Kıyametten sonra, kainat, gezegenler, yıldızlar, atomlar bugünkü haliyle de olacak mıdır?

Tarih: 28.10.2014 - 00:44 | Güncelleme:

Soru Detayı

"O gün yeryüzü, başka yeryüzüne çevrilir, gökler de başkalaşır." (İbrahim, 14/48) ayetinde, bütün bu yer ve gök alemleri, kıyamet gününde varlık veya vasıf olarak değişecek, başka bir mahiyet alacaktır." demişsiniz bir makalenizde.
- Benim merak ettiğim ise şu; tamam kıyametten sonra varlık veya vasıf değişecek ama, bunun yanında kainat (gezegenler, yıldızlar, atomlar vs.) bugünkü haliyle de olacak mıdır?
- Bediüzzaman Hazretlerinin buna dair bir açıklaması olduğunu duydum yani şöyle; anladığım kadarıyla kainat ve içindekiler bugün ki haliyle de olacaktır ve biz onları bu şekliyle görmek istersek bir tv.yi izliyormuş gibi görebilecekmişiz. Duyduğum şey ne kadar doğru bilmiyorum. 

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Gezegenler, yıldızlar da zaten “gök” kavramı içindedir. Gök zaten bunlardan ibarettir. Göğün değişmesi bütün bunların da değişmesi ve ebediyet alemlerine uygun hale getirilmesi anlamına gelir.

- Her varlığın en küçük parçasına “atom” denildiğine göre, elbette değişenler ne olursa olsun onların da en küçük parçacıkları olan atomları vardır. Ancak ahiret memleketi bu dünya memleketinden çok farklıdır. Bu sebeple, her şeyi bu dünya ile kıyaslamak yanlıştır.

- Bediüzzaman Hazretlerinin ilgili açıklamalarını, dünyadaki hatıraların canlandırılması manasında anlamak gerekir. Cennette insanların arzu ettiği her şeyin var olduğunu Kur’an’dan öğreniyoruz. (bk.Fussilet, 41/31, Zuhruf, 43/71)

Üstad Bediüzzaman’ın ilgili sözleri şöyledir:

“...Şu fâni masnuat fena için değil, bir parça görünüp mahvolmak için yaratılmamışlar. Belki vücudda kısa bir zaman toplanıp, matlub bir vaziyet alıp; tâ suretleri alınsın, timsalleri tutulsun, manaları bilinsin, neticeleri zabtedilsin. Meselâ, ehl-i ebed için daimî manzaralar nescedilsin. Hem âlem-i bekada başka gayelere medar olsun.” (bk. Sözler, s. 76)

“Meselâ ehl-i Cennet, elbette arzu ederler ki, dünya maceralarını tahattur etsinler ve birbirine nakletsinler; belki o maceraların levhalarını ve misallerini görmeyi çok merak ederler. Elbette sinema perdelerinde görmek gibi; o levhaları, o vak'aları müşahede etseler çok mütelezziz olurlar. Madem öyledir, herhalde dâr-ı lezzet ve menzil-i saadet olan dâr-ı Cennet'te, عَلَى سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ (Allah’a karşı saygılı olan takva sahipleri şüphesiz cennetlerde ve pınarların başındadırlar. Onlara  ‘selâmetle, güvenle oraya girin!’ denir."

“'Biz o cennettekilerin kalplerindeki kinleri çıkarıp atmışızdır. Hepsi kardeşler olarak karşılıklı koltuklara otururlar.' (Hicr, 45-47) mealindeki ayetlerin işaretiyle; sermedî manzaralarda, dünyevî maceraların muhaveresi ve dünyevî hâdisatın manzaraları Cennet'te bulunacaktır. İşte bu güzel mevcudatın bir an görünmesiyle kaybolması ve birbiri arkasından gelip geçmesi, menazır-ı sermediyeyi teşkil etmek için, bir fabrika destgâhları hükmünde görünüyor.” (bk. Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup, İkinci Makam, s. 294)

Rabbimiz bizi de o sermedi mekanlarda bu güzel manzaraları seyredenlerden eylesin, amin!..

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun