Kıyamet ve yeniden dirilmeyle ilgili niye çok sure ve ayet var?

Tarih: 15.11.2014 - 11:41 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kur'an-ı Kerim'de kıyamet olayıyla ilgili birçok kısa sure var. Sorum şu:
Acaba bu olayla ilgili niye bu kadar çok sure var?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Haşir ve kıyamet, Kur’an’ın asıl maksatlarından biridir.

Kur'ân-ı Kerim'in, bütün dünya dinlerinin ilahî veya gayr-ı ilahî kitaplarından farklı olan yönlerinin başında, âhiretle alakalı meselelere geniş yer vermesi gelir. Bunun en önemli nedeni, Ahiret konusunun Kur'ân'ın asıl maksatlarından biri olmasıdır.

Âhiret konusu bütün müfessirlerin ittifakıyla, Kur'an'ın asıl maksatlarından birisi olarak kabul edilmiştir.

Kur'an-Kerim'in asıl maksatları, esas mevzuları hakkında değişik tasnifler(1) bulunsa da, pek çok tasnifte, aynı zamanda Peygamber Efendimiz (asm)'in Mekke dönemindeki tebliğinin de temelini teşkil eden (2) şu üç maksat vardır: Tevhid, nübüvvet/peygamberlik ve âhiret.

Gazalî, mühimmâtu'l-Kur'ân olarak isimlendirdiği Kur'ân'ın asıl maksatlarının, Allah'ı tanıma, âhireti tanıma, sırat-ı mustakimi tanıma olduğunu ifâde etmekte ve Kur'ân'daki diğer meselelerin ise, bunlara tabi olduğunu söylemektedir. (3) 

Müfessir Razi, bu üç asl'ın Kur'an âyetlerinde birbirinden ayrılmadığını, birbirlerini takib ettiklerini, birinin zikrinden sonra diğer ikisinin, ikisinin zikrinden sonra diğerinin zikrolunduğunu söylüyor. (4)

Yine Razi'nin ifâdesiyle Kur'an'ın bütününde maksûd gâye; tevhid, nübüvvet ve ahreti anlatmaktır. Kıssalar ise, darb-ı mesel kabilinden bu asılları gerçekleştirmek için zikrolunmuştur. (5) Razi, bu üç asl'a çoğu yerde dördüncü olarak, kaza ve kaderi de ilave etmiştir. (6)

Bediüzzaman bu üç asl'a adaleti ilave etmiş, bazen haşr yerine haşr-ı cismânî,  adalet yerine de ibadet ve adalet tabirlerini kullanmıştır. O'na göre, Kur'an-ı Kerim'de bu maksatlardan başka zikrolunan kâinat konusu ise, istitradî olup, san'atın intizamıyla Sani-i zü'l-Celâl'e istidlal yolu gösterilmek maksadıyla zikrolunmuştur. (7)

Dehlevî ise, Kur'an'ın ihtiva ettiği manaların şu beş ilmin haricine çıkmadığını söyler: Ahkam, cedel, Allah'ın nimet ve ihsanlarını hatırlatma, Allah'ın belli günlerini hatırlatma, ölüm ve ölüm ötesini hatırlatma ilimleri. (8)

Muhammed el-Gazalî de, el-Mehâviru'l-Hamse li'l-Kur'âni'l-Kerîm (Kur'an-ı Kerim'in Beş Mihveri) adlı eserinde Kur'ân'ın, manalarının genişliğine ve sûrelerinin çokluğuna rağmen, beş mihver üzerinde dönüp durduğunu söylemenin mümkün olduğunu ifâde ediyor. Aynı zamanda kitabının bölümlerini de teşkil eden bu beş mihver şunlardır: Bir olan Allah, Hâlıkına delâlet eden kâinat, Kur'an kıssaları, yeniden dirilme, terbiye ve hükümler. (9)

Abduh da, Kur'an'ın indirildiği maksatların şu beş esas olduğunu ifâde ediyor: Tevhîd, Va'd (cennetle) ve vaîd (cehennemle tehdîd), İbadet, Saadet yolunu beyan, Kıssalar. (10)

Fazlurrahman'ın Major Themes of the Qur'ân (Ana Konularıyla Kur'ân) adlı eserinde de Allah, Ahiret, Peygamberlik konularının yanında insan, tabiat, şeytan ve kötülük konuları da ele alınıp anlatılmıştır. (11)

Görüldüğü gibi bütün bu tasniflerde, ortak olan noktalardan birinin âhiret konusu olduğu anlaşılıyor.

Bu mevzu, sadece Kur'ân'ın bütününde değil, hemen her sûresinde ele alınıp, icmalî/özet veya tafsilî/detaylı olarak işlenmiştir. Nitekim, Şehate'nin Ehdâfu Külli Sûretin ve makâsıduhâ (Kur'an-ı Kerim'deki Bütün Sûrelerin Hedef ve Maksatları) adlı eserine bakıldığında, bu durum açıkça görülecektir.

Bu eserde Kur'ân'ın her sûresinde, o surenin âyetlerine sirâyet etmiş ve o sûrenin mebadî (prensipler), ahkâm, tevcihât ve üslubuna hakim olan bir rûh'un varlığından bahsediliyor. (12) Bu rûh, Kur'ân'ın aslî maksatlarından olan tevhid, nübüvvet, haşir ve ibadettir. Bu maksatları bütün sûrelerde açıkça veya veya işarî bir tarzda bulmak zor değildir.

Bazı müfessirler, bilhassa Fatiha sûresinde bu maksatların toplandığını söylemişlerdir. (13)         

Kur'ân'da Ahiretin Yeri ve Önemi

Kur'ân-ı Kerimde âhiretin yeri ve önemini gösteren durumları şöyle sıralayabiliriz:

a. Âhiretle alakalı âyetler sayıca çoktur:

Kur'ân-ı Kerim'de âhiretle, dolaylı olarak ilgisi olan âyetler bir tarafa, sadece direkt alakası olan âyetlerin sayısı bin dokuz yüz  civarında olup, hemen hemen Kur'an'ın üçte biri dolayındadır. (14)

b. Âhiret hayatının çeşitli safhalarına geniş bir şekilde yer verilmiştir:

Kur'ân-ı Kerim'de âhiret mevzusu bütün teferruatıyla anlatılmıştır. İnsanın ölüm hengâmında melekler tarafından rûhunun kabzedilmesi, kıyamet alametleri, kıyametin vukuu esnasında kainat çapında meydana gelen dehşetli hadiseler, sûra üfürülmesi, insanların yeniden diriltilerek kabirlerinden çıkarılmaları, mahşer yerine sevkolunmaları, hesaba çekilmeleri, bu esnasındaki karşılıklı konuşmalar, amel sahifelerinin dağıtılması, insanların gruplara ayrılarak cennet ve cehenneme sevkolunmaları, cennet nimetleri ve cehennem azabının tafsilatlı olarak anlatılması, cennet ve cehennemdekilere melekler tarafından yapılan hitaplar, cennetliklerle cehennemlikler arasında cereyan eden karşılıklı konuşmalar, cennet ve cehennem hayatının ebedî oluşları gibi meseleler, Kur'an'da geniş bir şekilde anlatılan âhiretle alakalı meselelerdendir.

c. Bazı sûreler kıyamet günü manasına gelen tabirlerle veya o günde vuku bulan hadiselerle isimlendirilmiştir:  Kıyame, Hakka, Karia, Ğaşiye, İnfitar, İnşikak, Tekvîr gibi.

d. Pek çok âyette Allah'a imânla âhirete imânı birlikte zikredilmiştir: (15) Meselâ, "Allah'a ve âhiret gününe imân edip salih amel işleyenlerin mükafatı Rableri katındadır..." (Bakara, 2/26), "Fakat iyilik, Allah'a ve âhiret gününe imân etmek... tir." (Bakara, 2/177), "Eğer, Allah'a ve âhiret gününe imân ediyorsanız..." (Nisâ, 4/59; Nûr, 24/2) gibi pek çok âyette Allah'a ve âhiret gününe imân birlikte zikrolunmuştur. (16)

Bu durum âhirete imânın Allah'a imândan hemen sonra geldiğini gösterdiği gibi, âhirete imân olmadan Allah'a imân'ın da fayda vermeyeceğini ve gerçek bir imân olmayacağını göstermektedir.

e. Cenab-ı Hakk öldükten sonra dirilme ve va'd ettiği uhrevî şeyler hakkında yemin etmiştir: Cenab-ı Hakk'ın âhiretle alakalı yeminleri üç şekildedir:

1. Çeşitli varlıklarla âhiretle alakalı meselelere yemin etmesidir. Bu durumda, varlıklar kendisiyle yemîn edilen (muksemun bih), âhiretle alakalı meseleler ise hakkında yemîn edilen şey (muksemun aleyh) durumundadır. Şu âyetlerde olduğu gibi:

"Tozdurup savuranlara, yük yüklenenlere, kolayca süzülüp yüzenlere, işi taksim edenlere yemin olsun ki, size va'dolunan kesinlikle doğrudur ve mücâzat mutlaka vuku bulacaktır." (Zâriyât, 51/1-6),

"Tûr'a, yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılmış Kitab'a, Beyt-i Ma'mûr'a, yükseltilmiş tavana, dolu denize yemin olsun ki, Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır. O'na engel olacak hiçbir şey yoktur." (Tûr, 52/1- 7),

"Yemin olsun, birbirinin peşi sıra gönderilenlere, şiddetle esip savuranlara... size va'dolunan mutlaka vaki olacaktır!.." (Murselât, 77/1-7)

2. Cenab-ı Hakk'ın âhiretin vukuuna dâir bizzat kendi adına yemin etmesidir. Şu âyette durum böyledir: "Sema ve arzın Rabbine yemin olsun ki, o (17) sizin konuşmanız gibi gerçektir" (Zâriyât, 23). Bu âyette Allah Taâla, haber verdiği şeylerin muhakkak vuku bulacağını, insanoğlunun konuşmasının ve varlığının katiyyetine benzetmiştir. Herkes bilir ki, insan kat'i ve zarûri olarak, konuşan bir varlıktır. Bu hususta delil getirmeye ihtiyaç yoktur. Konuştuğuna dâir aklından herhangi bir şüphe de geçmez. İşte bunun gibi, Cenab-ı Hakk'ın tevhid, nübüvvet, meâd, isim ve sıfatlarına dâir haber verdiği şeyler de haktır, insanların konuşmalarının kat'iyyeti gibidir. (18) Kur'an-ı Kerimde kat'iyyet bildirmek için kullanılmış olan böyle bir üslûb, insanların "bu güneş gibi bir gerçektir" demeleri kabilindendir. Bir şair de bu hususta şöyle demiştir: "Gündüzün varlığına da delil istenirse, o zaman zihinlerdeki hiç bir şey sahih olmaz, her şeye, apaçık gerçeklere dahi, şüpheyle bakılıp delil aranır duruma gelinir.“ (19)

3. Bazen de Cenab-ı Hak, bizzat Kıyamet'in kendisine yemin etmiştir. Bu durumda, kendisiyle yemîn edilen ve hakkında yemîn edilen, aynı şeydir. Yani kıyamettir. Meselâ, "Va'dolunan güne yemin olsun ki..." (Burûc, 85/2) âyeti böyledir. Aynı tarzdaki yemin, Kur'an'ın kendisi hakkında da varid olmuştur. Bu hususta bir diğer misâl ise, lâ uksimu bi-yevmi'l-kıyâme (Kıyame,75/1) âyetidir. Burada mana, "kıyamet kesin olacak bir şeydir, yemine bile hacet yoktur" şeklindedir. Bu güne yemin ise, vukuunu tekid, şanını yüceltmek ve nazarları o güne çevirmek içindir. (20)

Şu üç âyette ise, Peygamber Efendimiz âhiret ve mücazat hakkında yemin etmekle emrolunmuştur:

"Sana o (21) gerçek midir? diye soruyorlar. De ki, Rabbime yemin olsun ki, evet! o gerçektir..."(Yunus, 10/53),

"İnkârcılar, kıyamet bize gelmeyecek dediler. De ki hayır! gaybı bilen Rabbimin hakkı için o mutlaka size gelecektir"(Sebe, 34/3)

"İnkârcılar asla diriltilmeyeceklerini iddiâ ettiler. Deki, hayır! Rabbime yemîn olsun ki muhakkak diriltileceksiniz..." (Teğabun, 64/7)

f. Kur'ân-ı Kerîm'de âhiretle alakalı mevzular sadece naklî olarak ele alınmamış, öldükten sonra yeniden dirilişin aklen mümkün olduğu ve vukuunu gerektiren sebep ve deliller üzerinde de durulmuştur.

Pek çok âyette âhireti, öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin şüphe ve iddiâlarına cevaplar verilmiş, insanları âhireti inkâr etmeye götüren sebepler üzerinde durulmuştur.

Bu durum gösteriyor ki, Kur'ân sadece bir nakil kitabı değildir. O, aynı zamanda bir istidlal kitabıdır. Kur'ân'a Hakîm sıfatının verilmesi de bu gerçekten kaynaklanmaktadır.

Dipnotlar:

1)  Fatiha ve En'am Sureleri Tefsiri, Çevik Matbaacılık, İstanbul, 1989, s. 7.
2)  Ebu'l-Ala Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an, 2. bsk., İnsan yay. İstanbul, 1991,  VII, 7.
3)  bk. Ebu Hâmid Gazalî, Cevâhiru'l-Kur'ân, thk., M. el-Kabbâbî, 2. bsk., 1986, s. 78.
4)  Razi, et-Tefsîru'l-Kebîr (Mefâtîhu'l-Gayb), I-XXXII, Beyrut, 1990, XXV, 41.
5)  Razî, XXVIII, 30.
6)  bk. Razî, XX, 179 ; XXVI, 109.
7)  bk. Saîd Nursî. İşaratu'l-İ'caz fî Mezânni'l-İcâz, thk., İhsân Kâsım es-Sâlihî, Sözler Neşriyat, İstanbul, 1990, s. 29; es-Saykalu'l-İslamî, Matbaatu'n-Nûr, Ankara,1958,  s. 9.
8)  Veliyyullah Ahmed b. Abdurrahîm ed-Dehlevî, el-Fevzu'l-Kebîr fî Usûli't-Tefsîr, Farsça'dan çev., Selmân el-Huseynî en-Nedvî, Daru'l-Beşâiri'l-İslâmiyye, Beyrut, 1987, 2. bsk., s.19.
9)  Gazalî,  Muhammed, el-Mehaviru'l-Hamse li'l-Kur'âni'l-Kerîm, s. 20.
10) Muhammed Abduh. Durusun mine'l-Kur'ân, Daru İhyâi'l-Ulum, Beyrut, 1987, 4. bsk. s. 26-27.
11) bk. Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur'an, Fecir Yayınevi, Ankara, 1987. Ancak, Fazlurrahman'ın "Kur'ân'ın ana hedefi Allah değil insan ve insanın davranışlarıdır"  (a.g.e., s. 44) görüşüne katılmak mümkün değil. Çünkü Kur'ân'ın en önemli gayesi Allah'ı tanıtmak, tevhîdi anlatmaktır. İnsan ise, Kur'ân'a muhatap olan kimsedir. Önemi buradadır.
12) bk.Abdullah Mahmûd Şehate, Ehdafu Külli Suretin ve Makasiduha fi'l-Kur'ân'il-Kerîm, el-Hey'etu'l-Mısriyyetu'l-Amme, Kahire, 1980, 2. bsk., I, 6-7.
13) Meselâ Razî, Fatiha sûresinin tefsirinde şöyle diyor: el-Hamdu lillah, Sani-i Muhtar'ın varlığına delâlet eder, Rabbi'l-âlemîn, vahdaniyyete delâlet eder, er-Rahmâni'r-Rahîm,  Allah'ın dünya ve âhiretteki rahmetine delâlet eder, Mâliki yevmi'd-dîn, âhiret yurdunu yaratması sebebiyle, kemal-i hikmet ve rahmetine delâlet eder. Buraya kadar Rububiyyetin marifetine dâir ihtiyaç duyulan şeyler tamamlanmış oluyor. İyyâke na'budu'dan surenin sonuna kadar ise, ubudiyyetin takririne dâir bilinmesi gereken şeylere işarettir" (Razî, I, 216). M. Abduh da, el-Hamdu lillahi Rabbi'l-âlemîn'de tevhid,  er-Rahmâni'r-Rahîm'de va'd, Mâliki yevmi'd-dîn'de hem va'd, hem vaîd, İyyâke na'budu'de ibadet, sırâtallezîne en'amte aleyhim'de haber ve kıssalar olduğunu, böylece bu sûrenin Kur'an'ın asıl maksatlarını topladığını ifâde ediyor  (Abduh, Durusun mine'l-Kur'ân, s. 27-28). Nursî ise, Kur'ân'ın her bir büyük parçasının, müteselsilen, küçük parçaları içinde dercedildiğini bu yüzden, Kur'ân'ın her bir kelamında bu maksatlara telmihde, hatta her bir kelimede remizde bulunulduğunu ifâdeyle, misâl olarak bismillâh ve el-hamdu lillâh'da, bu maksadların bulunduğunu şöyle izah etmiştir: "Bismillâh kullara ta'lim için inzal olununca, kul (söyle!) tabiri mukadder olarak vardır ve bu tabir Kur'ânî kavillerin takdirinde ümm (asıl) mesâbesindedir. Buna göre kul!'de rîsâlete bir işaret vardır. Bismillah'da ise, uluhiyete bir remiz vardır. Bâ'nın takdiminde ise, tevhîde telvih vardır. er-Rahmân'da adalet ve ihsan nizamına telmih, er-Rahîm'de ise, haşre imâ vardır. Bunun gibi, el-hamdu lillâh'da uluhiyyete işaret vardır. Lam-ı ihtîsâs'ta tevhide remiz vardır. Rabbi'l-âlemîn'de adalet ve nübüvvete imâ vardır. Zira, beşerin terbiyesi peygamberler vasıtasıyla olur. Mâliki yevmi'd-dîn'de ise, haşre tasrih vardır (Nursî, İşaratu'l-İ'caz, s. 30-31).
14) bk. Fâvî, s. 14.
15) bk. M. Fuâd Abdulbakî, el-Mu'cemu'l-Müfehres li-elfâzi'l-Kur'âni'l-Kerîm, el-Mektebetu'l-İslâmiyye, İstanbul, 1982, s. 21; keza bk. Mevlüt Güngör, Kur'ân Penceresinden İmân, Amel, Hayat, Ahiret ve Kâinâta Bakış, Kur'ân Kitaplığı, İstanbul, 1995, s. 83
16) Başka âyetler için bk. Bakara, 228, 232, 264; Al-i İmrân, 106; Nisâ, 38, 39, 162; Tevbe, 18, 29, 44, 45, 99; Ahzâb, 21; Mücâdele, 18; Mümtehine, 6.
17) Bu âyetteki innehu (o) zamiriyle kastedilenin, peygamberimizin tebliğ ettiği din, bu sûrede zikri geçen meseleler ve bir önceki âyette geçen insanlara va'd edilmiş şeyler olabileceği ifâde edilmiştir (Maverdî, V, 368; İbnu'l-Cevzî, VII, 28) Ahiret konusu da bunlardan biridir.
18) Ebu Abdillâh Muhammed İbn Kayymi'l-Cevziyye. et-Tibyan fi Aksami'l-Kur'an, thk., M. Şerîf Sukker, Daru İhyâi'l-Ulûm, 1988,  s. 539.
19) Ve leyse yasihhu fi'l-ezhâni şey'un, İza'htâce'n-nehâru ilâ delîlin. (İbn Kayyım, et-Tibyân, s. 539.
20) İbn Kayyım, et-Tibyan, s.120, 170.
21) Bu âyetteki hüve (o) zamirinin mercii ba's veya âhiret azabıdır. (bk. Maverdî, II, 438).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun