Hz. Muhammed'in yaşamadığı iddiasına ne dersiniz?

Tarih: 08.07.2016 - 00:38 | Güncelleme:

Soru Detayı

Biri şöyle bir iddiada bulunuyor:
a) “Hiçbir insan ki tek başına bu kadar taraftar toplayabilsin?
-  Taraftar toplasa dahi bunu ülkeler arası yayabilsin?
- Dediğim gibi tek bir kişi, ben peygamberin diyen bir kişi 20 yıl gibi sürelerde bir dini, o dönem şartları altında yaymaz yayamaz. O dönemde öldürülme riski çok yüksektir, silah kullanmadan bir çoğunluğun elindeki bir grubu kendisinin gücü yokken çekemez kendine. Kim neden ona inansın ki?
- O onlara farklı ne söyleyebildi ki? Mucize de gösteremedi?"
- Bu kişinin dediğine göre Haşa Hz Muhammed yaşamamış..
- Bu iddiaya cevabınız nedir?
- Ayrıca bu kişinin yazdığı gibi 20 yıl sürede nasıl yaydı Hz Muhammed İslam dinini?
- Başka kişiler neden öldürmediler Hz Muhammedi?
b) Yedinci yüzyılın Hıristiyanları sadece Çin’e kadar misyonlarını yayıp kiliseler, manastılar yapmakla kalmadılar, günümüze kadar ulaşabilen literatür de bıraktılar: kronikler, mektuplar, vaizler, konsey kararları, apocalypseler, mezhepler arası tartışmalar vs. Bu konuda bir araştırmanın Türkçe tercümesi (henüz tamamlanmamış hali ile) burada veya şurada mevcut. bu araştırmadan da anlaşılacağı gibi, yazarlarının bir çoğu orta doğu’da yaşadığı halde, eşzamanlı Hıristiyan literatüründe, yani 7. yüzyılda, erken İslam’ın ve Muhammed’in izine rastlamak mümkün değil. Bu literatürde Arap yarımadası da bulunmamaktadır.
- Bu kişinin dediğine göre o dönemin Hıristiyan kaynaklarında Muhammed ismi yok. Demek ki yaşamamış diyorlar. Bu iddiaya cevap verir misiniz?
c) Geleneksel İslam tarihinin iddiasına göre Muhammed 570 ile 632 yılları arasında yaşamıştır. Fakat bu verinin kaynağı olan ve isimleri yukarda belirtilen eserlere baktığımızda, hemen göze batan bir nokta var: Bu eserlerin yazarları Muhammed’den 200-300 yıl sonra yaşamışlar. Tek başına bu gözlem dahi, Muhammed’in yaşam tarihinden şüphelenmemiz için yeterli bir nedendir.
- Allah rızası için bu 3 soruya açıklayıcı bir cevap verin.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

a) Eğer Hz. Muhammed gibi 15 asırdır her sırda insanların en az beşte biri onu peygamber kabul etmiş ve bugün dünyanın her tarafında onun getirdiği dini konuşuluyorsa, böyle bir zatın varlığında tereddüt eden kimseye cevabımız “cevap vermemektir.” Çünkü ahmak kimsenin cevabı susmaktır.

“Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Yine de onlardan bir zümre var ki, bile bile gerçeği gizler.” (Bakara, 2/146)

mealindeki ayette, Hz. Muhammed (asm)’in varlığı yanında onun peygamberliğinin de güneş gibi açık olduğuna işaret edilmiştir.

Hatta Hz. Ömer, Yahudi alimlerinden Müslüman olmuş meşhur sahabi Abdullah b. Selam’a bu ayetin tefsirini istediğinde, o dedi ki:

“Vallahi ben Hz. Muhammed (asm)’in peygamberliğini kendi çocuğumdan daha iyi bilirim. Çünkü benim onun peygamber olduğuna hiçbir şüphem yoktur; fakat çoğumun annesinin ne yaptığını bilemem.” demiştir. (bk. Razi, ilgili ayetin tefsiri)

- Hiçbir din İslam kadar ve hiçbir peygamber Hz. Muhammed (asm) kadar sağlam vesikalarla tarihe mal olmamıştır. Çünkü diğer tarih kitaplarında senetsiz-sepetsiz, dayanaksız bir tarzda bilgiler verilirken, İslam tarihinde ve Hz. Peygamber (asm)'in Siyer kaynaklarında bilgilerin büyük çoğunluğu “senetli-sepetli, dayanaklı-vesikalı” bilgilerdir. Eğer Hz. Peygamber (asm)'in varlığından biri şüphe ederse, geçmiş bütün peygamberlerin varlığından şüphe etmesi gerekir. Aksi takdirde ilmi ve vicdani hareket etmemiş olur.

- Bununla beraber, Hz. Muhammed (asm)’in varlığından şüphe eden birinde, Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin başta olmak üzere, on binlerce sahabenin varlığı da yokluğa mahkum olur. Çünkü, bütün bunların varlığı, hayatı, ancak Hz. Muhammed (asm)’in varlığı ve hayatıyla olan ilişkileri sebebiyle tarihin sayfalarında yerini alabilmiştir. Haşa  -yüz bin defa haşa- eğer o yoksa, onlar da yok olmak zorundadır.

- Kaldı ki, insanlık camiasının elinde milyonlarca Kur'an nüshası vardır. Bu kitabın Hz. Peygamber (asm)'in elinde ortaya çıktığını inkâr etmek için deli olmak bile yetmez... Çünkü kafirler de bunu inkâr etmiyor ve edemiyorlar...

Ayrıca, yüz binlerce hadis kaynakları Hz. Muhammed (asm)’in sözleriyle doludur.

Bunları nereye koyacaklar?  

Şunu unutmayalım ki, “güzünü kapatan kendine gece yapar. Güneşi üflemekle söndürmeye çalışan” ahmaklığını ilan etmiş olur...

Hülasa, bir Arap şairinin dediği gibi deriz ki; “Eğer gündüz de bir delile ihtiyaç duyarsa / Artık akıllarda kabul gören hiçbir değer ölçüsü kalmaz.”

b) Bundan önce (a) şıkkında verdiğimiz bilgiler bu şüpheyi de izale edecek güçte olduğunu düşünüyoruz.

Ancak sırası gelince söylemeyi bir görev sayıyoruz ki: “Anlayana / aklı başında olana sivrisinek saz; anlamayana / akılsız olana davul zurna az...” Bu sebeple bu soruya da ayrıca cevap vermek gerekir. Çünkü öyle anlaşılıyor ki, asıl muhataplarımıza davul zurna bile az geliyor.

- Hiç mümkün müdür ki, Hz. Muhammed (asm)’in ismi ve vasıfları Tevrat ve İncil’de bulunmadığı halde, yukarıda arz ettiğimiz ayette geçen “Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar...” ifadesine rağmen, Ehl-i kitaptan olan o günkü muarızları buna itiraz etmesinler...

Halbuki kaynaklarda o günkü Ehl-i kitaptan bu ayette verilen bilgiye bir itiraz geldiğini gösteren sağlam bir bilgi yoktur.

Kaldı ki, bu ayetin verdiği bilgiyi tasdik eden ve iman eden “sahabe, tabiin ve daha sonraki nesillerden birçok Yahudi ve Hristiyan alimleri ve din adamları” vardır.

- Hz. Musa ve Hz. İsa, Hz. Muhammed (asm)’den yüzyıllarca önce gelmişlerdir. Yakın tarihin verdiği bilgiler, uzak tarihin verdiği bilgilerden daha sağlam olması, işin tabiatının gereğidir. Hz. Peygamber döneminde Mute ve Tebük savaşları Hristiyanlarla Müslümanlar arasında cereyan ettiği çok iyi bilinmektedir.

Mustalikoğulları, Kureyzaoğulları ve Hayber ahalisinin Yahudi olduğunda şüphe yoktur. Ve Hz. Muhammed (asm) devrinde bunlarla yapılan mücadelelerin bilgisi her iki tarafın hafızasında hâlâ tazeliğini korumaktadır.

Hicretin 17. yılında Hz. Ömer’in Kudüs’ü, Şam bölgesini Hristiyanlardan aldığını inkâr eden aklından şüphe etmelidir.

- Tarih boyunca Müslümanlara karşı yürütülen Haçlı seferleri, Hz. Muhammed (asm)’in ve İslam dininin varlığının canlı şahidi değil mi?  

- Hz. Muhammed (asm)’in yolunda cihad eden Salahaddin-i Eyyubi’nin Kudüs’ü Hristiyanlardan geri alması, Fatih Sultan Mehmed’in, Bizans’ın başkenti olan İstanbul’u fethetmesi yalan mı?

Bütün bu ve daha binlerce olay, Ehl-i kitabın Hz. Muhammed (asm)’i ve onun getirdiği İslam dinini yakından bildiklerini göstermiyor mu?

Ne diyelim, Allah akıl, fikir versin!..

c) Her Peygamber (asm)'in yakın çevresi, onun hayatını en iyi bilendir.

Buna göre, Hz. Musa (as)’ın hayatını Yahudi literatüründe, Hz. İsa (as)’ın hayatını Hristiyan literatüründe, Hz. Muhammed (asm)’in hayatını da İslam literatüründe aramak gerekir.

Öyleyse, Hz. Muhammed (asm)’in hayatını onun düşmanları olan Yahudi ve Hristiyanların literatüründe aramak abesle iştigaldir. İslam literatürünü yazan İslam alimlerinin ilimde, irfanda, takvada, dürüstlükte Ehl-i kitap yazarlarından çok daha ileri olduğunda şüphe yoktur. Bu sebeple İslam literatüründeki bilgilere güvenmeyen kimsenin Eh-i kitabın verdiği bilgilere daha da inanmaması aklın gereğidir.

- Bediüzzaman Hazretlerinin şu tespiti tarihi bir gerçeğin ifadesidir:

“Hem Asr-ı Saadet'ten şimdiye kadar (hiçbir tarih bize göstermiyor ki; tekrar gibi) bir Müslümanın muhakeme-i akliye ile ve delil-i yakînî ile ve İslâmiyete tercih etmekle eski ve yeni ayrı bir dine girdiğini tarih göstermiyor. Avamın delilsiz, taklidî bir surette başka dine girmesinin bu mes'elede ehemmiyeti yok. Dinsiz olmak da başka meseledir. Halbuki, bütün dinlerin etba'ları ise -hattâ en ziyade dinine taassub gösteren İngilizlerin ve eski Rusların- muhakeme-i akliye ile İslâmiyete dâhil olduklarını ve günden güne, bazı zaman takım takım kat'î bürhan ile İslâmiyete girdiklerini tarihler bize bildiriyorlar.” (bk. Hutbe-i Şamiye, s. 23-24)

Aynı konudaki benzer bir ifadesi de şöyledir:

“Hem zaman-ı saadetten şimdiye kadar hiç bir tarih bize bildirmiyor ki; bir müslüman muhakeme-i akliyesiyle başka bir dini, İslâmiyet'e tercih etmiş olsun ve delil ile başka bir dine dâhil olmuş olsun. Dinden çıkanlar var, o başka mes'ele.. taklid ise, ehemmiyetsizdir. Halbuki edyan-ı saire müntesibleri mutlaka fevc fevc, muhakeme-i akliye ile ve bürhan-ı kat'î ile daire-i İslâmiyet'e dâhil olmuşlar ve olmaktadırlar.” (bk. Münazarat, s. 45-46)

- İslam’la diğer dineri kıyaslamak için Bediüzzaman’ın şu ifadelerini de lütfen defalarca okuyup hazmedin:

“Kur'an'ın üslûb-u hakîmanesine yemin ederim ki: Nasara'yı ve emsalini havalandırarak dalalet derelerine atan, yalnız aklı azl ve bürhanı tard ve ruhbanı taklid etmektir. Hem de İslâmiyeti daima tecelli ve inbisat-ı efkâr nisbetinde hakaiki inkişaf ettiren, yalnız İslâmiyetin hakikat üzerinde olan teessüs ve bürhan ile takallüdü ve akıl ile meşvereti ve taht-ı hakikat üstünde bulunması ve ezelden ebede müteselsil olan hikmetin desatirine mutabakat ve muhakâtıdır.” (bk. Muhakemat, s. 39).

- On beş asırdan beri Kur’an lisanıyla -Yahudi ve Hristiyan alimleri dahil- bütün insanlara meydan okuyan, hiç kimsenin Kur’an gibi bir kitabı, hatta bir suresinin bir benzerini getiremeyecekleri tezini savunmuş olan Hz. Muhammed (asm), bir peygamber olarak bu gücünü Allah’tan almıyorsa, bir insan olarak bu gücünü nereden alıyor? Cevap veren varsa beri gelsin, hodri meydan!

- Netice olarak diyoruz ki; Hz. Muhammed (asm)’in elindeki Kur’anın, -olduğu gibi çıkan- gaybî haberleri, evrensel ahlakî prensipleri, âdil hukukî yasaları, sosyal, ekonomik, kültürel fenomenleri, dünya ve ahiretin saadet formülleri, kevni / kozmik / ontolojik, jeolojik, embriyolojik bilgileri ihtiva etmesi, onun bütün evrenin yaratıcısı ve sonsuz ilim, hikmet ve kudret sahibi Allah’ın kitabı olduğunun şaşmaz ve şaşırtmaz belgesidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun