Kur’an’da Cahiliye şiirlerinden pasajlar bulunması nasıl açıklanabilir?

Tarih: 15.01.2014 - 08:45 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Aşağıda Kur'an-ı kerim'in peygamber tarafından yazıldığı ve kaynak olarak da bazı şairlerin sözlerinden etkilendiği / bazı sözleri kullandığı iddia edilmektedir. Kaynak da gösteren bu kişilerin iddialarınıcevaplar mısınız?
"Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Ve ortaya bir ceylan çıktı, yüreğimi aldı ve sonra kaçtı. Bembeyaz, kaliteli, uykulu gözleri, festival zamanı önümden geçti. Süslenip sanki beni vurdu ve bakışları da işe koyulup, birer ok gibi beni kesip geçti. Ve benden uzağa, ağıldaki kuru çöplerin duvar gibi yükseldiği köşeye kaçtı. Benden tek saat bile uzaklaşması, o an bana acı ve ağır bir yük gibi geldi. Ay yine karanlığın içine yolculuk ediyor ve ayla birlikte gecenin seyahatini görüyorum. Karanlığın çöktüğü vakit geceye and olsun ki, her şey ortaya çıktı. Yağmurlar yanaklarımdan süzülürken, kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı."
- Bu ifadeler Kur'an'da harfi harfine geçer: Şiir: Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Sure: Kamer=1: Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Şiir: Süslenip sanki beni vurdu ve bakışları da işe koyulup,birer ok gibi beni kesip geçti. Sure: Kamer=29: Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti. Şiir: Ve benden uzağa, ağıldaki kuru çöplerin duvar gibi yükseldiği köşeye kaçtı. Sure: Kamer=31: Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular. Şiir: Karanlığın çöktüğü vakit geceye andolsun ki, her şey ortaya çıktı Sure: Duha=1-2: Kasem olsun kuşluk vaktine. Ve sâkin olduğu zaman geceye ki,
- Kur'an kaynağı vahiy mi, yoksa İslam'dan 30 yıl önce yaşamış İmru’l-Kays Kur'an'ın etkilendiği isimlerden biri mi? Görüldüğü gibi Kamer Suresi'nin kaynağı İmru’l-Kays'dır. İmru’l-Kays İslam'dan 30 yıl önce yaşamış bir şairdir.
- Devam Edelim: Şahsın bir diğer şiiri: Şiir: Bunlar önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler, Sure: Enbiya=96: Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Burada, Cahiliye dönemi şiirlerinde geçen bazı ifadelere yer verildikten sonra, “Bu ifadeler Kur'an'da harfi harfine geçer:” denilmiştir. Bu ifadelerin onda biri ancak geçer. Dolayısıyla bu hükmün çoğu yalandır.

Kafirler Hz. Peygamber (asm)'in peygamber olduğu günden beri onun bir şair, bir sahir, bir kâhin olduğunu iddia edip durmuşlardı. Ancak, bunu iddia eden insanların büyük çoğunluğu daha sonra iman etmişlerdir. Bunların bu imanları, daha önceki iddialarının doğru olmadığına, onların da şahitlik ettiğinin göstergesidir.

- Herhangi bir ihtimalin aklın nazarında bir değer ifade etmesi, aklî bir ihtimal (ihtimal-i aklî) olması için, ona işaret eden bazı emarelerin bulunması şarttır. Bu husus, akıl ve mantık uzmanı olan alimlerce kabul edilen ilmi bir kuraldır.

Bu kurala göre: “Herhangi bir delile dayanmayan bir ihtimalin beş paralık değeri yoktur.” Gerçekten eğer böyle kabul edilmezse, bu takdirde örneğin, herkesin evlerini terk edip dışarıda-çadırlarda yaşaması gerekir. Çünkü, her an memleketi yerle bir eden bir depremin olması muhtemeldir. Özellikle İstanbul’da deprem ihtimali bir çok bilimsel verilere göre yüksek olduğu düşünüldüğü halde, hiç kimsenin evini terk etmemesi gösteriyor ki, kesin bir delil olmadığı sürece insanlar, zihni bir ihtimale ve hayali bir kuruntuya ihtimal vermez. İstanbul’da deprem ihtimalinin emareleri olmasına rağmen, ne zaman olacağına dair delil olmadığı için, şu anki durum itibariyle kimsenin umurunda bile değildir.

- Herhangi bir kitapta benzer kelimelerin, ifadelerin bulunması kadar normal bir şey olabilir mi? İki kitapta on kelimenin hatta yüz kelimenin benzer olması, birinin diğerinden kopya edildiğinin delili olabilir mi? Olamaz. İlmen, aklen olamaz. Sadece hayalen olabilir.

- Kur’an’ı kerim 6.000’den fazla ayetten, yüz binlerce kelimeden meydana gelir. İçinde daha önce kullanılmış yüz kelimenin var olmasının ne zararı vardır. Zaten Kur’an’da çok açık olarak ifade edilmiştir ki, “Bu Kur’an Arapça lisanıyla indirilmiştir.” (bk. Yusuf, 12/2; Rad, 13/37; Tâhâ, 20/113; Şuara, 26/195; Zümer, 39/28; Fussilet, 41/3; Şura, 42/7; Zuhruf, 43/3; Ahkaf, 46/12)

Peki, Arapça diliyle indirilmiş bir kitap olan Kur’an’da Arapların daha önce kullandıkları kelimeleri veya bazı ifadeleri kullanmaz da neyi kullanır?

- Kur’an’ı Kur’an yapan Arapça dili değil, o dilin nasıl harika bir şekilde kullanıldığıdır, nasıl harikalar harikası hakikatleri ifade ettiğidir. 

Örneğin, soruda yer alan Kamer suresine misal olarak bakalım:

Şiirdeki ifade: “Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Ve ortaya bir ceylan çıktı, yüreğimi aldı ve sonra kaçtı…”

Önce şunu kabul etmek zorundayız:

Bu şair bu söylediklerine ya gerçekten inanıyor veya inanmıyor... Sırf bir şiir olsun diye söylemiştir. Eğer inanmıyorsa, o zaman ağzına gelmiş o da söylemiştir. Eğer bizzat doğru söylediğine inanmış olarak böyle bir şeyden haber vermiş ise, bu adam şair olduğu için değil, ya bir peygamber veya bir evliyadır / ilhama mazhar bir kimsedir. Çünkü böyle gaybi haberleri veren kimse fasık veya rastgele biri olamaz.

Bu sözü söyleyen kimsenin bilerek gaybi bir haber verdiğini kabul ettiğimizde ise, bu ifadenin Hz. Peygamber (asm)'in peygamberliğini tasdik ettiğini kabul etmek zorundayız. Çünkü, bu gaybi haberi doğrudan Allah’ın kelamından okuyarak haber veren Hz. Muhammed (asm)’in de ya peygamber veya evliya olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bütün insanların “en emin, hayatında bir kez olsun yalan söylememiş bir insan olarak” tanıdığı Hz. Muhammed (asm)’in yalan söylemesine aklen ihtimal verilemez. Madem o “Ben peygamberim!..” diyor, öyleyse doğru söylüyor. Aksi halde ne peygamber ne de veli olmaması gerekir. Bu ise mevcut realiteye tamamen terstir.

- Kâfirler bu gibi vesveselere kapılıp küfürde kalmışlardı. Allah bunları uyarmış ve vesveselere kapılmamaya ve akıllı olmaya çağırmıştır. Aşağıda mealleri verilen ayetler bunu göstermektedir:

“Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur’ân’ın Allah’ın sözü olduğu hakkında şüpheniz varsa, haydi onun sûrelerinden birine benzer bir sûre meydana getirin ve Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın, iddianızda tutarlı iseniz. Bunu yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız-, öyleyse çırası / yakıtı insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanmış o ateşten sakının.” (Bakara, 2/23-24)

“Yoksa 'Kur’ân’ı (peygamberin) kendisi uydurmuş.' mu diyorlar. De ki: 'İddianızda tutarlı iseniz, haydi siz de onunkine benzer on sûre getirin, isterse kendi uydurmanız olsun ve Allah’tan başka çağırabileceğiniz herkesi de yardımınıza çağırın!' (ey Resul ve ey müminler!) Eğer bu davetinizi kabul etmezlerse, bilin ki o ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka ilah yoktur. Nasıl, artık hakka teslim olup Müslüman oluyorsunuz değil mi?” (Hud, 11/13-14)

- Bu konuda Bediüzzaman Hazretlerinin aşağıdaki ifadeleri bize ışık tutmaktadır:

“O nurani bürhan-ı tevhid (Allah’ın varlığı ve birliğinin en güçlü delili olan Hz. Muhammed), nasıl ki iki cenahın (geçmiş peygamberler ile kendisinden sonra gelen evliyaların) icma' ve tevatürüyle teyid ediliyor. Öyle de Tevrat ve İncil gibi Kütüb-ü Semaviyenin (Hüseyin-i Cisrî’nin 'Risale-i Hamîdiye'sinde yüz on dört işaratı, tahrif edilmelerine rağmen o kitablardan çıkarıp ortaya koyması gibi) yüzler işaratı ve irhasatın (peygamber olmadan önce kendisiyle alakalı meydana gelen harika olaylar, Şık ve Satıh adındaki meşhur kâhinlerin haberleri gibi) binler rumuzatı ve hâtiflerin meşhur beşaratı ve kâhinlerin mütevatir şehadatı ve şakk-ı Kamer (Kamer suresinde açıkça ifade edilen Ayı ikiye bölmesi) gibi binler mu'cizatının delalatı ve şeriatın hakkaniyeti ile teyid ve tasdik ettikleri gibi, zâtında gayet kemaldeki ahlâk-ı hamîdesini ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secaya-yı galiyesini ve kemal-i emniyetini ve kuvvet-i imanını ve gayet itminanını ve nihayet vüsukunu gösteren fevkalâde takvası, fevkalâde ubudiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti; davasında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi aşikâre gösteriyor.” (Sözler, s. 236)

Özetle: Kırk yönden mucize olan Kur’an gibi bir kitap elimizdedir. Dünyanın en akıllı, en ferasetli, en bilgili insanları olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali gibi binlerce sahabinin onu yakından takip etmelerine rağmen, zerre kadar bir tereddüde mahal olacak bir duruma rastlamamaları, onun vefatından sonra da canlarını mallarını onun getirdiği dava uğruna ortaya koymaları, binlerce evliyanın onun izini takip ettikleri için keşf-u keramet sahibi olmaları, on beş asırdan beri insanların yıldızları mesabesinde olan milyonlarca müslüman ilim adamının onun davasının haklılığını ortaya koyan binlerce delil ve burhanı serdetmeleri türünden ve onlarca yönden Hz. Muhammed (asm)’in hak peygamber olduğunu gösteren güneş gibi bu kadar deliller ortada iken, şeytanın bir vesvesesine veya nefsin vehmine ilişen bir kuruntudan kaynaklanan bir hezeyana değer vermek için akli melekeyi yitirmek gerekir.

- Şunu da belirtelim ki;

a) "Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı" mealindeki ayette yer alan ifadenin İmrü'l Kays'ın "Muallakat-ı Seb'a"sında geçtiğine dair iddialar vardır.  Ancak, İmrü’l-Kays’ın Muallakatında “Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı." manasına gelen hiçbir ifade yoktur. Biz söz konusu kasideyi baştan sona okuduk, öyle bir ifadeye rastlayamadık. Demek ki bu iddia, açıkça bir iftiradır.

b) Şayet böyle bir ifade bulunsaydı bile, Kur’an’daki Kamer suresinin ilgili ayetinin bundan alıntı olduğunu ilmen ispat etmek mümkün değildir. Çünkü, Cahiliye devrinde -kaynağı ne olursa olsun- bazı ifadelerin benzerinin Kur’an’da da bulunması gayet normaldir. Çünkü, onlar da Araptır ve Hz. İbrahim’den beri gelen semavi dinlerin bazı gerçekleriyle de beslendiler; onların kalıntılarıyla hem yaşadılar hem kültür, şiir ve edebiyatlarında gösterdiler.

Bu manada bazı tevafukların bulunması Kur’an’ın onlardan alıntı yapıldığını söylemek için, dinsizlik hezeyanına kapılmak yetmez, bunun yanında aklın zavallılık mertebesine de terfi etmesi gerekir.

Çünkü, yaklaşık on beş asırdan beri bir tek suresinin bir benzerini bile meydana getirmenin mümkün olmadığını ilan eden, indiği dönemde en büyük şairlerin onun bir şiir olmadığını, ancak Allah’ın bir sözü olduğunu düşünerek iman ettiği bir kitap olan, kırk yönden mucize olduğu ispat edilen, ortaya koyduğu ahlaki, ictimai, hukukî prensipleriyle on beş asır boyunca her asırda en az üç yüz milyondan fazla insanlara emrini dinlettiren, İslam literatüründe yer alan tefsir, hadis, fıkıh, ahlak, kelam, felsefe, tasavvuf, sosyoloji, psikoloji, biyoloji, embriyoloji, uluslararası savaş-barış prensiplerini tahlil edip ders veren milyonlarca eserlere kaynaklık eden, özellikle bu asırda Risale-i Nur gibi küfrün belini kıran, dinsiz filozofların prensiplerini çürütüp onları hayvan derekesine düşüren birçok eserin ilham kaynağı olan Kur’an’ın, İmrül-Kays gibi ahlaksız, ayyaş ve zavallı bir şairin -baştan sona kadınlarla olan hayali maceraları anlatan- bir şiirinden kopya çektiğini iddia etmek, hakikaten insanlığın meshi anlamına gelir.

c) Kamer suresinde yer alan “Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.” mealindeki ayet, Hz. Peygamber (asm)'in -Mekke müşriklerinin isteği üzerine- parmağıyla Ay’a işaret ederek -Allah’ın izniyle- onu ikiye ayırdığına dair olayı ebedileştirmek üzere inmiştir. Bazı marjinal gruplar dışında, İslam alimlerinin ittifakıyla bu olay bir gerçektir ve vuku bulmuştur. Başta Buhari olmak üzere, sahih hadislerle de doğruluğu tescil edilen bu konuyu burada daha fazla uzatmanın yersiz olacağını düşünüyoruz. Çünkü sitemizde bu olayın gerçekliği -Kur’an ve sahih hadislerin ışığında- tahlil edilmiş ve ortaya konmuştur.

Bediüzzaman Hazretleri ve diğer bazı alimler bu konuda hususi eserler yazmışlardır. Hatta Kur’an’daki ilgili ayetlerin ifadelerinden kâfirlerin de bu olayı inkâr edemedikleri, sadece sihir olarak değerlendirdikleri açıkça görülmektedir. Onun için ilgili ayetlere tekrar bakmakta fayda vardır:

“Kıyamet saati yaklaştı, Ay bölündü. Ama o müşrikler her ne zaman bir mûcize görseler sırtlarını döner: 'Bu, kuvvetli ve devamlı bir büyüdür!' derler. Onlar hakkı yalan saydılar, heva ve heveslerine uydular. Halbuki (peygamberlik de dahil) her işin varacağı bir son durağı / kararlaştırılmış bir son şekli elbette vardır. Oysa onlara kendilerini inkârdan vazgeçirecek ibretler ihtiva eden nice olaylar bildirilmişti!..” (Kamer, 54/1-4)

- İnternette bu konuyu tetkik eden değişik Arap siteleri mevcuttur.

Bunlardan “articles.islamweb.net/media/index.php?..” adlı Veb sitesinde Şair İmru’l-Kays’ın ayetlere benzer sözlerinin olduğu yönündeki iddialara karşı, bazı alimlerin konuyla ilgili olarak maddeler halinde ortay koydukları değerlendirmelerini kısaca şöyle özetleyebiliriz:

İlgili alimler, “Bu iddialar yirmi yönden doğru olmadığını ispat edeceğiz” diyerek konuya başlamıştır. Değişik ayetlere benzer ifadeleri alimlerin görüşleri çerçevesinde değerlendirmiştir. Biz bunlardan konumuzla ilgili birkaç maddeyi özetle takdim edeceğiz:

1) Adı geçen şiirlerin hiçbiri, eski Arap edebiyatı, şiir, belagat ve lügat kitaplarında yer almamaktadır.

2) Değişik baskısı yapılan ve değişik nüshaları olan İmru’l-Kays’ın divanında böyle bir şiir yoktur.

3) Arap edebiyatında ve özellikle de İmru’l-Kays’ın şiirleri konusunda uzman olan eski alimlerden hiçbiri onun böyle bir şiirinin olduğundan söz etmemiştir.

4) İmru’l-Kays’ın şiirleri konusunda özel araştırmalar yapan, ona ait olmayıp da kendisine isnat edilen şiirlerinin olduğunu tespit etmeye çalışan çağdaş alimlerden Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim de ayetlere benzediği iddia edilen şiirlerin hiçbirinin varlığından bahsetmemiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun