Mürtedin öldürülmesi faydasız ve imkansız değil mi?

Tarih: 19.06.2016 - 00:40 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Mürtedin öldürülmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Aklı başında hiçbir insan öldürüleceğini bile bile mürted olduğunu insanlara bildirmez. O kişi en iyi ihtimalle kendi halinde bir münafık olacaktır, daha kötü durumlardaysa kendisinin fikir ve irade özgürlüğünü kısıtlayan müslümanlara kinlenecek ve onların kötülüğü için elinden geleni yapan azılı bir münafık olacaktır. Kendisi beyan etmedikçe kimsenin içini görüp mürted olduğuna karar verilemeyeceğine göre, bu mürtedin öldürülmesi de imkansızdır.
- Mürtedin öldürülmesi gerektiğine dair hüküm hiç yoktan topluma gizli zararlar verecek bir münafık ortaya çıkaracaktır.
- Kendi halinde yaşayan bir mürted kafir içi kin dolu bir münafıktan daha iyi değil midir toplum için?
- Mürtedin öldürülmesi hükmünün ne gibi bir faydası olabilir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Uluslararası veya bir arada barış içinde yaşamaları mümkün olmayan gruplar arasındaki dengeler itibariyle, din değiştirmek demek, bir anlamda "karşı tarafa geçmek ve Müslümanlara savaş açmakdemektir. Veya Müslüman topluma yönelik propagandalar yaparak zehir kusan, özellikle gençleri zehirleyen bir yılan, bir akrep demektir.

Bu sebeple, bir kimse dinini değiştirdiği için değil, buna ek olarak Müslümanlara savaş açtığı, onları manen zehirlemeye çalıştığı için öldürülür.

Kuşkusuz, bu öldürme işini, devlet uygun görürse yapar. Ve devlet de ona her türlü düşünme payını verdikten ve yanlışlarını düzeltmeye yönelik bilimsel yardımları sunduktan sonra -yine de olumsuz cevap aldığı takdirde- bunu gerçekleştirebilir.

Mürteddin öldürüleceğine dair hükmün önemli bir kaynağı şu hadis-i şeriftir:

“Müslüman bir kimsenin kanının dökülmesi ancak şu üç şeyle helal olur: Evli olup zina eden, haksız yere bir kimseyi öldüren ve dinini terk edip cemaatten (İslam camiasından) ayrılan kimse.” (Müslim, Kasame, 25,26; Tirmizi, Hudud,15; Ebu Davud, Hudud,1; Nesaî, Kasame, 5, 14)

İslam alimleri, bu hadis ile Buhari dışında bütün kütübü sittede yer alan “Dinini değiştiren kimseyi öldürün.” (Neylu’l-Evtar, 7/190) manasındaki hadise dayanarak toplum için zararlı gördüğü mürteddin öldürüleceği konusunda ittifak halindedir. (bk. V. Zuhaylî, el-Fıkhu’-İslamî, 6/186)

Hz. Peygamber'in öldürülmesini emrettikleri şahıslar da bu türdendi. Bu sebeple riddenin bir tazir suçu olduğu ve Hz. Peygamber'in dinden dönen her mürtedi öldürmediği belirtilmiştir.

Hanefi mezhebine göre, Mürted olan bir erkeğe tövbe etme fırsatını vermek ve tövbe etmesini istemek müstehaptır. Ancak diğer üç mezhebe / cumhura göre, mürtedin tövbe etmesini talep etmek ve ona bu fırsatı tanımak ve (en az üç gün gözetim altında tutarak) bunu tahakkuk ettirmeye çalışmak vaciptir. (Zuhayli, 6/187-188)

Bundan da anlaşılıyor ki, mürted açıkça belli olduktan sonra muamele görür.

Mürteddin açıkça çıkıp meydanlarda “Ben mürted oldum.” demesini beklemek elbette biraz safdillik olur. Fakat, irtidat sözlü olduğu gibi, eylemle de olur. Bir tek ayetin veya namaz oruç gibi açıkça bilinen bir İslam hükmünü inkâr etmekle mürted olunduğu gibi, İslam dinine aykırı başka bir dinin ritüellerini icra etmek, küfrün bir alametini taşımakla da mürted olunur.

Bunların tespiti bazen kişi tarafından -bilmeden de olsa- seslendirilir, bazen de görgü şahitlerinin şahitliğiyle ortaya çıkar.

Başka cezai müeyyideler gerektiren hırsızlık, adam öldürmek, zina yapmak gibi ağır suçlar gizli kaldığı sürece faillerine bir ceza verilemeyeceği gibi, mürteddin durumu da gizli kaldığı sürece kendisine ceza verilmez.

Sebebi ne olursa olsun, konu mahkemeye intikal ettikten sonra, yaptığı yanlışından vazgeçip tövbe etmesi için üç gün fırsat verilir. Varsa tereddütleri giderilir... Buna rağmen vazgeçmezse cezasını çeker. Şayet yalandan da olsa, “Tövbe ettim.” dese sözü doğru kabul edilir.

- Önemli bir noktada şudur ki: Mürtedin cezasını -fertler değil- ancak devlet başkanı veya naibi (bugün için söylemek gerekirse, resmi devlet mahkemeleri) tespit edip infaz ederler.

- Müretedin öldürülmesinin hükmü ve hikmeti şöyle açıklanabilir:

a) Mürted sadece dininden ve mensubu olduğu İslam ümmetinden ayrıldığı için değil, masumiyetini yitirmiş ve hain statüsüne girmişse ceza verilir. Hainin cezası ise ölümdür.

b) Dinini terk eden ve İslam toplumana ihanet içerisine giren kişi dinine ve mensubu olduğu topluma karşı hainlik yapmış olur. Bu sebeple, mürtedin işlediği suç bir nevi “hıyanet-i vataniye”dir. Bunun cezası ise ölümdür.

c) Mürted olan kimse, aslî kâfirlerle kıyaslanamaz. Çünkü, İslam dini gibi hem akla, hem kalbe, hem ulvi duygulara hitap eden bir dinden dönen kimsenin artık insanlık erdemine dair bir meziyeti kalmamış olur.

Bu açıdan bakıldığında, mürtet olan kimse İslam’dan çıkmakla âdeta insanlıktan da çıkmış olur. İnsanlık yönünü kaybeden bir kimse kelimenin tam anlamıyla anarşist olur. Başka hiçbir dine veya doktrine samimi olarak bağlı kalması düşünülemez. Aklı olduğu için masum bir hayvan değil, yırtıcı bir canavar olduğundan hayat hakkını kaybeder.

d) Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi;

“Hem İslâmiyet, sair dinlere kıyas edilmez. Bir Müslüman İslâmiyetten çıksa ve dinini terk etse, daha hiçbir peygamberi kabul edemez; belki Cenab-ı Hakk'ı dahi ikrar edemez ve belki hiçbir mukaddes şeyi tanımaz; belki kendinde kemalâta medar olacak bir vicdan bulunmaz, tefessüh eder. Onun için İslâmiyet nazarında, harbî kâfirin hakk-ı hayatı var. Hariçte olsa musalaha etse, dâhilde olsa cizye verse; İslâmiyetçe hayatı mahfuzdur. Fakat mürtedin hakk-ı hayatı yoktur. Çünki vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir hükmüne geçer. Halbuki Hristiyanın bir dinsizi, yine hayat-ı içtimaiyeye nâfi' bir vaziyette kalabilir. Bazı mukaddesatı kabul eder ve bazı peygamberlere inanabilir ve Cenab-ı Hakk'ı bir cihette tasdik edebilir.” (bk. Mektubat, s. 438)

Bu açıklamalar gösteriyor ki mürteddin öldürülmesi başka insanların dinine ve topluma zarar verecek davranışları engelleyen bir uyarıdır. Bozuk vicdanıyla, hain kalbiyle, anarşist aklıyla maddi-manevi yönden toplumun barış ve huzurunu bozmaktan lezzet alan insan bozuntusu bir canavarın tehlikesini bertaraf etmektir.

İslam’da kötülüğü ve zararı defetmek, iyiliği ve faydayı elde etmekten daha önemlidir. “Sedd-i zerayi” prensibi de bunu ön görmektedir. Onun için mürtedlikte direnerek toplumu ifsad eden kimsenin hakk-ı hayatı yoktur.

Demek ki, İslam’da harbi kâfirin bile hayat hakkı olduğuna göre, mürtede idam cezasının verilmesi, onun küfründen ziyade, topluma vereceği zararlar nedeniyledir.

Kişi inkarını kendi şahsi hayatında yaşıyor ve topluma zararı olmuyorsa tazir cezası da uygulanmaz. Nitekim tarih boyunca her mürtedin öldürülmemesi bunu gösterir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

ahmeeeet04

Bu konu aklımı o kadar karistiriyorduki ibadet ederken feyiz alamıyordum.şimdi tam ikna oldum allah sizden razi olsun

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ahmet Feyzullah

Tamam da bu ceza çoğu kişinin haksız yere ölümüne sebep olur. Belki adam 3 5 sene sonra Tevbe edecek ama öldürüldüğü için bu mümkün olmayacak.Siz adamın hayat hakkını elinden alıyorsunuz ama ilerde Tevbe etme imkanı vermiyorsunuz. Bunun yanında murtedde diğer kâfirler gibidir. İster müslüman olsun ister kâfir kim suç işlerse cezası verilir ama önce suça karışmış olması lazim... Hem suça karismis olsa bile durumuna göre önce ölüm yerine tazir cezası düşünülebilir...

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
MuhammedYusufAy

Kardeşim üstte de okuduysan gizli olduğu zaman idam edilmez ancak bu mürted gidip de kirli fikirlerini yayarsa ya da açıkça dile getirip insanları bu yola teşvik ederse idamı gerekli olur. Çünkü mantıken de bu kişinin etkilediği onlarca belki de yüzlerce kişinin sonsuz ahiret hayatının riske girmesindense bir kişinin dünya hayatına son verilmesi daha akıllıcadır.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun