Allah'ın insanları cennete koymasındaki hikmet nedir?

Tarih: 28.01.2016 - 05:23 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Cennete girince, Cennetlikler islediği gibi yiyip içecekmiş, karşılıksız keyif yapacakmış, huriler ve başka bir çok nimetler. Yani asıl sualim:
- Allah, Cennetlikler keyif yaparken seviniyor mu, hoşuna mı gidiyor, orada kullarına hangi yönden bakıyor?
- Yani sonuçta çalışmadan, sonsuz, huzurlu, halk dilinde dersek beleş yere, eziyetsiz nimetlerin bol olduğu yer ve hikmeti nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Şu tartışmasız bir hakikattir ki; cömert, eli açık olan kimse, muhtaç olanlara yedirip içirmek ister.

Tükenmez hazinler sahibi, fakirlerin yardımına koşmak ister...

Sevilen bir kimse, sevdiklerini memnun etmek ister...

Bunun gibi çok vasıflar sıralanabilir ki, bunlara sahip olan herkes, karşılıksız yardım yapmaktan haz duyar.

Bütün varlıkların ve de Kur’an’ın şahadetiyle, eşsiz bir sehaveti, sınırsız bir yardımseverliği olan, tükenmez hazineler sahibi Allah’ın cennetteki kullarını sonsuza dek yedirip içirmesi, onun o güzel sıfatlarının gereğidir.

- Evet, Allah’ın samimi kullarını cennete alması, onları ebedi yaşatması, onlara her zaman yedirip içirmesi, ona müştak olan o kullarına cemalini göstermesinde büyük bir lezzet vardır. Allah’ın hiçbir sıfatı insanların sıfatlarına benzemediği gibi, onun memnuniyeti de onlara benzemez. Onun hiçbir şeye muhtaç olmayan Zat-ı Akdesine layık bir tarzda, bir mukaddes memnuniyeti vardır.

- Keza Allah’ın hadsiz cemal (manevi güzellik) ve kemali (kusursuz, mükemmel sıfatları) vardır. O daimî cemal, müştak seyirci ve istihsan edicilerin varlıklarının devamını ister. Çünkü daimî bir cemal, geçici müştaklara razı olamaz. Zira dönmemek üzere zevale mahkûm olan bir seyirci, zevalin tasavvuruyla muhabbeti adavete döner, hayret ve hürmeti/hayranlığı ve saygısı tahkire meyleder. Çünkü insan, bilmediği ve yetişmediği şeye düşmandır.

Demek ki, insanların fakir ve muhtaç olmaları, ebedi bir hayata aşık olmaları, iyiliklere karşı şükran borçlarını idrak etmeleri, kendilerine yardım edene karşı aşk derecesinde sevgi beslemeleri yanında, bu fıtri ihtiyaçlara cevap vermekten sonsuz memnun olan bir rahmet, sahavet ve şefkat sahibi Allah’ın bu sıfatlarının varlığı, cennetliklerine ebedi olarak orada kalmalarını gerektirmektedir.

Yoksa, bu dünyada bir böceğin dahi arzu ve isteklerini yerine getiren sonsuz bir rahmetin, insan gibi en mükemmel bir varlığın en büyük bir isteğini duymazlıktan gelmesi mümkün değildir.

Bir sivrisineğin sesini işitip de top güllesinin sesini işitmemek ne kadar mantık dışı ise, dünyada sonsuz rahmet ve yardımı açıkça görülen Allah’ın öbür dünyada insanların bu fıtri seslerini işitmemesi, onlara merhamet etmemesi aklen imkân haricidir.

“Bak hadd ü hesaba gelmeyen şu sergilerde (kâinatta-yeryüzünde) olan misilsiz mücevherat, şu sofralarda olan emsalsiz mat'umat (yiyecekler) gösteriyorlar ki: Bu yerlerin padişahının hadsiz bir sehaveti, hesabsız dolu hazineleri vardır. Halbuki böyle bir sehavet ve tükenmez hazineler, daimî ve istenilen her şey içinde bulunur bir dâr-ı ziyafet ister. Hem ister ki, o ziyafetten telezzüz edenler orada devam etsinler. Tâ zeval ve firak ile elem çekmesinler. Çünki zeval-i elem, lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet dahi elemdir.” (bk. Nursi, Sözler, s. 51)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun