Şafi Mezhebinde fetvada müçtehid olan imamlar kimlerdir?

Tarih: 25.07.2015 - 00:53 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Şafi'de fetvada müçtehid olan imamlar kimlerdir?
- Bunu genişçe yazarsanız iyi olur. İmam Gazali de bunlardan mıdır?
- İmam Şafi'den kimler ders almış ve Şafi mezhebinin tarihi syeri içinde yayılması nasıl olmuştur?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İmam-ı Şafiî Hazretlerinin [Hicri 150 (M.S. 767), Gazze - Hicri 204 (M.S. 820), Kahire] kendi usulüne göre şer'i delillerden çıkardığı hükümlere ve gösterdiği yola Şafiî mezhebi denir.

Ehl-i sünnet itikadında olan Müslümanlardan, âmellerini yani ibadet ve işlerini, bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara Şafiî denir. Şafiîlik olarak da anılır.

Şafiî mezhebi, dört Sünni fıkıh mezhebinden birisidir. Şafiî mezhebi Malezya, Endonezya, Yemen ve Doğu Afrika'da yaygındır. Türkiye'de de Hanefîlik'ten sonraki yaygın Sünni mezheptir.

Şafiî mezhebinin kurucusu İmam-ı Şafiî Hazretleri, Maliki ve Hanefi mezheplerinin usulleri yayılmaya başladığı ilk zamanlarda yetişti. Bu yüzden İmam-ı Şafii Hazretleri mezheplerin yollarını izleme fırsatı buldu. Ve onlardan farklı bir usul takip etti. Fıkhın usulleri ile ilgili ilk eser olan "El-Ümm" isimli kitabı yazdı. Zaman içerisinde fakihler onun etrafında toplandılar ve onun geliştirdikleri usullere göre fetva verdiler. Böylece Şafiî mezhebi doğdu.

Şafiî mezhebine bağlı alimlerden bazıları şunlardır:

Hadis alimlerinden İmam Nesâi, kelam (akaid) alimlerinden Eşari, İmam-ı Maverdi, İmam Nevevi, İmam-ül-Haremeyn Abdülmelik bin Abdullah, Gazali, İbn Hacer, Kaffal-ı Kebir, İbni Subki, İmam-ı Suyuti.

İmam Nesâi'nin "Sünen"i meşhurdur, Eşari, Ehl-i sünnetin itikaddaki iki imamından birisidir.

Daha çok Hanefi mezhebinin yaygın olduğu bölgelerde etkinlik gösteren Nakşibendi tarikat şeyhleri genellikle Şafii'dir: Halid Bağdadî, Abdullah Dağıstani gibi.

Bu kısa bilgiden sonra sorunuza cevap vermeye çalışalım:

Tâbiîn dönemi âlimlerinin sahâbe neslinden tevarüs ettiği birikimi teorik bir yapıya kavuşturma girişimi çok geçmeden Mekke, Medine, Kûfe, Basra, Dımaşk gibi belli başlı merkezlerde bazı ilmî oluşumlara yol açmıştır. Tamamen sivil biçimde gelişen bu oluşumlar sonucunda Hicaz’da geleneğe daha fazla ihtimam gösteren muhafazakâr bir temayül, Irak bölgesinde re’ye daha çok imkân tanıyan eleştirel bir yaklaşım hâkim olmuştur.

İmam Şâfiî ilim hayatına başladığı sırada ilim câmiasına biri Ebû Hanîfe ve talebelerinin meydana getirdiği, kökleri Abdullah b. Mes‘ûd’a kadar giden, diğeri Mâlik ve talebelerinin teşkil ettiği, kökleri Medine’nin yedi fakihi üzerinden Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sâbit, Hz. Âişe ve Ebû Hüreyre’ye uzanan fıkıh çevresi olmak üzere iki çevre hâkimdi.

Temel öğrenimini Mekke’de tamamlayan Şâfiî, önce Selef birikiminin temsilcisi konumunda bulunan ve muhafazakâr bir çizgide faaliyet yürüten Mâlik’in, ardından ehl-i re’y damarından beslenen ve belirgin bir seviyeye ulaşmış olan Hanefî çevresinin ilmî birikimini tahsil ederek, bu iki anlayış arasında en üst düzeyde bir etkileşime aracılık etmiştir.

Hanefî birikimi karşısında ilk zamanlarda Mâlik’in bir savunucusu gibi davranan Şâfiî bu süreçte her iki anlayışın zayıf ve güçlü yanlarını tanıma fırsatı bulmuş; ömrünün son yıllarını geçirdiği Mısır’da Mekke, Medine, Bağdat ve Mısır gibi dönemin ileri gelen merkezlerinin ilmî birikimine dayanan kendine ait nihaî sentezi gerçekleştirmiştir.

Fıkıh ilminin belli bir kıvama ulaşıp bir hayli telif çalışmasının ortaya konduğu bir aşamada ilim kervanına katılan Şâfiî’nin hummalı faaliyetleri şahsî yetenekleriyle buluşunca olağan üstü bir başarı ortaya çıkmış, dört yıl gibi kısa bir sürede mezhebin nüvesini teşkil eden büyük bir ilmî miras bırakmaya muvaffak olmuştur.

Şâfiî’nin fıkhına yoğunlaşanlar mezhep teşekkülüne, hadis birikimini tahsil edenler ise bunun geniş bir coğrafyaya yayılmasına katkı sağlamıştır. Dârekutnî, Şâfiî’den rivayette bulunanlara iki ciltlik bir eser tahsis etmiştir.

Şafi Mezhebinin Teşekkülünde İmam Şafi’ninTalebelerinin Rolü.

1. Kavl-i Kadîm Dönemi Talebeleri.

Şâfiî’nin, hocası Mâlik’in vefatından Mısır’a gidişine kadarki döneme (795-815) ait fıkhî görüşleri “kavl-i kadîm” veya “mezheb-i kadîm” şeklinde ifade edilir. Onun bu dönemdeki talebelerinden dördü öne çıkmıştır:

a) Ebû Sevr (ö. 240/854). Başlangıçta re’y yanlısıyken Irak’ta Şâfiî’nin derslerine katılmasının ardından bu anlayışı terk eden Ebû Sevr’in hadis ve fıkhı birleştiren eserler verdiği kaydedilir. (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, I, 256)

Ancak Ebû Sevr, Şâfiî’nin talebeleri içinde yer alsa da müstakil mezhep sahibi olduğundan onun Şâfiî’den ayrılan görüşleri “vecih” diye nitelenmemiştir. (İbn Kādî Şühbe, I, 26)

b) Ahmed b. Hanbel (ö. 241/ 855). 184-199 (800-815) yılları arasında Mekke’de ve Bağdat’ta belli aralıklarla Şâfiî’nin ilmî birikiminden istifade etmiş ve bu döneme ait görüşlerinin râvileri arasında yer almıştır. (Şîrâzî, Tabakatü’l-fukaha, s. 100-101)

Ahmed b. Hanbel’in de Hanbeli Mezhebinin imamı olduğu malumdur.

c) Za‘ferânî (ö. 260/874) Za‘ferânî’nin elli seneden beri Şâfiî’nin kitaplarını okuyup okuttuğuna dair rivayet dışında (İbn Kādî Şühbe, I, 31) hocasının vefatından sonraki faaliyetleri hakkında bilgi bulunmamaktadır.

Şâfiî’nin mezheb-i kadîm çerçevesindeki metinlerini ve görüşlerini ihtiva eden "el-Mebsût" adlı bir eseri rivayet ettiği kaydedilmekle birlikte bu eserin muhtevası ve Şâfiî’nin yeni görüşlerine göre gözden geçirilip geçirilmediği bilinmemektedir.

d) Ebû Ali Hüseyin b. Ali el-Kerâbîsî (ö. 248/862). Kelâm ve hadis alanına da vukufu olan Kerâbîsî’nin cerh ve ta‘dîl gibi konular yanında usul ve fürû sahasında pek çok eseri bulunduğu belirtilirse de günümüze ulaşan bir eseri bilinmemektedir. Birçok kişi kendisinden fıkıh tahsil etmiştir.

Rivayet açısından Za‘ferânî’nin, dirayet açısından Kerâbîsî’nin temayüz ettiği ifade edilir. (Ebû Âsım el-Abbâdî, s. 23-24; Şîrâzî, Tabakatü’l-fukaha, s. 102)

2. Kavl-i Cedîd Dönemi Talebeleri.

İmam Şâfiî’nin Mısır’a gittikten sonra ortaya çıkan görüşleri “kavl-i cedîd” veya “mezheb-i cedîd” diye anılır. Mısır’da kaldığı dört yıl zarfında külliyetli bir telifat gerçekleştiren Şâfiî, mezhebin ana malzemesini teşkil eden ve tamamı günümüze ulaşan yeni görüşlerini yazarken, yazdırırken veya açıklarken zaman zaman önceki görüşlerini terk ettiğini ve bunların nihaî anlayışını temsil ettiğini bizzat ifade etmiştir. (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, I, 256)

Şâfiî’nin bu döneme ait ilmî faaliyetlerinin ürünlerini ileriki nesillere aktarma hususunda Mısırlı öğrencilerinden Büveytî, Müzenî ve Rebî‘ b. Süleyman el-Murâdî merkezî bir yere sahiptir.

Şâfiî’nin öğrencileri ve râvileri içinde bunlar kadar olmasa da Abdullah b. Zübeyr el-Humeydî, Harmele b. Yahyâ, Rebî‘ b. Süleyman el-Cîzî, Yûnus b. Abdüla‘lâ es-Sadefî ve Ebû Abdullah İbn Abdülhakem gibi şahsiyetlere de sıkça atıf yapılır.

İmam Şâfiî’nin fıkıh birikimi iki şekilde intikal etmiştir:

a) Bizzat kendisi tarafından telif ve imlâ edilen malzeme. Genellikle ciddi bir değişikliğe uğramadan rivayet edilmiştir ve Şâfiî’nin eserleri denildiği zaman öncelikle bunlar anlaşılır.

b) Bazı talebelerinin imama ait müktesebatı işleyip kendi birikim ve fikrî katkılarıyla birlikte oluşturdukları malzeme. Bu gruptaki telifler de imamın birinci dereceden eserlerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.

Beyhakī, kendi zamanına ulaşan Şâfiî’ye ait telifatı sayarken on üçü usul, 128’si fürû olmak üzere toplam 141 başlıktan oluşan bir eser listesi vermektedir.

İmam Şafi’nin Talebelerinden Sonraki Kuşağın Sürece Katkısı.

Şâfiî’nin ilmî birikimini talebelerinden devralan nesil içinde ön plana çıkan fakihlerden Ebü’l-Kāsım Osman b. Saîd b. Beşşâr el-Enmâtî’nin (ö. 288/901) mezhepleşme sürecine katkısı, Mısır’a giderek Müzenî ve Rebî‘ el-Murâdî’den Şâfiî’nin cedîd çerçevesindeki birikimini tahsil edip Bağdat’a taşıması ve Ebü’l-Abbas İbn Süreyc gibi önemli şahsiyetlerin yetişmesine vesile olması şeklinde gerçekleşmiştir. (Şîrâzî, Takakatü’l-fukaha, s. 104)

Bağdat doğumlu olup Nîşâbur’da yetişen ve Semerkant’a yerleşen Muhammed b. Nasr el-Mervezî (ö. 294/906), Mısır’a gidip Rebî‘ ve Yûnus b. Abdüla‘lâ’dan hadis ve fıkıh tahsil etmiş, bu sırada Muhammed b. Cerîr et-Taberî, İbn Huzeyme ve Muhammed b. Hârûn er-Rûyânî gibi önemli şahsiyetlerle birlikte olmuştur. (Şîrâzî, Takakatü’l-fukaha, s. 107)

Mekke’ye dönerken bindiği tekne battığı için 2000 cüz civarındaki notlarını kaybeden Mervezî 260 (874) yılında Nîşâbur’a yerleşmiş, 275’te (888), Semerkant’a geçmiş ve orada vefat etmiştir. Hâkim en-Nîsâbûrî onu dönemin tartışmasız hadis imamı diye niteler.

Âsâr ve fıkıh içerikli eserler telif ettiği söylenen Mervezî, Horasan bölgesinin en seçkin dört âliminden biri sayılmıştır. (diğerleri Abdullah b. Mübârek, Yahyâ b. Yahyâ ve İshak b. Râhûye’dir.)

Abdân el-Mervezî (ö. 293/906) Ahmed b. Seyyâr’dan sonra Şâfiî mezhebini Merv’de yaymıştır. Müzenî ve Rebî‘den yıllarca ilim tahsil ettikten sonra Merv’e gitmiş ve Müzenî’nin el-Muħtaśar’ını oraya ilk götüren kişi olmuştur.

Basralı Zekeriyyâ b. Yahyâ es-Sâcî de (ö. 307/ 920) Müzenî ve Rebî‘den ilim tahsil etmiş olup İħtilâfü’l-fuķahâǿ ve İħtilâfü’l-ĥadîŝ adında iki eseri vardır. Aynı zamanda Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’ye ehl-i hadîsin akîdesini öğretmiştir.

Başlangıçta Ebû Sevr’in, daha sonra Şâfiî’nin ictihadlarını benimseyen, bir müddet Vâsıt’ta ve on sekiz yıl Mısır’da kadılık yapan Ebû Ubeyd İbn Harbûye el-Kādî (ö. 319/931) ashâbü’l-vücûhtan sayılmıştır. (İbn Kādî Şühbe, I, 64-66)

Şâfiî fıkhının İsfahan’a girişi Müzenî ve Rebî‘den Şâfiî’nin birikimini alan Hasan b. Muhammed b. Mezyed (ö. 280/894’ten önce) veya Harmele’nin el-Muhtaśar’ını aktaran Sehl b. Abdullah vasıtasıyla olduğuna göre her iki ihtimalde de İsfahanlılar, Şâfiî fıkhını Mısırlılar’dan almıştır.

Şâfiî mezhebini İsferâyin’e ilk götüren kişinin Müzenî ve Rebî‘den fıkıh tahsil eden Ebû Avâne el-İsferâyînî (ö. 316/928) olduğu söylenir.

Za‘ferânî ile Rebî‘den de fıkıh öğrenen Muhammed b. Cerîr et-Taberî (ö. 310/923) Şâfiî mezhebini Bağdat’ta on yıl boyunca benimseyip savunduğunu, Ebü’l-Abbas İbn Süreyc’in hocası İbnü’l-Beşşâr el-Ahvel’in (Ebü’l-Kāsım Osman b. Saîd el-Enmâtî) Şâfiî fıkhını kendisinden aldığını belirtir. Zamanla Taberî kendine ait bir mezhep oluşturmuş, ictihadlarını seksen üç bölümden meydana gelen Ahkâm adlı eserinde toplamıştır. (İbn Kādî Şühbe, I, 70-71)

Mısır’da sekiz yıl kadılık yapan Ebû Zür‘a el-Kādî’nın (ö. 302/914) Şâfiî’nin görüşlerini benimsediği, Müzenî’nin el-Muħtaśar’ını ezberleyenlere 100’er dinar verdiği, Dımaşk kadılığına tayin edilince Şâfiî mezhebini oraya da götürdüğü, daha önce Dımaşk kadıları Evzâî mezhebine göre hüküm verirken artık Şâfiî mezhebine göre hüküm vermeye başladıkları belirtilir. (Sübkî, III, 196-198; İbn Kādî Şühbe, I, 71)

Ebû Zür‘a’nın 284 (897) yılında Mısır kadılığına getirilişinden el-Melikü’z-Zâhir Baybars’ın 664’te (1265) dört mezhebe göre kadı tayin etme uygulamasına kadar Mısır ve Şam’da Evzâî mezhebine mensup Şam Kadısı İbn Hudeym hariç sürekli Şâfiî kadıları tayin edilmiştir. (Sübkî, III, 196)

Müstakil müctehid olarak bilinen İbnü’l-Münzir en-Nîsâbûrî de (ö. 318/930 [?]) Şâfiî’nin talebeleri Ebû Abdullah İbn Abdülhakem ve Rebî‘den hadis almıştır. el-Evsaŧ, el-İşrâf fî ma'rifeti’l-hilâf, el-İcmâ', el-İknâ', et-Tefsîr gibi eserleri olan İbnü’l-Münzir kimseyi taklit etmeyi uygun görmediğinden kendi ictihadıyla hareket etmiştir.

Bu nesildeki fakihler arasında Ebû Nuaym el-Cürcânî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Ahmed et-Tirmizî, Muhammed b. İbrâhim el-Bûşencî ve Ebü’l-Abbas İbn Süreyc ayrıca dikkat çeken isimlerdir. (Şîrâzî, Tabakātü’l-fukahâ, s. 104-109)

İbn Süreyc’in Mezhepleşmedeki Rolü.

Bağdat doğumlu olan İbn Süreyc, Za‘ferânî’yi görmüşse de Şâfiî fıkhını Ebü’l-Kāsım el-Enmâtî’den tahsil etmiştir. Hadis, fıkıh, kelâm, cedel alanlarında iyi yetişmiş bir âlim olan ve Şîraz’da bir müddet kadılık yapan İbn Süreyc’in Müzenî dahil bütün Şâfiî fukahasını aştığı kabul edilir. Onun 400 civarında eser telif ettiği, Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin modelini esas olarak Şâfiî’nin fıkhî birikimini sistematik bütünlüğe kavuşturup bir mezhep yapısına büründürdüğü ve mezhebe katkıları sebebiyle “küçük Şâfiî” lakabını aldığı belirtilir.

Tedrîs faaliyetleriyle de kendinden söz ettiren İbn Süreyc pek çok talebe yetiştirmiş ve bunlar mezhebi geniş bir coğrafyaya yaymıştır. Ayrıca münazara kapısını ilk açan ve cedel yöntemini ilk öğreten kişi kabul edilir. Fıkıhta olduğu kadar kelâmda da yetkin sayılmakla birlikte kendisinden fıkıh öğrencilerini kelâmla uğraşmaktan sakındıran sözler nakledilmiştir. (Sübkî, III, 22, 25) Elli yedi yıllık ömründe gerçekleştirdiği ilmî faaliyetlerden dolayı Şâfiîler onu fıkıh alanında III. (IX.) yüzyılın müceddidi saymıştır. (İbnü’n-Nedîm, s. 263; Sübkî, III, 21-39)

Ardından gelen kuşağı oluşturan Şâfiî fukahasının çoğunluğu İbn Süreyc’in talebesi olup başlıcaları şunlardır:

Ebû Bekir Ahmed b. Hasan b. Sehl el-Fârisî (Belh’te Şâfiî fıkhını öğreten ilk fakih), Ebü’t-Tayyib Muhammed b. Fazl b. Seleme, Muhammed b. Ca‘fer b. Ebü’l-Kādî, Ebû Ali er-Rûzbârî, Ebü’t-Tayyib el-Bağdâdî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Ca‘fer b. Muhammed İbn Hâzim, Ebü’l-Hasan Muhammed b. Şuayb b. İbrâhim el-Beyhakī, Ebü’l-Hasan Ali b. Hasan b. Muhammed es-Sencânî el-Mervezî, Ebü’l-Hüseyin Muhammed b. Yahyâ b. Zekeriyyâ er-Râzî, Ebû Bekir Ahmed b. İbrâhim b. Nevmerd, kendi oğlu Ebû Hafs Ömer b. Ahmed, Ebû Bekir Muhammed b. Abdullah es-Sayrafî (Şâfiî’nin er-Risâle’sine şerh yazmıştır), Ebû Vâil Avf b. Îsâ el-Fergānî, Ebü’l-Abbas Muhammed b. İbrâhim b. Huşmerd el-Bekrâbâzî, Ebü’l-Abbas İbnü’l-Kās, Muhammed b. Yahyâ, Ebû İshak el-Mervezî, İbn Ebû Hüreyre, Ebû Hâmid Ahmed b. Muhammed b. İsmâil el-İsmâilî, Ali b. Hüseyin el-Mes‘ûdî, Ebû Bekir Muhammed b. Yahyâ b. Nu‘mân el-Hemedânî, Ebü’l-Velîd Hassân b. Muhammed el-Ümevî en-Nîsâbûrî (ehl-i hadîsin imamı, er-Risâle’ye şerh yazmıştır), Ebü’l-Hüseyin İbnü’l-Kattân el-Bağdâdî, Muhammed b. Ali el-Kaffâl eş-Şâşî el-Kebîr (Mâverâünnehirli olup önceleri Mu‘tezilî, sonraları Eş‘arî olmuş, er-Risâle’ye şerh yazmıştır), İbn Hafîf, Ebû Ca‘fer el-Esterâbâdî (Horasanlı’dır; geniş bilgi için bk. Melchert, The Formation, s. 87-115)

Şafi Mezhebinin Gelişimi.

İbn Süreyc ile başlayan süreçte Şâfiî mezhebi mensubu fukaha hem mezhep mensuplarına hem dışarıya yönelik ilmî faaliyetler yürütmüştür. Mezhep içindeki tedrîs faaliyetlerinde hoca ya kendisine veya önceki bir otoriteye ait bir metni o güne kadarki birikim eşliğinde açıklarken öğrenciler ta‘lik adı verilen -sonraki telifatın ana malzemesini teşkil edecek- ders notları oluşturuyordu. Telif faaliyetlerinde ise çoğunlukla Müzenî’nin el-Muħtaśar’ı etrafında dönen bir şerh ameliyesi hâkimdi. Daha sonra İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî’nin kendi zamanına kadarki mezhep birikimini özetleyen Nihâyetü’l-maŧlab fî dirâyeti’l-meźheb’i öğrencisi Gazzâlî tarafından kademeli bir ihtisar işlemine tâbi tutulmuş, Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin eserleriyle birlikte bunlar Şâfiî ilim çevrelerinin ilgi odağı haline gelmiştir. Bunların bir kısmı tedrîs faaliyetlerinde ders kitabı olarak takip edilirken bir kısmı şerhlere konu yapılmıştır.

Öte yandan IV (X) ve V. (XI.) yüzyıllardaki şartlar, bilhassa mezhepler arasındaki rekabet, mezhep mensubu fakihleri kendi mezhep birikiminin meşruiyetini temellendirip gücünü ispatlama gayretine, yani dışarıya karşı da üretim yapmaya sevketmiştir. Bu konuda Şâfiîler açısından Selçuklular devri ve özellikle Nizâmülmülk’ün Nizâmiye medreselerini kurması bir dönüm noktası teşkil eder. Bu devirde Şâfiî mezhebi hem Irak hem Horasan bölgesinde olabildiğince güçlenmişti.

1. Ebû İshak el-Mervezî’nin Katkısı.

İbn Süreyc ile birlikte teşekkülünü tamamlayan mezhep, onun vefatından sonra Irak bölgesi Şâfiî mezhebi reisliği kendisine geçen Ebû İshak el-Mervezî ile (ö. 340/951) gelişim sürecine girmiştir. Mervezî fetva ve tedrîste tartışmasız isim haline gelmiş, Kitâbü’l-Fusus ve’l-umûm, el-Fusûl fî ma'rifeti’l-usûl ile Müzenî’nin el-Muħtasar’ına sekiz ciltlik bir şerh yanında Müzenî’nin itirazlarını değerlendirip bazan tercih edip bazan eleştirdiği et-Tavassuŧ beyne’ş-Şâfiî ve’l-Müzenî li-ma'teraża bihi’l-Müzenî fi’l-Muħtasar adındaki eserini yazmıştır.

Onun önde gelen talebeleri şunlardır:

Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî,
Zâhir b. Ahmed es-Serahsî,
Ahmed b. Ali el-Cevbakī,
İbn Ebü’l-Kādî,
İbn Haddâd el-Kinânî el-Mısrî,
Ebû Hafs Ömer b. Muhammed b. Mes‘ûd el-İsferâyînî,
İbn Ebû Hüreyre, Ahmed b. Muhammed et-Tebesî (Nîşâbur’da ilmî faaliyet göstermiş, 1000 varaklık Ta'lîķa’sını yazmıştır),
Ebû Hâmid el-Merverrûzî (el-Câmi fi’l-mezheb ve Şerhu Muhtasari’l-Müzenî adlı kitaplar yanında usûl-i fıkha dair bir eser telif etmiştir),
Ebû Muhammed Abdullah b. Ali el-Kūmisî,
Ebû Sehl es-Su‘lûkî,
Ebû Zeyd Muhammed b. Ahmed el-Mervezî,
Ebû Bekir el-Mahmûdî,
Ebû Bekir Ahmed b. Muhammed b. Sîbî,
Ebû Feyyâz el-Basrî, Ebû İshak el-Mihrânî,
Ebü’l-Kāsım Abdülazîz b. Abdullah ed-Dârekî,
Ebü’l-Hasan el-Mâsercisî,
Ebû Ali Muhammed b. Ali el-Belâzürî,
Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed el-Bâfi.

2. Irak ve Horasan Çevreleri.

Ana unsuru aynı olmakla birlikte Irak ve Horasan fıkıh çevrelerinin mezhep aktarımında zamanla birtakım farklılıklar oluşmuş ve bu farklılıkların giderek artmasıyla mezhep iki ayrı gelişme çizgisine ayrılmıştır.

Ebû İshak el-Mervezî’nin farklı bölgelere dağılan talebeleriyle başlayan bu ekolleşmede, onun vefatından sonra Şâfiî mezhebini Irak’ta temsil eden otorite ile Horasan bölgesinde temsil eden otorite arasındaki anlayış farklılığı da etkili olmuştur. Bu iki ekol hakkında “tarîka” veya “tarik” kullanıldığında o ekolün sahip bulunduğu bilgiyi elde ettiği kanal kastedilmektedir. Bu kanaldan gelen bilgi mezhep imamının kavilleri veya erken dönem Şâfiî fukahasının tahrîcleri ya da ayrışma sonrası dönemin müctehidlerine ait tahrîcler olabilir.

Irak tarikinin imamı olan Ebû Hâmid el-İsferâyînî (ö. 406/1016) on yedi yaşında fetva vermeye başlamış, 364 (974) yılında Bağdat’a gelip İbnü’l-Merzübân ve Ebü’l-Kāsım ed-Dârekî’den fıkıh tahsil etmiş, Abdullah b. Mübârek Mescidi’nde birçoğu mezhebin gelişme ve yayılmasında önemli roller üstlenen 300’ü aşkın öğrenciye fıkıh okutmuştur.

Usûl-i fıkıhla ilgili bir eseri olduğu da belirtilen İsferâyînî mezhebe katkısından dolayı “ikinci Şâfiî” lakabıyla anılmıştır.

Kendisinden fıkıh tahsil eden Ebü’t-Tayyib et-Taberî, Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin en önemli hocasıdır ve Şîrâzî bu çizginin fıkıh birikimini eserleri vasıtasıyla sonraki kuşaklara aktarmıştır.

Horasan tarikinin imamı olan ve Kaffâl es-Sagīr diye bilinen Abdullah b. Ahmed el-Kaffâl el-Mervezî (ö. 417/1026), otuz yaşında ilim tahsiline başlamış olmakla birlikte telif ve tedrîs faaliyetleriyle mezhebe önemli katkılarda bulunmuş, talebeleri vasıtasıyla mezhebin geniş bir coğrafyaya yayılmasını sağlamıştır. Yetiştirdiği talebeler arasında Ebû Ali es-Sincî, Ebü’t-Tayyib et-Taberî, Rüknülislâm el-Cüveynî gibi şahsiyetler bulunur.

Nevevî, Şâfiî’nin ibarelerini, mezhebinin kavâidini ve mütekaddimîn fukahasının vecihlerini aktarma noktasında Irak çevresini; metinleri işleme, araştırma, gruplandırma ve tertip noktalarında Horasan çevresini daha başarılı bulduğunu belirtmiştir. (Nevevî, el-Mecmû, Mukaddime, I, 145)

Mezhebin tek çizgide yeniden birleştiği bir aşamada yer alan Nevevî kendi hoca silsilesi üzerinden bu iki çizgiyi şu şekilde vermektedir:

a) Irâkıyyûn tariki: Nevevî → üç hocası (Ebû İbrâhim İshak b. Ahmed b. Osman el-Mağribî, Ebû Muhammed Abdurrahman b. Nûh b. Muhammed b. İbrâhim b. Mûsâ el-Makdisî, Ebû Hafs Ömer b. Es‘ad b. Ebû Gālib er-Rabaî el-İrbîlî) → İbnü’s-Salâh (Ebû Amr Osman b. Abdurrahman) eş-Şehrezûrî → İbnü’s-Salâh’ın babası (Ebü’l-Kāsım Takıyyüddin) Abdurrahman → Ebû Sa‘d Abdullah b. Muhammed b. Ebû Asrûn → Ebû Ali el-Fârikī → Ebû İshak eş-Şîrâzî → Ebü’t-Tayyib et-Taberî → Ebü’l-Hasan el-Mâsercisî → Ebû İshak el-Mervezî.

b) Horasaniyyûn tariki: (İbnü’s-Salâh’ın babasına kadar aynı) → Ebü’l-Kāsım el-Bezerî el-Cezerî → Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed Kiyâ el-Herrâsî → İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî → babası → Ebû Bekir Abdullah b. Ahmed el-Kaffâl el-Mervezî es-Sagīr → Ebû Zeyd Muhammed b. Ahmed el-Mervezî → Ebû İshak el-Mervezî. (Nevevî, Tehźîbü’l-esmâ, s. 77-79)

3. İki Çizgiyi Birleştirme Girişimleri.

Ebû İshak el-Mervezî ile Nevevî arasındaki dönemin Şâfiî fukahası ve literatürü Irak ve Horasan çizgisinden biriyle irtibatlı olarak geliştiği için fıkıh öğrencisi hangi çizgiden beslenmişse mezhep anlayışı ona göre şekillenmiş ve eserlerini de buna göre yazmıştır. Bu ara dönemde çok az sayıda fakih her iki çizginin fıkıh birikimini bir arada işleme ve objektif biçimde değerlendirme imkânı bulabilmiştir. Çeşitli merkezlerde yürütülen faaliyetler neticesinde oluşan büyük birikim içindeki farklılıklar, özellikle de Irak ve Horasan çevresinde belirginleşenler birçok fakihi rahatsız ettiğinden bunu giderme ve iki çizgiyi birleştirme girişimleri birbirini izlemiştir.

Bu konudaki ilk girişim Ebû Ali es-Sincî tarafından yapılmış, onu sırasıyla İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî, İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî, Râfiî ve Nevevî takip etmiştir.

Bu aşamadan sonra mezhep tek çizgide varlığını sürdürür hale gelmiş, Râfiî ve Nevevî mezhep içinde belirleyici konuma geldiğinden ikisini birlikte ifade etmek üzere “şeyhayn” tabiri kullanılmıştır.

4. Selçuklu ve Eyyûbî Dönemi Medreselerinin Katkısı.

Şâfiî fıkhı tahsil etmiş olan Nizâmülmülk, Selçuklu sultanları Alparslan ve Melikşah’a vezirlik yaptığı dönemde Selçuklular’ın hâkimiyetindeki Irak ve Horasan bölgelerinde köklü imar faaliyetlerine girişmiş ve özellikle Bağdat, Belh, Nîşâbur, Herat, İsfahan, Basra, Merv, Âmül ve Musul’da birer medrese inşa ettirmiştir. Zengin vakıflarla desteklenen bu medreselere Şâfiî fakihleri müderris tayin edilmiş, geçim kaygısından kurtarılan hoca ve talebeler daha iyi şartlarda öğretim faaliyetlerini yürütmüştür. Ayrıca önceleri çoğunlukla camilerde ders halkaları şeklinde yürütülen öğretim faaliyetleri Nizâmiye medreseleriyle birlikte kurumsallaşma sürecine girmiş, mezunların imam, müderris gibi görevlere tayini bu kurumlara teveccühü arttırmıştır.

Böylece özel himayeye mazhar olan Şâfiî mezhebi, Nizâmülmülk’ün hayatta bulunduğu dönemde medreselerde görev alan müderrislerin telif faaliyetleri sayesinde oldukça zengin bir birikime kavuşmuştur. Bilhassa Ebû İshak eş-Şîrâzî, İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî, Gazzâlî gibi âlimlerin katkıları mezhep birikimine ayrı bir çeşni katmış, daha sonraki dönemin gelişim seyrine damgasını vurmuştur.

Şafi Mezhebinin İstikrar Kazanması

1. Şeyhayn Dönemi.

Nevevî’nin Râfiî’nin telifatını esas alıp geliştirmesi ve bunlardaki eksikleri gidermeye çalışmasıyla birlikte mezhep imamından beri süregelen telif faaliyetleri en gelişmiş biçimine kavuşmuştur. Artık bundan sonra mezhep görüşünün tesbitinde bu iki âlimin ihtilâf etmesi halinde Nevevî belirleyici konuma gelmiştir.

Memlükler devrinin başında ortaya çıkan ve giderek güçlenen Nevevî öncesi döneme ait telifata bakılarak mezhep görüşünün tesbit edilemeyeceği kanaatinin etkisiyle sonraki Şâfiî fukahası şeyhaynın otoritesini kolay kolay tartışmaya açmamış, mezhep mensupları dinî hayatlarını Nevevî’nin eserlerinde yer alan mezhep birikimine göre şekillendirmeye çalışmış ve Nevevî’yi izleyen evrede mezhep literatürü çoğunlukla onun eserlerini esas alan şerh, hâşiye, muhtasar, hâmiş türünde gelişimini sürdürmüştür.

Günümüz Şâfiîliği açısından da Nevevî bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Bu devirde ilmî mesai biri bu iki otoritenin eserlerini anlama ve geliştirme, diğeri onların temas etmediği yeni meseleleri bu eksende çözme şeklinde özetlenebilecek iki noktada yoğunlaşmıştır.

Aynı döneme ait telifatın baskın karakteri, şeyhayn öncesine nadiren atıf yapılması ve yeni mesâilin şeyhayn ekseninde çözüme kavuşturulmasıdır. Bu yaklaşımdan rahatsız olarak ictihadı canlandırmak isteyen âlimlerin girişimleri ise mevcut faaliyetler içinde sınırlı kalmıştır.

2. Şeyhayn Şârihleri Dönemi.

Bu döneme damgasını vuran, İbn Hacer el-Heytemî ile Şemseddin er-Remlî’nin ilmî faaliyetleri olmuştur. Bunlara Hatîb eş-Şirbînî’yi eklemek mümkünse de ilk ikisi kadar etkili olamamıştır.

Mısırlı olan ve Memlükler’in son dönemiyle Osmanlılar’ın Mısır fethi sonrası döneminde yaşayan bu üç fakihin ortak noktası Nevevî’nin Minhâcü’ŧ-ŧâlibîn’ine birer şerh yazmaları ve bu şerhlerin bundan sonraki dönemde Şâfiî çevrelerinin temel referans kaynağı haline gelmesidir.

İbn Hacer Tuĥfetü’l-muhtâc, Remlî Nihâyetü’l-muhtâc ve Şirbînî Muġni’l-muhtâc’ı kaleme almış, şeyhayndan sonra kendi zamanlarına kadar gelen mezhep birikimini derleyip ayıklamaya tâbi tutmuş ve şeyhaynın mirasına eklemişlerdir.

3. Hâşiyeler Dönemi.

Osmanlı devri Şâfiî fakihleri Minhâcü’t-tâlibîn’in meşhur üç şârihini öne çıkarmıştır. Hayatının önemli bir kısmını Hicaz’da geçiren İbn Hacer ilim ve amel açısından daha yetkin olduğu düşünüldüğünden belli bölgeler onun otoritesini esas almış, Mısır bölgesi Şâfiîler’i ise daha çok Remlî’yi tercih etmiştir.

Çok geçmeden İbn Hacer ile Remlî birbirine denk iki otorite sayılmış ve şeyhayn örneğinde görüldüğü gibi bu iki şârihin birleştiği hususlar itiraz edilemeyen konular arasına girmiştir.

Sonraki dönemde telif faaliyetleri adı geçen üç müellife ait eserler üzerine önce hâşiyeler, ardından takrirler yazılması şeklinde gelişmiştir. Osmanlılar’ın Mısır’ı fethinden itibaren başlayan hâşiye ve takrir geleneği giderek zayıflasa da bu çerçevedeki literatür XX. yüzyıla kadar devam etmiştir.

Günümüzde dünyadaki Sünnî Müslüman nüfusun büyük çoğunluğunu Hanefî ve Şâfiîler oluşturur. En yoğun Şâfiî nüfusu Endonezya ve Malezya’da bulunmaktadır.

Ayrıca Kafkaslar’dan başlayarak güneye doğru Azerbaycan, Türkiye’nin doğu kesimleri ile (özellikle Elazığ, Bingöl, Van, Bitlis, Muş, Ağrı, Hakkâri, Diyarbakır illeri) İran’ın batı kesimleri, Kuzey Irak ve Suriye üzerinden Ürdün’e kadar çizilecek koridorda ve Yemen’in özellikle Hadramut bölgesinde yoğun bir Şâfiî nüfusu mevcuttur. Mısır ve diğer bazı Doğu ve Orta Afrika ülkeleri yanında Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanlar arasında önemli oranda Şâfiî mezhebi mensuplarının varlığından söz edilebilir.

Kaynaklar:

- İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (nşr. İbrâhim Ramazan), Beyrut 1415/1994, s. 259-265.
- Ebû Âsım el-Abbâdî, Tabakātü’l-fukahâi’ş-Şâfiiyye (nşr. G. Vitestam), Leiden 1964, s. 20-24.
- Şîrâzî, Tabakātü’l-fukahâ, s. 99-102, 104-109.
- Nevevî, el-Mecmû (nşr. M. Necîb el-Mutîî), Riyad 1423/2003, “Mukaddime”, I, 1-151.
- Nevevi, Tehzîbü’l-esmâ ve’l-luġāt (nşr. Ali M. Muavvaz - Âdil Ahmed Abdülmevcûd), Beyrut 1426/2005.
- Sübkî, Tabakāt (Tanâhî), II, 27-37, 67-69, 93-110, 114-143, 162-180, 187-188, 246-252, 297-302; III, 21-39, 196-198, 300, 343-344; IV, 9, 61-74.
- Ebû Zehra, eş-Şâfiî, Kahire 1948.

(bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Şafi Mezhebi md.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun