynaklarında bulamadık. Demek ki, çok fazla itibar edilmeyen bir rivayet olduğu için kale almamışlar.

Bununla beraber, Ubey b. Kâb, İbn Masud, Hz. Ali gibi sahabelerin hususi Mushaflarında yazdıkları bazı cümleler, alimler tarafından genellikle bir tefsir ve açıklama olarak değerlendirilmiştir. Daha önce de sitemizde buna yer verilmiştir.

Bu ifadelerin Kur’an ayeti olmadığını, Kur’a’ın belagatine aşina olanların kolaylıkla anlayabileceklerini düşünüyoruz. Özellikle Hz. Ali’ye ait olduğu iddia edilen ifadelerin bir açıklama olduğu çok açıktır.

f) Bu fani imtihan dünyasında, önemli olan imanımızı kuvvetlendirmektir. Şimdiki internet, bilgi kirliliği bakımından eski Haliç’in haline benzer. Kaldı ki, en temiz deniz de olsa, yüzme bilmeyenler o dalgalar arasında boğulmakla karşı karşıya gelebilirler.

Herkesin her konuda uzman olması gerekmez. Çok ufuk açıcı kitaplar dururken, oralardaki sağlam bilgilerle gönlümüzü, ruhumuzu aydınlatmak yerine, içimizi karartan şeylerle uğraşmaya değmez.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun